+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Gençliğin Cinsellikle İmtihanı

  1. #1
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Alıntı insirah Nickli Üyeden Alıntı
    Ömer Bald?k


    C?NSELL?Ğ?N gençler için sorun olmas?, bu zamana özgü değildir. Her devirde gençler, özellikle büluğ çağ?ndan itibaren iç dünyas?nda karş? cinse karş? şiddetli bir cinsel arzu duyar. Bu, onun f?trat?nda vard?r. Önemli olan, bu arzunun meşru bir yoldan tatmin edilip edilmemesidir.
    Asl?nda bu durum, insan? iç dünyas?nda zorlay?c? bir etkiye sahip olan her türlü dürtü ve eğilim için de geçerlidir. Örneğin, ac?kma hissi, insanda t?ka basa tok olana kadar yemek yeme eğilimi doğurabilir. Bu eğilim karş?s?nda kişi, aç kalmadan, biraz yemeye, yeterince yemeye ya da t?ka basa doymaya kadar geniş bir davran?ş setiyle karş? karş?yad?r. Burada “?nsan ac?kt?ğ?n? hissediyorsa, o hissi bast?rmak için t?ka basa yemelidir” şeklinde bir fikir ortaya atmak, son derece deterministçe bir bak?ş aç?s?n? yans?t?r ve yanl?şt?r. Bir insan? içeriden zorlayan hiçbir dürtü ve eğilimin davran?ş aç?s?ndan tek bir standart karş?l?ğ? yoktur. Her zaman çeşitli seçenekler vard?r. ?nsan iç eğilimlerini ilanihaye yok farzedemez, ama onun büsbütün esiri de değildir.

    Mesela Ramazan ay?nda oruç tutan bir mü’min, sahur vaktinden iftara kadar bir gün boyunca bedeninin “Ben aç?m!” uyar?lar?na mukavemet gösterir. Çünkü ruhî inançlar? bedenî ihtiyaçlar?na galiptir. “Rabbim, nimetlerine karş?l?k y?l?n bir ay?nda benden oruç tutmam? istiyor” inanc?, o mü’mini gün içinde ağz?na bir lokma atmaktan al?koyar. Bu da gösterir ki, bedenin ihtiyaç olarak duyurduklar?na mağlup olmak, her şeyden önce bedenin ihtiyaçlar?n? öncelemek ve daha değerli görmekle ilgili bir şeydir.

    Has?l?, çal?şma prensibi bak?m?ndan ac?kma duygusu ile cinsel duygular aras?nda fark yoktur. Kişi, ikisini de iç dünyas?nda duyumsar ve bir şekilde o duyguyla ‘hesaplaş?r.’ Bu hesaplaşman?n sonunda o duyguyu iç dünyas?nda bloke edebileceği gibi, meşru ve helâl dairede tatmin etmeye de yönelebilir. Ya da o duyguyu hemen ve azg?nca tatmin etmeye yönelir, ki bu nefsin tercih edeceği bir yoldur.

    Bir kişide nefsin hâkim olmas?, o kişideki rabl?k arzusunun bir sonucudur. Çünkü istediği şeyi hemen ve derhal gerçekleştirebilmek rabl?ğ?n bir özelliğidir. Gelgelelim insan?n nefsine prim vermesi onu rabl?ğa taş?maz, tam aksine hayvanl?ğa yak?nlaşt?r?r. Çünkü arzu ve eğilimleri derhal gerçekleştirme tarz?, insan söz konusu olduğunda, ak?l ve iradenin süreç d?ş? kalmas?n?, tüm sürece ‘kör duygular’?n egemen olmas?n? sonuç verir. Duygu ise şuursuzdur, ne yapt?ğ?n? bilmez. Kural tan?maz, tecavüz eder. T?pk? bir hayvan gibi, her şeyi içinde bulunduğu andan ibaret san?r. Bak?ş?n?, yarat?c?s?na ve öteye (ahirete) yükseltemez.


    Nefsinin fark?nda olan dolay?s?yla Rabbini tan?yan bir mü’min için ise cinsel duygular?na karş? hareket tarz? daha farkl?d?r. O diğer bütün duygular?nda olduğu gibi, cinsel duygular?n? da Rabbinin çizdiği s?n?rlar içinde anlamaya, k?ymet vermeye ve tatmin etmeye çal?ş?r. Meşruiyetin kaynağ?, Rabbin emir ve yasaklar?d?r.

    Nitekim Rabbin emir ve yasaklar?n? ihtiva eden ?slâm, bir f?trat dinidir. ?nsan?n duygular?n?, arzular?n? ve eğilimlerini inkâr etmez. Öte yandan tüm bunlar?n kurals?z ve hazc? bir tutumla tatmin edilmelerine de izin vermez. Çünkü Rab, insan? bu dünyaya indirmekle bir maksat gütmektedir. Bu maksat, hammadde mesabesindeki duygular?n tensel ve yersel yönünü en başta iman kuvvetiyle, sonra ak?l ve irade aletleriyle nak?ş nak?ş işlemek, onlar? doğru mecralar?na oturtmak sûretiyle yüce gayelere çevirmekle has?l olmaktad?r.

    Cinsel duygulara gelince, ?slâm bu enerjinin nikah yoluyla teskin edilmesini teşvik eder. Eğer şartlar? buna uymuyorsa, gence iffetine sahip ç?kmas?n? önerir. Fakat bunun zorluğunu da öngörür. O yüzden ona namahreme nazar etmemeyi, gerekiyorsa oruç tutmay? ve “Ya Rabbim bir anl?ğ?na bile olsa beni nefsimin eline b?rakma!” duas?n? tekrarlamay? öğüt verir.

    ?tiraf etmek gerekir ki, bu zaman?n gençleri için şartlar elbette daha zordur. Çünkü zaman nefisperestliğin son derece yayg?nlaşt?ğ? bir dönemdir. ?nsanlar?n bedenlerini kendi mülkü sayd?ğ?, onu kendi istediği gibi sergileyebileceğini düşündüğü bu dönemde cinselliği hat?ra getiren imgeler say?s?zd?r. Cinsel içerikli şark? sözleri, en alâkas?z üründe bile kad?n?n kullan?ld?ğ? reklâmlar, aç?k saç?k fotoğraflar?n yer ald?ğ? dergi ve gazeteler.. gençleri iradelerini iptal edip her daim nefislerinin sesini dinlemeye davet etmektedir. Dahas?, sokakta ve neredeyse her türlü mekânda rastlanan aç?k saç?kl?k, aile ve akraba ilişkilerinin bozulmas?, flörtün yayg?nlaşmas?, evlenme yaş?n?n geç yaşlara sarkmas? da gençlerin cinsel duygular?yla meşru yoldan baş edebilmesini zorlaşt?rmaktad?r.

    Nitekim ?ncil’de “Zina etmeyeceksin!” yerine, Kur’ân-? Kerim’de “Zinaya yaklaşmay?n!” emri üstü örtülü olarak bu zorluğu ima eder. Bozuk bir çevrede her an göze tak?labilecek bir cinsel imge, gencin akl?n? sürekli cinsellikle meşgul etmesine ve gözünü nefsinin arzular? doğrultusunda haz taray?c?l?ğ?nda kullanmas?na sebep olur. Böylesine cinsellik tehdidi alt?nda yaşayan bir topluma ise, zina etmemek yerine zinaya yaklaşmamay? emretmek, elbette çok daha hikmetlidir.

    “Zinaya yaklaşmay?n” âyeti, iki noktada manidard?r. ?lki, gözün harama kaymas?n?n zina sürecini düğmeye bas?lm?ş gibi otomatik olarak işleteceğine işaret etmesidir. O sebeple âyette zina kadar zinaya götüren yollar da yasaklanmaktad?r. ?kincisi ise, ?ncil âyetiyle birlikte düşünüldüğünde ahirzaman topluluklar?n?n Allah’?n hükümlerini değiştirdiğine işaret etmesidir. Gerçekten günümüz toplumlar?nda örtünme emri yerini aç?k saç?kl?ğ?n norm olduğu bir hâle terketmiştir. Nitekim içinde yaşad?ğ?m?z toplumda seksen y?l önce sokakta baş?n? açan tek tük han?mlar ay?plan?rken, şimdi örtünen bayanlar d?şlan?r hâle gelmiştir.

    ?şte günümüz gençlerinin karş? karş?ya kald?ğ? esas zorluk bu bozuk çevredir. Gençlerimizin bir başka zorluğu ise, aile ve akrabal?k ilişkilerinin çözülmesidir. Saadet Asr?’nda bir genç, Resulallah’a gelerek zina etmek için izin ister. “Ya Resulallah, zina etmeme izin ver!” der. Orada bulunanlar hemen delikanl?n?n üzerine yürüyüp onu azarlarken, Resulallah, “Onu bana yaklaşt?r?n” buyurur. Aralar?nda şu konuşma geçer:

    Böyle bir şeyi annen için arzu eder misin? Genç:

    Vallahi hay?r! Allah beni sana feda etsin ki hay?r! Resulallah (asm):

    Hiçbir insan da böyle bir şeyi annesi için istemez. Peki ya k?z?n için arzu eder misin? Genç:

    Vallahi hay?r! Allah beni sana feda etsin ki hay?r!...

    Konuşman?n devam?nda Allah Resûlu, ayn? sorular? gence halas?, teyzesi için de sorar. Gencin cevaplar? ise yine ayn?d?r.

    Bu hadîsin tersten bir okumas?yla farkedileceği üzere, aile ve akrabal?k ilişkilerinin olmad?ğ? ya da zay?flad?ğ?, üstüne üstlük, aç?k saç?kl?ğ?n kol gezdiği bir yerde, gençlere kad?n?n cinsel obje d?ş?nda değerleri olan, toplum içinde önemli rolleri ifa eden bir varl?k olduğunu anlatmak hiç de kolay değildir. Ayn? şekilde baba, erkek kardeş, amca, day?, enişte.. rollerine hayat tecrübesi içinde tan?k olmayan bir bayan?n, erkeklerin her zaman kad?nlardan ‘istifade’ etmek isteyen bir tür olmad?ğ?n? zihninde oturtmas? kolay değildir. Günümüzün yabanc? birinin akrabadan hem bedenen hem kalben daha yak?n olduğu kent hayat?, bu aç?dan son derece hatal? bir görüntü arz etmektedir.


    Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bugünün gençleri kendilerini cinsellik konusunda daha baştan mağlup olarak düşünmemelidir. Eğer mü’min iseler zaten daha başta nefsin cinsel arzular?na karş? dengeleyici bir kuvvete, hem de iman kuvvetine sahipler demektir. Kalpte iman durduğu müddetçe, gençlerin cinsellik ya da aç?k saç?kl?k konusunda kendilerini çaresiz görmeleri doğru değildir. En önemli dayanaklar?, işte kalplerindeki bu imand?r. Çünkü iman hem kuvvettir, hem lezzettir. Bir yandan dünyan?n geçici hazlar?na mukavemet gücü kazand?r?r, diğer yandan verdiği daimi huzur lezzetiyle şehevî hazlara tenezzül etttirmez.

    Öte yandan iman, mü’min genci adaletli olmaya ve sorumlu davranmaya yönlendirir. ?man gözlüğüyle bakan bir mü’min genç, şu anda ya da gelecekte birisinin eşi olacak birine s?rf şehevî bir arzuyla bakman?n bile, bir hakka tecavüz olduğunu bilir. Ayr?ca böyle bir davran?ş?n kendisine karş? yap?lm?ş bir haks?zl?k olduğunu da düşünür. Çünkü akl?, iman?, iradesi, ihlas?, sabr?.. dururken; şehevî arzusunu kendisine rehber edinmesi ve anl?k bir hazz? en büyük hedef yapmas?, Rabbinin kendisine verdiği potansiyeller aç?s?ndan gerçekten çok büyük bir haks?zl?kt?r. Koca kâinat? kuşatabilecek bir kalbin, zerrede boğulmas? gibi bir şeydir.

    Cinsellik s?nav? karş?s?nda mü’min gencin bir diğer dayanağ?, sağl?kl? bir aile ve akraba ilişkisidir. Anne-babas?, kardeşleri ve akrabalar? taraf?ndan sevilen ve değer verilen bir genç, baş?boşluk, değersizlik ve can s?k?nt?s?yla cinsel dürtülerinin peşine koşturmaz. Sefahatin hocas? olan s?k?nt?n?n yörüngesine girmez. Küçük yaşlarda onlar?n nezareti, sevgisi; ilerleyen yaşlarda yoldaşl?klar?, dostluklar?, muhabbetleri sayesinde kalbi sevgi ve güven duygusuyla dolu olur. Sevgi ve ilgi mahrumiyetinden doğan bir sevgi aray?ş? ile yanl?ş adreslerde ve yanl?ş kollarda hayvans? bir cinselliğin tuzağ?na düşmez.

    Yine kalbi sevgi ve güven duygusuyla dolu olan bir genç, günümüzde çokça görülen ‘kötü arkadaş’ bask?s?na da dirençli olur. Onlar?n cinselliği büyümenin bir göstergesi gibi gösterip alayc? bir tav?r almalar?na karş? kendisinde bir eksiklik varm?ş gibi düşünmek yerine, onlarda yersiz ve zamans?z bir sapma olduğunu görür. Buna karş?l?k özellikle aile içinde sevilmeyen, varl?ğ? önemsenmeyen, dokunulmayan bir genç, akranlar?n?n bask?s? karş?s?nda dayanamaz; nefsine ve onlar?n ayartmalar?na yenik düşebilir.

    Asl?nda tüm mesele, eninde sonunda gelip kalbe dayanmaktad?r. Eğer bir gencin kalbi, iman nuruyla dolu, başta ailesi olmak üzere çevresindeki insanlar?n sevgi ve ilgisine muhatap ise, o gencin cinselliği bir ?srar ve tak?nt? haline getirmesi söz konusu değildir. Cinselliğin sahte par?lt?s?, ancak kalbi boş ve sevgisiz kalm?ş bir genç için güneş gibi par?ldar.

    Dolay?s?yla dikkat edilmesi gereken nokta, kalbin daima semavî hazlarla takviye edilmesine çal?şmakt?r. Aksi halde, tabiat boşluk kabul etmediği gibi, dünyevî hazlar da kalbi kendi çekim alan? içine al?r. Kalbi semavî hazlarla takviye etmenin yolu ise en başta farz ibadetleri yerine getirmek, sonra tefekkür ve zikirdir. Bunlar? hayata geçirdiği ölçüde bir gencin kalbi cinsel arzular?n ayart?c?l?ğ?na karş? gerekli donan?ma kavuşmuş olur.

    Bu hale ulaşt?ğ?nda genç yapmas? gerekenleri yapm?ş demektir. Geriye bu halini korumaya çal?şmak kal?r. Onun da yolu Yusuf aleyhisselâm’?n “Ben nefsimi temize ç?karm?yorum, çünkü o daima kötülüğü emredicidir” sözü ile Rabbimizin “Zinaya yaklaşmay?n, çünkü o aç?k bir kötülüktür’ buyruğunu birlikte düşünüp, zinan?n da nefsin de ‘kötülük paydas?’nda birleştiğini tefekkür ettikten sonra, Peygamber Efendimiz gibi daima “Allah?m bir anl?ğ?na bile olsa beni nefsimin eline b?rakma!” duas?n? dilden düşürmemektir
    ...............................
    Konu MuhammedSaid tarafından (26.05.07 Saat 15:30 ) değiştirilmiştir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  2. #2
    Vefakar Üye nurlu dağ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    496

    Standart

    Alıntı insirah Nickli Üyeden Alıntı
    Ömer Bald?k


    YARATILIŞ ya da f?trat, bugünün insan?na çok da fazla anlam ifade etmiyor. Mühendislikle nas?l tabiat olduğu halden başka bir hale dönüştürülüyorsa, toplumlar da f?trata riayet edilmeden bir halden bir başka hale dönüştürülüyor.

    Tabii, sonsuz ilmiyle baş?n? da sonunu da hikmetle yaratan Rabbin yaratt?ğ? gibi olmuyor hiçbir şey. ?nsan?n el att?ğ? her şeyde bir eksiklik izi görülüyor. Teknoloji ürünlerinin de belgelediği gibi, insan?n yapt?ğ? bir ürün bize bir fayda verirse, onun birkaç misli zarar veriyor. Arabayla bir yerden bir yere h?zla gidiyoruz, ama ayn? zamanda atmosferi de kirletiyoruz. Daha kötüsü, yak?t için savaşlar yap?p kan döküyoruz.

    ‘Madde’den ‘insan’a geçtiğimizde işin vehameti daha da art?yor kuşkusuz. Söz gelişi biz bir insan?n yarat?l?ş evrelerini doğru anlayamad?ğ?m?zda, ona uygun sosyal çevre oluşturam?yoruz. Ve toplum, bugün olduğu gibi, akordu bozuk bir piyanonun notalar?na benzer şekilde herkesin ayr? ses verdiği bir karmaşaya dönüşüyor.

    Vaktiyle komünizm ‘yarat?l?ş’? reddettiği için ak?lc? birtak?m sosyal düzenlemelere gitmişti. ?nsanlar?n farkl? gelişme istidadlar? olduğunu göz ard? edip, sosyal adaleti eşitlikte aram?şt?. Dahas?, aile kurumunu görmezden gelip, kad?nlar? ve erkekleri işyerlerine, çocuklar? kindergarden’lara (çocuk yuvalar?) t?k?şt?rm?şlard?. Tüm bu girişimlerin sonucu hüsranla bitti.

    Yine, sekiz on y?l önce dev futbol sektörünü daha da büyütmek için girişimciler bayan futboluna yöneldi. Her yerde tak?mlar kuruldu, bayan futbolu teşvik edildi. Ciddi ciddi dünya kupalar? bile düzenlendi. Ama bir türlü dikiş tutmad? bu girişim. Çünkü ağ?rl?k noktas? vücudunun belli bölgesinde yoğunlaşan kad?n fizyolojisi, futbola pek uygun değildi. Özellikle diz bölgesi, sahadaki zorlu hareketler yap?l?rken kolayca sakatlan?yordu. Bu yüzden kad?n futbolcular oynad?ğ?ndan çok, sakatlan?yor ve aralar?ndan y?ld?z futbolcu ç?km?yordu. Sonuçta bu işten de vazgeçildi.

    Yarat?l?ş?n ne kadar belirleyici olduğunu göstermek ad?na sundum bu iki örneği. Hakikaten baş?nda dikkate al?nmasa bile, eninde sonunda kendisini hissettiriyor yarat?l?ş denen gerçek. Bütün işler, ancak yarat?l?ş?n izin verdiği ölçüde ve yarat?l?ş zemini üzerinde gerçekleşebiliyor. Ve ancak ona uygun hareket edildiği takdirde, netice müspet oluyor. Amaçlar?n? ona uyduranlar kazan?yor, uydurmayanlar kaybediyor.


    Cinsellik sorunu, bekârl?k sorunu olmas?n?

    Yarat?l?ş? önemsemezlik ya da ihmâlin faturas? hemen ödenen faturalardand?r. Ne yaz?k ki insanl?k bu konuda mesafe alacağ? yerde, daha da geriye gidiyor. Yarat?l?ş? önemsemeyen ‘mühendislere’ gün geçtikçe ‘toplum mühendisleri’ de iştirak ediyor.

    ?şte bu gelişme, toplumun dokusunu, özelde gençliği ve daha özelde gençliğin cinsellikle ilgili sorunlar?n? depreştiriyor, çoğalt?yor.

    Bu, elbette, eskiden gençlerin cinsellik diye bir sorunlar?n?n olmad?ğ? anlam?na da gelmiyor. Cinsellik bugün olduğu gibi geçmişte de sorundu ve de bir imtihand?. Özellikle zinaya düşme tehlikesini çağr?şt?ran cinsellikten bahsediyorsak, böyle bir sorun her zaman vard?. Fakat bugünkü kadar ağ?r boyutlarda değildi.

    Geçmişe göre daha zor olan şey ise şu: Bugün karş?t cinsiyete sahip gençler, eskiye göre, sosyal hayat içinde birbirlerine çok daha yak?n, ama sağl?kl? ve meşrû bir cinselliğe de bir o kadar uzaklar. ?şte sorunun temeli ve temel çelişki burada!

    Günümüzde gençler, hele üniversite tahsili gören gençler, karş? cinsle ayn? s?ralarda oturuyorlar ve otuz yaş?na kadar bekâr yaş?yorlar. Bu ?st?rab?, otuz beşlere kadar taş?yanlar? da oluyor. Taş?yamayanlar?, yanl?ş yollara da sapabiliyor. Fakat öyle ya da böyle; dinen evlenme olgunluğuna erişmiş olduğu halde gençlerimiz ortalama 14-15 y?l süreyle bekâr hayat? yaş?yorlar.

    Bu noktadan bak?ld?ğ?nda, gençlerin cinsellik sorunu biraz da bu uzun süren ‘bekârl?k sorunu’ gibi görünüyor. Bekârl?k süresi ne kadar uzarsa, cinsellik diye and?ğ?m?z sorun ya da imtihan da o kadar zorlaş?yor.


    Popüler tahribat

    Fakat yine de cinsellik sorununun tamam?n? bekârl?k sorunu diye isimlendirmek yanl?ş olur. Çünkü faraza gençlerimiz yirmi yaş?nda evleniyor olsalar da, bugün yine hiç şüphesiz cinsellik diye bir sorundan bahsediyor olurduk.

    Bunun belirli baz? nedenleri var. Ama bu nedenlerin içinde san?ld?ğ? gibi “çocuklara sağl?kl? cinsel eğitim verilmediği” seçeneği ağ?rl?kl? oranda yok. Çünkü çocuklar kendilerine cinsel eğitim verilmediği için cinsel sorun yaşam?yorlar, cinsel içerikli söz ve görüntülere maruz kald?klar? için yaş?yorlar bu sorunu.

    Bunda da baş rolü, popüler kültür araçlar? oynuyor. Düşünsenize, y?lda sadece reklâmlarda yirmi bin cinsel sahne yer al?yor. Pembe diziler, reytingi yüksek şovlar, rock müzik gibi çeşitli müzik türleri de cinsel şehveti ateşliyor. Pekçok şark? pornografik kelime ve cümle içeriyor. Bilimsel araşt?rmalar?n da ortaya koyduğu gibi, bu tarz müzikler beyinde ‘melatonin’ denen hormonu aktif hale getiriyor. Beyindeki bu bölge aş?r? aktif hale geldiğinde, kişinin büluğ çağ?na geçişi bile h?zlan?yor. Az sonra bahsedeceğim ergenlik yaş?n?n düşmesinde belki de en büyük etken bu.

    Hakikaten pornografinin (cinsel içerikli söz ve görüntülerin) bu kadar yayg?nlaşmas? ve bunlara küçük yaştaki çocuklar?n maruz kalmas?, onlar? zaman?ndan önce cinsel aç?dan ‘olgunlaşmaya’ zorluyor. Eskiden liseye giden k?z ve erkek öğrenciler bile el ele tutuşamazken, şimdi ilkokul s?ralar?ndaki çocuklar?n kendisine (güya) sevgili yap?yor oluşunu başka neyle izah edebiliriz, bilmiyorum doğrusu.

    Oysa pornografi bu kadar yayg?nl?k kazanmasa, çocuklar?n ve hatta gençlerin zihninde cinsellik romantik bir hayal ülkesine yap?lan yolculuktan çok da öte bir anlam ifade etmez asl?nda. Böylece cinsellik onlar?n gerçek yaşamlar?na zorlay?c? bir kuvvet olarak da giremezdi. Cinselliği çağr?şt?ran bir söz işittiklerinde utan?r, k?zar?rlard?. Fakat bugün öyle değil bu. Hele bir yetişkin olarak böyle bir gaflete düşün. Karş?n?zdaki çocuk yaştaki veledin yüzünüze bak?p ars?z ars?z güldüğünü görmeniz hiç de ihtimal d?ş? değildir.

    Durum ne kadar can s?k?c? olsa da, yine de anlaş?l?r olduğunu ekleyelim: “?nsan gördüğünü yapmak ister. Hele de o şey haz verici bir şeyse!”


    Ergen, ama yetişkin değil!

    Asl?nda cinsellik sorunu, günümüzde insan yaşant?s?n?n normal şartlarda da en sorunlu dönemi olan ergenlik dönemi problemlerinin bir parças? büyük oranda.

    Ergenlik ya da gençlik çocukluktan yetişkinliğe bir köprüdür. Genç kendisini çocukluktan ç?karacak, yetişkinlerin aras?na katacak kişilik ve kimlik gelişimini bu dönemde gerçekleştirir. Ailesinden yavaş yavaş kopmaya başlar, kendi düşünceleri ve inanç değerleri üzerinde düşünmeye girişir, kendisine bağlanabileceği bir anlam dünyas? arar, bir mesleği en az?ndan kalfal?k düzeyinde öğrenmeye çal?ş?r. Böylece kendi ayaklar? üzerinde durabilen bir insan evlad? ç?kar karş?m?za.

    Has?l?, ergenliğin temel hedefi, genci her anlamda yetişkin olgunluğuna yaklaşt?rmas?d?r. Buna, meslekî olgunluk, kişilik olgunluğu ve cinsel olgunluk da dahildir.

    Fakat günümüzde ergenlik dönemi, tam bir arapsaç?na dönmüş durumda. Tapulu arsa üzerinde çal?ş?r gibi, eğitimden aileye, medyadan devlete.. herkes ergenlik dönemi üzerinde kafas?nca işler yap?yor. Sonuçta da, ergenin kimliğinin farkl? parçalar? birbiriyle orant?s?z ve eşzamans?z biçimde gelişiyor.

    Söz gelimi, gençler cinselliği erken yaşta öğrenerek erken yaşta cinsel kimlik oluşturma yoluna gidiyorlar. Ama ayn? gençler, dinî inanç ve meslekî gelişim konusunda neredeyse hiç mesafe alam?yorlar uzun y?llar boyunca. Normalde yirmili yaşlar?ndan önce bir meslek sahibi olmas? gereken genç, bu konuda yirmi beş yaş?ndan sonras?n? beklemek zorunda.

    Bunun anlam? şu: Bir yanda ‘ergenlik yaş?’ aşağ?lara iniyor ama diğer yanda ‘yetişkinlik yaş?’ yukar?lara ç?k?yor. Uzmanlar ergenlik yaş?n?n 8-9 yaşa kadar indiğini söylüyorlar. Ve bunlar farkl? bünyede değil, ayn? bünyede gerçekleşiyor. Kişiliğinizi, kimliğinizi oluşturan kuvvetlerden baz?lar? sizi aşağ?ya, baz?lar? yukar?ya çekiyor yani.

    Konuya şöyle bakmak da mümkün: Gencin zihin, duygu ve beden gelişimi aras?nda bir orant?s?zl?k ve uyumsuzluk yaşan?yor. Örneğin cinsel kimlik aç?s?ndan gencin bedeni henüz çocukluk çağ?n? yaşarken, zihni ve duygular? ergenlik dönemine çoktan girmiş durumda. Ama ayn? zihin ve duygular dinî düşünce ve değerler aç?s?ndan henüz çocukluk çağ?n? yaşamaya devam ediyor. Meslekî aç?dan da ayn? şekilde.

    Elbette bu itiş kak?ş aras?nda bütüncül ve uyumlu bir kimlik ihtiyac? içinde olan genç insan?n ruhu büyük bölünmeler yaş?yor, büyük ac?lar çekiyor. Ergenlik döneminden beklenen harmonik olgunlaşma da gerçekleşmiyor tabii.

    Oysa, yarat?l?ş? tasdik eden ve hikmeti onun üzerinde bina eden dinimize göre: 14 yaş?ndan sonra bir genç akil-baliğ, dolay?s?yla mükellef bir şah?s (yetişkin) olmuş demektir. Yani, düşüncesinden ve yapt?klar?ndan sorumludur. Bu noktada sevgili Peygamberimizin daha önce askere almad?ğ? bir genci on dört yaş?na bast?ktan sonra yetişkin kabul edip savaşa ald?ğ?n? hat?rlamakta fayda var.

    14-15 yaş?na girmiş bir genç insan?n yetişkin olmas? ne demektir?

    Bu, gencin art?k o yaştan itibaren kendi ayaklar? üzerinde durabileceği, durmas? gerektiği; duram?yorsa, bunun için hiç vakit kaybetmeden elinden geleni yapmas? gerektiği demektir. Ailenin, toplumun ve kurumlar?n kendisini buna göre ayarlamas?, bu konuda gence destek olmas?, elinden geleni yapmaya çal?şmas? demektir.

    Genç dediğimiz insan bu yaşlarda kişiliğinin temel taşlar?n? oturtmuş, dinini sorgulay?p belli oranda içselleştirmiş, mesleğini biraz biraz eline alm?ş, yavaş yavaş yeni bir yuva kurman?n zihinsel ve maddi haz?rl?ğ?na başlam?ş olmal?d?r. Ve tüm bunlar birbiriyle eş zamanl? olarak, ortalama on y?ll?k bir süre içinde olup bitmelidir normal şartlarda.

    Bu meseledeki vebalde eğitim sisteminin büyük pay? var kuşkusuz. Çocuklar?m?z? ne gençliğe ne de hayata haz?rlayabildiğini söyleyebiliriz onlara verdiğimiz eğitimin. Fakat hatay? sadece eğitimde görmek de bizi yan?ltabilir. ?şin felsefesine inmemiz lâz?m biraz da.


    ?çi boş cinsel kimlikler

    Modernitenin önemli saç ayaklar?nda bir tanesi, ‘gençliğe övgü’südür. O kadar aş?r?ya gider ki bunda, çocuklar? vakti gelmeden önce genç olmaya, yaşl?lar? da vakti geçtiği halde genç kalmaya zorlar. Güya tüm insanlar genç ve güçlü olmal?d?r.

    Hâlbuki yarat?l?şa hiç de uygun değildir bu söylem. Çocuklar acz içinde yaşamaya, yaşl?lar yaşlanmaya devam ettikleri müddetçe de uygun olmayacakt?r.

    Yarat?l?şa uygun olmayan bu söylemin gerçek hayatta yapt?ğ? tahribat, cinsel kimliklerin içeriğinin boşalmas?na yol açmas?d?r. Eskiden erkek ya da kad?n denince anlaş?lan şey ile bugünkü anlay?ş aras?ndaki farka bak?ld?ğ?nda, tablo gayet net olarak gözükür.

    Bugün erkek dendiğinde, zihinlerde çok daha az bir oranda ‘sab?r’ ‘metanet’ ‘kararl?l?k’ ‘azim’ ‘kuvvet’ gibi kişilik değerleri canlan?yor. Ayn? şekilde kad?n dendiğinde de, ‘şefkât’ ‘fedakârl?k’ hatta ‘duygusall?k’ gibi değerler pek akl?m?z?n çeperlerine değmiyor.

    Bu noktada alg?, tamamen maddi düzeye inmiş durumda. Erkek denildiğinde boylu poslu olsun, yak?ş?kl? olsun, yap?l? olsun’dan öte bir şey anlam?yoruz. Kad?n denilince de, güzel olsun, al?ml? olsun, vücut hatlar? şöyle olsun, böyle olsun…

    Böylece, bir yandan kad?n ve erkek kimliğinin kişilik değerleri tamamen parçalanmaya uğrat?l?yor; bir yandan da beden alabildiğine yüceltilmiş oluyor. Ortada bir tek ç?plak bir fizik kal?yor. Ona da her türlü metafizik (kimlik) uydurulabilir hale geliyor. ?ster kad?n bedeni üzerine bir erkek kimliği, ister bir erkek bedeni üzerine eşcinsel kimliği! Beden senin, tercih senin! Keyfine bak!

    Kad?n ve erkek kimliğinin fizik-metafizik bütünlüğünün bozulmas?, kad?n ve erkeği yaralamaktan başka bir işe yaram?yor oysa. Sadece bedeniyle ilgilenilen bir kad?n, insan olman?n onurunu yaşayamamaktan ne kadar mustarip oluyorsa, sadece tensel hazza yönel(til)miş erkek de, kad?n bedeni karş?s?nda yaşad?ğ? mağlubiyet ve mağduriyet hissinden o kadar mustarip oluyor. Ne kad?n ne erkek bu işten kârl? ç?k?yor yani.

    ?şin bu noktaya gelmesinde yarat?l?ş ilkelerini kendi keyfince çarp?tan dünya genelinde etkide bulunmuş ideolojilerin pay? büyük. Kad?n?n erkekleşmeye zorland?ğ? bir zamanda yaş?yoruz. Kalpsiz bir rasyonalite hükmediyor. Kad?nlar?n yarat?l?şlar?ndaki şefkât ve annelik içgüdülerini bile bir kenara b?rakmas? gerekiyor.

    Sonuçta, erkek ve kad?n cinsiyeti de tektipleşiyor, ‘unisex’ oluyor. Kad?n, erkek olmak önemsizleştiği gibi koca, eş, çocuk, yaşl?.. olmak da önemsizleşiyor. Ailenin ya da akraban?n görevlerini ticarî amaçl? kurumlar ve işletmeler üstleniyor.

    Size dağ?t?lan rolleri merak ediyorsan?z, şöyle: Çocuksan?z, genç delikanl? olana kadar kreşlerde, s?n?flarda bekleyeceksiniz. ?htiyarsan?z, anti-aging programlar?n? yak?ndan takip edip, doktorlara çuvalla para saç?p genç kalmaya bakacaks?n?z. Kad?nsan?z, vücudunuzu diyetle şunla bunla daima formda tutacak, erkeğin çal?şma şartlar?na kendinizi uyduracaks?n?z. Erkekseniz, biraz kad?nlaş?p hem amirlerinizle iyi geçinecek, hem de müşteriye kad?n cazibesiyle ürün satabilmeyi başaracaks?n?z.

    Çal?şacak, kazanacak, tüketecek, eğlenecek, sonra tekrar çal?şacaks?n?z. Ve bu böyle sürüp gidecek. ?şte sizin için tasarlanan hayat döngüsü bu! Ebedî ruhu taş?yan toprak bedenin toprak k?sm? için tasarlanm?ş bir hayat olmas?, sizin için sorun değilse, sorun da yok!


    Yarat?l?ş ilkeleri, şimdi!

    Gelgelelim modern kapitalizmin bu tasar?lar?, bu ilkeleri yarat?l?ş?n ilkeleriyle örtüşmüyor. Bu yüzden de kaybetmeye, insanlara da kaybettirmeye mahkûm.

    Bu kaybedişin izlerini çoktand?r görüyoruz. Ailenin çözülüşü, boşanma oranlar?n?n art?ş?, intihar oranlar?n?n art?ş?, Bat?l? toplumlarda ve giderek dünyan?n geri kalan?nda da doğum oranlar?n?n düşüşü, kad?n?n erkeksileşmesi, erkeğin kad?ns?laşmas?, cinsel sapk?nl?k, AIDS, uyuşturucu madde bağ?ml?l?ğ?, yaln?zlaşma ve yabanc?laşma, mutsuzluk ve güvensizliğin sessizce yay?l?ş?, h?rs?zl?k, doland?r?c?l?k ve cinayet oranlar?nda her y?l katlanan istatistikler, çocuklarda görülen uyum ve davran?ş sorunlar?nda gözle görülen oranda art?ş.. hepsi ve daha pek çok şey, modern dünyan?n b?rak?n ‘yeni dünya düzeni’ni art?k eskisini bile tutturamayacağ?n?n işaretleri.

    Şimdi yarat?l?ş ilkelerini yeniden hat?rlama zaman?!

    Yarat?l?ş?n birinci ilkesi, yarat?l?ş?n bir Yarat?c?s? olduğudur. Ve işler O’na yöneltildiğinde ancak bir bütünlük ve anlama sahip olacağ?d?r. Aksi halde her şeyin tespih tanelerinin dağ?l?ş? gibi, dağ?l?p çözüleceğidir.

    Bu dünya yarat?lm?şt?r, insan yarat?lm?şt?r, genç yarat?lm?şt?r, çocuk yarat?lm?şt?r. Onlar?n f?tratlar? da yarat?lm?şt?r. Tüm f?tratlar?n gayesi, Rabbin hakk?yla bilinmesi yolunda kullan?lmas?d?r. Eğer bir hareket bizi O’na yak?nlaşt?r?yorsa, amac?na uygun kullan?l?yor demektir. Uzaklaşt?r?yor ve s?k?nt?lara sokuyorsa, amac?na uygun kullan?lm?yor demektir.

    Yarat?l?ş ilkeleri hiçbir zaman yok say?lamaz. Annelik içgüdüsü yok say?lamaz. Babal?k içgüdüsü yok say?lamaz. Erkek ve dişilik ilkeleri yok say?lamaz. Akrabal?k bağlar? yok say?lamaz. Gencin cinsel hormonlar? yok say?lamaz. Ama ayn? zamanda insan?n sab?r ve irade kuvveti de yok say?lamaz. Tüm bunlar, Rabbin hem bizim kendisini daha iyi anlamam?z, olgunlaşmam?z hem de vicdan rahatl?ğ?yla yaşamam?z için uymam?z? istediği ferdî ve sosyal düzene götüren psikoloji, fizyoloji ve sosyoloji tabanl? yarat?l?ş yasalar?d?r.

    Dileseydi, Rabbimiz insanlar? t?pk? kapitalizmin öngördüğü gibi unisex de yaratabilirdi. Dileseydi, herkesi ayr? ayr? adalarda tek baş?na da yaşatabilirdi. Ama erkek ve dişi olarak, kabile ve milletler olarak yaratt? ki, aram?zda bir tan?şma olsun, bir ilişki gelişsin istedi. Bir ak?ş olsun, z?tl?klardan bir kemalât doğsun murad etti. Neslin devam?, dünyan?n dirliği düzeni gibi büyük hadiseleri de bu ilkelerin vesileliğine bağlad?.

    Ebede namzet insanoğlunun ömrünü k?sa süreli dünya lezzetleri peşinde tüketmesi yarat?l?ş ilkelerine terstir. Aç?kl?k-saç?kl?k ya da gözü harama dikmek de öyle. Mü’mine kad?na ‘Örtününüz!” emri, mü’min ve mü’mine erkek kad?na “Gözlerini harama çevirmekten sak?ns?nlar” emri bu yüzden buyuruldu.

    Erkeğin ve kad?n?n birbirine yak?nlaşma eğilimi, neslin devam? içindir. Bu eğilimin amac? d?ş?nda sonuçsuz bir haz alma uğraş?s?nda tüketilmesi yarat?l?şa uygun değildir. Evliliği kerih gören modern düşünce ancak nesli kurutur, kurutuyor da. Çocuğu fazlal?k gören anlay?ş, hayat? kat?laşt?r?r, kat?laşt?r?yor da. Şiddeti çoğalt?r, çoğalt?yor da.

    Öyleyse genç insan!

    Bil ki bu dünya bir ticarethanedir. Ama kapitalizmin söylediği gibi bu dünyada başlayan ve biten bir ticarethane değildir. Yarat?l?ş? ve seni Yaratan, nefsini O’na satman karş?l?ğ?nda sana ebedî bir cennet vaad ediyor. Ücretini ahirette vereceğini bildiriyor.

    Kötü yola düşmemek için yarat?l?ş?n? iyi öğren. Bedeninin, akl?n?n, duygular?n?n, vicdan?n?n sesine kulak ver. Ayn? zamanda Yaratan’?n söylediklerine de kulak kesil. Gözünü haramdan indir. Anne baban?n haklar?na riayet et, akrabalar?n? ziyaret et. Dinini iyi öğren. Hayalinde daima bir gayen olsun. Varoluşunu o gaye ile çoğalt ki zihnin sadece nefsinin k?s?r arzu ve isteklerine hasrolmas?n. Mesleğini olabildiğince erken öğrenmeye bak. Kalbini Allah’?n ad?yla akl?n? yüksek fikirlerle doldur. Kendini hep bir işle meşgul et. Korkma, yeri ve zaman? geldiğinde dünya lezzetlerinin de meşrû dairede tad?na bakacaks?n. Az sab?rl? ol.
    Alıntı elff Nickli Üyeden Alıntı
    "Tahkiki iman dersleri ile tenevvür eden bir kimsede sefil hisler yerini âli duygulara terk ederler."

    Zübeyir Gündüzalp
    “Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yaln?z imandad?r ve îman hakikatleri dairesinde bulunur.”
    ?ffetini muhafaza eden bir genç için nikah oruçlu bir kimsenin iftar vakti gibi büyük bir sevinçtir tahminimce, ben hep nikah? bir iftar vakti gibi düşünürüm.
    ?ffetini muhaza edememek ve gencin cinsel arzular?na yenik düşmesi ise haram-helal demeden yemeye benzer. Allah?n izin vermediği şeye el uzatmakt?r. Bu da bir h?rs?zl?kt?r.Adi bir iştir.
    ?mtihan?m?z çok çetin...ancak "helal dairesi keyfe kafidir". Şöyle dua ediyorum ki;"Allah hepimize herşeyin helalini nasip etsin, haram olan şeylerin zerresini dahi nasip etmesin. Allah? seven ve Allah?n da sevdiği kullar?n?n sevgisini nasip etsin. Dinimiz dünyam?z ve ahiretimiz için hay?rl?, kalplerimize mukabil bir kalp ve ebedi refika-i hayat ile mükafatland?rs?n Rabbim.."
    Konu MuhammedSaid tarafından (26.05.07 Saat 15:31 ) değiştirilmiştir.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Tesettür İmtihanı
    By ahmet hamdi in forum Tesettür
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 13.08.20, 13:03
  2. Gençliğin Cinsellikle İmtihanı!
    By HAMIYETKAR in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 16.06.08, 11:36
  3. İmtihanı Unutmayın
    By Lebid24 in forum Hadis-i Şerifler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.02.08, 09:21
  4. Gençliğin El Kitabını (Z.Gündüzalp) Tanıyalım...
    By Yeni Said in forum Kitap, Dergi, Albüm Tanıtımları ve E-Kitap Paylaşımları
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 06.06.07, 10:46
  5. Gençliğin Tarih Bilgisi Süper(!)
    By terennüm in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 27.12.06, 13:50

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0