Sıkıntı ve gerilimden uzak kalmak için doğru düşünebiliyor musunuz?
AHMED ŞAHİN -a.sahin@zaman.com.tr-
Dindar insanlar çoğu zaman inançlarına aykırı düşen tutum ve tavırlardan rahatsızlık duyar, gerilime girerler. Ancak bu gerilimleri azaltacak ölçüleri düşünürlerse rahatlamaları da söz konusu olabilir. Yeter ki gerginliğe sebep olan olayların etkisinden kurtaracak ölçüleri iyi düşünsünler... Bu ölçüleri kısaca şöyle sıralamak da mümkündür.
***
1- Siz mi bir yanlış yapıyorsunuz, yoksa yapanı görüyorsunuz da ondan mı gerginliğe giriyorsunuz?
Önce bunu tespit gerekir. Eğer gerginliğiniz kendi yanlışlarınızdan kaynaklanıyorsa bunun çaresi bellidir. Yaptığınız yanlışı bırakıncaya kadar tövbe, istiğfar halinde olmak. Kendi yanlışınızın gerginliğinden kurtulmanın tek çaresi, yanlışı bırakma azim ve kararında olmaktır. Burada şunu da hemen ifade etmeliyim ki, yanlışınız sizi ümitsizliğe itip de tövbe, istiğfar azminizden caydırmasın. Zira Rabbimiz şirkten başka her türlü yanlışı bağışlamaktadır. Yeter ki yanlışın sahibi vazgeçme azminde ve kararında samimi olsun. Bu samimi azim ve karar sahibini gerginlikten kurtarıp rahatlatacaktır.
2- Şayet gerginliğiniz kendinizin değil de şahit olduklarınızın yanlışından kaynaklanıyorsa yine gerginlikten kurtaran çareniz vardır. O çare de, yanlışın sahibine bildiğiniz doğrunuzu, vicdani muhasebeye sebep olacak yumuşaklıkta ifade etmektir. Bu ifade ve anlatım sırasında kullanacağınız ölçü: Akla kapı aç, iradeyi elden alma! ölçüsüdür. Muhatabın aklına, mantığına, vicdanına bildiğiniz doğruyu duyurmakla yetinin, sonra da ben görevimi yaptım gerisi Rabbimin takdirine kalmıştır, diyerek gerginliğinizi üzerinizden atın. Hâlâ atamıyorsanız o zaman kendi teslimiyet ve tevekkülünüzü kontrol edin. Siz Allah adına değil nefis hesabına gerginleşiyor olabilirsiniz...
3-İnsanların doğru çizgide olmasını istemeniz imanın gereğidir. Ancak, istediğiniz çizgide olmadığı takdirde gerilimi zihninizde bekletmeniz imanın gereği değildir. Bu sebeple gerilime girdiğiniz anlarınızda Efendimiz (sas)'e gelen ayetin şu ikazlarını hatırlayın. 'Sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediklerini hidayete erdirir!'... Hidayet olayı tümüyle Allah'ın hikmetine bağlı bir tasarruftur. Kimin ne zaman çizgisini düzelteceğini ancak Allah'ın hikmetli takdiri tayin eder! Öyle ise insanları istediğin çizgiye çekmenin senin elinde olmadığının farkında ol. Sen sadece, sana düşeni yap, akla kapı aç, iradeyi elden alma. Vazifeni yap, vazife-i İlahiye'ye karışma!. Şunu da unutma ki, şefkat-i İlahiye'den fazla şefkat, şefkat değildir!. İlahi irade olmadan kimse kimsenin hidayetine sebep olamaz. Bilal-i Habeşi'nin hidayete erme yorumunu hep hatırla.. Bilindiği üzere Bilal-i Habeşi Mescid-i Saadet'te tefekkürde iken zaman zaman coşar ve Allah Allah!.. diyerek feryadı basar. Bilal'in bu coşmalarından rahatsızlık duyan Hazret-i Ömer, Efendimiz (sas) Hazretleri'ne şikayette bulunur: Bilal mescitte bizim sükunetimizi bozuyor, der. Efendimiz Bilal'i çağırıp sükuneti bozma sebebini sorunca şöyle açıklama yapar Bilal:
-Ya Resulallah! der, Rabbim sana her şeyi vermiş, ancak insanları hidayete erdirme salahiyetini vermemiş, hidayet tasarrufunu zatında tutmuştur. Şayet hidayete erdirme salahiyetini sana vermiş olsaydı, sen önce etrafı çok geniş olan devlet büyüklerini, kabile reislerini hidayete erdirmeye yönelirdin, bu kimsesiz Bilal'i hidayete erdirmeye sıra gelir miydi bilemem. Ama Rabbimin lütfuna bak ki, koskoca devlet büyükleri, kabile reisleri, halen hidayetten mahrum haldeler. Kimsesiz Bilal ise imanla şereflenmiş, senin huzurunda sohbetlerini dinlemekte, mescidinde ibadetlerini yapmakta.. İşte bu nimeti düşününce kendimi tutamayıp: Allah Allaaah!.. diye şükür feryatlarıyla sakinleşmeye çalışıyorum. Kendimi tutamayıp da yükselttiğim bu şükür seslerimden dolayı kardeşlerim beni bağışlasınlar...
Evet, bir insanın doğru çizgisini bulup hidayete ermesi, tamamıyla Rabbimizin takdir ve tasarrufundadır. O'nun uygun bulduğu zaman ve mekanda tecelli edecektir. Öyle ise, siz de size ait olmayan şeyde boşuna gerilime girmeyin. Sadece vazifenizi yapın, vazife-i İlahiye'ye karışmayın. Sonrası İlahi takdirindir, deyip rahatlayın.
22 Mayıs 2007, Salı
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/ya...?yazino=542592