+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 5 ve 5

Konu: Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz Sonra....

  1. #1
    Ehil Üye Ahsen Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Mesajlar
    3.286

    Standart Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz Sonra....

    Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.
    >
    > Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: "Nazif Bey mi?"dedi.
    >
    > "Evet, Nazif Bey!" diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla
    >
    > "Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu." dedi.
    >
    > Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. "Ya, öyle
    > mi...?"diyebildi sadece.
    >
    > Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden
    > yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini Toparlayıp "Onun
    >
    > adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?" diye sordu.
    >
    > "Evetvar, oğlu Selim Bey....".Titrek bir sesle "Öyleyse Selim Beyle
    > görüşebilir miyim?" dedi.
    >
    > Görevli hanım,insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
    >
    > "Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor;
    > ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.
    >
    > " Dedi ve telefona yöneldi.. Sonra "Kim diyelim efendim?" diye sordu.
    >
    > "Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım." cevabı üzerine sekreter dahili
    > telefonu çevirdi.
    >
    > Daha sonra mütebbessim bir çehreyle, "Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul
    > etti, lütfen beni takip edin."
    >
    > dedi. Beraber merdivenden çıktılar.İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir
    > salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak,
    > 'Buyurun!' dedi.
    >
    > O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebbessim gence doğru
    >
    > hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, "Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet
    >
    > Baydemir."dedi.
    >
    > "Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun." dedi, genç iş adamı.
    >
    > Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
    >
    > "Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile
    > olan insanın
    >
    > elini öpmek için bu ânı bekledim." dedi ve dudakları titredi,gözleri doldu.
    >
    > "Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm
    > anlatamam."
    >
    > Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: "Fakat en azından o
    > büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktanda bahtiyarım." Misafirin bu sözleri
    > üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin
    > her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine: "Mehmet Baydemir
    > demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?" Profesör, delikanlının bu
    > heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla "Evet" dedi. Bunun üzerine
    > Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
    >
    > "Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık." dedi.
    >
    > Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı
    >
    > ve "Sizi karşıma Allah çıkardı." dedi.
    >
    > Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı
    >
    > "Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?" dedi.
    >
    > Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
    >
    > "Bizdeki emanetinizi vermek için..." deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden
    > iyiye arttı.
    >
    > "Emanet mi?" dedi.
    >
    > Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi.
    >
    > Karşısındakine "Gelebilir misiniz?" deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey,
    > Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey
    > girdi.
    >
    > Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir Şeyler
    > fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken
    > Selim Bey, misafiriyle tatlı
    >
    > bir sohbete başladı.Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık,
    > yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki
    > sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki
    > tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen
    > memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin
    >
    > duvardaki portresini göstererek, "Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum."
    > dedi. "Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız
    > bırakmadı.
    >
    > Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen Yanımda hazır
    > oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.'
    >
    > Diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum."
    >
    > dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotoğrafına mıhladı. Sonra gözleri
    > portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
    >
    > Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş
    > oldukça eski bir çift çorap duruyordu.
    >
    > Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını
    > fark etti:
    >
    > "Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..."
    >
    > Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı
    > tabloda kalmıştı.
    >
    > Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci
    > cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
    >
    > "Bir müddet sabredeceğiz, sonra..."
    >
    > İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına Gidip Tabloyu
    > iyice inceleyecekti;
    >
    > fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle Yalnızca sohbet arasında göz ucuyla
    > merakını gidermeye çalışıyordu.
    >
    > Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü
    > cümlede:
    >
    > "Bir müddet yürüyeceğiz, sonra..."
    >
    > diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu.
    >
    > Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp,
    >
    > "Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim." Dedi.
    >
    > Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin Bir nefes
    > alarak
    >
    > "Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir Hayatımız vardı.
    > Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey
    > kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.
    >
    > Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti.
    >
    > O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...
    >
    > Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru karşısında
    > annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor.
    >
    >
    >
    > Annemin ağlayışına mukabil babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'
    >
    > dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde ezdirdi,'Alışacağı z.'dedi.
    >
    > Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz
    >
    > memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük,
    > eski bir
    >
    > eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.
    >
    > Annem bezgin bir sesle: 'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl
    >
    > yaşayacağız.' Diye haykırdı.Bunun üzerine babam:
    >
    > 'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi
    >
    > Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna
    >
    > yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken,
    >
    > babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi.Yürümeye
    > başladık.
    >
    > Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum.
    >
    > Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark
    >
    > etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü.
    >
    > İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla
    >
    > baktıktan sonra, yanıma geldi.
    >
    > Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı
    >
    > bir tavırla, 'Yoruldum.' dedim.
    >
    > Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet yürüyeceğiz,
    >
    > sonra alışacağız.' dedi.
    >
    > Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak
    >
    > dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor,
    >
    > bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları
    >
    > içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün,
    >
    > merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir
    >
    > seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı.
    >
    > Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: 'Allah borcunu ödeme
    > niyetinde
    >
    > olanın kefilidir.'
    >
    > Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu
    >
    > hal birkaç yıl sürdü.
    >
    > Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi.
    >
    > Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket
    >
    > getirmişti.
    >
    > Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve
    >
    > geliyordu. Bizi bir araya topladı.
    >
    > 'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyormusunuz? ' dedi,
    >
    > kelimeleri boğazına düğümlendi,
    >
    > gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her
    >
    > birimize hediyelerimizi teker teker
    >
    > verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi
    >
    > de bir koltuğa oturdu.
    >
    > Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu.
    >
    > Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
    >
    > Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı.
    >
    > Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken
    >
    > babam, beklemediğimiz bir şey yaptı.
    >
    > Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak
    >
    > ağlamaya başladı.
    >
    > Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik.
    >
    > Babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zaman önce, büyük bir
    >
    > borcun altına girmiştim.
    >
    > Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi
    >
    > kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın
    > hakkıdır. Onların hakkını
    >
    > vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün
    > ise, Allah'ın
    >
    > yardımıyla, borcumu bitirdim.
    >
    >
    >
    > Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı." dedi. Sonra gözyaşları içinde
    >
    > ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları
    > hem aziz
    >
    > bir baba yadigârı, hem de bir ibret
    >
    > nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını
    >
    > ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor".
    >
    > Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen
    >
    > gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran
    > hayran
    >
    > baktı.
    >
    > "Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım
    >
    > öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde
    > çıldırırdım."
    >
    > Selim Beye döndü ve
    >
    > "Siz ne yapardınız?" diye sordu.
    >
    > Selim Bey kendisine has tebessümü ile: "Bir müddet zeytin
    >
    > yerdim, sonra..."dedi ve gülümsedi.
    >
    > O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla
    >
    > içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı.
    >
    > Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı.
    >
    > 'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey
    >
    > bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı.
    > Keseyi
    >
    > açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
    >
    > Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı.
    >
    > Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
    >
    > Sevgili Mehmet Bey oğlum,
    >
    > Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu...
    >
    > Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim.
    >
    > Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını
    >
    > bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum;
    >
    > lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve
    >
    > borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün
    >
    > olsaydı,ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum.
    >
    > Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde
    >
    > bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım.
    >
    > Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu
    >
    > altınlar sizindir.
    >
    > Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş
    >
    > olacağım.
    > > Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
    >
    > > Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.>
    > Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor,
    > ağlıyordu.
    >
    > Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar
    > süzülüyordu.
    >
    > Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı.
    > > Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.
    Dil kılıncım her an bu şekeri kesmekle meşgul olsun. Muhammed'in(sav) eşsiz güzellikteki endamına salavat olsun.

    Hz. Peygamber'(sav)in gül yüzüne zaman zaman salavat getirmek, ölünceye kadar bana farz-ı ayn olsun.

  2. #2
    Dost omereren - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2009
    Mesajlar
    9

    Standart

    çok anlamlı beni coketkiledi rabbim cümlemize buşekilde davranmayı nasib etsin inşallah allah razı olsun değerli kardeşim

  3. #3
    Gayyur La_Tahzen! - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2009
    Mesajlar
    114

    Standart

    ALLAH razı olsun kardeşim çok güzel bir paylaşım

  4. #4
    Ehil Üye Ahsen Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Mesajlar
    3.286

    Standart

    Alıntı omereren Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    çok anlamlı beni coketkiledi rabbim cümlemize buşekilde davranmayı nasib etsin inşallah allah razı olsun değerli kardeşim
    Alıntı nikteneymiş Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    allah razı olsun kardeşim çok güzel bir paylaşım
    cümlemizden inşallah...
    Dil kılıncım her an bu şekeri kesmekle meşgul olsun. Muhammed'in(sav) eşsiz güzellikteki endamına salavat olsun.

    Hz. Peygamber'(sav)in gül yüzüne zaman zaman salavat getirmek, ölünceye kadar bana farz-ı ayn olsun.

  5. #5
    Gayyur hacı anne - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    111

    Standart

    ALLAH razı olsun kardeşim çok güzeldi..
    kabrin arkası için çalışınız,hakiki saadet ve lezzet ondadır...

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Bin Yıllık Zeytin Ağacı
    By muhibbülkurra in forum Tarih
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.01.10, 21:24
  2. Zeytin Çekirdegindeki Hikmetler
    By yakaza in forum Sağlık
    Cevaplar: 13
    Son Mesaj: 20.12.09, 23:26
  3. Cevaplar: 9
    Son Mesaj: 01.11.08, 21:09
  4. Zeytin ve İncir
    By azize in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.08.07, 00:00
  5. Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz, Sonra...
    By hasretdenizi in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 13.12.06, 12:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0