+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Hayatın İçinden..

  1. #1
    Ehil Üye delailinnur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Mesajlar
    1.368

    Standart Hayatın İçinden..

    Selamun aleyküm Değerli Kardeşlerimiz,
    Bu bölümde,okuduğunda gençlere ışık tutacak,bizzat hayat tecrübelerinden istifade etmek üzere,insanlara güzel mesajlar veren Değerli Büyüklerimizin röportajlarını paylaşmak nasıl olur? Özellikle Risal-i Nur'u yeni tanıyan ve merakla bu foruma üye olan/olacak kardeşlerimize faydalı olacağı kanaatiyle böyle bir bölüm açmak istedim.Risale-i Nur'u yeni tanıyan kardeşlerimizi okudukça düşündürecek ve eserlerinden istifade etmeye yöneltecek ilk röportajımız Değerli Halit ERTUĞRUL Hoca'mızdan..

    Yazarlığımı Risale-i Nur’a borçluyum
    04 Ağustos 2009 / 23:59
    Kitapları yüz binlere ulaşan, ‘Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet’ gibi tanınmış kitapların yazarı Halit Ertuğrul, RisaleHaber'e konuştu


    Röportaj: Cemil Yüzer – RisaleHaber

    Halit Ertuğrul kimdir?
    Eğitimci-Yazar Dr. Halit Ertuğrul, Adıyaman’ın Besni ilçesinin Şambayat Nahiyesinde dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu yerde, Ortaokul ve Öğretmen okulunu da Kırşehir’de okudu.
    Niğde Eğitim Enstitüsü ve Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümünü bitirdi. Cumhuriyet Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Bölümü’nde Yüksek Lisans; Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de Doktora yaptı.
    Yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği, okul müdürlüğü, Millî Eğitim Şube Müdürlüğü ve Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtında, Kurul Uzmanı ve Bakan Danışmanı olarak çalıştı. Akademik çalışmalarını tamamlayan Ertuğrul, çeşitli üniversitelerde yöneticilik ve öğretim üyeliği yaptı.
    Evli ve iki çocuk babasıdır.

    Sizin yazarlığınızın yanında bir de eğitimci kimliğiniz var. Bize eğitim hayatınızdan bahseder misiniz?

    Rabbim’e en büyük şükrümdür benim, bana ilkokul öğretmenliği gibi bir meslekle bu güzel hizmete başlamamı nasip etti. Sebebi de şu: ilkokul öğretmenliğinin eğitimde çok özel bir yeri vardır. Bütün meseleyi temelinde kavrayabilme, çocukların saf-temiz dünyasını, çocuk psikolojisini anlayabilme, köylünün ve kasabalının içinde bulunabilme gibi çok temel bir meslek çünkü. Sonra kısmet oldu, ilkokul öğretmenliğinden sonra okul müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Bakan Danışmanlığı gibi; eğitimin her kademesi nasip oldu. Bizim acizane eğitimciliğimiz böyle bir dal olarak kalmadı. Yani eğitim dendiğinde akla gelen her kademe nasip oldu. Bir de üniversitedeki alanımız da gençlik ve aile konuları olduğundan dolayı ilkokul öğretmenliği ile üniversite hocalığımız arasında bir bütünlük meydana geldi. Şimdi, bundan daha sonra şu manayı anladım: bu yaşadıklarımız bütün kitaplarımızın temelini meydana getirdi. Kitaplarımız içinde gençlik anlatıldı, aile anlatıldı… İşte, gençlik ve aile problemlerini ele aşmanın da bir yolu var, o da ilkokuldan beri ele almak ki işte öğretmenlik de orada nasip olunca sanki Rabbim bu şekilde ufkumuzu, önümüzü açtı. Eğitimciliğimizin başladığı nokta, geldiği noktayı takviye eden bir seyir izledi. Bundan dolayı hakikaten her yerde bunu onurla anlatıyorum. Rabbim’in herhalde en büyük ihsanlarından biri de bu oldu bizim için.

    “AKLIM KARMA KARIŞIKKEN, KARŞIMA RİSALE-İ NUR ÇIKTI”

    Hayatınızda Risale-i Nur’un yeri nedir?

    Hangi Risale-i Nur talebesine sorarsanız sorun, Risale-i Nur onun için milattır, başlangıçtır. Bizim için de hamdolsun Risale-i Nur’u tanımak, henüz ortaokulda okurken, 1970 yılında nasip oldu. Tabi Risale-i Nur’u eğitimimizin ilk yıllarında tanıyınca, bir manada gençliğimizi, çalıştığımız bütün eğitim kademelerini Risale-i Nur’un süslemesine temel oldu. Risale-i Nur’u tanımamız, burada (Kırşehir) Doğan Biner diye çok değerli bir ağabeyimizin vesilesiyle, vasıtasıyla oldu. Hatta o zaman çok enteresandır, öğretmenlerimiz sınıfa girerlerdi, alırlardı tebeşiri ellerine, “Çocuklar, bugünkü dersimizin konusu Allah’ın, Peygamberin olmadığıdır.” derlerdi. Dine açık açık saldırılarla dolu bir eğitim seyri vardı o zamanlar. Tam olarak akıl ve fikirlerimizin allak bullak olduğu, şüphelerin zirvede olduğu bir dönemde karşımıza Risale-i Nur çıktı.


    Risale-i Nur’ları yeni tanımıştık. Doğan Biner Ağabey açtı Tabiat Risalesi’ni, orada bir ders yaptı. O benim dünyalarımı altüst eden bir derstir. Malum Tabiat Risalesinde, kainatın varlığıyla ilgili bütün görüşler üç temel haline getirilmiş. İşte “Kainatı sebepler yapmıştır, kainat tesadüfen meydana gelmiştir ve kainatı tabiat yapmıştır diye. Şimdi, bunları olmayacağını ispat edersek, dördüncü yol olan Cenab-ı Hakk’ın yaptığı ortaya çıkacaktır.” diye enfes bir giriş yapıyor. O kadar etkilenmiştim ki… İşte Risale-i Nur hem benim psikolojik ve ruhi dünyamda, hem aile hayatımda, hem yazarlık hayatımda en büyük referans kaynağım olmuştur.

    “EĞER RİSALE-İ NUR’U TANIMAMIŞ OLSAYDIM…”

    Risale-i Nur’u tanımamış olsaydınız bugün nasıl bir Halit Ertuğrul olurdu?

    Risale-i Nur’u tanımamış olsaydım, bugün ne kitaplarım olurdu, ne eğitimciliğim olurdu; böyle sıradan, maneviyattan, ruh derinliğinden, haz ve lezzetten habersiz, odun gibi yaşayan bir adam olurdum. Eserlerimiz sebebiyle çok yerlerde takdirler, tebrikler, mektuplar alıyoruz. Samimiyetle diyorum ki “Nefis dikkat et! Bu meziyet, mehasin sana ait değil. Eğer Risale-i Nur olmasaydı, bu elli kadar kitap da olmazdı, binlerce okuyucun da olmazdı, bu tebrikler, teşekkürler de olmazdı. Eğer varsa ortada bir güzellik, o Kur’an’ın hakikati Risale-i Nur’a aittir. O zaman bütün gönlünle, kalbinle O’na sarılmaya, O’nu okumaya devam et ki; bu nimetlerin şükrünü eda edebilelim.”

    En büyük hayaliniz veya hedefiniz nedir?

    Biz babasız büyüdük. Çok zor günlerden bugünlere geldik. Aç-susuz geçirdiğimiz günler oldu. İlkokulda okurken, bir kaymakam bana yardım etmişti. Pantolonum yamalı, ayakkabım yırtıktı o zaman. Arkadaşlarımın arasında gezmeye utanıyordum. Bana pantolon ve ayakkabı aldı, iltifatlarda bulundu. Bütün hayalim kaymakam olmaktı. Sebebi de şuydu: Kaymakam olunca, ben de benim gibi mağdur-çaresiz insanlara yardım ederim diye düşünüyordum. Kaymakamların işinin bu olduğunu zannediyorum çocuk dünyamda. Tabi okul bitti, Kırşehir’i dereceyle bitirmiştik. Sonra Siyasal Bilgilere girmek istedim kaymakam olmak için… İmkânımız izin vermedi, okuyamadım. O kadar üzülmüştüm ki o gün sabaha kadar ağlamıştım.

    Siyasalın kamu yönetimini okuyacaktım ki kaymakam olayım, niyetim oydu. Yıllar sonra Rabbim kamu yönetiminde yüksek lisans yapmayı nasip etti. Biz lisansını okuyamadık ama kamu yönetiminin yüksek lisansını daha sonra okuduk. Bir manada anladım ki bir kaymakama bedel, bin kaymakamlık nasip etmiş Cenab-ı Hak…Öğretmenlik gibi, eğitimcilik gibi bir mesleğin yapılabilecek tüm hizmetlere cami olduğunu insan içinde olunca fark ediyor. Rabbim bir kapıyı kapamış belki ama bizim için çok daha geniş, çok daha ihatalı kapılar açmış; yaşayınca bunu fark ettik…

    Kitaplarınıza olan ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

    Şunu samimiyetle söylüyorum, ben bu güne kadar oturup da bir kitap yazayım diye plan yapmadım. Ben öyle diğer yazarlar gibi hikayeci-romancı değilim. Tamamen kendi dünyamı altüst eden, kendimi çok etkileyen, kendime bir şifa kaynağı, bir yol olduğuna inandığım, yaşanmış çok ibretli hayat öyküleriyle karşılaştık, duyduk. Bana şuan günde onlarca mail, onlarca mektup geliyor. O maillerde-mektuplarda o kadar ibretli hayat öyküleri/kesitleri var ki; arkadan gelenler bundan ibret alsınlar diye biz gidiyoruz, o kişilerle görüşüyoruz ve o hayat öykülerini kitap haline getiriyoruz. İnanın, biz onları yazarken gözyaşlarıyla yazıyoruz. Önce o bizim dünyamızı altüst ediyor… Samimiyetle arz edeyim, edebiyatta ünlü bir kural vardır bilirsiniz. Denir ki, “Gözyaşıyla yazılan kitaplar, gözyaşıyla okunur.” Okuyucularım diyorlar ki, “Aşk olsun, bu kadar dramatik mi yazılır, ağlayarak okuduk.” Doğru söylüyorlar çünkü biz bunları ağlayarak yazdık.


    Bir hatıramı arzedeceğim. Kitaplar içinde Canan adlı bir kitabım var. Canan Hanım bize uzun bir mektup göndermişti. Mektup beni o kadar etkiledi ki; o 14 sayfalık mektubu ağlaya ağlaya okudum. Sonra Canan Hanım’la temas kurdum. Onun hayat hatıralarını dinledim. Allah’ım, böyle bir hayat dramı olamaz. Geldim, elime kalemi aldım. Canan Hanım’ın hayatını yazmaya başladım. O kitap, başladığı gibi bitti. İnanın bana şuan deseler ki “Canan’ı, Düzceli Mehmet’i, Aysel’i, Kendini Arayan Adam’ı bir daha yazabilir misin?” Efendim yazmak ne mümkün? Hani, her insanın anılarında bazı özel anlar vardır, o bir kez yaşanır. İkinci defa yaşayalım deseniz yaşayamazsınız. Şuan birlikteyiz, “Gidelim Halit Hoca’nın bir daha çayını içelim” deseniz, belki biz bu kıvamı, bu atmosferi bir daha yakalayamayabiliriz.

    Kitaplarımızın çok fazla okunmuş olmasının iki önemli nedeni var. Birisi; kısa, vurucu ve duygu yüklü cümlelerle kaleme alındı; gözyaşlarıyla yazıldı. İkincisi; Anadolu anlatıldı, Anadolu gençliği anlatıldı, güncel problemler anlatıldı… Her okuyan “Bu benim yaşadığım, benim problemim, bu benim amcamın oğlu, teyzemin kızı” dedi. Tanıdık hayatlar, bildik simalar, güncel simalar; insanların başlarından geçen olaylar konu edildiğinden, hamdolsun istifadeye sebep oluyor.

    Yazdığınız kitapların büyük çoğunluğu gençlik üzerine… Gençliğin, sizi yazmaya teşvik eden ne tür problemleri var?

    Aslında, önce onu ben yaşadım. Yani gençlik konusunu kendime konu edişimin iki nedeni var. Birincisi; ömür boyu bir baba hasretiyle yaşadım. Şuanda, Allah herkese nasip etsin, bir oğlum var. O doğduğu günden beri ben ona hiç adıyla hitap etmedim. Ben ona “baba” diye hitap ediyorum. Baba hasretimi, oğluma baba diyerek gideriyorum. O da bana baba diyor, ben de ona baba diyorum. Ona baba derken aldığım hazzı anlatamam ben size… Benim için aile öyle önemli hale geldi ki; bir anne olmanın, bir baba olmanın, bir abi/abla olmanın huzurunu, dünyanın en büyük mutluluğu olduğunu yaşayarak gördüm. İkincisi; hayatta yaşadığımız zorluklar; çalışmakla, çırpınmakla, çaresizlikle geçen öğrenciliğim, gençlik hayatım oldu. Onları yaşadım…

    Bu yaşanan problemleri insan iki türlü ele alır. Birisi; hakikaten yaşadığı içine işler, “Bunu ben kitap haline getireyim de başkaları bunu yaşamasın.” der. Diğeri; bilim adamıdır, meseleye tepeden bakar, bilimsel bir çalışma yapar. Bizim kitaplarımız tepeden bakılan, bilimsel bir çalışma ürünü falan değil. Tamamen kaynağında, yaşanarak, tadılarak ele alınmış gençlik problemleri, aile hayatlarıdır.

    Âcizane, 300’den fazla konferans kısmet oldu şimdiye kadar. Gittiğimiz yerlerde, aile ve gençlik problemlerini konu ediyoruz. Anlattığım konular dinleyenlerin o kadar ilgisini çekiyor ki – inşallah riyakârlık olmaz, dinleyenler çok iyi bilirler- 1,5–2 saat süren konferansları adeta nefes almadan takip ediyorlar. Çünkü onlara ben kendi hayatlarını, yaşadıklarını anlatıyorum. Bu böyle kurgu değil, üst düzey bilimsel kelimelerle süslenmiş versiyon değil… Bu tamamen kendi hayatlarında birisi… Hani bilirsiniz, ateş iki türlü tanınır; bilimsel olarak ateşin yaktığı bilinir. Diğeri, ateşe elinizi soktuğunuzda, elinizi yakar. O ateşin ne anlama geldiğini aslında ateşin elinizi yaktığı zaman anlarsınız. Hani, damdan düşenin halini yine damdan düşen anlar ya? Hamdolsun, aile hayatı ve gençlik problemlerini acizane yaşayarak geldiğimizden dolayı benim aile ve gençlik konusuna meftunluğum, aşıklığım da buradan kaynaklanıyor.

    “HER YERDE BİR RİSALE-İ NUR UZMANINA İHTİYAÇ VAR”

    Gençlerin Risale-i Nur’a olan ilgisini nasıl buluyorsunuz?

    Harika buluyorum. Çünkü Risale-i Nur kadar genç bir kitap yok. Risale-i Nur kadar genetikleri gençleşmiş, gençlerin fıtratını, gençlerin arzu ve isteğini bilen, gençleri keşfeden, onları tanıyan, gençlik problemlerini bu kadar orijinal ortaya koyan bir başka kaynak yoktur. Ondan dolayı gençler, kendini tanıyan, kendini keşfeden, kendini fark eden, kendine bir yol haritası belirleyen kaynaklara karşı eskisi gibi ilgisiz değiller. Gençler, bir şeyleri telkin etmekle, emirlerle hareket etmiyor. Gidiyorlar, okuyorlar, biliyorlar; kendilerine göre bir yol çiziyorlar. Acizane dünyayı geziyoruz biz. Yalnız Türkiye’de değil dünyanın her tarafında böyle… Bütün dillere çevrilmiş, nereye gitsen Risale-i Nur’da uzman insan aranıyor.

    Bir konferansımız sebebiyle İngiltere’ye gitmiştik. Orada arkadaşlar “Hocam bugün sizi bir yere götürmek istiyoruz, bizim için çok önemli” dediler. “Hayırdır?” dedim, “Bir teşkilat var burada, İngilizlerden kurulu. Onlar bir Risale-i Nur uzmanı arıyorlar” dediler. Yani her yerde bir Risale-i Nur uzmanı aranıyor. Çünkü Risale-i Nur herkesin dikkatini çekiyor. Risale-i Nur, felsefe üstü, bilim üstü, bugüne kadar yazılan kitaplar üstü harika bir vizyon meydana getirdi. Kur’an-ı Kerim’in ter-ü taze günümüzdeki tebliğ metodu… Ondan dolayı çok şükür gençler, çok fazla ilgi gösteriyorlar.

    Risale-i Nur’un gençlere sunuluşunu, uyarlanışını nasıl buluyorsunuz peki? Gençliğin hastalıklarına, sorunlarına çare olabilmesi için Risale-i Nur hangi metotlarla gençlere ulaştırılmalı?

    Risale-i nur’a ben 3 açıdan bakıyorum. Birincisi, Risale-i Nur, “Risale-i Nur” olarak devam etmeli. Onu muhafaza ederek devam etmeli. Ancak, Risale-i Nur üzerinden bilimsel çalışmalar, eğitim çalışmaları yapılmalı. Risale-i Nur’un kendi içinde açıklamalarıyla, kendi içinde farklı yaklaşımlarla, farklı bir kitap vizyonu ortaya koyarak değil. Risale-i Nur fıtratını, kendine has özelliğini, kendi tarzını devam ettirmeli benim görüşüm. Ama Onun üzerinde, eğitimciler bilim adamları, felsefeciler; çok çeşitli alanlarda Risale-i Nur üzerine çalışılmalı. Elde edilen o harika birikimler gençlere sunulabilmeli. Onlara uygun bir yolla takdim edilmeli.

    “KİTAPLARIMIN RUHU RİSALE-İ NUR’DUR”

    Mesela, acizane kitaplarımız içerisinde Risale-i Nur’dan çokça bahsediyoruz. Bütün anlatılanların aslında ruhu, Risale-i Nur’dur. Çok mailler, mektuplar geliyor bu konuda. Bana diyorlar ki “Hocam. Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ı bir de sizin kaleminizde tanıyalım.” Yani, Risale-i Nur’u biraz daha anlaşılır hale getirin demek istiyorlar. Örneğin, “Said Nursi’nin destanlaşan hizmeti” diye bir kitap kaleme aldık. Orada istedim ki Üstad’ı gençler, kendi kafaları, akılları üstü tanısınlar…. Bediüzzaman’ı ben gençlere, gençlik penceresinden tanıtmaya gayret ettim. Anladım ki herkesin Risale-i Nur’u tanıması lazım. Gençlere ait bir Üstad yazılabilmeli, yaşlılara ait bir Üstad yazılabilmeli, çocuklara, hanımlara ait yazılabilmeli… Çünkü Risale-i Nur toplumun her kesimine bakıyor. Bu yüzden herkesin Risale-i Nur’a ihtiyacı var. Bunu eğitimciler, bilim adamları gerçekleştirmeli.

    “EN ETKİLİ TERAPİ RİSALE-İ NUR OKUMAK VE DİNLEMEKTİR”

    Bugüne kadar Risale-i Nur üzerine binlerce tez yapıldı. Daha milyonlarca yapılsa azdır. Onun için benim tarzım ve görüşüm, Risale-i Nur ele alınmalı, bir sohbet mekanında, bir rahle-i tedrisatta, o ilk kaleme alındığındaki tazeliğinde okunabilmeli, devam edilmeli. Sohbetler ki adı konmamış üniversitelerdir. Islah mekanlarıdır, en büyük terapi merkezleridir. Benim alanım psikolojik danışmanlık olduğu için, bana terapi noktasında danıştıklarında derim ki “En etkili terapi Risale-i Nur okumak ve dinlemektir.” Allah’ın beyinleri işliyor, hücreleri işliyor. Orada bütün problemleri birer birer çözüyor. Ancak buraya gelemeyen, sohbete/terapiye katılamayan yüzlerce, milyonlarca genç için de Risale-i Nur’lar, onların anlayış biçimine göre yorumlanmalı, onlara sunulmalı. Buna da Risale-i Nur’a bir geçiş, vesile ve vasıta olması açısından ihtiyacımız var.

    Bir söyleşide “Eğitimde bir kural vardır. Bir öğretmeni öğrencileri, yazarı da okuyucuları yetiştirir diye. Bu doğrudur, beni de öğrencilerim ve okuyucularım yetiştirmiştir.” demişsiniz. Okuyucularınız, öğrencileriniz sizi nasıl yetiştirdi?

    Bu tespiti çok severim. Benim için çok değerli olan Hatay/Kırıkhan’daki Ali Sert Hocamın bana olan emanetidir. Yaşayarak onun ne kadar değerli bir tespit olduğunu fark ettim. Şimdi, sınıflara girdiğim zaman benim ilk derste öğrencilerimden bir isteğim olur. Derim ki “Arkadaşlar, bu ders süresince zaman zaman sizlere öneriler sunacağım, sakın alınmayın. Bu öneriler, eksik ve noksan yaptığınızdan değil… Sizden bir isteğim olacak. Ben ders anlattığımda, ele aldığım konular açısından, tarzım açısından eksik ve noksanları lütfen benimle paylaşın. Çünkü siz benim eksik ve noksanımı söylerseniz, o hatayı başka derste yapmam. Bir arkadaşın, bir arkadaşına en büyük yardımı, onun yanlışlarını söylemektir.”
    Üstad’ın o akrep örneği var biliyorsunuz. Çok harika bir örnektir. Boynunda seni sokmak üzere olan akrebi bir arkadaşının alıp atması, ah ne kadar büyük bir yardımdır. İnsanın yanlış davranışları, hataları, yanlış hayat biçimine karşı doğruların, bir dostu tarafından ona anlatılmış olması ne kadar teşekküre medar bir davranıştır.

    İşte bizim öğrencilerimizden isteğimiz hep bu oldu. Allah şahit, 30 yıllık hocayım, öğrencilerimden bana gelen eleştirileri başüstüne kabul etmişimdir. Çünkü bana olan yardımların birinci boyutu bu. Bir de yetiştirmek derken, öğrencilerimizin bize gelen soruları, bizden istekleri de bizim eksikliklerimizi gösterir. Sınıfta soru sorarlar, bazen de maille sorularını gönderirler. Ben de anlarım, demek ki bu konularda ben kendimi yetiştirememişim. Yani bana gelen sorular, kendimi test etmemde en büyük bir seviyedir.

    “RİSALE-İ NUR BİZİM GIDAMIZDIR”

    Okuyucularım da öyle… Sabahleyin maillerime baktım. Gelen bir mailde, bir okurumuz konferansımızı dinlemiş. O konferansta biz ağırlıklı olarak gençleri anlatmışız. Yazmış ki “Hocam. Ben sizin konferansınıza geldim. Yanımda biri 17, diğeri 19 yaşında iki kızım vardı. Hep gençlere anlattınız, ben onların yanında utandım. Konferanslarınızda biraz da anne-babaların gençler gözündeki yerini anlatırsanız çok sevinirim.” Aslında buna ben çok dikkat ederdim. Ama demek ki orada bunu yapamamışız. Konferans seyri bazen bizi alıp götürüyor. Bakıyoruz ki konferans bitivermiş. O zaman anne onların yanında mahcup olmuş. Hep gençleri taltif ettik, gençlere nasıl davranmaları gerektiğini anlattık Ama sıra anne-babalara gelince konferans bitmiş, böylelikle çok büyük bir eksiklik meydana gelmiş. Artık ben gittiğim konferansta bunu yapar mıyım Allah aşkına? Bu anlamda hakikaten, kitaplarımızla ilgili gelen eleştirilere de ben titizlikle dikkat ederim.
    Mesela, bana gelen eleştirilerden biri şudur: “Niye sık sık Risale-i Nur’dan ve Bediüzzaman Said Nursi’den bahsediyorsunuz? Niye hep bunları ön plana çıkarıyorsunuz? Niye hep bu konuları işliyorsunuz?” “Aynı konular” dedikleri imani konulardır. Ben de onlara derim ki: “İmani konuları yüz bin defa yazsak yine az… Bir insana “Kardeşim sen niye sürekli hava alıyorsun, yeter artık?” denilebilir mi? Hava insanın gıdasıdır. İmani meseleleri okuduğumuz Risale-i Nur bizim gıdamızdır. Biz her kitabımızda, her konuda bunları ele alsak bile yine azdır. Çünkü bunlar ne kadar tekrar edilirse beyne o kadar fazla yerleşecektir.”


    “Yazdığım kitapların sadece isimleri bana ait. İçi tüm okuyucularıma ve öğrencilerime aittir.” demişsiniz. Bu söz biraz tevazulu olmamış mı?

    Estağfurullah, asla tevazu değil. Yani bunu samimiyetiyle söylüyorum, Cenab-ı Hakk’ın lütf-u keremi oldu. Kitaplarımın içeriği bakımından –eğitim kitaplarım hariç elbette- hizmet kitapları dediğimiz kitaplarımızın muhtevası, tamamen okuyucularımızın, öğrencilerimizin benimle paylaştıkları dramatik olaylardır. Mesela, yeni çıkan “Sevda” kitabında, Sevda Hanım’ın öyle bir hayat hikayesi vardı ki, Allah şahit gönderdiği mektup bitene kadar ağladım. O kadar etkilenmiştim ki… Ben “Sevda”’yı iki gecede bitirdim. Şuanda kitaplarım arasında en çok okunanlardan birisi… “Aysel” diye bir kitabım var. O kitapta anlatılanlar benim adeta dünyalarımı altüst etti.

    “HAYATIMDAKİ İLK NAMAZI BU GECE KILDIM”

    Bakın size, bana 2 gün önce gelmiş olan bir mesajı okumak istiyorum. “Hocam şuan “Aysel” adlı kitabınızı okudum. Allah sizden razı olsun. Ben Belçika’da iki çocuk annesiyim. 36 yaşındayım, hayatımın ilk abdestini ben bu gece aldım. Hayatımdaki ilk namazı da ben bu gece kıldım. Ne olur bana dua edin. Bu Risale-i Nur hazinesi ve hakikati niye elimize bu kadar geç ulaştı? Bunlara vesile olduğunuz için Rabbim’e sizin için dualar gönderiyorum.” Riyakârlık olmasın, bunun gibi her gün onlarcasını alıyoruz. Hamdolsun, bunlar yaşanmış olduğundan dolayı herkesin hayatı bir manada, bir de içindeki hakikatler Risale-i Nur’dan hakikatler olduğundan dolayı bir hazine, öbür taraftan biz bunu yüreğimizle yazıyoruz, parmaklarımızla değil.

    Düzceli Mehmet’in sinemaya aktarıldığı haberleri medyada yer almıştı. Bu konuda son durum nedir?

    Sinemaya aktarılmadı henüz ama yurtdışından dünya çapında bir firma temas kurdu bizimle. “Düzceli Mehmet” bir model genç olarak çok etkilemiş onları. Bunu 6 dile çevrilecek şekilde sinema ortamına aktarmayı düşünmüşler. Onlar hazırlıklarına devam ediyor. İşte biz de bir senaryo yazdık. Ama benim senaryom bana göre, onlar kendilerine göre olgunlaştıracaklardır. Bu tür çalışmalar çok zaman alan çalışmalardır. İnşallah, biz de çok arzu ediyoruz. Düzceli Mehmet, ele-avuca sığmayan, asi, moral değerleri tanımayan bir genç… Sonra Hamdolsun Risale-i Nur’u tanıdı, depremde de şehit oldu namaz kılarken. Yani bir gencin başlangıçla bitiş hikayesi, tüm gençlere lazım… Herkesin bu ibretli derse ihtiyacı var. Bu bakımdan, projeyi sabırla bekliyoruz…

    Sizin kitaplarınıza yönelik duyduğum bir eleştiriyi sormak istiyorum. Siz kitaplarınızın gerçek yaşamdan alındığını söylüyorsunuz. Eleştiri ise bazı kitaplarınızın gerçek hayattan alınmadığı noktasında… Bunun için ne söylemek istersiniz?

    Allah razı olsun. Bunu çok yerde duyduk. Devam da edecek… Bütün kalbimle söylüyorum, kitaplarımıza hariçten bir kelime bile dahil olmadı. Tamamen yaşanmış olaylardır. Mesela biz Kendini arayan Adam’ın, Düzceli Mehmet’in, Aysel’in yüzde 20’sini bile yazamadık. Öyle özel konular vardı ki onları kaleme alamadık. Özellikle bu beni fazla ilgilendiriyor, sebebi şu ki ben bir eğitimciyim. Roman ve hikayeler kurgu olduğu için gençleri çok etkilemiyor. Adam kitabı eline alıyor, zaten kurgu diyerek okuyor… Ama yaşanmış olanlar öyle değil. Zaten bir okuyucu kitabı ele aldığı zaman onun yaşanmış mı kurgu mu olduğunu fark eder. Eğer hayatından bir kesitse, eğer çok tanıdıksa işte bu yaşanmıştır diyor. Ben, bana bu soruyu soranlara onların hepsinin yaşanmış olduğunu söylüyorum. İtimat etmeyenler de olabilir, onlar kitabı eline aldıklarında, oradaki iklimi kokladıklarında, ruhlarında ve kalplerinde yaptıkları tesire baksınlar. Onlar için ölçü o olmalıdır.

    MUSTAFA SUNGUR’UN SÖYLEDİĞİ…

    Mustafa Sungur Abi zamanında bana söylemişti: “Halit kardeşim, bunlar hikaye bile olsa, bunlar yaşanmamış bile olsa, Risale-i Nur’un, Bediüzzaman’ın anlaşılmasına vesile oluyor mu? Birçok insanın namaza başlamasına, örtünmesine sebep oldu mu? Kardeşim, o benim kitabımdır.”

    RİSALEHABER
    İlaçların en hayırlısı KUR'AN'dır!

    Şüphesiz ALLAH ve Melekleri Peygambere
    Salat ederler.Ey İman Edenler,siz de O'NA
    Salat edin ve tam bir teslimiyetle O'NA Selam verin.(Ahzab-56)
    "İlmi, amel için öğreniniz. Çokları bunda yanıldı. İlimleri dağlar gibi büyüdü, amelleri ise zerre gibi küçüldü."
    İbrahim bin Edhem (r.a.)

  2. #2
    Gayyur bihabervederbederim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Mesajlar
    122

    Standart

    halit ertuğrulu bir yazar olarak çok takdir ediyorum. eserlei bir çok insana ışık oluyor. anlamsı okuması çok kolay

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Hayatın İçinden..
    By *SAHRA* in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.02.14, 22:34
  2. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 08.01.09, 19:48
  3. Sabah Tesbihatı ve Sıralı Derslerle İlgili Hayatın İçinden Bir Hikaye
    By Yeklo_Dıklo_Dımbaze in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 22.12.08, 16:53
  4. Hayatın İçinden Küçük Bir Hikaye: Tea-Man
    By Yeklo_Dıklo_Dımbaze in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 43
    Son Mesaj: 22.12.08, 15:44
  5. Hayatın İçinden Kitabından Bir Hikaye
    By sliha87 in forum Kitap, Dergi, Albüm Tanıtımları ve E-Kitap Paylaşımları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 24.08.06, 11:57

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0