+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Haramdan Korunma

  1. #1
    Dost bahtiyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Mesajlar
    7

    Standart

    Gözler Nas?l Korunur?

    Hayat?n en aç?k gerçeklerinden biri, kurals?z yaşanmad?ğ?d?r. En başta, hayat, bir kural?n meyvesidir. ?çinde yaşad?ğ?m?z kâinat, her zerresiyle, bir 'kural' la birlikte vard?r. En küçük zerreden en büyük galaksilere kadar her bir şey, bir düzene tâbidir. Tüm mevcudlar ve tüm canl?lar, varoluşlar?yla, 'kural' denilen evrensel bir gerçeğin varl?ğ?n? f?s?ldar. Öte yandan, insan, sair mahluklar?n aksine, duygu ve tutkular?na s?n?r konulmam?ş bir canl?d?r. Karn? doymuş bir aslan, yan?ndan geçen en körpe ceylana bile yan gözle bakmaz. Bir ağaç ihtiyac? kadar suyu al?r, biraz daha almaya kalkmaz. Oysa insan, s?n?r konulmam?ş duygular?yla, hep daha fazlas?n? ister. Dünyay? da yutsa, yine tok olmaz. Karn? doysa, yar?n için saklar. Yar?n için saklasa, önümüzdeki hafta için biriktirir. ?şi aylara, y?llara, çoluk-çocuğuna ve sonraki tüm nesillere kadar uzat?r; durmaks?z?n y?ğar, durmaks?z?n biriktirir. Duygular?na s?n?r konulmad?ğ? için, s?k s?k, diğer insanlar?n hakk?na da göz diker. Hatta, başka bütün varl?klar?n hukukuna ilişir.
    Dolay?s?yla, bir 'kural' ?n varl?ğ? kadar küllî bir gerçek daha vard?r: Duygular?na f?traten had konulmayan insan için, onu s?n?rlayan belli kurallar koyma zarureti.
    Bunun alternatifi baz? insanlar?n başka insanlar?n hakk?na sald?rmas?d?r. Hatta, şu as?rda yaşanan ekolojik ve nükleer felâketlerin aç?kça gösterdiği gibi, bütün canl?lar?n ve bütünüyle kâinat?n varoluşunu tehlikeye atmas?d?r.
    ?nsan için bir 'kural' koyma gereği böylece anlaş?ld?ğ?nda ise, karş?m?za şu soru ç?kar: Kural? kim koyacak'
    ?nsanl?k tarihinin belki de en can al?c? sorusudur bu. ?nsan, tek bir Yarat?c?n?n varl?ğ?n? anlayarak 'Hüküm O' nundur' mu diyecektir' Yoksa, o Yarat?c?ya ortaklar koşmas?yla birlikte, kural koymada da ortaklar m? icad edecektir' Meselâ, tüm kâinatta geçerli kurallar? 'tabiat,' 'tesadüf,' 'zaman' ve 'kuvvetler' e mi mal edecektir' Keza, beşerî hayatta 'ben,' 'toplum,' 'çağ,' 'ulusal ç?karlar,' 'devletin bekas?' gibi kural koyucular m? öngörecektir' Veya, bu unsurlardan sadece birini, meselâ kendisini kural koyucu ilan ederek 'biricik ben' e mi tapacakt?r' Yahut, kural koyuculuk payesini faşizm ile devlete, sosyalizm ile işçi s?n?f?na, kapitalizm ile sermayedar kesime, aristokrasi ile asillere, milliyetçilik ile ?rka m? verecektir'
    Bir bütün olarak insanl?k tarihine şekil veren en can al?c? hususlardan biri, budur. Bütünüyle düşünce tarihi, baştan sona, bu eksende döner durur. Ve dönüp kendi hayat?m?za bakt?ğ?m?zda, o k?sac?k ömür içinde en temel konular?m?zdan biri olarak karş?m?za yine bu husus ç?kar.
    Öte yandan, bu sorunun, insan, âlem ve kâinat anlay?ş?m?z ile doğrudan bir ilgisi vard?r.
    ?nsan? kendiliğinden var olmuş varsayan birinin, kural? ben koyar?m demesi herhalde beklenen bir durumdur. Onu var eden devlet ise, kural koyma hakk? elbette devletindir. Keza var eden ?rk ise, kural? koyan da ?rk olacak; yok eğer toplum ise, kural? toplum koyacakt?r.
    Bu bak?mdan, 'Kural? ben koyar?m' diyen bir kişinin, bunu temellendirmesi, yani kendi kendine varolduğunu isbat etmesi gerekir. Keza, 'Kural? toplum koyar' diyen birinin varoluşunu topluma borçlu olduğunu göstermesi kaç?n?lmaz bir zorunluluktur. Var eden başka, kural koyan başka ise, aç?k bir çelişki sözkonusudur.
    En başta insan f?trat?, bu çelişkiyi berrak bir şekilde ortaya ç?kar?r. Bir anne, kendisi çocuğunu dövüyorsa bile, başkas?n?n en ufak bir fiskesine raz? olmaz: 'Sen benim çocuğumun terbiyesine kar?şamazs?n.' Eşinin kendisine kulak asmay?p başkalar?n? dinleyerek hareket etmesini normal karş?layan bir koca yoktur. Sahibi olduğu fabrikay?, kendisinin görevlendirmediği birilerinin kendi ak?llar? uyar?nca yönetmesine ses ç?karmayan bir patron; memurlar?n?n emri kendinden değil, başkalar?ndan almas?na izin veren bir müdür hayal bile edilemez.
    ?nsanl?k tarihine mührünü vuran ve de gündelik hayat?m?zda yaşad?ğ?m?z böylesi hakimiyet mücadeleleri bir gerçeğin alt?n? çizer: 'Malikiyet kiminse, hâkimiyet onundur.' Diğer bir deyişle, birşeye ilişkin kural?, o şeyin sahibi koyar.
    ?şte bu s?rdan olsa gerek, Kur' ân sayfalar? aras?nda, insana s?k s?k sahibi ve maliki hat?rlat?l?r. Tesadüfen var olmad?ğ?, onu yapan Birinin olduğu uyar?s? yap?l?r. Meselâ Şems sûresi, güneşe, aya, gündüze, geceye, semaya ve yeryüzüne dikkat çekerek başlar ve birdenbire insan?n yarat?l?ş?na geçer. Başka birçok sûrede insana 'an?lmaya değer birşey değil' iken, 'değersiz bir su' dan aşama aşama insan sûretini al?ş?; doğumundan sonra acizler acizi bir vaziyette iken en saf g?dayla beslenişi; bizatihî yürümeye ve karn?n? doyurmaya bile kâdir değilken hadsiz nimetlere mazhar edilişi s?k s?k vurgulan?r.
    Ve bütün bunlar aras?nda, tekrar tekrar, şu soru sorulur: '?nsan baş?boş b?rak?lacağ?n? m? san?r? '
    Cevap bellidir. En küçük bir sineği bile birçok hikmetle yaratan, insan? elbette baş?boş b?rakacak değildir. Kâinat? şeriksiz ve nazirsiz idare eden, elbette insan? başka ellere teslim etmeyecektir.
    Mâlik-i Zülcelâl O' dur. Mülk O' nundur. O halde, hüküm de O' nun olacak; lâf olsun diye yaratmad?ğ? ve de baş?boş b?rakmad?ğ? insan için, varediş amac? uyar?nca belli kurallar koyacakt?r.
    Nitekim, Kur' ân, bir yanda insana kâinat?n mâlikini ve kendi sahibini hat?rlat?rken, öte yandan kurallar koyar. Bu kurallar?n 'şakac?ktan' konulmad?ğ? konusunda da çok net uyar?larda bulunur. Gelen emri kulak ard? eden kimi geçmiş kavimlerin ak?betine dikkat çeker sözgelimi. Yahut, 'Kural? ben koyar?m' diyen Nemrut, Kârun veya Firavun' un hüsran?yla uyar?r.
    Gelen her bir emir, aç?k bir imanî talim de taş?r. Kur' ân' la gelen her bir kural, imanî bir hat?rlatma da yüklüdür. Meselâ, duygular?na had konulmayan insan, midesini doldurma pahas?na ona buna sald?rabilir. Oysa Kur' ân, o midenin ve ona giren nimetlerin Rabbi nam?na konuşur: 'Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.' ?nsan iki ayağ?n? sokaktan bulmuş değildir. O ayaklar adi birşey olup, başkalar?nca verilmiş de değildir. Kur' ân, ayağ? veren Biri nam?na hitap eder: 'Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.' Kad?nlara daha latif bir hal verilmiştir. Ama ola ki sahiplenir, ve nefisleri nam?na kullan?rlar. Meselâ, sair insanlar? kendilerine râm edecek yürüyüşler icad ederler. Kur' ân, o latif biçimi veren Biri nam?na konuşur: 'Cahiliye kad?nlar? gibi, vücudunun hatlar?n? belli edecek şekilde yürüme.' Keza, bir kudret harikas?d?r göz. Bütün bir kâinat? küçük bir noktaya s?ğd?r?r, akl?m?z?n önüne koyar. Ama insan o gözün malikini unutup, nefsine mal edebilir. Kur' ân, o gözün sahipsiz olmad?ğ?n?, insan?n da mal? olmad?ğ?n? hat?rlatarak, o gözü veren Biri nam?na konuşur: 'Gözünü kayd?rma.' 'Gözünü haramdan koru.'
    Böylesi tüm emirler, aç?k bir mesaj taş?r: Malikiyet kimin ise, hâkimiyet onundur. Mülk kimin ise, hüküm de onundur.
    Aç?kças?, böylesi âyetler bizi yaşad?ğ?m?z çelişkiyi gidermeye davet eder. Çelişki, mülkü başkas?na, kural? bir başkas?na vermemizdir. ?nsan, gerçekten gözünün as?l sahibi ise, onu istediği gibi kullan?r' burada bir çelişki yoktur. Ama o göz ona emaneten verilmiş ise, as?l sahibi başkas? ise, o gözü ancak o Mâlik-i Hakikî' nin izni ve emri uyar?nca kullanabilir. Emaneten verilmiş olan, as?l sahibi olmad?ğ? gözü kendi keyfince kullanamaz' çelişki buradad?r. Bu çelişkiyi aşman?n ise yaln?zca bir yolu vard?r: Gözü, onu verenin veriş amac?na göre kullanma.
    ?şte Kur' ân, bütün olarak kâinat? yaratan?n, kâinat içinde insan? yaratan?n ve insana 'görecek gözler' verenin O olduğunu hat?rlatmas?yla birlikte emirler verir: 'Gözlerini haramdan korusunlar.'
    Bu emirler, bir yönüyle celâl yüklüdür. Çünkü, emre kulak asmayanlar için, çok aç?k tehditler de içerir. O emri veren emanet sahibinin herşeyden haberdar olan, izzetli, hesab? çabucak gören bir Rab olduğunu da bildirir; emrine uymayanlar? 'va' dedilen azab' la müjdeler! Ateşin azab?n? tadacağ? gün konusunda uyar?r.
    Öte yandan, celâl yüklü bu emirler, bir cemal de içerir. Onlar, meselâ şu azametli gökyüzünü ürpertici ama son derece güzel bir manzara sûretinde gözümüze arzeden; dağlar?n ve dağ gibi dalgalar?n azameti içinde eşsiz bir güzellik ve son derece hayatî faydalar derceden bir Rabbin emirleridir. Dolay?s?yla, nefse ağ?r gelen bütün bu emirler, esasen insan içindir. Hatta, nefsin tüm duygular üzerindeki tahakkümünü k?rd?ğ? halde, nefsin de hayr?nad?r. Şefkat haddi aşm?ş bir h?rs?za seyirci kalmay? m? gerektirir; yoksa 'Vazgeç, haddini bil, cezadan kurtul' diye uyarmay? m?'
    Kur' ân' da yer alan bütün emirlerin hem celâl, hem de cemal bar?nd?ran bir muhtevas? vard?r.
    Kur' ânî emirlerden özellikle biri ise, aç?k-saç?kl?ğ?n kol gezdiği, ç?plak bacaklar karş?s?nda ak?llar?n baştan gittiği, hayas?zca gözler önüne serilen vücut hatlar? karş?s?nda kalblerin nefislere esir edildiği bir vasatta, ak?l, kalb ve ruhuna rağmen gözlerini adi bir röntgenci durumuna düşüren bizler için manidar dersler taş?r:
    ' Mü' min erkeklere söyle: Gözlerini harama kapas?nlar, ?rzlar?n? da korusunlar. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davran?şt?r. Şüphesiz Allah onlar?n yapmakta olduklar?ndan haberdard?r.'
    Bu âyetin ard?ndan, han?mlara yönelik bir âyet gelir. Bu âyette de, her iki emir tekrarlan?r.
    Her iki âyetin başlang?ç hitab? manidard?r: 'Mü' min erkeklere söyle...' 'Mü' mine kad?nlara söyle...'
    Aç?kças?, iki âyet de 'iman' vurgusu taş?r. Devamla gelen emre uyman?n 'iman' la ilgisini aç?kça gözler önüne seren bir vurgudur bu. Her iki âyet, 'gözünü haramdan koruma' n?n ancak mü' min için sözkonusu olduğunu; onun da bunu iman? derecesinde başarabileceğini ihsas eder. Saniini ve Sahibini tan?mayan biri, gözün kendisine Rabbi taraf?ndan verilmiş bir emanet olduğunu hiç mi hiç tan?maz. Gözü emanet olarak tan?mayan biri, elbette, onu emanet sahibinin emir ve izni dairesinde kullanma yükümlülüğünü de derketmez. Bunu derketmeyen biri, elbette, aksi halde emanete h?yanet edeceğini de düşünmez. Sonuç olarak, böyle birinin gözünü haramdan korumas? sözkonusu olamaz.
    Ayn? şekilde, bir Yarat?c?ya inand?ğ? halde, o inanc? hayat?na taş?mayan; yaln?zca kendisini darda hissettiği anlarda bir 'emniyet sübab?' veya bir 'yedek lastik' olarak o imana müracaat eden bir gaflet ehli de bu emre kulak asmayacakt?r. ?stese bile, asamayacakt?r. Çünkü, iç dünyas?n? her daim o Yarat?c?n?n huzurunda olma şuuruyla diri ve uyan?k k?lmayan biri, vitesi boşalm?ş bir araba yahut dümensiz bir kay?k misalidir. Eğime ve ak?nt?ya uyar, nefis ve hevas? onu nereye sürüklerse, oraya sapar. Vicdan? onu Yarat?c?n?n emri ve de ahiret konusunda uyarsa bile, bunun bir faydas? olmaz. Çünkü, ahiret o gaflet an?nda çok uzaklarda gözükür. Oysa, önünde nefsinin iştihas?n? kabartan bir manzara vard?r. Ve nefis tam bir miyoptur; yaln?z önündekini görür, ileriyi görmez, âhireti düşünmez.
    Ayn? şekilde, bir Yarat?c?ya inanan, ama onu esma-i hüsnas?yla tan?mayan biri de bu emri uygulamakta zorlukla karş?laşacakt?r. Sözgelimi o Yarat?c?y? Hakîm ismiyle tan?mayan; her bir mevcuda birçok hikmetler yüklediğini; meselâ bir ele veya bir ağaca binlerce vazife gördürdüğünü bilmeyen biri, o emirde de hikmet görmeyecektir. Görmediği için de, o hikmetli emre uymayacakt?r.
    Keza, meselâ Rahîm ve Hannân ismini tan?mayan biri de bu emre uymakta zorlanacakt?r. Kâinat, her bir mevcuduyla, küllî bir rahmet ve şefkat hakikatini f?s?ldar. Her âciz, acziyetine mukabil, eşsiz bir merhamet ve şefkatle doyurulur' herşeye ihtiyac?na en uygun r?zk? haz?rlayan eşsiz bir Rahman-? Rahîm' dir O. Hem, acziyetin büyüklüğü ölçüsünde, muhatap olunan merhamet ve şefkat de ziyadeleşir. Bebekler ve yavrular, bunun en aç?k örneğidir. Böylesi bir merhamet sahibi, elbette, eşsiz bir p?rlantay? demirciler çarş?s?nda hurda fiyat?na satmaya kalk?şan insan? rahmeti ve şefkati gereği uyar?r. Ona verdiği gözün ne kadar da değerli olduğunu; onu harama kayd?rman?n benzersiz bir elmas? basit bir cam parças?, eşsiz bir mücevheri bir hurda demir yerine koymak anlam?na geldiğini bildirir. Oysa, o göz, haramdan uzak k?l?nsa, Rabbi nam?na bakacağ? say?s?z güzelliğin yan?nda, yine Rabbi nam?na kendi helâline de bakacakt?r. Ama, bu helâl-haram, emir-nehiy dengesi içinde gözün Sanii ve Sahibi her zaman hat?rda olacakt?r. Çiçeğe de baksa, eşine de baksa, bak?ş?n? emr-i ilâhî belirlediği sürece, O' nu hat?rda tutarak, O' nun nam?na, O' nun sanat?n? takdir ve tefekkür hesab?na bakm?ş olacakt?r. O göz, bütün kâinat? say?s?z hikmet ve güzellikler içinde yaratan bir Rabbe nisbetle eşsiz bir değer kazanacak; otuz senede sönmeye yüz tutan basit bir et parças? hükmünde olmayacakt?r. Ki, herşeye gücü yeten bir Kadîr-i Rahîm, verdiği gözü O' nun nam?na kullanan bir kuluna, bütün o san' atl? yarat?ş?ndaki say?s?z güzelliği O' nun nam?na temaşa etmesi için, ebedî cennetlere lây?k gözler de verir! Buna muktedirdir.
    Öte yandan, o emrin sahibini Rahman, Rahîm ve Hannân isimleriyle tan?mayan biri, bütün bu anlamlardan uzak olacakt?r. Emrin içerdiği rahmet ve şefkati göremediği için de ya emre zoraki uymaya çal?şacak; aç?kças?, pek de uyamayacakt?r.
    Bu bak?mdan, her iki âyet, daha en başta 'mü' min erkekler' ve 'mü' mine kad?nlar' tan?m?yla, meselenin kilidini açm?ş olur. Oysa, çoğu kez bu kilit nokta kaçar gözümüzden. O yüzden, kap?y? zorlayarak açmaya çal?ş?r?z. Açamad?ğ?m?z, gelen emre lây?k?nca uymay? başaramad?ğ?m?z için de, içimizi hem suçluluk, hem de ümitsizlik duygusu kaplar. Oysa, daha en baştaki iman anahtar?na hakk?n? versek, gerisi daha kolay gelecektir' t?pk?, bir emir vahyolunduğunda, tereddütsüz uyan sahabiler gibi. Sahabilerin emri duymalar? ile emre uymalar? aras?nda, bizim yaşad?ğ?m?z gibi uzun zaman fas?lalar? olmad?ğ? bilinen bir vâk?ad?r. Çünkü, onlar Kur' ân-? Hakîm' in verdiği iman dersini, Resul-i Ekrem' in (a.s.m.) sunduğu marifetullah ve muhabbetullah talimini hakk?yla özümsemişlerdir. Vahiyle gelen her emri, bütün âlemleri ve insan? yaratan; hikmeti, rahmeti, şefkati ve kudreti sonsuz; bütün güzel isimler O' nun olan bir Rabb-? Rahîmden bildikleri için, teslimiyette ne bir tereddüt, ne bir gevşeme, ne bir zorluk göstermişlerdir.
    Hem, o emri veren, insan? bu f?tratla yaratand?r. ?nsan için en f?trî ve en uygun hali, Fât?r-? Hakîm' den başka kim bilebilir' Kim o f?trat? verenin üstünde söz söyleyebilir'
    Fât?r-? Hakîm, bu emriyle, bizi f?trat?m?z?n gereği olan bir duruma davet eder. Gözünü haramdan sak?nmama, her önüne gelene bakma, f?tratla çelişen bir durumdur. Çünkü, insana verilmiş hadsiz duygular? tek bir duygunun emrine verir. ?radesini hükümsüz b?rak?r. Şu çağda örnekleri çok aç?k biçimde görüldüğü üzere, bütün hayat?n?, bütün dünyas?n? ve bütün düşüncesini uçkurunun hizmetine veren insan bozmas? kişilikler ortaya ç?kar?r. Nitekim, bugün nice göz harama bakarken, nice el, nice dil, nice ak?l, nice ayak, nice hâf?za da ona eşlik etmektedir. Biraraya geldikleri anlar? gördükleri haram manzaralar?n sözünü ederek geçiren; yaln?z kald?klar? zaman? da yine o haram manzaralar?n hayaliyle harcayan nice insan mevcuttur. Nice gözler, nice ak?llar, nice ömürler bu yolda heder olup gitmektedir. O kadar ki, bu ruh hali içinde, gördüğü her insan? yaln?z maddî bir sûrete indirgeyen, hatta o maddî sûretin de yaln?zca belli k?s?mlar?na bakan marazî kişilikler ortadad?r. Başka bir amaçla söylenen sözlerden dahi cinsel çağr?ş?mlar ç?karan marazî tipler mevcuttur.
    Gözlerin harama kaymas?n?n imanî bir zaaf?n eseri olup bu zaaf? giderek beslemesinin yan?s?ra, insan? insanl?ktan sukut ettiren böyle bir boyutu da vard?r. Bütün kâinat? kapsay?p kuşatacak duygu ve kabiliyetlerle donanm?ş insan? uçkuruna hapsettiren; karş? cinsten olan insanlar? belli organlara indirgeyen; 'insan' tarifini bu denli bayağ?laşt?ran bir boyuttur bu. Bu halin aile ve toplum hayat?nda getirdiği olumsuzluklar ise, işin ayr? bir yönüdür.
    Peki, bu aç?dan bak?l?rsa asl?nda bütün insanlar? ilgilendiren bu konuda Kur' ân neden yaln?zca 'mü' minler' i muhatap almaktad?r'
    Çünkü, insan ancak iman?n?n derecesi nisbetinde bu emrin içeriğini anlayabilir. Ancak iman? derecesinde gözünü Rabbinin yaratt?ğ? güzellikleri Rabbi nam?na ve Rabbinin izni uyar?nca kullanma yükümlülüğünü kavrayabilir. Ancak iman? ile, gözünü nefsin elinde adi bir röntgenci k?lan her tavr?n emanete h?yanet anlam? taş?d?ğ?n? bilebilir.
    Ve ayr?ca, insan ancak iman? derecesinde gözünü haramdan koruma iradesi gösterebilir.
    Yoksa, imandan nasiplenmeyen en iradeli, en mert ve makamca en yüksek insanlar?n bile gözünün önüne bir haram iliştiğinde nas?l basitleştiğine ve bayağ?laşt?ğ?na dair bir dizi gözlem hemen her insan?n haf?za kayd?nda vard?r.
    Her iki âyetle gelen 'gözünü haramdan koruma' emrinin manidar bir veçhesi de, öncelikle içe dönük bir çabay? emrediyor olmas?d?r. Gerek mü' min erkeklere, gerek mü' mine kad?nlara söylenen ilk söz 'Gözünüz önüne gelen haramlar? ortadan kald?r?n' değildir: 'Sen gözünü koru.'
    Konu MuhammedSaid tarafından (27.05.07 Saat 00:56 ) değiştirilmiştir.
    MADEM ÖLÜM HAK NEDEN ALLAH İÇİN OLMASIN!

  2. #2
    Vefakar Üye MuhammedSaid - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Gaziantep
    Yaş
    36
    Mesajlar
    388

    Standart

    Alıntı bahtiyar Nickli Üyeden Alıntı
    Bu, Kur' ân' ?n önceliği insana veren, düğümü fertlerde çözen genel üslubunun manidar bir yans?mas?d?r. Çünkü, problemin kökü, 'd?ş dünya' da değildir; içimizdedir. ?ç dünyas? muhkem, iman kalesi sağlam olan biri, tüm dünya haram tablolarla dolu olsa bile, sars?l?p sapmayacakt?r. D?ş dünyada nice haram mevcut olsa bile, iman?n içerdiği haya, şuur ve uyan?kl?k hali içinde, Rabbinin huzurunda olduğundan gafletle, kendini pazarlayan süflîlerin peşine düşmeyecektir. Hayas?, edebi, sabr? ve sebat? buna izin vermeyecektir.
    Nitekim, Yusuf (a.s.) k?ssas?, bunun bir örneğidir. Önünde kendini tüm zinetleriyle sunan bir dünyalar güzeli karş?s?nda, Yusuf' un tavr?, gözünü ve s?rt?n? dönmek olmuştur.Yusuf aleyhisselâm, Kur' ân' da övgüyle aktar?lan bu haliyle, tüm insanl?ğa şu dersivermektedir: ?nsan, eğer 'gözünün sahibi' ni tan?r ve O' nun emrini hakk?ylabilirse, en 'baştan ç?kart?c?' manzara bile onu baştan ç?kartamaz.
    Ki, Yusuf k?ssas?n?n birörneğini oluşturduğu peygamber k?ssalar?, gün gelip koca bir toplumu kendi yolunun yolcusu k?lan nebilerin, yola tek baş?na koyulduklar?n? aç?k aç?kortaya koymaktad?r. Nebiler, f?tratlar?n bozulduğu, Allah' ?n ve ahiretin unutulduğu, insanlar?n nefislerinin istediği gibi davrand?ğ? bir ortamda gelmişlerdir. Ortam onlar? değiştirmemiş, bozulmuş bir ortamda birer iman abidesi olarak sars?lmadan kalm?ş; sergiledikleri imanî şuur ve irade ile onlar ortam? değiştirmişlerdir.
    Ortada bir 'haram' varsa, bundan uzak durman?n yolu, o haram? kald?rmaktan değil, öncelikle kendini o harama karş? korumaktan geçer. Tepeden inme halledilmiş hiçbir şer hali yoktur.O takdirde belki şer zahiren ortadan kalkmakta, yeralt?na çekilmekte, ama içten içe, alttan alta varl?ğ?n? sürdürmektedir. Aslolan, sokak manzaralar?na el atmak değil, gözlerimizi bu 'haram' lardan korumam?z? mümkün k?lan bir imanî donan?ma ulaşmakt?r. Bu yol diğerine göre daha zor ve uzun gözükür. Oysa k?sa ve kolay olan, işte bu yoldur. Diğerinde yaln?zca 'görüntü' kurtar?lmakta; hastal?k sat?h alt?nda öylece kalmaktad?r. Yusuf misali bir imanî donan?ma erişip Rabbin emaneti olan gözleri Rabbin r?zas?na uygun bir şekilde kullan?p' haram' dan koruma cehdiyle yaşan?rsa, haram tüm dünyada kol gezse dahi, gözler ondan sak?nacakt?r.
    Kald? ki, haram manzaralar esasen gözlerin harama bakmaya talip olduğu bir ortamda arz edilir. Züleyha' y? hidayete getiren, Yusuf' un onun sergilediği harama karş? gözünü sak?nmas? değilmidir' Meselâ kad?n ç?plakl?ğ?n? ele alal?m: Erkekler imanî bir şuura erişip gözünü haramdan koruduğunda, hangi kad?n aç?l?p saç?larak sokağa ç?kar' Onun sokağa o vaziyette ç?k?ş?n?n ard?ndaki dürtü, gözünü haramdan korumayan erkekler taraf?ndan zinetlerine bak?lmas? değil midir' Demek, mü' min erkekler gözlerini haramdan koruduğunda, kad?nlar?n aç?l?p saç?lmamas? yolunda en temelli ad?m da at?lm?ş olmaktad?r.
    Bu bak?mdan, tesettür emrinin, 'mü' min erkekler' in gözlerini haramdan sak?nmas?n? emreden âyetin ard?ndan gelmesi elbette manidard?r.
    Nur sûresinin 30. âyeti,mü' min erkeklere, 'gözlerini haramdan sak?nma' lar?n? emrettikten sonra, ikincibir emir daha verir: 'ferclerini [?rzlar?n?] koruma.' Bu da, manidar birhusustur. Zira, ferclerin zinaya düşmesinin ilk basamağ?, gözlerin harama bak?ş?d?r. Göz harama kayd?ğ?nda, irade hükümsüz kalm?ş ve ak?l nefsin çekimalan?na girmiş demektir. Gözü harama kayd?ran nefis, bu haram yolculuk nihayete ulaşmadan teskin olmayacakt?r. Gözü Rabbinin emaneti bilip öylece kullanmaktan uzaklaşman?n varacağ? yer, fercin de Rabbin emaneti olduğundan gafletle onun bir zina aleti derekesine düşürülmesidir. ?sra sûresindeki 'Zinaya yaklaşmay?n' emrinin de dikkat çektiği gibi, tüm şehvanî şeylerde en kritik husus,yaklaşmakt?r. Nefsin hoşuna giden, şehveti kabartan hususlarda, bir eşik noktas? vard?r: o geçildi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Meselâ, aç?k bacaklara bakan bir göz, onunla yetinmez, daha fazlas?n?n izini sürer. Daha fazlas?na eriştikçe, teskin olmak bir yana, daha da azg?nlaş?r. Ard?ndan, hayal ve heves gibi duygular?n da tahrikiyle, 'zina' gibi bir son durağa doğru h?zla yol al?r. Çünkü, 'gözü haramdan korumama' gibi eşiklerde, art?k iradeyi devred?ş? b?rakan, insan? kalben ve vicdanen istemese bile günah?n son kertesine sürükleyen şeytanî bir çekim vard?r. Sonuçta, bugün gözünü haramdan sak?nmayan, yar?n fercini de koruyamaz. Nitekim, bir bütün olarak şu çağ ve şu toplum,bunun aşikâr örnekleriyle doludur. Öte yandan, göz haramdan sak?nd?ğ?nda, fercde harama bulaşmayacakt?r.
    Rabbimizin, öncelikle 'gözünü haramdan sak?nma' y? emredişinde, şu çağda ve şu toplumda bilfiil gözlenen bir boyut daha vard?r.
    Son bir as?r içinde, gazete ve dergi sayfalar?, sinema filmleri, TV programlar? ile insanlar?n giyimleri ve yaşay?şlar? aras?nda, şöyle bir bağlant? karş?m?za ç?kar: Bütün sefahet,rezalet ve müstehcenlikler, ilk olarak dar bir kesimde kendini ifade imkân? bulmuştur. Bu kesim ya 'sosyete' dir, ya 'sanatç?' lar zümresidir yahut her ikisidir. Bu dar zümre içinde dahi, herkes ayn? aç?k saç?kl?ğ? ayn? anda irtikap etmez. Bir baloya o güne kadar kimsenin giymediği bir aç?k k?yafetlegelen bir sosyete kad?n?, belki ilk anda yad?rgan?r; ama bir eşik aş?lm?ş olur.?çinde böylesi bir meyil olanlar, 'yap?labilir' olduğunu görür ve yapma cesaretini 'daha doğrusu cür' etini' bulurlar. Dar kesimde sergilenen bir aş?r?l?k, gazete ve sayfalar?yla umuma arzedilir. Diğer yandan, film karelerinede benzer dozajda bir aş?r?l?k taş?n?r. Bu 'kitle iletişim araçlar?' yla sözkonusu aş?r?l?ğ? seyreden toplum, göre göre, zaman içinde bunu 'kan?ksar.' ?lk anda ahlâks?zl?k olarak görüp tepki verdiği şey, göre göre 'normal' leşir. Normalleşince, kendisi de öyle yapar. Bu esnada, sözünü ettiğimiz dar kesimde daha ileri bir aş?r?l?k sergilenmekte; o, bu kez ona tepki vermektedir. Ama üç-beş y?l sonra, göre göre onu da 'normal' görür hale gelip uygulayacakt?r.
    Nitekim, 'gözünü haramdan sak?nmayan,' kural koyuculuk makam?na 'çağ' ?, 'toplum' u ve 'kendi' ni de oturtan insanlar?n üç-beş y?l sonra nas?l giyinip nas?l dolaşacağ?n? bugünün filmlerinden, sosyete sayfalar?ndan, sanatç? kostümlerinden, TV sunucular?n?n k?yafetinden.. ç?karmak mümkündür. Bakan kan?ksar, kan?ksayan normal görür,normal gören uygular!
    Yüzy?l önce tiyatro ?slâm topraklar?na girdiğinde, artistler yaln?zca boynu aç?kta b?rakan bir türbanla sahneye ç?km?şlard?r. Göre göre bu tarza al?ş?lm?ş; boynun aç?kta kalmas? tesettür emrine ayk?r? olduğu halde, 'gözü haramdan koruma' emri çiğnendiği için, bu noktadaki hassasiyet aş?nm?şt?r. Ard?ndan türban da at?larak saçlar tamamen aç?lm?şt?r. Ayn? şekilde, kolu bileğine kadar örten elbiselerin yerini yar?m kollu elbiseler alm?ş; bir ad?m sonra kolsuz elbiseler gelmiştir. Mini eteğe giden yolun baş?nda, topuğun yaln?zca bir kar?ş üstüne ç?k?lan modeller vard?r. Onu diz boyu modeller, onu da dizin beş parmak üstüne gelen modeller izlemiştir. K?salma ad?m ad?m devam etmektedir.
    K?sacas?, hususî bir hayas?zl?ğ?n umumîleşmesi görme yoluyla gerçekleşir. Göz göre göre,' kural-d?ş?' olan 'kural' haline gelir; anormal olan 'normal' leşir. Gerek mü' min erkeklere, gerek mü' mine kad?nlara yönelik 'gözlerin haramdan korunmas?' emri, işte bu umumî yozlaşmay? ta baş?ndan kesmektedir.
    Gözlerin haramdan korunmas?, Allah böyle emrettiği içindir. Böyle emreden Allah ise, Hakîm ve Kerîm bir Rabbdir. Her emri gibi, bu emrinde de bir hikmet, rahmet, kerem ve terbiye vard?r.
    ?çki, Allah haram k?ld?ğ? için haramd?r. Bu haram k?lmada ise, çok hikmetler ve rahmetler sakl? olduğu görülür. ?rademizi iptal eden, duygular?m?z? uyuşturan, düşüncemizi dumura uğratan, akl?m?z? hükümsüz k?lan birşeydir içki. Bizi tüm kâinatta sergilenen ?lâhî sanat?n nâzenin bir nâz?r? olmaktan ç?kar?p, akl?n? ve şuurunu yitirmiş bir bakar kör durumuna getirmektedir. Gözlerin harama bak?ş?nda da ayn? durum söz konusudur. Nitekim, ciddi bir tefekkür içinde iken gözüne ilişen 'haram' bir manzaraya bakmay? sürdürdüğünde, o tefekkür halini devam ettiren biri varm?d?r' Yolda yap?yor olduğumuz bir tesbihat, okuduğumuz bir vird, gözümüzü haram manzaralardan al?koymad?ğ?m?z ölçüde, akl?m?zdan kay?p gitmiyor mu'
    Duygular? manen uyuşturma,bizi Allah' ?n sanat?n? ve isimlerini tefekkürden al?koyma noktas?nda, harama bakman?n, alkol veya uyuşturucudan bir fark? yoktur. Harama nazar da, onlar gibi, tertemiz duygular? nefsin kirli emellerine alet etmektedir. Rabbine muhatap olmak üzere yarat?lm?ş insana emanet edilmiş göz gibi harika bir organ? gayrimeşru tatminler peşinde heder etmektedir.
    Âyet, bir sonraki cümlede,' gözün harama kapanmas? ve fercin korunmas?' n?n, 'ezkâ' yani as?l temiz olan davran?ş olduğunu belirtir. Ki bu temizlik, 'tezkiye' çağr?ş?m?yla da düşünülürse, esasen manevî bir temizliktir;düşünce ve duygu noktas?nda bir temizlenme halidir. Bu temiz davran?ş tercih edilmezse, bütün kâinat? Rabbi ad?na tefekkür ve tenezzühe vesile olan eşsiz bir cihaz hükmündeki göz, süflî hevesler çukuruna at?larak değersiz ve kirli k?l?nmaktad?r.
    Âyet, bir uyar?yla son bulur: 'Muhakkak ki Allah, onlar?n yapt?klar?ndan çok iyi haberdard?r.' Genel olarak, böylesi âyetlerin sonunda 'yapt?klar?' anlam?n? karş?lamak üzere 'ya' melûn' veya 'yef' alûn' ifadesi kullan?l?r. Oysa bu âyette 'yesneûn' denilir. Dikkatli bir Kur' ân talebesi, bu nüanstan şöyle bir anlam ç?kar?r: 'Yesneûn' ifadesi, gözlerin harama bakmas? noktas?nda yap?lanlar?n 'sanatla yap?lan' lar cinsinden olduğuna, keza bunun bir sanayi haline geleceğine işaret eder.
    Gerçekten, ilahî emre ve insan?n f?trat?na ayk?r? düşen aç?k saç?kl?k, her zaman sanat ad? alt?nda meşruiyet kazanma çabas?nda olmuştur. Hatta buna 'erotizm' gibi iç g?d?klay?c? ama dokunulmaz bir k?l?f bulunmuştur. Bugün ortal?k vücudunu bir metaya dönüştüren, bedeninin aç?k kalacağ? yerin oran?na göre fiyat belirleyen' sanatç?' larla doludur!

    Metin Karabaşoğlu

    ...........................

    'Hakiki alimler,zalim hükümdarlara karşı hak ve hakikati pervasızca söyleyen alimlerdir.' İşte biz,ancak böyle ve müttaki bir allamenin söz ve eserlerine itimad edebiliriz

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. İnternet Güvenliği ve Korunma Yolları
    By SeRDeNGeCTi in forum Bilişim Haberleri ve Bilimsel Makaleler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 29.05.21, 23:20
  2. Günahtan Korunma ve Kurtulma Yöntemleri
    By Rica in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.11.08, 20:59
  3. Cerbezenin Mahiyeti ve Korunma Yolları
    By SeRDeNGeCTi in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.10.08, 12:05
  4. Haramlara Karşı En Etkili Korunma Yolları
    By has in forum Beyin Fırtınaları
    Cevaplar: 62
    Son Mesaj: 03.07.08, 01:28
  5. Gençlikte Yaşlanmadan Korunma Yolları
    By Özgürlük in forum Sağlık
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.01.08, 17:10

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0