HANGI CİHAD daha büyük?
1979’un son günleriydi.
Radyoların, TV’nin, gazetelerin her fırsatta tekrarladığı bir haberdi; sarsılmıştık.
Ruslar Afganistan’ı işgal etmişti.
Ateizmin anayasa maddesi kılındığı bir rejimin bir müslüman beldesine ilk doğrudan müdahalesi idi bu.
O yıl, ertesi yıl, daha da ertesi, Rus işgali devam etti.
Ama direniş de devam etti.
O kadar yıl, onca zorluğa yılmayıp “küçük cihad”ı omuzlayan Afgan mücahidleri, direndiler.
Sonunda, yılan taraf, yılansı emellerle bir İslâm beldesine giren taraf oldu;
Ruslar geri çekilmek zorunda kaldı.
Geride bıraktıkları “yerli işbirlikçi”ler de işi götüremeyince, mücahidlerin zaferi perçinlendi.
Ne var ki, akabinde, bir hayal kırıklığı yaşanacaktı.
Zira, beraberce inançsızlık düşmanına karşı mücahede edenler, haricî düşman gidince, yer yer, birbiriyle çekişip çatışacaktı.
Hem de birbirine karşı ordular halinde çarpışacak derecede.
Şimdilerde nisbeten durulur gibi olan, ama hâlâ gönül rahatlığıyla “duruldu” dedirtmeyen bu hal, Afganistan örneğinde, şu mesajı veriyor olmalıydı:
“Asıl cihad, en başta nefisle başlayan manevî cihaddır. Bu büyük ve manevî cihadın unutulduğu maddî cihadlar, sonuçta, eksik cihadlardır.”
Metin Karabaşoğlu