Haleb'te bir marangoz varmış..
Öyle sıradan biri değil ama adam gibi adam
"Kudüs esir Mescid-i Aksa tutsak" der dertlenirmiş hep..
Dertlenmekle kalmamış ama "Ben Kudüs için ne yapabilirim?" in düşüncesi sarmış yüreğini..
Öyle ya basit bir marangozmuş O ne asker ne de komutan..
Düşünmüş..
Düşünmüş..
Sonra demiş ki: Madem ki marangozum o zaman kendimce elimden gelenin en iyisini yapmalıyım Kudüs için!
Hemen kolları sıvamış ve en güzel işçilikle harika bir minber yapmış Mescid-i Aksa için..
Öyle ki dillere destan olmuş bu marangozun minberi..
Ünü taa Irak'a kadar ulaşmış..
Ve bazıları sormuşlar Marangoz'a:
-Yahu sen yaptın minberi ama kim götürüp koyacak Mescid-i Aksa'ya?
Demiş ki Marangoz:
-Benim elimden gelen minber yapmaktı en güzelinden ve yaptım! Elbet bir komutan çıkacak ve onu yerine koyacaktır inanıyorum!
Vee.. Tikrit sokaklarında koşturan 4-5 yaşlarında bir çocuk o zaman Selahaddin Eyyubi..
Duyar bu minberin hikayesini ve der ki:
-Ya Rabbi vallahi de billahi de bu minberi ben koyacağım Mescid-i Aksa'ya nasibeyle!
Bu kadar aşkla yola çıkılır da hiç Allah muvaffak etmez mi?
Hem nasıl bir aşık hem nasıl bir delidir O ah!
Kudüs alınana kadar gülmez hiç..
Aksa esirken kendine ev tutmaz çadırda yatar fethe kadar..
Ve.. Evet Selahaddin Eyyubi koyar minberi Aksa'ya
O meşhur minberin 67' lerde yandığı söylenir..
Ama kafa ve yüreklerimizde Selahaddince esintiler sevda türküleri canlı hala..
Hissemiz bu kıssadan:
Sen yeter ki minberini yap!
Rabbin Selahaddinleri yollayacak elbet.
Ayşe Reşad