+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Yıllardır Dokuduğum Nakıştı Mehmedim!...

  1. #1
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Yıllardır Dokuduğum Nakıştı Mehmedim!...

    Yıllardır dokuduğum nakıştı Mehmedim
    “Karası irice kartal bakışlım” diye diye yandı Betül. “Yıllardır dokuduğum nakışım. Aylardır hasretindeydim senin. Kim bilir görüşmeyi hangi bir zamana erteledin. Şehidim! Bu sefer baktığımda sana, kara gözlerini göremedim ama inan şehâdet sana çok yakışmış Mehmedim!”

    Ezan okunuyordu. Uyku onun dönüşüyle gitmiş, daha gelmemişti. Mehmet’inin dönüşünün üçüncü sabahında Betül seccadesinin başındaydı.

    Onun karnında olduğunu ilk anladığında bambaşka duygular içinde bulmuştu kendisini Betül. İşte şu fâni hayatta yaşamaya değecek bir sebepti bu. Hislerine tercüman olan lisanı şöyle demişti o an: “Adını yüceltecek bir evlat yetiştirmek arzusuyla doluyum Allah’ım!”
    Bütün bu güzel duygulara rağmen zordu günler. Her sabah ancak lavaboda nihayetlenen keskin mide bulantıları, gün boyu yaşadığı apartmandan evine dolan kokular yüzünden yarı baygın saatlerce yatmak, açlıktan kıvranırken ağzına lokma koyamamak… Betül biliyordu ki geçecekti ve buna değerdi. Ama tam sıkıntılarının oldukça azaldığı beşinci ayda zorların da zoru bir imtihandan geçeceğini bilemezdi.

    Karnında nice umutlarla taşıdığı bebeği için ‘hidrosefali’ teşhisi konmuştu. Beynindeki bu ‘anomali’ ile dünyaya gelirse bebeği tamamen sağlıklı bir insan olabileceği gibi, hem bedensel hem de zihinsel yönden özürlü kalma ve belki de bir müddet sonra ölme ihtimaline de sahipti.

    Duâ kapısına koştu Betül. Gözyaşlarıyla kardığı, yasinlere sardığı gecelerini Allah’a sundu. Güneş günlerce onun hiç bozulmamış yatağı üzerine doğdu. Çok kere eşiyle birbirlerine sarılıp uzun uzun ağladılar. Betül’ü sevenlerden bir duâ ordusu oluştu. Ellerinde elif olan, lam olan, kaf, cim, nun olan bir ordu. Şifalar membaı Kur’ân’dan bir damlaydı hepsinin umduğu. “Bir damla da Betül’ün yeşersin istediği fidanına Allah’ım!”

    Kontrollerde beyindeki su oranında bir azalma görülmediği halde umudunu besledi hep Betül, gözyaşlarını döktüğü seccadesinde. Umudu taptaze, teslimiyeti tastamamdı. “Adını yüceltecek bir evlat yetiştirmek arzusuyla doluyum Allah’ım. Ancak ben hükmün neyse ondan razıyım.”

    Ve hüküm verildi: Fidan yeşerecekti.

    12 Haziran 1983’te Betül’ün 4 kilo 150 gram ağırlığında, 53 cm boyundaki Mehmet’i hiçbir sağlık sorunu olmaksızın dünyaya geldi.

    Gelmişti Mehmet. Hoş gelmişti. Herkesi hayret içinde bırakan bir mûcizeyle gelmişti. Çünkü doktorların onun için ummak istediği beynindeki anomaliye rağmen, normal bir bebek olarak doğabilmesiydi. Ama ultrasona giren yeni doğan Mehmet’in beyninde hiçbir aykırılık görülmemişti.

    Fakat akabinde operasyon gerektiren bu zor doğumda çok yorgun düşmüştü Betül. Yavrusunu normal yolla dünyaya getirebilmek için tam 24 saat acı çekmişti. Her şey bittiğinde annesini düşünmüştü Betül ilk. Kendisini dünyaya getirirken neler çektiğini ve bütün anneleri düşünmüştü. Daha masadayken sadece bunun için hüngür hüngür ağlamıştı. Anne olmak nasıl bir şeydi ki Mehmet’inin gözlerini gördüğü ilk anda tüm acısını unutuvermişti.

    Çok yorgundu Betül. İyileşmesi hem zaman alacaktı hem de genellikle zor doğumlardan sonra görülen loğusalık depresyonu yaşıyordu. Hep bebeğini kaybedecekmiş gibi bir hisle durmaksızın ağlıyorken, bu hâline kendi bile hayret ediyordu. Neyse ki sevdiklerinin desteğiyle bir müddet sonra tekrar eski sağlığına kavuşmuştu. Hem ne yaşarsa yaşasındı artık. Allah ona el-Şâfî ismine apaçık mazhar olmuş gürbüz bir çocuk vermişti. Mehmet’ini doya doya sevmeliydi artık.

    Koklaya koklaya öpmeliydi. Gerçi Mehmet’inin o âna kadar bakımını üstlenen anneannesi de gitmiş, bütün bu yabancı olduğu işlerle baş başa kalmıştı Betül. Bir bebeği teskin etmek, yıkamak, kıyafetlerini giydirmek, küçükken evcilik oynamak gibi kolay değildi ki; her seferinde minicik kollarını incitmeden, hiçbir yerine zarar vermeden, üşütüp hasta etmeden onca işi yapabilmek hiç mi hiç kolay değildi. Ya öteden beri kokularla başı dertte olan Betül, bebeğinin altını nasıl değiştirecekti şimdi? Üstesinden geleceği ne de çok iş vardı. Ama bir de o Mehmetinin karası irice gözlerinin bir bakışı… “Allah’ımın mucizesi” diye sevdi hep Betül Mehmet’ini. Sevdi ve her şeyin üstesinden geldi. Aradan bir buçuk sene geçti. Betül hâlâ yavrusunun banyosunu eşi yardımıyla yaptırıyor, altını değiştirirken, bunun asla alışılabilecek bir iş olmadığını düşünüyordu. Biliyordu, bu da bitecekti.

    Uykusuz bir bebekti Mehmet, zor uyuyup çabuk uyanan. Uykusuzdu bir buçuk senesi Betül’ün. Yurt arkadaşlarının kendisini nasıl uyandırmaya çalıştıklarını hatırlıyordu da Betül, şimdi hele bir de ateşlense Mehmet’i on dakikada bir uyanıp ateşini ölçüyordu. Nasıl uyuyup kalmadığına kendisi de şaşıyordu. Evin her köşesinde ya bir bebek bakımı ya da çocuk eğitimi kitabı vardı. Hiç bir şeyi yanlış yapmamak için bazen aynı sayfaları defalarca okuyordu.

    Beş yaşına gelmişti Mehmet. Güzel mi güzeldi gözleri. Yavrusuydu annesinin. Sardığında kollarına, sıcaklığı dünyalara bedeldi. İlk adımı erken gelmişti ama, Mehmet henüz tek kelime söylememişti.

    Betül bulaşıklarını bırakmış, tezgâhın dibinde ağlıyordu. Yavrusunun, yanına gelip de anlatmak istediklerini dillendirememesine, Mehmet’ini bir türlü anlayamamasına ve diyaloglarının gittikçe çıkmaza girmesine kahroluyordu. Yapabilecekleri ne varsa her şeyi yapmışlardı. Ellerini yüzüne kapamış, hıçkırıklarla Allah’a yalvarıyordu:
    “Ey her şeyin anahtarı elinde olan Rabbim! Aç yavrumun dilini. Lûtfet! Kerem kıl Efendim! Yavrum bana ‘Anne!’ desin. ‘Anne dağları, denizleri kim yarattı?’ diye sorsun. Ben de anlatayım seni. Ey annelik şefkatimin şefkatinin yanında deryalarda bir katre bile olamadığı! Aç yavrumun dilini!”

    Bir müjdeyle yürümüştü Mehmet. Az önce söylemek istediklerini anlamadığından dolayı annesine kızan Mehmet, yürümüş ve ona sarılmıştı. Ve ilk sözüydü işte o: “Ağlama anne!” Bu Betül’ün hayatı boyunca duyduğu en güzel söz olmuştu.

    Yıllar geçtikçe geçmiş, Mehmet delikanlı olmuştu. İlk adımı, ilk konuşması, elif cüzünü bitirip ilk Kur’ân’dan okuması, okula başlaması, sünnet olması, bisiklete binerken düşüp ayağını kırması, ilk kez kalbinin bir başka heyecanla çarpması, sınavı kazanması, ilk ayrılığı, diplomasını alıp öğretmen olması ve coşkulu duâlarla askere uğurlanması… Yıllar geçmiş, asker olmuştu Mehmet. “Çok özletmeden dön!” demişlerdi, ardından kovayla su dökmüşlerdi. Yemin törenine gittiklerinde oğlunu yemin ederken görebilmeyi ne çok isterdi Betül, garnizona girmesine izin verselerdi.

    Ezan okunuyordu. Uykusuz gecelerin üçüncü sabahında Betül yine seccadesinin başındaydı. Üç gün öncesi tam bu vakitte Mehmet’i geri dönmüştü. Dört gözle beklediği yiğidi başında bir kurşunla eve dönmüştü. Betül’ün yüreğinin orta yerine koskoca bir yangın düşmüştü.

    “Karası irice kartal bakışlım” diye diye yandı Betül. “Yıllardır dokuduğum nakışım. Aylardır hasretindeydim senin. Kim bilir görüşmeyi hangi bir zamana erteledin. Şehidim! Bu sefer baktığımda sana, kara gözlerini göremedim, ama inan şehâdet sana çok yakışmış Mehmedim!”

    Sabah ezanları bitti. Betül’ün gözlerindeki yağmur dinmedi. Yağmurlu gecenin şafağında dört yaşındaki Mehmet hâtırat sayfalarından çıkıp geldi. Sarıldı annesine. “Ağlama anne!” dedi. “Sen Allah’tan adını yüceltecek bir evlat istedin. Ağlama! İşte o benim.”

    Gözyaşlarını sildi Betül. “Ağlamıyorum yavrum. Sadece gözlerimden yaşlar akıyor. Yağmur yağar da sen öylece bakarsın ya, onun gibi işte. Sen şereflerin en yücesine erdin. Şehit oldun Mehmedim.

    Ama tam haince kıyacaklarken canına onlara diyebilseydim: “Bu benim gözüm gibi sakındığımdır. Yirmi dört senelik emeğim, kıymetlimdir. İlk ağlayıp da susturamadığımda ben de onunla ağlamıştım. Üç yaşındayken kaybolduğunda yarım saatte yirmi yıl gibi uzun elem yaşamıştım. Bu benim kara gözlümdür.” diyebilseydim Mehmet’im, sana yine de kıyarlar mıydı? Sen benim yirmi dört yıllık gamım, gözyaşım, gecem gündüzüm, kara gözlüm iken, umursamaz bir kurşun aldı seni benden. Kıydıkları onca can, hepsi Cennet-i A’lâ’da şehidim.

    Ya geride kalanlar? Ah biz hâlâ buradayız Mehmedim.”


    Alıntı

    SELAM VE DUA İLE...

  2. #2
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    ...

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Yıllardır Hızmette Olanlar Lutfen Bana Yardm Edın
    By osman66900 in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 12.08.13, 09:13

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0