SEVGİ...

Ebu Bekir Kitani şöyle anlattı:
- Bir mecliste söz, gele gele sevgiye geldi. Bu konuşmanın yapıldığı zaman, hac mevsimi idi.

Konuşanlar arasında yaş itibari ile Cüneyd-i Bağdadi, onların en küçüğü idi.

Orada meşayihten zatlar konuştular; ondan sonra da, Cüneyd-i Bağdadi’ye şöyle dediler:

- Hadi görelim Iraklı, sen de neyin varsa ortaya dök.

Bunun üzerine, Cüneyd-i Bağdadi başını eğdi; gözlerinde yaşlar aktı. Bundan sonra söyle konuşmaya başladı:

- Sevgiye dalan o kimsedir ki; kendinden geçmiş, Yüce Rabb’ı ile var olmuştur. Bundan sonra onun işi gücü Yüce Hakk’ın emrini yerine getirmektir. Bu arada, kalb gözü ile Rabbine bakar. İlahi nurlar, onun kalbinde parlamış, kalbini yakıp kül eylemiştir. Onun içtiği ise, bu uğurda görev bilip yaptığı ibadetlerin kadehinden gelen saf içkidir.

Sevgi âlemine giren kimse, anlatılan hallerden sonradır ki: Kendine Yüce Hak, zat kaynağı perdelerinden açılmaya başlar.

Bundan sonra o kimse, konuşursa Allah için konuşur; anlattığı her şey, Allah katından gelir. Keza, onun duruşu, davranışı da Allah namınadır.

Allah katından emir almadan, bir davranışta bulunmaz; durduğu zaman da, o yüce varlık alemine dalar durur.

Cüneyd-i Bağdadi’nin böyle açıklama yapması, orada bulunan büyükleri hayran bıraktı; ağladılar, şöyle dediler:

- Bu kadarı yeterli, daha fazlası gerekmez. Allah seni hayırlı yollarda bolca mükâfatlandırsın ey irfan sahiplerinin baş tacı…

Kaynak: El-Hadaik’ül Verdiye, Abdülmecid Hani, Çeviren: Abdülkadir Akçiçek, Rehber Yayıncılık, sayfa 261.