Konu Kapatılmıştır
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Kurban Olmak

  1. #1
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Exclamation Kurban Olmak

    Nimetullah AKAY
    Kurban olmak


    Bize bizden daha yakın olandan uzaklaştık.


    Bilinmeyen karanlık vadilerde deli divane gibi dolaştık.


    Akıllarımızı bir tarafa attık, kalbimize karanlık örtüler örttük, sevgi nâmına dünyamızda bir şey bırakmadık.


    Değerli metalarımızı harcadık. Bir ticaret yapamadık, müflis tüccar gibi saçımızı başımızı yolduk. Şimdi şaşkın şaşkın nasıl kurtulacağımızı düşünüyoruz.


    Kendimiz olmaktan çıktık. Lânetlilerin tuzaklarını fark edemedik. Tuzaklarda inleyerek debelendik. Oysa kurtuluşumuz zor değildi. Kendimiz olmalıydık. İnsan olmaya dönmeliydik. Kurbanı hayatımıza geçirmemiz gerekirdi. O zaman her günümüz Kurban Bayramı olurdu. Bize kurbanlıklar lâzımdı. Nefsimizi kurban etmeli, Rabbimize yakınlaşmak için en yakın bildiklerimizden vazgeçebilmeliydik.


    Şaşkın bir şekilde yollarına düştüğümüz o uzaklardan dönmemiz, yakın olana yakınlaşmamız gerekir. Bizi çok yakın olanlarımızdan uzaklaştırmak için uğraşanlara inat kurban olmaya ihtiyacımız vardır. Kendimize dönmemiz, hasretleri sona erdirmemiz gerekir. Hz. İbrahim (as) gibi kurban adayanlara, Hz. İsmail (as) gibi kurban olanlara muhtacız.


    Uzaklaştık güzelliklerden, ıraklaştık sevdiklerimizden. Kendimizi kaybettik, yakınlarımızdan uzaklaştık. Kurtuluşumuz için kurban adayanlara, kurban olanlara, kurbanı bayram yapanlara ihtiyacımız bulunmaktadır.


    Tekbirlerle dirilmek için uğraşmamız, tesbihlerle durulmak için çırpınmamız, tahmidlerle sevgililere kavuşmak için gayret etmemiz gerekmektedir. “Eşref-i mahlûkat” makamına lâyık olmalı, halifelik vazifemizi eksiksiz deruhte etmeliyiz. Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle hep birlikte “Allahu Ekber” diyelim. Tekbirlerle semâlarımız çınlansın, tesbihlerle çiçeklerimiz cezbeye gelsin, tahmidlerle duâlarımız Dergâh-ı İlâhiyeye çıksın.


    Değerli bir emanet bize tevdi edildi. Üzerimizdeki bu emaneti sahibine emanet etmeye her zaman hazır olmalıyız. Yoksa uzun yollar zor aşılır. Ayaklarımız o yolları çekemez. Takatimiz o uzun yollara güç yetiremez. Korkunç azaplar hayatlarımızı şekâvetlerle doldurur. Biletlere ihtiyacımız bulunmaktadır. Geleceğini düşünmeyen ahmaklar sınıfına girmeyelim.


    Hazır geçici lezzetlerle sarhoş olanlardan olmayalım. Şeytanları sevinçten dört köşe haline getirmeyelim. Zafer insanlığımızın, inancımızın olsun.


    Bizler bu dünyaya Kâinatın Rabbini tanımak, O’nun huzurunda el pençe durmak, emirlerine amade olmak için gönderildik. İnsan olmak için kul olmalıyız. Bizler ebedî bir hayat için yaratılmışız. Bu fani dünyada bütün ihtiyaçlarımız karşılanmıyor. Ölüm bizleri alıp uzaklara götürecek. Biletimiz olmazsa sevdiklerimize kavuşamayız. Güzel olanların memleketine gidebilmek için bize güzel bir hayat lâzımdır. Yoksa yaşanması zor zamanlarla kor olup çıkacağız.


    Oysa bize isteme duygusunu veren Rabbimiz, bizlere istediklerimizi vermek, bizleri ebedî bir âlemde güzelliklerle buluşturmak ve sonsuz saadetlere mazhar kılmak istiyor. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, kalplerin hatırına getirmediği güzel âlemler bizler için ihzar edilmiştir.


    Dünyanın bin senelik mesudâne hayatının bir saatine değmeyen hayatlar iyi ve güzel insanlar için beklemektedir. İfade edilmesi mümkün olmayan güzellikteki buluşmalar bizim için hazırlanmıştır. Buralara küfür ve günahların kirleriyle çirkinleşmiş olanlar giremeyecek.


    Ebedî ve güzel hayatlarla bizi buluşturacak ve hiç ayırmayacak yakınlaşmalardan uzaklaşmaya çalışmak divaneliktir. Mahbub-u kulub olanlardan yüz çevirmek nankörlüktür. Bize damarlarımızdaki kandan bile yakın Olana Kurban olmamız gerekir.


    Kurbanla Karib Olana yakınlaşmamız, kurban olarak ölmeye hazır olmamız gerekiyor.


    Rabb-i Rahîme yakın olmak, O’nun Habibinin mübarek izinden gitmek, dünyanın fenasından uzaklaşmak kurtuluşumuzdur. Şeytanın içimizde meydana getirdiği fırtınaları ancak bu gerçek yakınlaşmalarla, bu gerçek sevgilerle dindirebiliriz.


    O zaman bütün kurbanlarımız bize karîb olur. O zaman biz de kendimize gelir, sadece Rabbimizin oluruz.


    NOT: Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder,bütün İslâm âlemine ve insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.

    08.12.2008

    E-Posta: akay.n@hotmail.com


  2. #2
    Müdakkik Üye vakti_nehar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Mesajlar
    969

    Standart

    Harıka bır yazıydı bu gune ıtafen ve her gune ...
    yazanında paylasında yuregıne saglık ...
    eyvallah..

    " Eğer şu fânî dünyada bekâ istiyorsan, bekâ fenâdan çıkıyor, nefs-i emmâre cihetiyle fenâ bul ki, bâkî olasın...."

    Anlam demek, Allah demektir.

    Sonuç, sevgi Allah demektir.

    "İnşallah" derse Yakaran...

    "İnşa" eder YARADAN.

    SaFLaRı eZeNi aSLaN SaNMA aSıL NeFSiNi eZeBiLeN aSLaNDıR
    MEVLANA


  3. #3
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Nimetullah AKAY
    Bütün gelecekler yakındır




    Allah’ın Yüce Resûlü (asm) Veda Hutbesinde “Bütün gelecekler yakındır” diyerek insanları, hususan inananları çarpıcı bir şekilde ikaz etmektedir. İfade edilen bu hakikat, dile getirilen ve inkârı mümkün olmayan gerçeklerden sadece bir tanesidir. Bu gerçeği kim inkâr edebilir? Şüphesiz eğer bir hadise gerçekleşecekse, zaman bize göre ne kadar uzak olursa olsun, o bir günün gelmesi mutlaka tahakkuk edecektir.
    Dünyaya gelen her canlı için, ömür ne kadar uzun olursa olsun, ölüm oldukça yakındır. Nitekim ilk insan Hz. Âdem (as) bin yıldan fazla yaşamıştır. Ama bin yıl çarçabuk geçmiş ve Azrail (as) bir gün gelip o Büyük Babamızın da (as) ruhunu emr-i İlâhî ile alarak bu dünya hayatına son vermiştir. Kim bilir, belki de İnsanlığın Babası (as), geride bıraktığı zamana bakınca “Ne de çabuk geçti?” demiştir.
    Ömrümüz ne kadar uzun olursa olsun bizler yine de geçen hayatımızı bir rüyaya benzetiriz çoğunlukla. Geçmiş asırlarda yüzlerce yıl yaşayanlar da, onlarca yıl yaşayanlar da günü gelince ölmüştür. Dünyaya hükmeden nice insanların ömrü elliyi bile bulmamıştır.
    Rivayetlerde vardır, insanların ömürlerinin birkaç yüzyıl olduğu dönemlerde, oğlu iki yüz küsur yaşında ölen bir anne, zamanın Peygamberinin yanına giderek ağlamış ve “Oğlum gençliğine doyamadan öldü” diye dert yanmıştır. Zamanın Nebisi ise, o kadını “Bir gün gelecek, insanlar ortalama 60-70 sene ancak yaşayabilecekler” diyerek teselli etmek istemiştir. Kadın ise buna şaşırmış ve “Acaba o insanlar yerleşmek için kendilerine ev yapma gereğini duyacaklar mı?” diye sormaktan kendini alamamıştır.
    Allah’ın Habibi Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde meâlen “Ölmek için doğup dünyaya gelirsiniz, harap olmak için binâlar yapıyorsunuz” buyurmaktadır. Yüce Peygamber (asm) mutlaka günümüzün binalarını görerek bu hikmetli ifadelerini dile getirmiştir. Evet bugün nice “gökdelen”ler yapılmaktadır. Artık katlarını bile saymaktan insanların aciz düştüğü o yüksek binaların kıyamet alâmetlerinden biri olduğunu bilmeyenimiz yoktur her halde...
    Evet kıyamet yakındır. Çünkü zikredilen çoğu alâmet, meydana gelmiştir. Tıpkı biz insanların ölümü gibi dünyanın ölümü de yakındır. Kur’ân-ı Azîmüşşan muhtelif âyetlerinde bu büyük günden bahsetmektedir. Âhirzaman Peygamberi Habibullah’ın (asm) bir çok hadisinde kıyametin yakın olduğundan ve alâmetlerinden bahsedilmektedir.
    Deccallar geldi ve en büyük tahribâtlarını yaptılar. Mehdi de geldi ve âhirzaman fitnesinin ateşini iman nuruyla söndürme hizmetini yaptı ve şahs-ı mânevîsiyle yapmaya devam etmektedir. Daha ne olacak ki? Bugün fitnelerin en büyüğü ve karşısında dimdik ayakta duran iman hizmetinin en tesirlisi yapılmakta değil midir? İmtihan sırrına aykırı bir durum oluşturacak bir vaziyet olmayacağına göre, elbette artık gereksiz beklentilerin içine girmek doğru olmayacaktır.
    Kıyametimiz gibi, dünyanın kıyameti de uzak değildir şüphesiz. Allah’tan başka gerçek zamanını kimsenin bilemeyeceği bu büyük anın alâmetleri, bize imtihan dünyasının sonunun çok uzak olmadığını göstermektedir. Bizler gibi dünyamız da artık ihtiyarlamaktadır. “Her nefis ölümü tadıcıdır” âyetinden, büyük bir insan hükmünde olan dünya da nasibini alacaktır şüphesiz.
    Kendi ölümlerini inkâr edemeyen, ama yaptıklarını torunlarına bırakma emelini taşıyanlar bilsinler ki, bu dünya torunlarına da kalmayacaktır. Dünyayı biz şuurlu insanlar için bir imtihan yeri olarak yaratan Kâinat Sultanı, elbette bu dünyada yapılan her hareketin hesabını bizlerden soracaktır. Yaptığımız zerre kadar bir iş bile kaydedilmektedir. Aklını kullanan hangi insan, ölümden sonra gerçek bir hayatın bizi beklemediğini iddia edebilir? Şuur sahibi varlıklara imtihanı kaybettirmek için çabalayan şeytanlara uymak ve gerçekleşmesi muhakkak olan kıyametleri görmezden gelmek ne kadar acı verici... Bir insan bir yerde misafir olduğunu bile bile nasıl ev sahibi gibi davranabilir? Akıl ve şuur sahibi olan insanların bu âlemdeki gerçekleri okuyamaması ve yaratılışın sırrını keşfedememesi gerçekten üzüntü verici değil midir?

    30.03.2009

    E-Posta: akay.n@hotmail.com



  4. #4
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Nimetullah AKAY
    İnanmak büyüklüktür




    Şüphesiz Allah’ın varlığına inanıp kulluk yolunu seçenler bu dünyada inançlarının gereğini tam olarak yerine getirmiş olsalardı, maddî bakımdan da küfür bataklığı içinde olanlara galip gelebilirlerdi. Eksiklik, iman gibi bir nimetin değerini tam olarak anlamamak ve o imanı hayata tam olarak geçirmemektir.
    İnkâr edemeyiz ki, nefislerimizin oyununa gelerek uymaktan kaçındığımız bazı gerekli kurallar vardır. Bu dünyada hem maddeten hem de mânen Allah’ın habis mâhluklarına üstün gelmenin yolları mutlaka bulunmaktadır. Peygamber-i İ’zâmın hayatlarına baktığımız zaman, dünyada her cihette üstün gelmenin yolunun, dünyanın fani değerlerini kalben terk etmekten geçtiğini görebiliriz. Bu dünyanın debdebesine talip olursak, bütün lezzetlerinden istifade etmeyi kendimize hedef seçersek, elbette özlediğimiz maddî-mânevî üstünlüğe kavuşmamız zor olacaktır.
    Evet, Allah bu dünyada kendisine inananlara hem dünyanın gayr-ı meşrû lezzetlerini, hem de ahireti birlikte vermez elbette. Bizler bunu Allah’ın Habibinin (asm) hadislerinden öğreniyoruz. Çünkü o yüce Nebî, Allah’ın, dünyayı isteyenlere ahireti vermeyeceğini buyurmaktadır. Ayrıca kendi mübarek yaşantısıyla da bize bu gerçekleri hatırlatmaktadır. Mübarek hayatının bütün safhalarında bu konu ile ilgili ibretli vakıalar yaşanmıştır. Bunlardan sadece bir tanesini örnek vermeye çalışalım isterseniz:
    Bir gün Hz. Ömer, o Nebiyy-i Zişan’ın hânesine gitmektedir. Bakıyor ki, kâinatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı o Yüce Zât bir hasır üzerinde uzanmıştır. Hasırın sertliği onun mübarek vücudunun azaları üzerinde iz yapmıştır. Hz. Ömer “Anam babam sana feda olsun Ey Allah’ın Resulü, Rumların, Sasanilerin kralları büyük bir debdebe içinde yumuşak sergiler üzerinde yatmakta, dünyanın bütün nimetlerinden istifade etmektedirler. Sen niye bu şekilde yaşıyorsun?” diyerek üzüntüsünü belirtmektedir. O Yüce Resûl, “Ey Ömer sen dünyanın zevklerinin onlara, Cennetin de bize olmasını istemez misin?” diye Hz. Ömer’e bizlerin de ders alacağı önemli bir hatırlatmada bulunmuştur.
    İşte ümmeti olmakla şereflendiğimiz Peygamberimiz (asm) ve onun yolundan giden sahabisi dünyanın fena ve fani yönlerine talip olmadıkları için Allah onları dünyanın zilletlerinden muhafaza etmiştir. Onlar hem maddeten hem de mânen bu dünyada izzetle yaşamışlar ve her zaman düşmanlarını zelil etmişlerdir. Onlar dünyanın zehirli bal hükmündeki makam ve mevkilerini önemsememiş, şeytanın silâhı olan gurur ve kibir tuzaklarına düşmemişlerdir. Onlar dünyanın geçici zevklerine beş para ehemmiyet vermemişlerdir.
    Asr-ı Saadet ve Hulefai Râşidîn döneminde İslâm’ın mücahitleri, sadece ahireti hedef aldıkları için hep Allah’ın düşmanlarını zelil bir duruma düşürmüşlerdir. Ondan sonraki dönemlerdeki mağlûbiyetler dünyanın fena ve fani değerlerine önem verildiği ölçüde meydana gelmiştir. Bugün bizlerin durumu da böyle değil midir? Bize yirminci asrın karanlıkları içinde Kur’ân nurlarını gösteren büyük İslâm âlimi Bediüzzaman da, dünyaya önem vermediği ölçüde yükselmiş değil midir? Unutmayalım ki, bizler dünyanın makam ve mevkilerini, lezzet ve şöhretini birinci sıraya koyduğumuz sürece bu dünyada yüzümüz gülmeyecektir. Tek çıkar yolumuz, Allah’ın rızasını her şeyden üstün tutmamızdır. Bizler O’na kul olmayı dünyanın bütün makam ve mevkilerinden üstün tuttuğumuz ölçüde yükseleceğiz. O zaman mânen yükseleceğimiz gibi, maddî setlerin tamamı da karşımızda yıkılıp yerle bir olacaktır...

    08.04.2009

    E-Posta: akay.n@hotmail.com



Konu Kapatılmıştır

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 10.11.11, 09:42
  2. Kurban Sunan ile Kurban Olan
    By Tılsım in forum Edebiyat
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.12.08, 20:25
  3. Kurban Bayramını Nasıl Kurban Eder, Nasıl Karib Oluruz..
    By seyyah_salih in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 07.12.08, 19:03
  4. Kurban Bayramı Klibi (Kurban Kıssası)
    By osmanyuksel in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.12.06, 13:47
  5. Kurban Bayramında Kurban Kesmenin Hükmü Nedir?
    By Meyvenin Zeyli in forum Fıkıh
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.12.06, 18:01

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0