+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Musibetlerin İç Yüzü

  1. #1
    Yasaklı Üye Şakird - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Mesajlar
    194

    Standart

    Musibetlerin ?ç Yüzü
    Musibet kelimesi, daha çok, insana isabet eden hastal?k, bela, s?k?nt? gibi elem ve keder verici hâdiseler için kullan?l?r. Ve bunlarla insanoğlu, sab?r imtihan?na tabi tutulur.
    Bir hadis-i şeriften ald?ğ?m?z müjdeye göre, lamban?n sönmesiyle yeniden yanmas? aras?nda çekilen cüz’i bir s?k?nt? bile günahlara kefaret oluyor. Hastal?klar, musibetler, özellikle umumî afetler, bunlar? sab?r ve r?za ile karş?layan bir kulun manevî makam?n? yükseltiyorlar; kalbini safileştiriyor, ruhunu olgunlaşt?r?yorlar.
    Her hastal?k, her musibet ayr? bir sab?r imtihan?d?r. Bu imtihan? kaybeden insanlar, kadere itiraz etme tehlikesiyle karş? karş?ya kal?rlar. Kaderin ince s?rlar?n? bilmenin insan idrakinin çok ötelerinde olduğu, Kur’an-? Kerimde, Hz. Musa’n?n(a.s.) bir k?ssas?yla müminlere ders verilir. Bu k?ssada Hz. Musa(a.s.) ile Hz. H?z?r’?n(a.s.) seyahatlerine yer verilir. K?saca özetleyelim:
    Hz. H?z?r, ilm-i ledün denilen, “hâdiselerin hikmet yönünü bilme,” hususunda ?lâhî lütfa mazhar olmuş bir büyük veli, yahut bir peygamber.
    Hazret-i Musa(a.s.) bu zattan hikmet dersi almak ister. Hz. H?z?r onun arkadaşl?k teklifini, “sen benimle beraberliğe sabredemezsin” şeklinde ilginç bir gerekçe ile reddeder ve sözünü şöyle tamamlar: “(?ç yüzünü) kavrayamad?ğ?n bir bilgiye nas?l sabredersin?”
    Hz. Musa’n?n(a.s.) “?nşallah sen beni sabreden bir kul olarak bulacaks?n, senin emrine de karş? gelmem” demesi üzerine arkadaş olurlar. Hz. H?z?r bu arada bir de şart koşar: “Ben bir konuda sana bilgi verinceye kadar benden hiçbir şey sorma!”Bir gemiye binerler. Hz. H?z?r, gemiyi yaralamaya başlar. Hz. Musa(a.s.) dayanamay?p itiraz eder. Hz. H?z?r’?n ikaz? üzerine, “unuttuğum şeyden dolay? beni muaheze etme...” diyerek özür beyan eder. Yolculuğa devam ederler. Hz. H?z?r, küçük bir çocuğu öldürür. Hz. Musa, buna da itiraz eder. Hz. H?z?r kendisini tekrar ikaz edince, Musa aleyhisselâm: “Bundan sonra sana bir şey sorarsam art?k benimle arkadaşl?k etme” der.
    Daha sonra bir köye uğrarlar, kimse onlar? misafir etmez. Hz. H?z?r, o köyde y?k?lmaya yüz tutmuş bir duvar? tamir eder, doğrultur. Hz. Musa, biraz da sitem kar?ş?m? bir üslupla, böyle yapmas?n?n hikmetini sorunca, Hz. H?z?r, “arkadaşl?ğ?m?z burada sona eriyor; şimdi sana sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim” der.
    Gemiyi yaralamas?ndan başlar: “Zâlim bir hükümdar?n sağlam gemilere el koyduğunu, gemiyi bu yüzden ay?pl? k?lmak istediğini söyler. Öldürdüğü çocuğun babas?n?n salih bir zat olduğunu, çocuğun onlar? azg?nl?ğa ve nankörlüğe boğmas?ndan koktuğunu ifade eder. Duvar tamirine gelince, o duvar?n alt?nda bir hazine bulunduğunu, evdeki iki yetim çocuk büyüyünceye kadar duvar?n y?k?lmamas? gerektiğini, onun için tamir yoluna gittiğini anlat?r. Ve bütün bu işleri, kendi hevesiyle değil, ?lâhî ilhamla yapt?ğ?n? özellikle vurgular.”
    Allah kelâm?nda yer alm?ş bu k?ssadan almam?z gereken en büyük ders şu olsa gerek: “Hz. Musa gibi büyük bir peygamber bile, hâdiselerin alt?nda yatan ?lâhî hikmetleri tam olarak bilemediğine göre, biz boşuna kendimizi yormayal?m.”
    Beşerin iradesi d?ş?nda cereyan eden olaylara kendilerince yorumlar getirenler, bir bak?ma Hz. H?z?r’? taklide kalk?şm?ş oluyorlar. Ancak, o, bütün bunlar? ?lâhî ilhamla söylüyordu; bunlar ise ya nefislerinin isteklerini aktar?yorlar, yahut kendi his ve heveslerine tercüman oluyorlar. Nur Külliyat?nda, “Ehl-i hakikat gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler” buyurulur. Hakikat ehli denilince en başta peygamberler hat?ra gelir. Onlar bile gaybî şeylerden, ancak Cenâb-? Hakk’?n kendilerine bildirdiği kadar?na vâk?f olabilirler. Peygamberlik görevlerini yürütürken, olaylar?n zahirine bakar, ?lâhî emirlere uygun olup olmad?klar?na nazar eder, ona göre hükmederler. Hâdiselerin alt?nda yatan bütün hikmetleri bilmeleri, bazen, bu kutsî görevlerinde aksamaya yol açabilir. Bu hikmet içindir ki, kendilerine her şeyin iç yüzü ve hikmet yönü tam olarak bildirilmemiştir.
    ?şte bu k?ssa bunun en güzel bir örneğidir.
    K?ssan?n ayr? bir yönü üzerinde de durmak isteriz: Seçilen üç olay âdeta birer semboldür. Birincisi “mala gelen zararlar?” ikincisi “cana, çoluk çocuğa, akrabalara gelen musibetleri” üçüncüsü de, “?slâm düşmanlar?n?n dünyada nâil olduklar? nimet ve ihsanlar?” temsil ediyor.
    Muhyiddin Arabî Hazretleri, k?ssada geçen üç olayla Hz. Musa’n?n(a.s.) baş?ndan geçen üç olay aras?nda ilgi kurar. Bunlardan birisini nakledelim: Hz. Musa’y? da annesi bir sand?ğa koyup Nil nehrine atm?şt?. Ama bu at?ş?n “Zahiri helâk, bat?n? necat idi”. Yani görünüşte annesi onu boğulmaya terk ediyordu. Halbuki, o böylece ölümden kurtulmuş, bununla da kalmay?p Firavunun saray?na yerleşmişti. Hz. H?z?r’?n gemiyi yaralamas? da böyle idi.
    Hz. H?z?r, Hz. Musa’ya(a.s.) “kendisiyle arkadaşl?k etmeye güç yetiremeyeceğini” söylemekle ona ilk gaybî haberi de vermiş oluyordu. Bu haberini bir teselli cümlesiyle tamamlam?şt?: “(?ç yüzünü) kavrayamad?ğ?n bir bilgiye nas?l sabredersin?”
    Bu teselli cümlesinde ayn? zamanda büyük bir müjde de sakl?: “Kadere itiraz etmemek şart?yla, insanoğlunun musibetler karş?s?nda gösterdiği sab?rs?zl?ktan dolay? ceza görmeyeceği müjdesi...”
    “Evet musibetin darbesine karş? şekva suretiyle elbette aciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmal?, ondan olmamal?...
    Musibeti Allah’a şekva etmeli, yoksa Allah’? insanlara şekva eder gibi, ‘Eyvah! Of!’ deyip, ‘Ben ne ettim ki, bu baş?ma geldi’ diyerek, aciz insanlar?n rikkatini tahrik etmek zarard?r, mânâs?zd?r.” Mektûbat
    Başta da belirttiğimiz gibi, bu k?ssadan al?nacak en büyük hisse, “insan?n ?lâhî hikmetleri ve kaderin derin s?rlar?n? anlamadaki aczini hissetmesidir.”
    Ahmet Avni Konuk şöyle buyurur:
    “Bir abd bir belâya giriftar olunca, onun eleminden Hakk’a şikayet ederse sabr?na zarar vermez. Ancak Hakk’?n gayr?na şikayet etmeyip, nefsini zapt etmeli.

    Şikayet eden kimse, ...kazaya değil makzi olan şeye raz? olmam?ş bulunur. Halbuki bize, ‘makzi olan şeye raz? olun’ diye hitab olunmad?.”
    Kader: bir plân, bir program demektir. Kaderde olan bir şeyin icra edilmesine kaza diyoruz. Makzi ise, “kaza olunan, icra edilen şey.” Meselâ, bir cümleyi yazmay? planlamak kader, yazmak ise kazad?r. Makzi de yaz?lan cümledir. Ayn? şekilde, insan?n hastalanmas? kaderinde varsa, hastaland?ğ?nda bu kader kaza edilmiş demektir. Makzi ise hastal?kt?r. Bize, “makziye raz? olun” diye bir teklif yap?lm?ş değil. Öyle olsayd? tedavi olmak günah olurdu. Demek ki, hastal?k geldiğinde bunun Hakk?n bir takdiri ve kazas? olduğunu bilip r?za ile karş?lamak, itiraz ve isyan yolunu tutmamak, öte yandan tedavi için gerekli tedbirleri de almak durumunday?z.
    Her musibet kah?r değil; her musibeti, her hastal?ğ? yahut her felaketi mutlaka bir kah?r tecellisi olarak görmemek lâz?m.
    Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor: “Belâlar?n en büyüğü peygamberlere, sonra evliyaya, sonra diğer has kullara gelir”
    Belâ, denilince “musibetlerle imtihan olmay?” anl?yoruz. Ağ?r imtihanlar?n neticeleri de büyüktür. Memur imtihan?yla, meselâ kaymakaml?k imtihan?nda sorulan sorular elbette bir değil. Birincisi ikinciden ne kadar kolaysa, ikincinin sonucu da birinciden o kadar önemli.
    Konuyla ilgili harika bir tespit:
    “Kaderin her şeyi güzeldir, hay?rd?r. Ondan gelen şer de hay?rd?r. Çirkinlik de güzeldir.” Sözler
    ?nsan öncelikle kendi bedenini şöyle bir gözden geçirmeli. Her organ?n? ayr? ayr? düşünmeli.
    Ve sormal? kendi kendine: Hangisinin yeri, şekli, büyüklüğü, vazifesi en güzel şekilde takdir edilmemiş? Sonra kendi ruh dünyas?na intikâl etmeli ve ayn? düşünceyi o âlem için de sürdürmeli: Haf?za m? gereksiz, hayal mi? Sevgi mi fazlal?k, korku mu?
    Beden bütün organlar?yla bir bütün teşkil ettiği ve ancak o zaman fayda sağlad?ğ? gibi, ruh da bütün duygular?, hissiyat? ve lâtifeleriyle bir bütün. O da ancak böylece netice verebiliyor. ?nsan ruhundan, ak?l ve haf?zay? çekip alsan?z hiçbir fonksiyon icra edemez olur. Endişe duygusunu alsan?z tembelleşir; ne dünyas?na çal?ş?r ne âhiretine. Korkuyu ç?karsan?z, hayat?n? koruyamaz hale gelir. Sevgi hissi taş?masa, hiç bir şeyden zevk alamaz.
    ?şte insan?n, hem bedeni hem de ruhu en güzel ve en hikmetli bir şekilde tanzim edilmiş. Buna “bedihi kader” deniliyor. Ayn? şekilde, insan?n bir ömür boyu baş?ndan geçen hâdiseler de nizaml? ve intizaml?. Buna da “mânevî kader” denilmekte. Bedihi kader, mânevî kaderden haber veriyor. Her ikisinin de her şeyi güzel... Elbette ki, cüz’i iradeyle işlenen günahlar, isyanlar hariç.
    Mânevî kaderin irademiz d?ş?ndaki tecellileri karş?s?nda, aciz bir kul olarak, ne yapacağ?m?z? şaş?rd?ğ?m?z, bocalad?ğ?m?z zaman, hemen bedihî kadere ve ondaki sonsuz hikmetlere nazar etmeliyiz. Meselâ, anne rahmindeki rahimane terbiyemizi hat?rlamal?y?z: O dönemde ?lâhî hikmet ve rahmet bizi en güzel şekilde terbiye ediyordu ve biz olanlar?n hiçbirinin fark?nda değildik.
    Şimdi de ayn? rahmetin başka cilveleriyle yaş?yoruz. “Allah’a karş? hüsn-ü zan ibadettir” hadisinden dersimizi tam alarak, bizi o gün öylece besleyen, büyüten ve her şeyimizi en güzel şekilde tanzim eden Rabbimizin rahmetine itimat etmeliyiz. Karş?laşt?ğ?m?z her hâdiseyi bir imtihan sorusu olarak değerlendirmeli ve nefsimizin hoşuna gitmeyen olaylarda da bir rahmet tecellisi aramal?y?z. ?nsan sadece nefsini ölçü ald? m? yan?l?r. Bir gencin nefsi, okula gitmemek ve oyun oynamaktan yanad?r. Ama ak?l bunun karş?s?na ç?kar. ?stikbâldeki güzel makamlar?, yahut çekeceği s?k?nt?lar? gösterir, onu oyundan vaz geçirir. Demek ki, nefis için güzel olan, ak?l için güzel olmuyor.
    Kalp ise apayr? bir âlem. O, iman ile nurlan?rsa, her şeyi ve her hâdiseyi ?lâhî isimlerin birer tecellisi olarak görür. “Allah’?n bütün isimleri güzel olduğu gibi, onlar?n bütün cilveleri, bütün tecellileri de güzeldir” gerçeğine ulaş?r. Art?k bu bahtiyar kul için, çirkinlik diye bir şey kalmaz ortada.

    “Kahr?n da hoş, lütfun da hoş” diyenler, bu makama varm?ş bahtiyar insanlard?r. Bu zatlar, “Allah onlar? sever, onlarda Allah’?” s?rr?na ermişlerdir.
    •••
    Nur Külliyat?nda, güzellik iki k?s?mda incelenir: “Bizzat güzel” ve “neticeleri itibariyle güzel” diye. Bu s?n?fland?rmaya baz? örnekler verebiliriz: Gündüz bizzat güzeldir, gecenin de kendine göre ayr? bir güzelliği vard?r. Biri uyan?kl?ğ?, diğeri uyumay? and?r?r. ?kisine de ihtiyac?m?z olduğu aç?k değil mi?
    Öte yandan, meyve bizzat güzeldir, ilâç ise neticesi itibariyle güzel.
    ?nsan?n muhatap olduğu hâdiseler de ya gece gibidir, yahut gündüz gibi. S?hhat gündüzü and?r?r, hastal?k ise geceyi. Hastal?ğ?n günahlara kefaret olduğu, insana âczini ders verdiği, kulluğunu ikaz ettiği, kalbini dünyadan kesip Rabbine çevirdiği düşünülürse, onun da, en az s?hhat kadar büyük bir nimet olduğu görülür. S?hhat bedenin bayram?d?r, hastal?k ise kalbe g?dad?r.
    “Gece ve gündüz” bu kâinatta aral?ks?z faaliyet gösteren “celal ve cemal” tecellilerinin sadece bir halkas?. Elektriğin eksi ve art? kutuplar?, gözün karas? ve ak?, kan?n al ve akyuvarlar? gibi daha nice halkalar var. ?ç dünyam?zda ve d?ş âlemde bu ikililerle kuşat?lm?ş?z ve her birinden ayr? faydalar ediniyoruz.
    Konuyla yak?ndan ilgili bir âyet-i kerimenin meâli şöyledir: “Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazs?n?z, halbuki o, hakk?n?zda bir hay?rd?r. Ve olur ki, bir şeyi seversiniz, halbuki hakk?n?zda o bir şerdir.” (Bakara Sûresi, 216)
    Âyet-i kerime cihatla ilgili, ama hükmü umumî. Ve bu âyetle bir başka “ikili” nazar?m?za veriliyor: Harp ve sulh. Sulh yani bar?ş gündüz gibidir, herkesin hoşuna gider; harp ise geceyi and?r?r. Ama gerektiğinde harp etmeyenlerin istikbâlleri karar?r, nesilleri daimi bir zulmete boğulur. Cihatta şehit olanlar ise bir anda velayet makam?na ç?karlar ve kaybettikleri dünya hayat? onlar?n bu yeni hayatlar? yan?nda gece gibi kal?r.
    Ölümden daha ileri bir musibet düşünülebilir mi? Âyet-i kerime, nefsin hoşlanmad?ğ? bu olay?n alt?nda büyük hay?rlar bulunduğunu haber vermekle, dünyan?n diğer belalar?, hastal?klar?, felaketleri için bizlere büyük bir teselli vermiş olmuyor mu?
    Bir hadis-i kutsî: “Rahmetim gazab?m? geçti.”
    bu hadis-i kutsîye şöyle bir mânâ verilmiştir: “Her musibetin alt?nda Allah’?n nice rahmet cilveleri vard?r ki, o musibetin verdiği elemleri, ac?lar? geçmiştir.”
    Ebediyet yan?nda ömür bir an gibi de kalm?yor. Bu k?sa hayatta baş?m?za gelen hastal?klar, belâlar, s?k?nt?lar ebedî hayat?m?z hakk?nda hay?rl? oluyorsa, ne gam! Sonsuza göre yetmiş-seksen y?l?n ne hükmü var?!.. Bu dünyan?n bütün fânî belâlar? ve s?k?nt?lar? ebedî saadet yan?nda hiç hükmünde kalm?yor mu?
    Ama, insan?n nefsi, peşin zevkin tâlibidir; istikbâle nazar etmez. O saha, ak?l ve kalbe aittir.
    Az önce de değindiğimiz gibi, her musibet mutlaka “kah?r” değildir. Nefsimizin hoşuna gitmeyen ve fâni dünyam?z? karartan olaylar: Ya ?lâhî bir ikazd?r, bizi yanl?ş yoldan geri çevirir. Veya, günahlar?m?za kefarettir; ac?m?z? bu dünyada çektirir, ebedî âleme b?rakmaz. Yahut, insan kalbini geçici dünya hayat?ndan, Allah’a ve âhirete çevirmeye bir vas?tad?r.
    Öte yandan, musibetler insan için sab?r imtihan?d?r; bu imtihan? kazanman?n mükâfat? ise çok büyüktür.
    Son olarak, bunlar ?lâhî bir tokat, bir kah?rd?r. Umumî musibetlerde bunlar?n hepsinin de hissesi olabilir. Bir grup için kah?r, bir başkas? için ikaz, bir diğeri için günahlara kefaret...
    Münferit belâlarda ise, bize göre en selâmetli yol, şu olsa gerek: Musibet kendi baş?m?za gelmişse, nefsimizi suçlayal?m; onu tövbeye sevk edelim. Başkalar?na gelen belâ ve âfetleri ise onlar?n terakkilerine vesile bilelim. Böylece hem nefis terbiyesinde yol kat etmiş, hem de başkalar? hakk?nda kötü düşünmekten kurtulmuş oluruz.
    Konu MuhammedSaid tarafından (30.05.07 Saat 03:17 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    Pürheves sliha87 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Bulunduğu yer
    Denizli
    Mesajlar
    264

    Standart












    şakird kardeşim ellerine sağlık...aro





    Hiç kimseyi bildiğinin ötesinde yargılayamazsın ve bildiğin ne kadar da az...halil cibran

  3. #3
    Vefakar Üye MuhammedSaid - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Gaziantep
    Yaş
    36
    Mesajlar
    388

    Standart

    Allah raz? olsun kardeşim.Gerçekten çok güzel bir yaz?ym?ş.
    'Hakiki alimler,zalim hükümdarlara karşı hak ve hakikati pervasızca söyleyen alimlerdir.' İşte biz,ancak böyle ve müttaki bir allamenin söz ve eserlerine itimad edebiliriz

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Musibetlerin Hikmeti...
    By gamze-i_dilruzum in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.03.13, 20:39
  2. Musîbetlerin altında gizlenen manevî çiçekler
    By Bîçare S.V. in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 18.01.10, 14:24
  3. Chp nin İki Yüzü...
    By ŞİMŞEK MUSTAFA in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 11.02.09, 23:46
  4. Dünyanın Yüzü
    By 1kul in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.01.09, 14:45
  5. Musibetlerin İçyüzü Risaleden Açıklamalı
    By ademyakup in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 19.08.07, 14:33

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0