+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 11

Konu: Namaz Hatıraları

  1. #1
    Gayyur dördüncü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    73

    Standart Namaz Hatıraları

    Peygamberimizin (s.a.v.) Arkasında Namaz Kıldım
    Namazla ilgili o kadar çok hatıram var ki! Hepsi bana “Namaz kıl! Artık uyan! Ahmaklık yapma!” diyorlar. Buna rağmen maalesef benim gibi biri, cahil birçok kişinin yaptığı gibi, bin dereden su getirip, kendini kandırarak, namazı hakkıyla kılamıyor.

    Ben Ukrayna’da yaşıyorum. Malum burada ezan sesinden de yoksunuz. Hoş Türkiye’de yaşarken çok mu koşuyorduk camiye ezanı duyunca? O da başka bir mesele.
    Her akşam eve gittiğimde dört yaşlarında ikiz oğullarım ve iki yaşındaki kızım kapıya hücum edip, büyük bir sevinçle beni içeri çekerler. Ardından biri seccadeyi getirir. Küçük kızım babaannesinin hatıra bıraktığı o mis kokan namaz başörtüsünü başına dolar, hep beraber çocuksu bir edayla:
    — Baba haydi, Allah diyelim, âmin yapalım, derler.
    Daha ben üstümdekileri çıkartmadan hemen oracıkta namaz kılmaya başlarız. Anneleri Ukraynalı, yeni Müslüman oldu.
    Çevremizden, televizyondan ya da yakınlarından örnek alacakları hiç kimse yokken, bu masum bebelerin gönlüne namaz sevgisini kim kazıdı?
    İnanın, bu sorunun cevabını ben veremiyorum. Nereden öğrendiklerini bilmiyorum.
    Beni çok duygulandıran, âdeta titreten bir namaz hatıram daha var.
    Amerika’da New York’ta, bir Türk camii vardır. Yıllar evvel, uzun bir aramadan sonra, Cuma namazı için o camiye gittim. Aklımda hep şu vardı: Burası İslam ülkesi değil, insanlar belki de Cuma namazı için yeterli sayıyı bulamayabilir. Sokaktaki insanların günlük yaşantılarında ve iş hayatlarında İslam’ın neredeyse “i”sini bile mumla aradığı New York’ta, Cuma’dan kaytarılabileceğine kendimce hüküm vermiştim.
    Neyse… Bu düşüncelerle camiye geldim ve Cuma’nın sünnetini kıldım. Derken hutbeyi dinledik ve farza kalktık. Ben imam efendinin arkasında, ikinci sırada saf tutmuştum. Birinci rekâta kadar her şey normaldi. Secdeden ikinci rekâta kalktığımda, etrafımdakileri hayalî bir şekilde görebiliyordum. Sanki bir sis bulutu arkasındaydılar. Sonra önüme baktığımda, Kâbe-i Şerifi gördüm. Namazı Resulullah (s.a.v.) kıldırıyormuş. Ben en arka safta olduğumu fark ettim. İleri gitmek istiyordum, ancak namazda olduğum için hareket etmemem gerekiyordu.
    Sonra olayın ciddiyeti içimi doldurdu. Boğazım düğümlendi, hareket edemiyordum. Heyecandan burnumdan ve ağzımdan akan sularla, gözlerimden dolu dolu akan yaşlarla, ayakta iki büklüm çakıldığımı hatırlıyorum. Az sonra bayılmış olmalıyım ki, sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde namaz bitmişti. Herkes başıma toplanmıştı. Beni yere yatırmışlar ve yüzümü gözümü temizliyorlardı.

    M. Yasin Umur

    Kiev, Ukrayna.
    Ya Baki Ente'-l Baki

  2. #2
    Ehil Üye hayırlısı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Bulunduğu yer
    İstanbul-Kilis
    Mesajlar
    1.194

    Standart

    E daha ne istiyorsun be abi , sana burda kimin tavsiye vermesini bekliyorsun yani , bak işte Allah sana çoluğunla , çocuğunla , hatıralarınla yolu göstermiş.

    DÖRDÜNCÜ SÖZ

    بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
    اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ


    Namaz ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divâne ve zararlı olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
    Bir zaman, bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, herbirisine yirmi dört altın verip, iki ay uzaklıkta, has ve güzel bir çiftliğine ikâmet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki:
    "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bâzı şeyleri mübâyaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır; hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyâre bulunur. Sermâyeye göre binilir."
    İki hizmetkâr ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki, sermâyesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan, istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zâyi eder. Birtek altını kalır. Arkadaşı ona der:
    "Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyâreye bindirirler. Bir günde mahall-i ikâmetimize gideriz. Yoksa, iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun."
    Acaba, şu adam inad edip, o tek lirasını bir defîne anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefâhete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu en akılsız adam dahi anlamaz mı?
    İşte ey namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
    O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır.
    O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar; diğeri gâfil, namazsız insanlardır.
    O yirmi dört altın ise, yirmi dört saat her gündeki ömürdür.
    O has çiftlik ise, Cennettir.
    O istasyon ise, kabirdir.
    O seyahat ise; kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre o uzun yolu mütefâvit derecede kat' ederler. Bir kısım ehl-i takvâ, berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat' eder. Kur'ân-ı Azîmüşşan şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.
    O bilet ise namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zîrâ, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse -halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir- sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
    Halbuki, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem, cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkâ eder.


    ilaahir
    Evet, hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir. AMENNA

  3. #3
    Gayyur dördüncü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    73

    Standart Ömer Seyfeddin’in İlk Namazı

    Oh, bu sabah ne kadar soğuktu. Yatağımın hararetlerini terk ettiğim vakit, çılgın fırtınalarla haykırarak, tehditkâr rüzgârlarla camları döverek geçen gecenin bütün bürudetini massetmiş olan soğuk terliklere çıplak ayaklarımı sokunca içimde bakıyye-i leyl bir üşümenin titrediğini hissettim. Hizmetçim tabiî uyuyordu, onu bu yakıcı soğukta sıcak yatağından kaldırmaya acırdım. Odamın kapısını açtım. Dışarıda kesici ve parçalayıcı kışın müfteris suları yüzümü ve ellerimi tokatladılar. Bu merhametsiz tokatların altında kollarımı sıvadım. Abdestimi aldım. Odama dönünce yalancı bir sıcaklık bir nefes-i teselli gibi, havlunun altından kollarıma, yüzüme, ıslanmış saçlarıma temas ediyordu. Daha fecr-i sadık uyanmamıştı. Fecr-i kâzibin donuk kırmızı sükûneti gecenin süradık-ı zalam-ı bâridini parçalayarak büyüyor ve genişliyordu. Pencereye dayandım. Önümde, zir-i payımdaki bütün evler, ebedî bir uykunun uyanılmaz kâbuslarını itmam ediyor gibi camit ve bîhayat, duruyorlardı. Deniz nâmahdut bir incimad-ı lâciverdî ile uyuyor ve fecrin zail gölgeleriyle titreyen uzak ve sisli sahillere beyaz dalgalarıyla nihayetsiz bir hatt-ı fasıl çiziyordu.
    Evlerin arasında fakir ve naçiz, fakat bir azamet-i maneviye ile semaya doğru yükselen eski câminin küçük ve ihtiyar minaresi daha boştu. Sonra… Bu dakika-ı ezeliyette bütün o intiha-yı leyal-i sincabî zulmetler maî bir şeffafiyet-i sürh gibi takattur ederken, minarenin şerefesinde genç müezzinin zıll-ı zaifi hareket etti.Ben hırkama bütün bütüne büründüm. Soğuktan büzülmüş ve mütefekkir, bu kâinat-ı melul ü esmere karşı unutulmaz bir hitab-ı ulûhiyetin hatırası gibi derinden âkisi ve ruhumu lerzeriş-i haşyet eden ezanı dinlerken, on beş senedir kalkabildiğim bu büyük ve meşbu-ı ruhaniyet sabahların birincisini düşünüyordum. Ah on beş sene evvel…
    ***
    Şimdi muhit-i tesellisinden ne kadar uzak bulunduğum annem, dünyada en sevdiğim, dünyada yegâne perestiş ettiğim bu vücud-ı muhterem, işte derhatır ediyorum, on beş sene evvel beni ilk sabah namazına kaldırmış idi. Galiba yine böyle bir kıştı. Onun odasına bitişik olan küçük odamdaki küçük karyolamda uyurken bir buse-i esir u har gibi alnımı okşayan nazik eliyle, nazik ince parmaklarıyla saçlarımı tarayarak,
    — Haydi Ömerciğim, kalk demişti, kalk, haydi yavrucuğum!
    Ben gözlerimi açmıştım. Köşedeki küçük yazıhanemin üzerinde yanan küçük gece kandili -ah, bunu unutamam, bu bir kedi kafası idi- iki pencereli olan odamın beyaz, muşamba perdelerinin esmerliklerini aydınlatıyor ve yeşil, camdan gözleriyle bakıyordu.
    — Fakat anneciğim demiştim, daha gece...
    Her vakit öptüğü yerden, sol kaşımın ucundan tekrar öperek:
    — Yok yavrucuğum, saat on iki, sonra vakit geçer, diye koltuklarımdan tutarak kaldırdı.
    İçi fanileli küçük terliklerimi giyerek ve gözlerimi yumruklarımla ovuşturarak onu takip ettim. Karanlık sofadan bir lahzada geçerek odasına girdik. Bağdaş kurmuş bir zenciye benzeyen siyah ve alçak soba gürüldeyerek yanıyordu.
    — Aa... Pervin de kalkmış...
    Pervin -hizmetçimizdi-, elindeki sarı güğümü sobanın üzerinden indiriyordu. Onun kalkacağına hiç ihtimal veremezdim. Annem demişti ki:
    — Pervin her sabah kalkar.
    Ben hiç kalkmadığım halde onun her sabah kalkmasına taaccüb ettim. Hırkamı çıkardılar, kollarımı sıvadılar, abdest leğeninin yanına çömeldim. Anneciğim:
    — Öyle yorulursun, diye küçük bir iskemleyi altıma koydu, ona oturdum.
    — Haydi, besmele çek!
    Pervin ılık suyu ellerime döküyor, annem başucumda,
    — Yüzünü... şimdi kollarını, yine üç defa… diye fısıldıyor, unuttukça,
    — Aa! Hani başına mesh?.. gibi ihtarlarla yanlışlarımı bana tekrar ettiriyordu. Abdest bitince annemle beraber yavaş bir sesle namaz dualarını okuyarak kollarımı ve yüzümü kuruladık, Pervin de ayaklarımı kuruladı. Ve çoraplarımı giydirdi. Isınmak için sobanın önüne gitmiştim. Arkama dönünce, annemi, arakıye seccadeyi açıyor gördüm... Sonra başına yeşil başörtüsünü örterek beni çağırmıştı.
    — Gel...
    Gittim. Küçücük ben, onunla bir seccadede, bir yavru samimiyet ve saadetiyle o muazzez, o hassas anne vücudunun yanında durdum. İki lakırdı ile, bana yapacağımı, evvelden öğrettiklerini tekrar etti:
    — İki rekât sünnet... Gece öğrendiklerini zammet, unutmadın ya?..
    — Hayır…
    — Haydi...
    O, iftitah tekbirini ellerini omuzlarına kaldırarak kadın gibi yaparken, ben de gayri ihtiyari onu taklit etmiştim. Sünneti bitirdikten sonra, bana gözlerinin nuşin ve nafiz bir tebessümüyle gülerek,
    — Yavrum demişti, sen kadın mısın?.. Kadınlar öyle başlar, sen erkeksin, ellerini kulaklarına götüreceksin.
    Ve hararetli elleriyle benim küçük ellerimi kulaklarıma kaldırarak,
    — İşte böyle... diyerek erkek iftitahını öğretti. Ben de tekbiri öyle alıp annemden farkımı, niçin erkek olduğumu, erkekliğin ne olduğunu, erkek olmanın yalnız küçük kızları dövmek ve onlara hakim olmaktan başka da farkları olacağını düşünerek namazı bitirdim.
    Dua ederken sordum ki:
    — Nasıl dua edeceğim anne?..
    O dua ediyor ve dudakları hareket ettikçe başörtüsü de ihtizaz eder gibi oluyordu. Başını salladı, duasını bitirdikten sonra, daha hâlâ hatırımda:
    — Evvela, ‘İslâm olduğum için ey cenab-ı vacib-ül-vücut hazretleri, sana hamd ederim’ de... Sonra, ‘Vatanımızın düşmanlarını perişan etmeni senden istirham ederim’ de... Sonra da, ‘bütün eziyet çeken, hasta olan, felâkette bulunan, fakir olan Müslümanların selâmet ve sıhhatlerini senden temenni ederim’ de... Kendin için, kendi iyi olman ve şeytanın yalanlarına aldanmaman için dua et! demişti.
    Ben bu basit ve Türkçe duayı, annemin dolabındaki birbiri üstüne duran ve karıştırmaklığım “dua kitaplarıdır, sakın ilişme!” ihtarıyla daima men olunan, yıpranmış, Arapça esreli ve üstünlü kitapları derhatır ederek içimden söyledim, fatiha...
    Annem seccadeyi toplayarak bana uyuyup uyuyamayacağımı sordu, uykum var mıydı? Bunu bilmiyordum... Cevap vermedim.
    — Haydi öyleyse, git kitabını getir, dersini dinleyim.
    — Peki.
    Artık esmer ve duman gibi bir aydınlıkla tenevvür eden sofadan hızla geçtim. Odamın perdeleri biraz beyazlaşmış, küçük gece kandilinin yemyeşil gözleri sönerek siyah iki nokta gibi kalmış; sanki, geceleri kendisine bakarak uyuduğum bu kedi kafası; ölmüş, terk-i hayat etmişti. Yazıhanemin üstünde açık duran kitabımı kaptım, annemin yanına koştum, hiç yanlışım çıkmadı.
    Annem geceleri derdi ki:
    — Yatmazdan evvel dersini üç defa oku yavrum, uyurken melaikeler sana onu öğretir.
    O melaikeler bu gece de, uykumda bana dersimi öğretmişlerdi. Annem müşfik aferinlerle saçlarımı okşadı. Ve:
    — Daha mektebe çok vakit var, diye beni kendi yatağına yatırdı.
    Uykum yoktu, anneme bakıyordum: Yeşil başörtüsü başında, bu zulmet-i münevvere içinde bir hayal gibi hareket ederek Kurân’ını aldı ve pencerenin kenarına, geniş sedire oturarak mühtez ve rakik sesiyle tilavete başladı ruhumda bir aks-i enin-i şiir-alud bırakan bu güzel sesi dinleyerek... Büyük, yeşil başörtüsünün altında, tıpkı ölen bir hemşireme benzeyen güzel ve asım çehresini görerek... Ve yavaş yavaş sallanan başının aheng-i hafif-i münacatını seyrederek dalıyordum. Perdelerin altından görülen dumanlı sema gittikçe aydınlanıyor, geç kalmış birkaç yıldız koyu lacivert bir atlasa düşmüş mai ve nadide elmaslar gibi parlıyor, vapesin-i mai neşrederek parlıyorlardı. Annemi bir meleğe benzetiyordum. Bu tahayyülle melaikeleri düşünerek, Kurân okuyan annemin şimdi etrafına toplanmaları gereken melaikeleri müşahede ediyorum zannederek dalıverdim. Yüzümün üstünde, ahrette güller bitecek ve cehenneme girecek olursam katiyen yanmayacak olan sol kaşımın ucunda tatlı bir ürperme duyuyor, sonra annemin münevver bir zambak aydınlığıyla parlayan dudaklarının kımıldanmasına bakarak... O görülmeyen melaike kanatlarının saçlarıma, annemin şimdi Kurân tutan ince parmaklarıyla okşadığı sarı ve çok saçlarıma dokunduklarını hisseder gibi oluyor ve dalıyordum.
    Ah, beş sene evvelki sabavet ve şimdiki ben.. Tatsız, neşvesiz, muhabbetsiz, aşksız ve heyecansız, her şeysiz, boş bir hiçten daha boş geçen hayat-ı sermay-ı taabalud... Şimdi mülevves emellerle, hırslarla, hakikatte kıymetsiz olan baid-ül-vusul arzularla, hâsılı bütün bunların bir icmâl-i mebhutu olan o sebepsiz ve tahammülsüz bikararlıklarla mecruh olan ruhum mecruh olan kalbim ve maneviyetim... Şimdi, daha bu gece görülmüş gibi, on beş saniye evvel görülmüş ruhani bir rüya-yı kıymetdar gibi saadetleri unutulamayan ve zaten velveleli ve hüsran-hiz bir rüya olan bu ömr-i ani içinde yalnız kâbus olmayan sabavet ve hatıratı... Şimdi düşünüyorum ki, hayatta bu muztar ve şefkatsiz mazilerin güzariş-i ademinden mütehassil ne garip bir hiçlik; ne zeval-perver ve pür-hayal bir beyhudelik, ne mübhem, ne esrar-alud bir sürat var!.
    Ya Baki Ente'-l Baki

  4. #4
    Dost firuze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Mesajlar
    18

    Standart

    hikayenizi beğendim
    aklın güzelliği dil ile,dilin güzelliği söz ile,kişinin güzelliği yüz ile,yüzün güzelliği göz ile belli olur.

  5. #5
    Ehil Üye hayırlısı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Bulunduğu yer
    İstanbul-Kilis
    Mesajlar
    1.194

    Standart

    Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
    Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.

    24.Lem'a

    Az çok benzer şeyler , bizlerin başına da gelmiştir tabi , Valide hazretleri mütedeyyin olursa , insan ne kadar da kendini kaybetse ve dininden uzaklaşsa da bir hocamın tabiriyle "Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır."
    Evet, hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir. AMENNA

  6. #6
    Pürheves ecrin54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Bulunduğu yer
    Sakarya
    Mesajlar
    156

    Standart

    Namaz ile ilgili yaşad?ğ?m küçük bir hat?ra.Havan?n çok soğuk olduğu bir k?ş günüydü.Sabah namaz? için saatimi kurmuş olmama rağmen her zaman ki gibi vaktinden önce uyanm?ş ezan? beklemekteydim,kendimce bu soğukta nas?l kalk?p abdest alacağ?m şimdi diye nefsimle mücadele ediyordum,neyseki yenilmeden kalkt?m ve bir süre o sesizlikte etraf? dinlemeye başlad?m.Namaz için kalkm?ş olmama rağmen içimde bir burukluk oluştu ne ev halk?mdan ne yaşad?ğ?m binadan ne de çevre binalar?n hiç birinde ezan okunmuş olms?na rağmen hareket yoktu, kimsenin ?ş?ğ? bile yanm?yordu büyük bir üzüntüydü bu benim için.Sonra Allah?m dedim neden bu duyars?zl?k sen bu kullar?na hidayet ver diye dua ettim ve abdestimi almak için odamdan ç?kt?m, abdestimi al?p odama geldim seccademi serdim ve inan?lmaz bir gürültüyle bina sallanmaya başlad? deprem oluyordu,ayakta dikilmek bile zordu.Birden o sessizliğe bürünen evim ve de çevredeki binalar?n depremin etkisiyle nas?lda ayakland?ğ?n? gördüm,daha on dak. önce herkesin uyuduğu evlerde bir tek uyuyan bile kalmam?şt?.Kendimce dedim ki siz kulluk görevinizi yapmak için kalkmasan?z da sizi yaradan hiç şüphesiz ki sizi kald?rmas?n? bilir .

  7. #7
    Pürheves Ummân-ı Beka - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    188

    Standart

    Çok ibretlik olaylar ,Allah c.c. raz? olsun,inşallah iman?n hakikatine bizlerde var?r?z....

    Alıntı hay?rl?s? Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Az çok benzer şeyler , bizlerin baş?na da gelmiştir tabi , Valide hazretleri mütedeyyin olursa , insan ne kadar da kendini kaybetse ve dininden uzaklaşsa da bir hocam?n tabiriyle "Tilkinin dönüp dolaş?p geleceği yer kürkçü dükkan?d?r."
    Çok doğru ,evlat tamamiyle annenin verdiği şekli alacakt?r,dolay?s? ile annelerin dini kaideleri çocuklar? olmadan iyice öğrenip uygulamalar? gerekir ki evlad?na verebilsin,ayr?ca çocuklara namaz? sevdirmeli onlara zor gelen şekillerden sak?nmal? ,ben çocukkken bazan sadece elimi yüzümü y?kar cemaate dahil olunurdum annem babam taraf?ndan ve namaz bana elhamdülillah hiç ağ?r gelmedi ,sebebi ağaç yaşken eğilir sözüne binaen yaş?m?n küçükken namaza başlat?lmamd?r....
    Konu Ummân-ı Beka tarafından (30.09.07 Saat 22:22 ) değiştirilmiştir.

    Fena ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü var:

    Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa,

    Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

    Ben de derim:Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa,
    Kur'ân'ın feyziyle, hâdiminde de
    Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır,
    Yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır. (Şualar;14.Şua)


  8. #8
    Gayyur dördüncü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    73

    Standart Amerİkali ProfesÖrÜn İlk Namazi...

    Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jefri Lang İslam’a giriş hikayesini yazmış olduğu “Melekler Soruncaya Kadar” isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:


    Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana:
    — Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler.
    Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.
    İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.
    Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahu Ekber dedim.
    Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim.
    Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,
    utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.

    Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime “Daha önümde üç tur daha var” diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim. Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.
    Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde
    — Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var, diye dua ettim.
    Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.
    Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp gözyaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor. Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum:
    — Allah’ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir.
    Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah’a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım:
    — Allah’ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar, hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir.
    Ya Baki Ente'-l Baki

  9. #9
    Gayyur dördüncü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    73

    Standart Kİm Hasta?

    S?radan bir hafta sonuydu. Tatilin tad?n? ç?karmak ad?na geç saatlerde kalkm?ş, kahvalt? yap?p, “bugün ne yapabilirim, geriye kalan vaktimi nas?l değerlendirebilirim” diye düşünürken cep telefonum çald?. Çal?şt?ğ?m hastaneden ar?yorlard?. Ne olabilirdi ki? Umar?m tatilimi mahvedecek bir şey değildir, diye Görevli arkadaş icapç? hemşire olduğumu, ?stanbul’a bir hastan?n götürüleceğini ve en geç 20 dakika içerisinde haz?r olup hastaneye gelmem gerektiğini söyledi. Ben de haz?rland?m tabi, ama söylene söylene. Nerden bilebilirdim bu yolculuğun hayat?m? değiştireceğini!
    Hastaneye geldiğimde ambulans haz?r halde beni bekliyordu. Fakat hasta yoktu. Evinden al?n?p sonras?nda da ?stanbul Fatih’teki evine b?rak?lacakt?.
    — Oh, dedim, demek ki hastan?n önemli bir problemi yok. Gerekli malzeme kontrollerini yapt?ktan sonra yola koyulduk.
    Hastan?n evine vard?ğ?m?zda bir doktor karş?lad? bizi. Hastan?n ilerlemiş bir beyin tümörünün olduğunu ve yapmam gerekenleri bir bir anlatt?. Hastay? sedyeyle ambulansa ald?ğ?m?zda bilinci yar? aç?kt?. Bazen bizi işitiyor, bazen de derin bir uykudaym?şças?na hiç konuşmuyordu. Eşi de yan?nda refakat etmekteydi. Bir süre bu şekilde gittikten sonra hasta idrar?n?n geldiğini söyledi. Bir ördek yard?m?yla bu işi hallettik. Sonras?nda da eşinin kulağ?na bir şeyler f?s?ldad?.
    — Eşinizin ağr?s? m? varm?ş, dedim.
    — Hay?r, namaz vakti geldi mi diye soruyor, dedi. Abdest alacakm?ş da.
    — Nas?l yani, yerinden bile kalkam?yor, nas?l abdest alacak! Üstelik verdiğimiz ilaçlar devaml? idrar yapt?r?r ve abdesti s?k s?k bozulur, o zaman ne yapacağ?z?
    Hastan?n gözleri ilaçlar?n etkisiyle yavaş yavaş kapand? ve derin bir uykuya dald?. Belli bir süre bu şekilde devam etti yolculuğumuz. Hasta bir ara gözlerini aralay?p:
    — Namaz vakti geldi mi, dedi.
    — Evet, dedi kar?s?.
    Hasta, ambulans? uygun bir yerde durdurup, kendisi için bir tuğla parças? aray?p aramayacağ?m? sordu:
    düşündüm.— Tabiî ki arar?m, dedim. Ama ne yapacaks?n?z ki tuğla parças?n??
    — Abdest alacağ?m hemşire han?m, dedi bitkin bir şekilde.
    Aman Allah’?m, “yolday?m” diye k?lmad?ğ?m, “uykusuzum” diye kazaya b?rakt?ğ?m, “biraz sonra k?lar?m” diye ertelediğim namazlar?m geliverdi akl?ma.
    Ambulans? bir tesiste durdurduk ve bir tuğla parças? aramaya koyuldum. Birinci ad?m, ikinci ad?m derken bir de bakt?m ki tuğla parças? karş?mda duruyor. Sanki bilinçli bir el onu benim almam? istercesine oraya koymuş gibiydi âdeta.
    Tuğla parças?n? ald?m, hastaya verdim. Taş? karn?n?n üzerine koydu ve yolculuk boyunca her abdesti bozulduğunda teyemmüm edip abdest ald? ve ard?ndan namaz?n? eda etti. Bilinci yerindeyken, dudaklar?nda hep bir m?r?lt?, durmadan dua ediyordu.
    Allah’?m nedir bu yaşad?klar?m. Bu insanlar gerçek olabilir mi, diye geçiriyordum içimden. Yerinden kalkamayacak kadar hastayken “namaz vakti geldi mi” diye soruyordu adam. ?mkâns?z olduğunu düşünürken tuğla parças?n? bulmam, adam?n devaml? teyemmüm abdesti almas? o kadar garibime gitmişti ki…
    Baş?m ağr?yor, romatizmam var, ayaklar?mda mantar var, uykusuzum, yorgunum, işlerim çok yoğun gibi bahanelerle abdestten, namazdan kaçanlar var ya, onlar geldi akl?ma. Kendim geldi akl?ma. Utand?m, y?k?ld?m ve o adam? tan?d?ktan sonra namaza dört elle sar?ld?m, sanki namazla yeniden dirildim.

    San?r?m, hastan?n sonunu merak ediyorsunuz. Hasta k?sa bir süre sonra vefat etmiş. Nas?l öldüğünü tahmin ediyorsunuzdur herhalde. Nas?l yaşad?ysa öyle.

    Namaz Gönüllüleri Platformu

    Konu dördüncü tarafından (04.10.07 Saat 11:47 ) değiştirilmiştir.
    Ya Baki Ente'-l Baki

  10. #10
    Ehil Üye hayırlısı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Bulunduğu yer
    İstanbul-Kilis
    Mesajlar
    1.194

    Standart

    Maşallah
    Evet, hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir. AMENNA

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Mehmet Baytekin'in Hatıraları
    By muhibbülkurra in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 10.01.10, 00:14
  2. Hac Hatıraları
    By muhibbülkurra in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 24.12.09, 11:56
  3. Bayram Hatıraları..
    By HüZnÜ HaZan in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 19:14
  4. Ramazan Hatıraları
    By Majâz in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 03.09.08, 02:33
  5. CEPvePC - Sesli - Dr. Rauf Hatıraları
    By misildak in forum Sesli ve Görüntülü Risale-i Nur Sohbetleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 09.07.07, 17:43

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0