+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 24

Konu: Mücahid

  1. #1
    Ehil Üye aşk-ı ilahi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.407

    Standart Mücahid

    "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."

    Risale-i Nurda geçen bu söz acaba başını açıp hizmet eden kardeşlerimiz için de söylenmiş olabilir mi?Onlar da hizmet adına ahiretlerini bir nebze feda etmiyolar mı? (Lütfen sorumu kimse yanlış anlamasın, bilmediğimden soruyorum)


    Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.

    Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.


  2. #2
    Ehil Üye Beste-i Rana - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2008
    Bulunduğu yer
    Doğanın Derinlikleri
    Mesajlar
    4.539

    Standart

    Herkesin hizmet anlayışı farklıdır ama bana göre hizmet edilecekse bazı şeyler göz ardı edilmemelidir.Hizmet edicem diye Allahın emirlerinden çıkmak bana pekte hizmet anlayışına uygun gelmiyor...Yinede yapanları kınamak gibi bir hakkım yok...




    Hest-i Nist-Nümâ



    "Müslümanın müslümana gülümsemesi sadakadır" sırrıyla espri yapıyorum...


    Hepimiz Cennette Kavuşalım...


  3. #3
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Alıntı Ehl-i Takva Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."

    Risale-i Nurda geçen bu söz acaba başını açıp hizmet eden kardeşlerimiz için de söylenmiş olabilir mi?Onlar da hizmet adına ahiretlerini bir nebze feda etmiyolar mı? (Lütfen sorumu kimse yanlış anlamasın, bilmediğimden soruyorum)

    Bende sorunuza yine Risale-i Nurdan çok iyi bildiğimiz bir vecizeyle karşılık vermek istiyorum...Umarım sorunuza mukabil bir cevap olur...

    ''Amelinizde rızâ-ı İlâhî olmalı. Eğer ameli dolayısıyla Allah bir insandan razı olursa bütün dünya küsse ehemmiyeti yoktur. Eğer insanın amelini Allah kabul ederse, bütün halk reddetse tesiri yoktur. Allah râzı olduktan ve kabul ettikten sonra isterse ve hikmeti iktiza ederse halka da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için bu hizmette doğrudan doğruya ve yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızâsını esas maksat yapmak gerektir...''

    SELAM VE DUA İLE...

  4. #4
    Ehil Üye aşk-ı ilahi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Cevaplar için teşekkür derim. Başka cevap vermek isteyen ya da bilgisi olan yok mu?


    Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.

    Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.


  5. #5
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Alıntı Ehl-i Takva Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."

    Risale-i Nurda geçen bu söz acaba başını açıp hizmet eden kardeşlerimiz için de söylenmiş olabilir mi?Onlar da hizmet adına ahiretlerini bir nebze feda etmiyolar mı? (Lütfen sorumu kimse yanlış anlamasın, bilmediğimden soruyorum)

    Ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim.
    Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu.
    Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun.
    Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur.
    Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım.
    Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur."


    Sıddîk-ı Ekber (r.a.) demiştir ki: "Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki, ehl-i imâna yer kalmasın."



    Bediüzzaman, bu gayet ulvî seviyenin bir lem'acığına mazhar olmak için, "Birkaç adamın imânını kurtarmak için Cehenneme girmeye hazırım" diye fedâkârlığın şâhikasına yükselmiş ve böyle olduğu, Kur'ân ve İslâmiyetin fedâi ve muhlis bir hâdimi olduğu, seksen senelik hayatının şehâdetiyle sabit olmuştur.



    Kur'ân ve İmân hizmeti için Bediüzzaman'ın haysiyetini, şerefini, ruhunu, nefsini, hayatını fedâ ettiği, mâruz kaldığı o kadar şedid zulüm ve işkencelere ve giriftar edildiği çok musîbet ve belâlara karşı gösterdiği son derece sabır, tahammül ve itidâl, birer şâhid-i sâdık hükmündedirler.



    Bediüzzaman, Kur'ân, imân, İslâmiyet hizmeti için dünyevî rahatlıklarını fedâ etmiş; dünyevî, şahsî servetler edinmemiş, zühd ve takvâ ve riyâzet, iktisad ve kanaatla ömür geçirerek dünya ile alâkasını kesmiştir.



    Bu cümleden olarak, Müslümanların refah ve saadeti için, bütün ömür dakikalarını sırf İmân hizmetine vakf ve hasretmek ve ihlâsa tam muvaffak olmak için, kendini dünyadan tecrid ederek, mücerred kalmıştır.



    Evet, Bediüzzaman İmân ve İslâmiyet hizmeti için herşeyden bu derece fedâkârlık yapan, fakat bütün bunlarla beraber ubûdiyet, zühd ve takvâda da bir istisna teşkil eden tarihî bir İslâm fedâisi ve Kur'ân-ı Hakîmin muhlis bir hâdimi pâyesine yükselmiştir.



    Bediüzzaman'ın, Risâle-i Nur dâvâsında öyle bir itminânı, öyle bir sıdk ve sadâkati, öyle bir sebat ve metâneti, öyle bir ihlâsı vardır ki, din düşmanlarının o kadar şiddetli zulüm ve istibdadları, o kadar hücum ve tazyikâtları ve bunlarla beraber maddî yokluklar içinde bulunması, dâvâsından vazgeçirememiş ve küçük bir tereddüt dahi îkâ edememiştir.


    Ahiretini de feda etmek cümlesinden Allahın emirlerine karşı gelmek manasını çıkarmamak lazım bacım...
    Zira Üstadımız yasak olmasına rağmen sarığını bile başından çıkarmamıştır...

  6. #6
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    Alıntı Müellif-e Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ahiretini de feda etmek cümlesinden Allahın emirlerine karşı gelmek manasını çıkarmamak lazım bacım...

  7. #7
    Ehil Üye aşk-ı ilahi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Alıntı Müellif-e Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ahiretini de feda etmek cümlesinden Allahın emirlerine karşı gelmek manasını çıkarmamak lazım bacım...
    Zira Üstadımız yasak olmasına rağmen sarığını bile başından çıkarmamıştır...
    Teşekkür ederim can ablam..Allah razı olsun..


    Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.

    Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.


  8. #8
    Dost REM8/5 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Mesajlar
    37

    Standart

    Bir dava sahibinin ve bilhassa ıslahatçının muvaffakıyet şartlarının en mühimmi feragattır. Zira gözler ve gönüller, bu mühim noktayı en ince bir hassasiyetle tedkik ve takibe meyyaldirler. Üstadın bütün hayatı ise, baştanbaşa feragatın şaheser misalleri ile dolup taşmaktadır.

    Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim: "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."

    Büyük adamdan sâdır olan bu büyük sözü tamamen kavrayamadığım için, mutasavvıfların istiğrak hallerinde söyledikleri esrarlı sözlere benzeterek, herkese söylememiş ve olur olmaz yerlerde de açmamıştım.

    Vaktâki aynı sözü Bediüzzaman’ın ateşler saçan heyecanlı ifadelerinde de okuyunca anladım ki, büyüklere göre feragatın ölçüsü de büyüyor... Evet; İslâm için bu kadar acıklı bir feragate katlanmaya razı olan mücahidleri, Erhamürrâhimîn olan Allah-u Zülkerim Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bırakır mı? O fedai kulunu lütf u kereminden, inayet ve merhametinden mahrum etmek şanına -hâşâ- yakışır mı?

    İşte Bediüzzaman, bu müstesna tecellinin en parlak misalidir. Bütün ömrü boyunca mücerred yaşadı. Dünyanın bütün meşru lezzetlerinden tamamen mahrum kaldı. Bir yuva kurmak ve orada mes’ud bir aile hayatı geçirmek sevdasına düşmeye vakit ve fırsat bulamadı. Fakat Cenab-ı Hak, kendisine öyle şeyler ihsan etti ki, fâni kalemlerle tarif olunamayacak kadar muazzam ve muhteşemdir.

    Bugün, dünyada hangi bir aile reisi -manen- Bediüzzaman Hazretleri kadar mes’uddur? Hangi bir baba, milyonlarla evlâda sahib olmuştur? Hem de nasıl evlâdlar!.. Ve hangi bir üstad, bu kadar talebe yetiştirebilmiştir?

    Bu kudsî ve ruhî rabıta -biiznillah-i teâlâ- dünyalar durdukça duracak ve nurdan bir sel halinde ebediyetlere kadar akıp gidecektir. Çünki bu İlahî dava, Kur’an-ı Kerim’in nur deryasında tebellür eden bir varlık olduğu gibi, Kur’andan doğmuş ve Kur’anla beraber yaşayacaktır...

    Büyük Üstad, hak ve hakikatı tâ çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve ruhunun münacatını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile, ibadet ve taatten, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir "Ârif-i Billah" idi.

    Lâkin karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman dünyasını ve dolayısıyla memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde, yatağından fırlayan bir arslan gibi, yanardağları andıran bir kükreyişle cihad meydanına atıldı. Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes davaya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki; o günden beri her sözü bir dilim lâv, her fikri bir ateş parçası olmuş. Düştüğü gönülleri yakıyor; hisleri, fikirleri alevlendiriyor...

    Büyük Üstad’ın tam bir uzlet ve inzivadan sonra, tekrar irşad ve cem’iyet hayatına atılması, aynen İmam-ı Gazalî’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye benzemektedir.

    Demek ki, Cenab-ı Hak büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebebledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalblere akseder etmez bambaşka tesirler icra ediyor...

    Arzettiğim gibi, İmam-ı Gazalî’nin bundan dokuzyüz sene evvel ahlâk ve fazilet sahasında yapmış olduğu fütuhatı; bu asırda Bediüzzaman, iman ve ihlas vadisinde başarmıştır.

    Evet Hazret-i Üstad’ı bu müdhiş cihad meydanlarına sevkeden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur. Ve bunu bizzât kendisinden dinleyelim:

    Bana: "Sen şuna buna niçin sataştın?" diyorlar. Farkında değilim; karşımda müdhiş bir yangın var.. alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müdhiş yangın karşısında bu küçük hâdise, bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler..."

    ki üstadın hizmet noktasında herşeyden vazgeçtiğini şu ifadelerinden anlayabiliyoruz ;

    "Ben cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de… Cemiyetin imanı, saadeti ve selameti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helal olsun…Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsız kalırsa cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül- gülistan olur.”

    elhasıl üstadın hizmet anlayışıyla bu zamanda ki kardeşlerimizin hizmet anlayışı arasında dağlar kadar fark vardır ... yaptıklarının adı "hizmet" değildir, yıllardır ben bir isim bulamadım yaptıklarına siz bulursanız paylaşın lütfen...

    selametle ...
    " Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "

    " RİSALE-İ NUR BÜTÜN İLİMLERİ MÜSLÜMANLAŞTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "

  9. #9
    Vefakar Üye .zemzemi. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    Berzahistan
    Mesajlar
    405

    Standart

    Buradaki incelik nefsi düşünmek değil, ,insanlığı düşünmektir. Yoksa harama girmeek değildir. Kendi nefsini kurtarmak için çalışmayı bırakıp insanların imanını kurtarmak için çalışmayı anlatıyor. Yoksa emr-i ilahiye aykırı hareket hizmet değil hezimettir.
    Allah (c.c) hep 12'den vurur.

  10. #10
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    Üstad hazretleri buyuruyor ki:

    Bugünlerde Kur’an-ı Hakîm’in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esasları düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.

    Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.

    Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i sâlihadır.

    Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu’cizevari muvaffakıyet ve fütuhat görülecekti.

    Ezcümle: Hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde gayet elîm ve bîçare ihtiyarlar ve peder ve vâlideler hakkında dehşetli neticeler veriyor. Cenab-ı Hakk’a şükür ki; Risale-i Nur bu müdhiş tahribata karşı, girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneyn’in tahribiyle, Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur’anînin tezelzülüyle Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.

    Risale-i Nur’un şakirdleri, böyle bir hâdisede manevî mücahedeleri, inşâallah zaman-ı Sahabedeki gibi az amelle, pek çok büyük sevab ve a’mal-i sâlihaya medar olur.

    Aziz kardeşlerim! İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a’mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemler ile, herbirinin a’mal-i sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlarıyla herbirinin takva kal’asına ve siperine kuvvet ve imdad göndermektir. Ve bilhâssa fırtınalı tehacüme hedef olan bu fakir ve âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyam-ı meşhurede yardımına koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe’nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartlarıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmidört saatte, iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade Risale-i Nur talebeleri ünvanıyla hissedar ediyorum.(Kastamonu Lahikası-149)


    Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşâallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola.(Kastamonu Lahikası-185)

    Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez. (Kastamonu Lahikası-77)


    “Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.”(Kastamonu Lahikası-97)

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Ali Ulvi Kurucu - Mücahid
    By SeRDeNGeCTi in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.09.07, 22:12
  2. Kralı Öldüren Maymun / Mücahid Hayvan Mersiyesi
    By elff in forum Bediüzzaman'ın Hayatı (Eski, Yeni ve Üçüncü Said Dönemleri)
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 27.03.07, 00:18

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0