+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 7 ve 7

Konu: Son Yolculuk

  1. #1
    Müdakkik Üye DERMAN25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    705

    Standart Son Yolculuk

    SON YOLCULUK

    Hastalığım ağırlaştı; kendimden geçtim, ama çevremdeki sesleri duyabiliyordum:
    “İyi insandı, kimseye zulmetmezdi.”
    “Merhametliydi, karıncayı bile incitmezdi.”
    “Her şeyin bir sonu var; hayat da bir gün mutlaka son bulacak. Bu kardeşimiz de artık

    hayatının sonuna gelmiş bulunuyor; Allah yardımcısı olsun.”
    Önce ayaklarımdan hissettim bir şeyler; ayaklarımdan dizlerime doğru garip bir yolcu,

    yolculuğuna başlamıştı. Artık ayaklarımı sallayamaz olmuştum. O da ne? Organlarım

    konuşmaya başladı; ayaklarım, bacaklarım birbirlerine selam veriyorlardı:
    “Esselamu aleyke, kıyamete kadar ben senden ayrılıyorum artık, sen de benden

    ayrılıyorsun.” diyorlardı birbirlerine.
    Durum ciddiydi demek ki. O ara hangi organımdan geldiğini bilemediğim bir ses şöyle

    diyordu: “Ruh bizden çıktı, rahat da çıktı; ama göğsüne gelince zorlanacak, nefesi

    kesilecek.”
    Diğer bir ses ona cevap verdi: “Dediğin doğrudur; fakat bu güzel bir kul, şehitler

    hükmünde bir insan, dolayısıyla bu kul o zorlu geçitte de sıkıntı yaşamayacaktır.”
    Bu arada ne olduğunu pek anlayamadan yanıma meleklerin doluştuğunu gördüm.

    Beraberlerinde kefen ve güzel kokular vardı. Yüzleri güneşten daha parlak olan bu

    melekler, Allah tarafından gönderildiklerini söylüyorlardı. Telaşlı, fakat tatlı bir hazırlık

    içindeydiler.
    Sonra başka bir melek yanıma gelerek başucumda oturdu. Ben ona daha “kimsin?”

    demeden, sanki içimdekini anlamış gibi, “Ben ölüm meleği Azrail’im.” dedi.
    Çok güzeldi! İçim içime sığmıyordu! Bir mutluluk, bir açılım ve genişlik verilmişti ki

    bana, bunu dünya kelimeleriyle anlatmam mümkün değildi.
    Bir melek daha göründü gözüme. Bu melek, gökten gelen rızkımı indiren ve

    amellerimi de göğe çıkaran melekmiş. Bana, “Seninle ilgili görevim artık bitti.”

    diyordu.
    Sonra Azrail’in sesini duydum. Bana : “Ey nefs-i mutmaine! Allah’ın sana selamı var!”

    der demez, ben sevinç ve mutluluktan tam kendimden geçmiştim ki, “Allah’ın mağfiret

    ve rızasına çık.” dedi ve bir anda ruhum cesedimden ayrıldı. Tam o esnada, su testiden

    nasıl akıyorsa, ruhum cesedimden öylece akıp gitti. Azrail, ruhumu aldı. Azrail ruhumu

    aldı ama daha önce gelen güneş yüzlü melekler, ruhumu ona teslim etmediler.
    Beni aldılar, cennet kefenine sardılar, cennetten gelen kokular sürdüler. Benden öyle

    güzel bir koku kokuyordu ki, gökteki melekler adeta bu kokudan kendilerinden

    geçmişlerdi.
    Melekler ruhumun önünde durdular ve beni kuşattılar. Sonra baktım ki melekler,

    evimden kabrime kadar ikişer sıra olarak dizilmişler ve istiğfar ile beni karşılıyorlar.

    Dünya geldi aklıma bir an, nice padişahlar, krallar kırmızı halılar serilerek

    karşılandılar; fakat buradaki karşılama hiç onlarınkine benzemiyor.
    O melekler beni yükselttiler. Bunun güzel bir gidiş olduğunu hissediyordum; çünkü

    ruhum müthiş bir zevk içindeydi. Bir ara gökteki diğer meleklerin yanından geçerken,

    onlar bize gülümsemeye başladılar ve beni taşıyan meleklere sordular, “Bu hoş ve

    güzel ruh kimdir?” diye. Beni taşıyan melekler, “Bu, filan oğlu filandır.” dedikten

    sonra, dünyada benim hoşuma giden birçok isim ve sıfatlarla beni onlara tanıttılar.
    Bir ses duydum, çirkin mi çirkin; boğuk mu boğuk. Şöyle diyordu: “Yazıklar olsun size,

    bu kul sizden nasıl kurtuldu?” Meğer bağıran şeytanmış ve askerlerine kızıyormuş.

    Askerleri şöyle cevap verdiler baş şeytana: “Bu, masum ve dokunulmaz idi.”
    Melekler yine etrafımı kuşattılar. Seslerini net bir şekilde duyuyor ve söylediklerinden

    çok mutlu oluyordum:
    “Allah sana iyi arkadaş versin, bizi doğru ve güzel insanlar içinde çok oturttun. Çok

    güzel iş ve davranışlarda hazır bulundurdun. Çok güzel sözler işittirdin. Bizden yana

    Allah seni ödüllendirsin!..” diyorlardı.
    Sonra cesedimi omuzlarında taşıyan insanların sesini duydum: “Dünyada ne bıraktı da

    gitti acaba?” derken, melekler, “ Ahirete ne götürdüğüne bakmak lazım.” diyorlardı.
    Sonra beni taşıyan melekler, yedinci kat göğe geldiğimizi söylediler. İşte burasını

    anlatamam, çünkü dünyanın hiçbir şeyine benzemeyen bir güzelliği vardı.
    Rabbimin sesini duyuyordum:
    “ Bu kulumun kitabını (isim defterini) Âlâ-yı illiyyin’e yazın ve onu dünyaya gönderin.

    Çünkü “ben onları yerden yarattım ve onları yere iade ediyorum ve bir daha onları

    ordan çıkaracağım.”
    Ruhum cesedine döndü. Artık kabirde olduğumu biliyordum. Melekler etrafımı

    sarmışlardı. Fakat iki melek çok öndeydi. Bu meleklerin Münker ve Nekir olduğunu

    hissediyordum. Beni hesaba çekmek için bekliyorlardı.
    O ara bir ağlama sesi duydum. Bu nedir, dedim. Bana ilginç gelen cevaplar verdiler:

    “Bu ağlama sesleri senin için.” denildi. “Nasıl yani?” dedim. “Senin, dünyada iken

    namaz kıldığın yerler, zikrettiğin mekânlar ağlıyor, bu onların sesi. Onlar şimdi ağlıyor

    senin için ve kıyamet günü de senin adına şahitlik edecekler.”
    Münker ve Nekir sormaya başladı: ............
    Dünyada iki şeyi sevdim:Bi o nu Bi de özgürlüğümü,,,özgürlüğüm için canımı onun için özgürlüğümü feda Ederim..



  2. #2
    Müdakkik Üye DERMAN25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    705

    Standart

    SON YOLCULUK DEVAMI...
    Münker ve Nekir sormaya başladı:
    “Rabbin kimdir?”
    İçimden gülümsedim. Ben o Yüce Yaratıcımı hiç unutmadım ki, ölüm bana O’nu unuttursun? Dünyada O’nun sevgisiyle yanıp yakılan yüreğim, O’na giden yolda O’nu hiç unutur muydu?
    Büyük bir heyecan ve aşkla cevap verdim: “Rabbim Allah’tır, Celle Celâluhu.”
    Münker ve Nekir sorularına devam ettiler:
    “Dinin nedir?”
    Dinim ha? Ben onun için yaşadım, onu yaşadım dünyada. Binbir çileye katlandım onun adına. Aslında hayatımı açtığınız zaman görülecektir ki, her bir bölümünden İslam fışkıracaktır. Şimdi onu unutsam bile o, beni unutmaz. “Dinim İslam’dır.” dedim.
    Onlar sorularına devam ettiler. “Size gönderilen bu adam kimdir?” dediler.
    Ben o güzel insanı çok iyi tanıyordum. Mana aleminde ve rüyalarımda hep onunla birlikte idim. Bunun da ötesinde, O’nun getirdiklerine harfiyen inanıyor ve eksiklerim de olsa, sünnetini yaşamaya çalışıyordum. Uğruna canlarımızın feda olduğu Sevgililer Sevgilisi’ni tanımaz mıydım?
    “Allah’ın Resulü’dür.” dedim. “Nerden biliyorsun?” dediler.
    “Allah’ın Kitabı’nı okudum, ona iman ettim; ondan biliyorum.” dedim.
    Bunun üzerine bir ses duydum, kabrimin her yerini doldurdu:
    “Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir yer döşeyin ve cennet elbiselerinden giydirin. Ona cennete doğru bir kapı açın.” diyordu. Hemen bana cennetten bir kapı açıldı. Kabrime müthiş hoş bir koku döşendi. Kabrim genişledi de genişledi.
    Böylece Münker ve Nekir’in sorularına kolaylıkla cevap verdim. Yanıma güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli biri geldi ve bana dedi: “Sana müjde! Sana vaat edilen gün işte bugündür.” Şaşırdım, “sen kimsin?” dedim. Cevap verdi: “Ben senin salih amellerinim, güzel işlerinim.” dedi.
    Baktım ki namaz sağıma gelip oturdu; yüzünden nurlar akıyordu. Oruç soluma geldi, Kur’an ve zikir başucuma yerleşti, namaz için yürüdüklerim ayaklarımda durmaya başladı, sabır da kabrimin bir köşesinde mahcup bir edayla duruyordu. Kısa bir hayat için koruma, şan, şöhret, makam isteyen bizler; ebedi bir hayat için korumalarımızı düşünmemişsek, aklımızdan sorulmayacak mıyız? Ne kadar zavallıyız?
    Bir ara tatlı bir nur içimi kapladı, sanki kalbim yerinden çıkacakmış gibi oldum. Bu nedir, dedim. “ Bu, bir zaman bir yetimi sevindirmiş ve ardından gözyaşı dökmüştün. İşte o yetimin sevinciyle senin gözyaşlarının nurudur.” dediler.
    Bunun gibi daha nice güzellikler yaşadım. Fakat bir güzellik vardı ki onu anlatabilmem asla mümkün değil. “Beni bayıltacak olan bu güzellik nedir?” dedim. Bana: “Bu, Gazze için, iç dünyanda kopardığın fırtınaların bahara dönüşmüş biçimidir.” dediler.
    Allah’ım, nimetler bir bir yağmaya başladı. “Bu nedir?” demeye gücüm yetmedi, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu, melek göğsüme bastırarak heyecanımı durdurdu. Cennetten, kabrime habire nur yağıyordu.
    “Bu, annene ve babana karşı iyi davranışların; hayırlı bir evlat oluşundur.” dediler.
    Bir nur, kabrimde sürekli uçuyor ve bana selam veriyordu. “Bu nedir?” dedim.
    “Bu, yaralı bir kuşu, bir kış günü evine almış, onu yedirmiş, içirmiş ve yaralarını iyileştirerek uçurmuştun. İşte bu odur.”
    Allah’ım, sen ne kadar büyüksün, merhametlisin! Sen, hesapsız ödüllendirensin.
    Kabrimin göğünden damla damla nur yağıyor ve beni kuşatarak müthiş mutluluklara gark ediyordu. “Bu nedir?” dedim.
    “Hatırlıyor musun, bir komşu kadın vardı; herkes onu zina yapmakla suçlamıştı de sen bunlara inanmayarak o kadından yana olmuş ve ona destek vermiştin. Kadın tam intihar edecekken, senin desteğinle hayata tutunmuş ve o gece sana çok dua etmişti. İşte bu nurlar, o kadının dualarıdır ve hepsi seni aydınlatacaktır.”
    Nurdan bir yatak döşediler ve istirahat et, dediler.
    “Bu nedir?” dedim.
    “Bu, arkadaşına sadece Allah rızası için borç vermiştin ve onu sıkıştırmadan sıkıntısını gidermiştin, işte odur.” dediler.
    Dünyada yaptığım bütün güzel işlerim musikiden daha güzel bir sesle seslendiler:
    “Sen her zaman Allah’a ibadete süratle koşar, O’na isyandan kaçardın. Bunun için Allah seni hayırla, yani cennetle ödüllendirdi.” diyorlardı.
    Cennetten bana bir kapı açıldı. Müthiş bir koku döşendi kabrime. Kabrim genişledi de genişledi.
    Uyandığım zaman yastığım ıpıslaktı, ama terimden cennet kokusu geliyordu!
    Dünyada iki şeyi sevdim:Bi o nu Bi de özgürlüğümü,,,özgürlüğüm için canımı onun için özgürlüğümü feda Ederim..



  3. #3
    Müdakkik Üye DERMAN25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    705

    Standart

    SON YOLCULUK(II)

    Bir anda kendimi yerde buldum. Yattığımı hissediyordum, ama neler olup bittiğini anlayamıyordum. Çevremden insan sesleri gelmeye başladı:
    “Büyük bir kaza; her halde sağ kurtulan olmamış.”
    “Arabada içki şişeleri de var; sarhoş olarak araba kullanmış olmalılar.”
    “Kadınların hallerine bakılırsa, bir alemin içinde oldukları anlaşılıyor… Ne yazık ki kurtulan olmamış.”
    Başka bir alemin içindeydim; gözlerimi açamıyordum. Birden ayaklarımdan bir şiddetli ağrı beni kuşattı; ama bu, dünyadan bir ağrıya benzemiyordu. Bu ağrı bütün vücudumu sardı. Dehşetle sarsılıyordum; avazım çıktığı kadar bağırıyordum; ama kimsenin umurunda değildi.
    O da ne? Organlarım konuşmaya başladı:
    “Bu pis ve iğrenç insanı terk ediyoruz; bizi ömrü boyunca hiç güzel işlerde kullanmadı. Şimdi görür gününü. Hiç ölmeyeceğini sandı. Hele ruhu, göğsünün üzerine bir otursun, avazı gökleri tutacak!”
    Ölüyor muydum? Dehşet bir şey olmalı, ölüm. Bu kadar genç yaşta mı? Ama yapacak o kadar çok şeyim vardı ki! Şirketin durumu ne olacak? Çocuklarım, eşim ve sevdiklerim? Yeni aldığım villada daha bir hafta oturmamıştım ki! Sevdiğim kıza ölümümü nasıl duyuracaklar? Her şeyi alt üst eden ölüm, demek ki böyle bir şey!
    Uff! Göğsüm yanıyor! Sesimi duyan yok mu? Yakınlarım, sevdiklerim, dostlarım neredeler?
    Aman, o da ne öyle? Bu korkunç bir yaratık! Çok gözleri var. Her gözünden ateş fışkırıyor. Ellerinde ateşten çengeller var. Yanında da çok sayıda, ellerinde ateşten coplar bulunan varlıklar var. Yanı başımda duran korkunç varlığa korka korka seslendim:
    “Sen kimsin?”
    “Ben mi? Ben, yaşarken hiç aklına getirmediğin biri. Benden hep kaçtın, ama bir gün mutlaka elime geçeceğini düşünmedin.”
    “Ben Azrail’im. Ölüm meleğiyim. O pis canını almak için şimdi yanındayım.”
    “Ama benim yaşım çok genç. Hem dünyada yapacak çok işlerim var. Her şey yarım kalacak.”
    “Öyle mi? Sana bir gün öleceğin söylenmedi mi? Hiç ölü görmedin mi? Ölüm saatinin bir an bile ileri geri alınmayacağını sana söyleyen olmadı mı? İşte o saat, bu saattir.”
    “Ölüm, yarım ve yalnız bırakandır. Ölüm, can evini dağıtandır. Sevgilileri ayırandır. Pişmanlıkları zehir gibi tattırandır.”
    Bir kükredi ki, dünyada bunu duysam binlerce kez ölebilirdim:
    “ Ey pis ve çirkin ruh!” diyerek Azrail, elindeki ateşten çengel ile bir vurdu bana, o çengelin her bir kancası bir damarıma ve her bir kılımın altına takıldı. Beni şiddetli bir şekilde sarstı ve ruhumu tırnaklarımdan itibaren söktü. Bir anada sanki üç yüz kılıç darbesini yiyor gibiydim. Birileri, boğazımdan dev gibi kayın ağacının kökünü tersine çıkarıyor gibi sarsılıyordum. Bu acıları da anlatabilmem mümkün değil, çünkü dünyada böyle bir acı yok.
    “Neler oluyor?” diyemeden, “olanlar oluyor ve sen ebediyyen cehennem kütüğü oluyorsun.” dediler. Etrafımı kuşatan ve dehşet saçan melekler de beni lanetliyorlar ve ellerindeki ateşten sopalarla dövüyorlardı. Bir ses duydum:
    “ Herkese ölüm kendi renginde gelir.” diyordu. Rengim bu kadar kara mıydı?
    “ Ey lanetli kişi! Seni yakacak olan cehennem ateşinin içine gir!” diyordu.
    Ruhum çıkmıştı. Bu çıkışı bana sorun!
    Ruhum cesedime sesleniyordu: “Allah sana lanet etsin; beni Allah’a isyan yolunda harcadın. Bir gün bile olsun, Allah yolunda kullanmadın. Cesedim de ruhuma aynı şekilde sesleniyordu. Ben nerdeydim? Ben bile beni tanımıyordum.
    O da ne? Dünyada gezip tozduğum, eğlendiğim her yer, hep bir ağızdan bana lanet ediyorlardı. Dünyada ayak bastığım her yer, şimdi ateş olmuş da fışkırıyor ve beni yakıyordu.
    Hepsi bir yana, biri vardı ki, onun ateşi ta kalbime sirayet ediyordu. Ne olduğunu sorduğumda, hasta anasına bakacak parası olmayan yetim bir genç kızı kandırarak, ona para karşılığında sahip olmuştum. Üzerime yağan bu ateşlerin, onun göz yaşları olduğunu söylediler.
    Ah dünyadakiler, bana neden haber vermediniz kabirden, ahiretten? Bir ses duydum:
    “ Size peygamber gelmedi mi? O, Kitap getirmedi mi? Bütün bunlar o Kitap’ta yazmıyor muydu?”
    Ne diyordu? Ben o Kitap’ı hiç okumamıştım ki. Üstelik aramızda onu alay konusu yapardık.
    Bir müjde sesi duydum: “İnsanoğlundan birini daha cehenneme postaladık!” diye seviniyordu. Şeytan olduğunu anlamıştım.
    Ruhumu dehşet görünümlü melekler aldılar ve götürmeye başladılar. Ruhum çok pis kokuyordu. Yukarılara çıkardılar. Geriye götürülmem emredildi.
    Kabir denilen yere kondum. Burası da dehşet bir yerdi, her yanından ateş fışkırıyordu. Yine aynı ses, bu ateşlerin, benim dünyada iken yaptığım kötü işlerim olduğunu söylüyordu. Hayatım ateş olarak karşıma çıkmıştı. Nefsimin hoşuna giden bütün hazlar, burada ateşe dönüşmüştü.
    Münker ve Nekir denilen ve korkunç görünümlü olan iki melek yanıma gelerek beni sorguya çekti. Allah’ı, Peygamber’i, Din’i bana sordular. Hiç cevap veremedim. Zaten ağzım kilitlenmiş ve dünyada yaptıklarımı organlarım deşifre etmeye başlamıştı.
    Cehennemden bir kapı açıldı ve ordan ateşler kabrime dolmaya başladı. Avazımı duyan yoktu. “Ne bağırıyorsun, ben sana yabancı biri değilim, hayatınım.” diyen bir ses sürekli kulağımın altında çınlıyordu. Senin gibi hayata lanet olsun, dedim.
    Bütün bunların yanında bana çok büyük acı veren ne idi biliyor musunuz? Üstümden, Cennet’ten bir kapı açılarak müthiş güzellikte bir yer gösterdiler ve dediler:
    “Allah’a kul olsaydın ve dinini yaşasaydın, işte burası senin olacaktı!”
    Acılar içinde uyandım; ıpıslak yastığımdan Cehennem kokusu geliyordu!
    Dünyada iki şeyi sevdim:Bi o nu Bi de özgürlüğümü,,,özgürlüğüm için canımı onun için özgürlüğümü feda Ederim..



  4. #4
    Dost miraç_42 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2009
    Bulunduğu yer
    konya
    Mesajlar
    42

    Standart

    allah razı olsun inş...

    ayinedir bu alem herşey hak ile kaim..Mirat'i muhammeden Allah görünür her daim..

  5. #5
    Müdakkik Üye DERMAN25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    705

    Standart

    Alıntı miraç_42 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    allah razı olsun inş...
    hepimizden razı olsun inşallah....
    Dünyada iki şeyi sevdim:Bi o nu Bi de özgürlüğümü,,,özgürlüğüm için canımı onun için özgürlüğümü feda Ederim..



  6. #6
    Müdakkik Üye sırr-ı gurbet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    Güzelliklerin Olduğu Her Yer
    Yaş
    45
    Mesajlar
    730

    Standart

    Allah razı olsun çoook güzel bir paylaşım olmuş......

    Allahümme salli ala seyyidina Muhammedini'n -Nebiyyi'l-Ümmiyin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim!.

    Sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Mektubat - 227


  7. #7
    Müdakkik Üye DERMAN25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    705

    Standart

    Alıntı sırr-ı gurbet Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Allah razı olsun çoook güzel bir paylaşım olmuş......
    sizdende razı olsun ayrıca sizn avatarınzda güzel ....
    Dünyada iki şeyi sevdim:Bi o nu Bi de özgürlüğümü,,,özgürlüğüm için canımı onun için özgürlüğümü feda Ederim..



+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Uzun Yolculuk
    By *SAHRA* in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 01.04.19, 13:51
  2. Kalbe yolculuk
    By NİSANUR in forum Edebiyat
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.05.12, 18:42
  3. Son Yolculuk
    By yakaza in forum Şiirler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 03.09.08, 17:22
  4. Yolculuk
    By Mahkum in forum Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.08, 13:15
  5. Bahara Yolculuk
    By lasiyyema in forum Kitap, Dergi, Albüm Tanıtımları ve E-Kitap Paylaşımları
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 11.08.07, 20:42

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0