Cüneyd Suavi
Misafir
Arabam bir kaç defa tekledikten sonra istop etmiş ve beni bilmediğim bu yerlerde yüzüstü b?rakm?şt?. Âniden yağmaya başlayan kar ön cam? tamamen örttüğü için d?şar?s?n? ancak yan camlardan görebiliyordum.
?çimden:
— Ocak ay?nda seyahata ç?kmak senin neyine gerek? diyordum. Havalar birkaç gün iyi gitti diye, yaz m? geldi zannettin?
Evet, bir hata yapt?ğ?m? kabul etmeliydim. Üstelik anayoldaki trafiğin yoğunluğundan kaçmak için bu bozuk yola girmiş ve sonunda dağ baş?nda kalakalm?şt?m.
Soğuktan ayaklar?m?n uyuştuğunu hissediyor ve birbirine vuran dişlerimin tak?rt?s?n? duyuyordum.
Mutlaka bir yerlere s?ğ?nmam gerektiğini anlam?şt?m.
Hemen arabadan d?şar? ç?karak çevreme göz gezdirdim. Tipi hâlinde yağan kardan gözlerimi zorlukla açabilmeme rağmen, ilerideki ağaçlar?n aras?nda üç-dört evin bulunduğunu farkediyordum. Rahat bir nefes ald?m ve arabay? kitleyerek en yak?ndakine doğru ilerlemeye başlad?m.
Yavaşça çald?ğ?m kap?y? açan k?z çocuğu, yüzüme şaşk?n şaşk?n bakt?ktan sonra:
— Baba!.. diye bağ?rd?. Bir amca geldi.
Kal?nca bir erkek sesi:
— Buyursun, diye cevap verdi. Girsin içeri.
Sessizce süzülerek kap?y? kapatt?m. Genişçe bir holdü buras?. ?çerdekiler, sobaya oldukça yak?n duran bir yataktaki ihtiyar kad?n?n etraf?nda toplanm?şlard?.
Beklenmeyen bir misafir olduğum için, durumumu aç?klamak ihtiyac?n? duymuştum. Onlara, buralara ilk defa geldiğimi ve arabam?n bozulduğunu söyleyecektim.
Selâm verdikten sonra:
— Uzaklardan geliyorum, dedim. Arabam da...
Sözümü henüz tamamlamam?şt?m ki, yataktaki kad?n binbir güçlükle doğrularak:
— Sensin, dedi. Sensin değil mi? Biliyordum geleceğini, çok iyi biliyordum.
Kad?n?n söylediklerinden hiçbir şey anlamam?ş ve şaş?r?p kalm?şt?m. Başucundaki adamlardan biri yan?ma sokularak:
— Seni, Almanya’daki oğluna benzetmiş olmal?, dedi. Orada bir Alman kad?nla evlendikten sonra, y?llard?r mektup bile yazmad?. Kad?ncağ?z, şu son anlar?nda bile onu say?kl?yor.
Bulunduğum yerden yatağa doğru ilerlerken, ihtiyar kad?n:
— Evet sensin, diye tekrarl?yordu. Nihayet geldin demek.
Yan?na giderek elini öptüm. Yemenisinin içindeki nurlu yüzü, perde indiği belli olan gözlerinden akan yaşlarla ?slanm?ş ve p?r?l p?r?l olmuştu.
Titreyen ellerini yüzümde dolaşt?r?rken:
— Evet, dedim, benim. Geldim tabiî.
O küçük evde kald?ğ?m iki gün boyunca, ona Almanya’daki hayalî işlerimden, gelininden ve torunlar?ndan bahsettim. Arada bir dal?p gidiyor ve şuuru yerine gelince, yine konuşmam? istiyordu.
?htiyar kad?n, üçüncü günün sabah?nda vefat etti. Onu biraz ilerideki köyün kabristan?na defnettik. Mezarl?ktan ayr?l?rken, bin kilometre ötelerden bu dağ baş?na sevkediliş sebebimi art?k bilebiliyordum.