ihlas samimiyettir....
samimiyet ötelere taşır insanı...
ihlas samimiyettir....
samimiyet ötelere taşır insanı...
Gizlenenlerin Ortaya Döküldüğü Günde İnsan İçin Ne Bir Güç Nede Bir Yardımcı Vardır....(Et-Tarık)
Madem çok sevab istersin:İHLAS'I esas tut..
ve yalnız RIZAY-I İLAHİYİ düşün...
taki:senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki afredlarından;İHLAS ile NİYET-İ SADIKA ile hayatlansın,canlansın...
hadsiz zişuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın sana çok sevab kazandırsın...
(burası önemli)
eğer ihlas ile,niyeti sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar,lezzetli birer meyve gibi ruhanilerin kulakalarına girer...
eğer RIZAY-I İLAHİ VE İHLAS o havadaki kelimelere hayat vermezse dinlenilmez...sevabda yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır..........
bu bahisden birçok istifaza çıkabilir...
Hem o şuur-u imanı ile, netice-i hayatım ve sebebi saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resâil-i Nur dahi ziyadan, mahvdan, faydasız kalmasından ve mânen kurumasından kurtulmalarını ve meyvedar, bâki kalmalarını o intisab-ı imanı ile bildim, hissettim, kanaat getirdim; kendi bekamın lezzetinden çok ziyade bir mânevî lezzet duydum, tam hissettim.
Çünkü, İmân ettim ki, Bâkî-i Zülkemâlin bekası ve varlığıyla,
Resâilü'n-Nur yalnız insanların hafızalarında ve kalplerinde nakşolmuyor.
Belki, hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhânîlerin bir mütalâagâhları olmakla beraber,
rıza-i İlâhîye mazhar ise,
Levh-i Mahfuzda ve elvâh-ı mahfuzada irtisam ederek sevap meyveleriyle tezeyyün eder.
Ve bilhassa Kur'ân'a mensubiyeti ve kabul-ü Nebevî ve inşaallah marzî-i İlâhî cihetiyle bir anda vücudu ve
nazar-ı Rabbâniyeye mazhariyeti,
umum ehl-i dünyanın takdirinden daha ziyade kıymettar bildim.
İşte hayatımı ve bekamı o resâilin hakaik-ı imaniyeyi ispat eden her bir risalenin bekasına, devamına, ifadesine, makbuliyetine feda etmeye her vakit hazır olduğumu ve saadetimi onların Kur'ân'a hizmet etmelerinde bildim.
Ve o halde, beka-i İlâhî ile, yüz derece insanların tahsinlerinden daha ziyade bir takdire mazhariyetlerini o intisab-ı imanı ile anladım.
Bütün kuvvetimle hasbünallahü ve ni'mel-vekil dedim.
4. şua
Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ' ile ve fazla muvaffakiyetle değildir. Çünkü onlar, vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki Bazen verilir. Evet, Bazen birtek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü Bazen birtek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur.
Hem ihlâs ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa, "Benden ders alıp sevap kazandırsınlar" düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir.
Ey sevaba hırslı ve a'mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ' ile değildir. Belki hüner, rızâ-i İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla "Herkes beni dinlesin?" diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah'ın vazifesine karışma.
Hem hak ve hakikati dinleyen ve söyleyene sevap kazandıranlar yalnız insanlar değildir. Cenâb-ı Hakkın zîşuur mahlûkları ve ruhanîleri ve melâikeleri kâinatı doldurmuş, her tarafı şenlendirmişler. Madem çok sevap istersin; ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı İlâhîyi düşün. Tâ ki senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki efradları, ihlâs ile ve niyet-i sadıka ile hayatlansın, canlansın, hadsiz zîşuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın, sana da sevap kazandırsın. Çünkü, meselâ sen "Elhamdü lillâh" dedin. Bu kelâm, milyonlarla büyük küçük Elhamdü lillâh kelimeleri, havada izn-i İlâhî ile yazılır. Nakkaş-ı Hakîm abes ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz kulakları halk etmiş. Eğer ihlâs ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. Eğer rızâ-i İlâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez. Sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır.
Yirminci Lem’a sy: 156
Niyet bir ruhtur.O ruhunn ruhu da ihlastır.Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır.(Mesnevî-i Nuriye)
İhlas kalbin amelidir.
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
Risale-i Nur'un ve Üstadımın ve biz talebelerin
yegâne gaye ve hizmetimiz,
İslâmiyete, hususan Türk milletine İmân ve ahlâk cihetinde kudsî bir hizmettir.
Elbette Risale-i Nur'a ve hâdimlerine bu hizmetleri için ilişmemek lâzımdır.
Bizim gaye ve maksadımız budur, başka hiçbir şey değildir.
Ve bu vazifemiz de rıza-yı İlâhî içindir.
Zaten böyle bir kudsî vazifeyi
dünyaya ve dünya menfaatine
âlet ederek yapmayız ve tenezzül etmeyiz.
Böyle kalbinde İmân ve âhiret meşgalesinden başka
hiçbir dünyevî maksat ve gaye bulunmayan
hâlis Nur şakirtlerine,
iddia makamının hiçbir zaman hatırıma gelmeyen gizli cemiyet kurmak ithamlarına tahammül edemiyoruz.
Şualar | On Dördüncü Şuâ | 494
ve bihi nesteinu
İhlas seni söylemek ne kolay yaşamak ne zordur...
ey risale i nurlar SENİ OKUMAK NE KOLAY yaşamak NE ZORDUR...
ihlas risalesi sen cemaatler arasında ESASLAR EMİR LER KOYDUN...uymak ne zordur...
konuşmak ve yazmak ne kolay... SÖZÜNÜZÜ FİİLİNİZ TASDİK ETSİN ile İŞTİR KİŞİNİN AYİNESİ olan sünneti seniyyeye uymak NE ZORDUR onu MUHAFAZA ETMEK NE ÇETİNDİR...(bütün bid'at ehli düşmanın olacak)...
ilim olacak
amel olacak
ve İHLASI KAZANMAK VE MUHAFAZA ETMEK İÇİN DE GELECEK DUSTURLAR REHBERİNİZ OLACAk...
ve ilk satırıda
AMELİNİZDE RIZA İ İLAHİ OLSUN... O RAZI OLSA BÜTÜN DÜNYA KÜSSE HİÇ!!! EHEMMİYETİ YOK OLACAK...Allahın sizden razı olmasını isterseniz HABİBULLAHA S.A.M A İTTİBA EDİN...
sizler halkların razı olmasını istemek talebinde dahi olmayacaksınız...
ihlası kazanmak ve muhafaza etmek ne ile olacak, madem hakikat mesleğinde zorlama yoktur ve ameller kolaylıkla yapılır bu işleri bize ne kolay kılacak...
bu işleri bize MUHABBET KOLAY KILACAK...
MUHABBET EN KUVVETLİ İKSİR, tükenmez bir kuvvettir...... LE OLACAK
İŞİ MUHABBET KOLAY KILACAK...
ihlasın DAİSİ OLAN EMR İLE ZORLAR KOLAY OLACAK...
bir bitkinin yumuşacık kökü bismillah diyerek sert olan taşı toprağı delip geçecek...
Risale i nur bismillah deyip çıkmış yola ve önüne ne gelse deler geçer ta maksuduna ulaşana kadar...
mesleğinnin muhabbet oluşu, tamir oluşu, sırran tenevveren oluşu, o yumuşaklık içindede mevcuddur...
aczi_reşha
Altıncı fark : Hakikî ihlâslı Nurcular,
menfaat-i maddiyeye ehemmiyet vermedikleri gibi,
bir kısmı,
âzamî iktisat ve kanaatle ve fakirü'l-hal olmalarıyla beraber,
sabır ve insanlardan istiğna ile
ve hizmet-i Kur'âniyede hakikî bir ihlâs ve fedakârlıkla;
ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlûp olmamak için
ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakmamak için ve
rızâ-yı İlâhîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbirşeye âlet etmemek için,
bir cihette hayat-ı içtimaiye faydalarından çekiniyorlar.
İsa Abdülkadir
Emirdağ Lâhikası | 392
"Evvelâ
rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî
öyle bir makamdır ki,
insanların teveccühü ve istihsânı, ona nispeten bir zerre hükmündedir.
Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter.
İnsanların teveccühü,
o teveccüh-ü rahmetin in'ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür;
yoksa arzu edilecek bir şey değildir.
Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez."
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 401
ihlas ile İmanı elde eden(tahkiki imanı))! ruh-u beşer, mânisiz, müdahalesiz, hâilsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâlin huzuruna girip hâcâtını arz edebilir. Ve rahmetini bulup kudretine istinad ederek kemâl-i ferah ve süruru kazanabilir.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)