Rabbimizi ,muhabbetin as?l lay?k olduğu Zat?,hakiki sevebilsek ancak o zaman yarat?lm?şlar? da hakiki sevebiliriz..Fanilikler üzerine kurulmuşçürük sevgilerimiz "hakiki muhabbete" döner...Tabi Allah? hakiki sevebilmek için O'nu çok iyi tan?mak, bilmek gerekiyor..Daha iyi tan?mak için de çok çok risale-i nur okumak gerekiyorProf. Dr. Alaaddin Başar
Sevgi, insan ruhuna tak?lan binlerce histen bir tanesi. ?nsan, bedenindeki her organ? yerli yerinde kullanmakla s?hhate kavuştuğu ve ondan en verimli şekilde faydaland?ğ? gibi, ruhunun bütün sermayesini de yine en güzel şekilde kullanmakla huzura ve saadete kavuşabilir.
Buna göre, insan ruhunda önemli bir yeri olan sevgi hissinin de yerinde kullan?lmas? gerekir.
Sevmek insan?n yarat?l?ş?nda vard?r.
“F?trat-? insaniyede cemale karş? muhabbet, kemale karş? meftuniyet, ihsana karş? perestiş vard?r.”
Bu varl?k âlemindeki bütün güzellikler, Allah’?n güzel isimlerinin birer tecellisiyle ortaya ç?karlar. Müzeyyin ismiyle her şey en güzel şekilde süslenir, Mülevvin ismiyle bütün eşya en uygun renklerle boyan?r. Muhyi ismiyle varl?klar hayata kavuşurlar. Rezzak ismiyle r?z?klar en güzel şekilde verilir. Bütün bu güzellikleri sevmek insan?n yarat?l?ş?nda vard?r.
Yine insan?n yarat?l?ş?nda mükemmele hayranl?k duyma, meftun olma vard?r. Farkl? dinden olmalar?na rağmen birçok H?ristiyan turistin ?stanbul’daki şaheser camileri ziyaret etmeleri ve onlardaki sanat inceliklerini hayranl?kla seyir etmeleri bunun en güzel şahididir.
?nsan?n yarat?l?ş?nda bulunan bir başka özellik de kendisine yap?lan iyiliklere teşekkürle karş?l?k vermesi, ikram ve ihsan sahibine karş? kalbinde bir minnet duygusu taş?mas?d?r.
Bu cümlede insandaki tabiat sevgisinin da kaynağ?n? yakalam?ş bulunuyoruz. Kainattaki her eser güzel, hepsi mükemmel ve tümü insana bir ilâhî ihsand?r.
?nsan sevgisinin çok önemli bir kaynağ? da günahlardan ve isyanlardan uzak durmakt?r; bunlar birer cemal ve kemaldirler. Böyle kişileri vicdan? bozulmam?ş her insan sever.
Hayvan sevgisi, çiçek sevgisi ve çocuk sevgisi… Üçünün ortak yanlar? var: Güzellik, letafet ve günahs?zl?k.
Çocuklar? herkes sever. Bu sevgi bebeklik çağ?nda en ileri seviyede gösterilir. Çocukluk çağ?nda devam eder. Yaş? ilerledikçe ve çocukta bir tak?m fena al?şkanl?klar, sayg?s?zl?klar, tembellikler, aldatmalar başlad?kça sevmenin yerini önce uyarma, daha sonra tedbir ve ceza safhalar? al?r. Bu çağlarda çocuk henüz günahlara dalm?ş değildir, sadece birtak?m yanl?ş davran?şlar?n içine girmiştir. Yaş ilerleyince bu yanl?şl?klar yerlerini günahlara, haramlara, isyanlara b?rakt?ğ?nda kalpteki sevgi hissi de yerini öfkeye, kine ve düşmanl?ğa terk eder.
Her vicdan günah ve isyana karş? koyar. Ve her vicdan günahs?zlar? sever. O halde hümanizmin temeli kişiyi günahlardan uzak tutma endişesi ve gayreti olmal?d?r. O zaman herkesten birbirlerini sevmelerini isteyebiliriz. Daha doğrusu istememize gerek kalmadan kişilerin vicdanlar? bunu emreder ve icra sahas?na koyar.
Allah’?n en güzel, en mükemmel ve en çok ihsan ettiği mahluku insand?r. O halde bu değerli mahluku herkesin sevmesi gerekmiyor mu? Peki niçin insanlara karş? gerekli muhabbeti gösteremiyoruz? Diğer varl?klar? rahatl?kla ve içtenlikle sevdiğimiz halde insanda niçin zorlan?yoruz?
Demek ki, o insan?n kendi iradesini yanl?ş kullanarak yapt?ğ? “çirkin, bayağ? ve zararl? işler” sevgimizin önüne perde oluyor.
Cemali (güzelliği) seven insan f?trat?, çirkin ve pis işler peşinde koşan insan? art?k sevemiyor.
Kemale meftun olan insan vicdan?, pespaye, yak?ş?ks?z ve bayağ? davran?şlardan nefret ediyor.
?hsana minnettarl?k duyan, teşekkür eden insanoğlu kendisine zarar veren, kuyusunu kazan, aleyhinde çal?şan kişilere düşman kesiliyor. Allah Resulü (asm) “?nsan ihsan?n kuludur.”
buyurmakla kalpler aras?nda sevgi bağ? kurman?n en güzel bir reçetesini de sunmuş oluyor.
Madem ki, insan?n yarat?l?ş?nda ihsana karş? perestiş vard?r, geliniz birbirimize ihsan ederek, yard?m ederek, iyilik ederek kalplerimiz aras?nda bir muhabbet köprüsü kural?m.
Herkes güzel işler yapmak, mükemmele doğru koşmak ve başkalar?na yard?m elini uzatmakta yar?şsalar, insanlar?n birbirlerin sevmeleri kendiliğinden gerçekleşecektir. Aksi halde, ideolojik telkinlerle ve hayalî propagandalarla bu sonuca ulaşmak mümkün olmaz.
Nur Külliyat?nda denildiği gibi: “?nsan, kâinat?n en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinat? istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. ?şte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lây?k olacak, nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir.” (Sözler, 358)
Burada önce varl?k alemini niçin sevdiğimizin felsefesi yap?lm?ş, “?nsan kainat?n meyvesi olduğu için ağac?n? sever.” mesaj? verilmiştir. Bir meyveyi şuurlu kabul edelim. Bu meyve, as?l? olduğu dal?n? da sever, ondan ç?kan yapraklar? da, çiçekleri de sever. Bu sevgi ak?ş? daldan gövdeye doğru ilerler ve köke kadar uzan?r.
?nsan da kainat ağac?n?n meyvesidir. Gökler ve yer, denizler ve karalar, hava ve su, k?sacas? bütün bir âlem ilâhî kudret ve iradeyle, sonsuz bir rahmet ve inayetle bir araya getirilmiş, bir ağaç halini alm?şlar ve bu ağac?n en mükemmel meyvesi insan olmuş. Onun için insan bütün bir tabiat? sever.
Demek oluyor ki, insanlar tabiat? sevdikleri gibi birbirlerini de sevmelidirler, çünkü ayn? ağac?n meyveleridirler. Ayna anne babadan gelenlerin kardeş olmalar? ve birbirlerini sevmeleri, koruyup gözetmeleri gibi ayn? ağac?n meyveleri olan insanlar da birbirlerini sevmeli ve saymal?d?rlar.
Şu var ki, tabiat? her şeyiyle en güzel şekilde sevsek, insanlara karş? da sevgi hissimizi en cömert biçimde sarf etsek bile bütün bunlar?n bir s?n?r? var, bizdeki muhabbet kabiliyeti ise sonsuz.
Her şeyiyle s?n?rl? olan insanoğlunun sonsuz olduğu tek saha “muhabbet.” Görmemizin bir s?n?r?, bir haddi var. Her şeyi göremediğimiz gibi sürekli görmekten de yoruluruz, uyuma ve dinlenme ihtiyac? hissederiz. Yememizin, içmemizin, işitmesinin de s?n?rlar? var. Anlamam?z da öyle. Akl?m?z?n ulaşamayacağ? çok uzak ve çok ince hakikatler olduğu gibi, zihnimiz için de bir yorulma söz konusudur. Bir konuda elli dakikadan fazla düşündüğümüzde yoruluruz, hayalimiz bizi başka sahalara çekip dinlendirir. Ama muhabbet öyle değil. Sevmekte yorulma yoktur. Nihayetsiz kemal sahibi olan Rabbimiz bizim kalbimizi de bu sonsuz kemale muhabbet edecek bir yarat?l?şa sahip k?lm?şt?r.
?şte insan, kalbindeki muhabbet kabiliyetini yerinde kulland?ğ? takdirde, önce o sonsuz cemal, kemal ve ihsan sahibini sevecek, sonra bunlar?n tecelli ettiği aynalar konumunda olan varl?k âlemine sevgi besleyecektir. O zaman bu ikinci sevgi de bir mükemmeliyet kazanacak, üstün bir keyfiyete bürünecektir. Bu konuda Risale-i Nur Külliyat?nda,“Ni’metin lezzeti içinde o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-? rahmeti hamd ile düşünüp lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin.” denilir ve bir padişah?n ihsan ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elman?n lezzetinden daha fazla bir “iltifat-? şahane” lezzeti bulunduğu nazara verilir.
Bir meyveyi sadece lezzeti ve faydas? için sevmekle Allah’?n bir ihsan?, bir hediyesi olarak sevmek aras?nda uzun bir manevi mesafe vard?r. Birincisinde dildeki tat alma duygusu tatmin edilirken, ikincisinde kalbin ve ruhun manevî hazlar? söz konusudur.
?şte gerçek insan sevgisi ve hakiki hümanizm insanoğluna bu ulvi zevkleri tatt?rmaya çal?şmakt?r.
?nsan o zaman yükselir, insan o zaman güzelleşir ve insan ancak o zaman gerçek manada sevilir ve sevdirilir.