+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Hazreti İbrahim - İsmail Berk

  1. #1
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart Hazreti İbrahim - İsmail Berk

    Hazreti İbrahim-1

    Babil hükümdarı Nemrut, bazen yıldızlara bakıp onlardan bilgi aldığını iddia eden müneccimlerle görüşürdü. Bir defasında kendini sarsacak ve derin düşünceye götürecek sözler sarfetmişlerdi:

    “Bu yıl doğacak çocuklar arasında biri var. Bu çocuk senin dinini terkedecek ve putlarını kıracaktır.”

    Merakı korkuya dönüşen Nemrut, müneccimlerden duyduklarıyla sarsılmıştı, “İyice araştırdınız mı?” diyerek, üstü kapalı tehdit etmekten de geri durmuyordu. Ancak daha fazlasını pekiştirerek söylemeye devam eden müneccimler:
    “İş, sizin ölümünüze kadar uzanıyor.”

    Nemrut, sessizliğin korkusuna gizlenmiş ve adeta donmuş bir cisim kesilmişti. Bu arada şeytani tedbirin zulme eşlik eden kasaveti ile ne yapması gerektiğini hesaplıyordu. Kararını verince, yeni emir herkese duyuruluyordu:

    “Bu günden sonra doğacak erkek çocuklar, sultanımızın emriyle öldürülecektir. Karşı gelenler veya çocuklarını saklayanlar, acımadan idam edileceklerdir.”

    Her taraf, devriye gezen zalim hükümdarın adamları ile doluydu. Yeni doğan erkek çocukları öldüren caniler toplumu sarmıştı. Çocuk cellatları, geleceğin masumiyetini katlediyorlardı.

    Bütün mesele, Nemrut’u yaşatmak, onun putlarına karşı çıkacak olan ve beklenen şahsiyeti engellemekti. Korkuyla beslenen, şiddetle büyüyen ve zalimce tedbirlerle kendini daimileştirmeye çalışan Nemrut’un bu planları, mukadder sonu önlemede etkili olamadı.

    Kader hükmünü icra edecekti. Korku ve tedbir nafileydi. Hayat, küfür karşısında iman iksiriyle müjjdelenecekti. Kainatın Sahibi, kendisine inanacak ve ona bağlanacak dostunu gönderecekti.

    Bu, kainatın yaratılış gerçeğiydi. Hilkat mucizesiyle, doğacak namzet çocuk inayetle gelecekti. Şartlar ona göre düzenlenecek, Nemrut ve ahalisi bunu görmeyecek kadar mağrur, mütekebbir ve zalimce kusacaklardı.

    Menfiliğin, haksızlığın ve baskının bu denli zifiri karanlığında, bir nur, bir teselli, bir muhabbet, bir şefkat, bir dost, bir ikram, bir huzur armağanı beşeriyete lazımdı. Beşeriyetin bu yeni dönemi, yeni çocukla kendini bulacaktı. Bu çocuğa baba olmaya aday Azer de bir putçuydu. Hanımı hamile olmasına rağmen, ne eşi ne de kendisi farkedemiyordu. Bir anlamda fark ettirilmiyordu. Dikkat çekmiyordu.

    Doğum yaklaştığında, mahzun anne çocuğunun güvenliği için evinin dışında şehre yakın bir mağaraya gitmişti. Orada çocuğunu doğurmuştu. Mağarada, onu koruma endişesi taşıyordu. Yabani hayvanlar ve kimsesiz ortam, çocuğa zarar verebilirdi. Bunun dışında, duyulmaması gerekiyordu.

    Anne, bütün bunlara riayet ediyordu. Mağarada bıraktığı çocuğunu düzenli ziyaret ediyor, emziriyor, bakımını yapıyor ve dikkat çekmeden evine geri dönüyordu. Aylarca çocuğunu mağarada tuttu. Bir müddet eşinden bile gizlemişti. “Ölü doğduğunu” söylemişti.

    Çocuğun bir günü bir aylık gibiydi. Korunduğu her halinden belliydi. Erken gelişmiş ve büyümüştü. Yine de onu mağarada bırakmak, tehlikeli yalnızlığa emanet etmek, anne yüreği için ağırdı. Çocukluğu erken tamamlayan bir hal vardı. Annesi. çocuğuna ismini vermişti: İbrahim

    İbrahim, yeni doğmuş çocuklar gibi görünmüyordu. Bir haftada yedi aylık gibiydi. Bu haliyle şehre, evine alabileceğini düşünmüştü. Bu safhayı eşi Azer’le paylaştı. O da arkadaşlarına danıştı. Zarar görmeyeceğinden emin olunca eve almışlardı. İbrahim, ilk defa mağaradan çıkarılmıştı. Mevcudatla tanışmasına fırsat doğmuştu. Eşyanın, varlıkların ve canlıların ismini öğreniyordu. Eve doğru gelince, babası Azer, İbrahim’den beklemediği sözler duydu:
    “Mutlaka bunların bir yaratanı olmalı....”

    İbrahim’in kalbi, aklına tevhid nişanesi bu gerçeği söyletmişti. Çaresiz çocuk, zalim Nemrut, Cellatlar, Putlar, tevhid, mağarada muhafaza hepsi bir arada… Ve içiçe... Ve nihayet, korku tedbire çare olmamıştı. Mesele İbrahim’den olmaktı.


    Dr. İsmail Berk - http://www.risalehaber.com/yazar_3267_515_Hazreti-Ibrahim-1.html
    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




  2. #2
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart Makam-ı İbrahim

    Makam-ı İbrahim


    Yüceliği kabul edilen dört aileden biri al-i İbrahimdir. Hazreti Adem, Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim ile al-i İmran ailelerinin devamında gelen ve manevi varlıklarını devam ettirenler,farklı kılınmıştır.

    Cenab-ı Hakk'ın bu takdiri ve tayini günümüze kadar devam eden nurani silsilenin millet-i İbrahim ile Peygamber Efendimiz üzerinden al-i beytini muhafaza etmiştir.

    Hazret-i İbrahim, Babil Hükümdarı Nemrut zamanında doğduğu biliniyor. Doğduğu yer konusunda ise rivayetler muhtelif. Bir rivayete göre, bugünkü Irak topraklarında “Ehvaz”a yakın “Sus” şehrinde, diğer bir rivayete göre ise Babil’de’ “Kusa” nahiyesinde doğduğu ifade edilmektedir.

    Bunun yanısıara “Verka” da doğduğu, sonra “Kusa”ya babasının getirdiği rivayetinin dışında Harran’da doğduğu ve yine babasının onu Babil’e naklettiği, kaynaklarımızda belirtilmektedir.

    Genel bilgi girişinden, Hazret-i İbrahim’in doğuşu ve o günkü şartlar üzerinde düşünmeye çalışacağız. Bu gün Ortadoğu olarak ifade edilen coğrafya, peygamberler yatağı olmuş. Zalimlere karşı Allah’ın koruyucu zırhı nebiler üzerinden gelmiş. Azgın toplumu onlar irşad etmiş. Bazen sonuç alamamışlar. Bazen ıstırap yüklü yaşamışlar. İftiraya uğramışlar. Kavimleri tarafından dışlanmışlar.

    Bu safhalar bazen o raddeye gelmiş ki, ad ve semut kavimlerinin helakına bile vesile olmuş. Bütün bunlar peyygamber kıssaları ve Kur’an’da geçen ibretli hayat hikayeleri ile ikaz edici birer rehberlik görevini görmektedir.

    Bu hayatların içinde Hazret-i İbrahim ve onun devam eden kutlu aile seçeresi ile bizi rahmete ve muhabbete sevk eden halleri, en bariz öğretici konumundadır.

    Hazreti İbrahim, çocukluğunda babasının yaptığı putları pazara götürürken, onlara beklenen itinayı göstermiyordu. Boyunlarına ip takar, yerde süründürürdü.

    Bazen su içirmeye çalışırdı. Su içmeyince, putun üstüne dökerdi. Bunu fark eden ahali babasına şikayet ederlerdi. İbrahim, putlara “saygılı” davranmıyor diye. Babasının ikazları çare olmamıştı.

    O, ikna edici ve merakı harekete geçirici sorularla ve davranışlarla onların yanlış inanışlarına cevap veriyordu. Zihinleri karışıyordu. Ancak tepki vermeyi ve babalarının geleneğine bağlı kalma ısrarları ve inatları dışında muhakemeli bir şey söyleyemiyorlardı.

    Bir gün arkadaşarı ile akşam karanlığında gök yüzünü temaşa ederken, ülker yıldızı gösterek, “Bu benim Rabbimdir.”demişti. Arkadaşları buna şaşırmışlardı.

    Sonra yıldız batınca ve gündüz olunca, fikrini değiştirmiş ve “Bu benim rabbim değildir.” demişti. Bu defa ay için “Bu benim rabbimdir” demişti. Yine gündüzün aydınlığı,ayı gizleyince ve kaybolunca, onunda rab olamayacağına hükmetmişti.

    Sıra gündüzün güneşine gelmişti. “Bu benim rabbimdir demişti.”yine. Akşam onu da sarıp saklayınca ve batınca, Hazreti İbrahim, ”Lauhibbul afilin” demişti. Yani “Batıp ve gidenleri sevmem.”diye.

    Hazret-i İbrahim, yüce bir makamın temsilidir. Makam-ı İbrahim, bunun görünen manası ve müminler için ziyaret ve ibadet mahallidir.

    Bir hadiste, “makam-ı İbrahim, cennet yakutudur” denilmektedir.

    Makam-ı Mahmut ise, peygamberimize verilen,şefaat makamıdır. Kabe’de muhabbetle şefkati cem eden, peygamberimizle Hazreti İbrahim’i birleştiren ve nurani bir hale gibi sütunlaşan manevi iklim,bunun en büyük feyiz tezahürüdür.

    Peygamberimizin Mahmud makamına çıkıp,hamd ile şefaatini dilemek, şefaatinin şefkatine geçmek ve şefkat sahibine sığıınmak, muhabbetullah ile birlikte makam-ı ibrahimin cennet köşelerine yönelmek,en büyük haz ve inşirahtır.

    Bu halde, meleklerin tavaf ettiği kabe veya sema ise beyt-i mamur makamındadır.

    Safa ve Merve birbirini kucaklarcasına, bir salıncak aralığında müminlerin gidip gelmelerine ve tavaflarını tamamlamalarına vesile olurken, uhut gibi nebiler nebisinin sırlarına şahitlik etmektedirler. “Biz uhudu, uhutta bizi sever.”peygamber sedası yankılanır kulaklarda.

    Tıpkı,Medyen’de Hazret-i Musa’nın ilahi hitaba mazhar olduğu Tur dağı gibi,nebilere muhatap olmuş şerefli mekanlar silsilesine dahil olurlar.

    İsmail Berk - http://www.risalehaber.com/yazar_3303_515_Makam-i-Ibrahim.html

    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




  3. #3
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart İbrahimvari

    İbrahimvari



    Hazreti İbrahim Aleyhisselam’dan sudur olan “Lauhibbul afilin” (batıp gidenleri sevmem, En’am 76) hakikati, önümüzde Kur’ani dürbünü tutan bir tazelikte ikaz ediyor. Bu nurani kaynağın günümüze düşen ışığı ile önümüzü aydınlatmaya çalışıyoruz.

    Hayatın akıcılığından sönüp giden anlar ve tazelenen hatıralar, hep bir gurbet ve yalnızlık hissi veriyor. Bunun temelinde, acz ve fakr ile yoğrulmuş insan ruhunun, rabbine sığınma ve onunla rahatlama arzusu vardır.

    O’na sığınmak, O’na dayanmak ve İbrahim’in Rabbine yönelmek, İbrahimvari düşünmekle olur. Bunu bize hatırlatan ve ikaz edici irşad yapan yüce mesaj, uful edenlerin/batanların, yani doğup ölenlerin hakiki sevgiyi koruyamacağını hatırlatıyor.

    Mecazi aşktan hakiki aşka yüzleri çeviren, muhabbetin kaynağına ve sevginin tohumlarına ilahi sırrı yerleştiren, kainatın muhabbet iksirini peygamberler üzerinden Allah’a ulaştıran bir hikmetin ince dokusu, bizi rahatlatmaktadır.
    İbrahimvari hakikat, ateşin suya teslim olduğu mucizevi haldir. Can varlığı olan oğlu İsmail’i ilahi emirle kurban etme emniyeti ve kabullenişi, kulluğun en büyük mertebesine çıkaran bir imtihandır. Tamamen bir hafıza berraklığı, niyet sığınağı ve cennet tadında rabbine güvenme ve emrine uyma bahtiyarlığıdır.

    İbrahimvari muhabbet ehli, Halil İbrahim sofraları ile bereketlenir. Dostluğa, rızaya, kadre ve kıymete kapı açar. Bütün bu kapılar beşeri değil, rahmanidir. Nefsi değil insanidir. Hissi değil vicdanidir. Akli değil kalbidir. Daha doğrusu birbirini terfi ettiren nurani zincirlerin maksada götüren halkalarıdır.

    Böyle bakınca, Kabe’nin mimarı, gönül Kabe’mizin de muhabbet saikidir. Bizi kendine çağırır, bizi kendine yaklaştırır. Bizi bizimle başbaşa bıraktırmayacak kadar nefsimizden uzaklaştırır.

    İbrahim Aleyhisselamın, enbiya silsilesine rehberlik eden ve onun nesebinden bu güne gelen al-i ibrahim sırrı, bizi celbediyor. Nuraniyet tecellilerine gark ediyor.

    Makam-ı İbrahimin, Kabe’de’ki muhteşem manevi abidesi ile müminlerin ihtiram kapısı olmakta ve Peygamberimizin şahsında geçmiş bütün peygamberleri temsilen var olan bir temsilin teslimiyet bayrağını göstermektedir.

    Bereketin topraktan mideye, rahmetten feyze ve oruçtan sevaba geçen inkişafı, İbrahimvari ihlasın, sadakatin ve emre amade bir kulluğun mazhar olduğu bir lütuftur.

    Bediüzzaman’ın beni ağlattırdı dediği “Lauhibbul afilin”, tevhidin sebeplerden tecerrüt etmiş ve Rabbi Rahimini melce yapmış bir imanın hüzünlenen kalbine sürur merhemi olmaktadır.

    Ateş, İbrahimvari olanı yakmadı. Çünkü,”Soğuk ve selametli ol” emrini alan ateş, diğer mevcudat gibi Hazreti İbrahim’in şahsında, Nemrudane zulmün pençesine peygamberini atmadı.

    Ateş yakıcı iken tersine döndü. Gönül ateşine tahvil oldu. O ateş ki, kainatı muhabbetleştirdi. Mevcudatın zevallerine ümit oldu. Gidenler gelenlere miras bıraktı, kainatın ahengini ve derakap vaziyetini.

    İbrahim milletinden olmak, onun nesline layık olmak ve onun bereketine mazhar olmak, her müminin en kalbi niyaz ve duası olarak günümüze kadar gelmektedir.

    Ateşin yakmadığı Hazreti İbrahim misali, günah ateşinden koruyacak olan takva zırhına bürünmnüş ihlaslı haller, ilahi inayetin tecellisine mazhar olur. İslam dünyasında müminler için böyle tezahür dilemek, Ramazan mübarekiyetinde dualarımızın kabulü için iyi bir vesiledir.

    Ruh, İbrahimvari uful edenlerden elini çektikçe sonsuz bir hazzın fıtratla buluşan kalbi niyazına yakınlaşıyor. Kalb mecazi muhabbetlerden arındıkça, içindeki lezzetin şuuruna varıyor.

    Öyleyse, Haliliye mesleğinin yol göstericiliğinde, hillet olan “En yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert arkadaş olmak iktiza eder.”

    Bu muvaffakiyet, İbrahimvari ihlasın Rabbine götüren en büyük mevvesidir.

    İsmail BERK - http://www.risalehaber.com/yazar_3374_515_Ibrahimvari.html
    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Genç Saidlere Bir Mektup - İsmail Berk
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 05.12.08, 10:09
  2. Neden Risale-i Nur Hayatı? - Dr. İsmail Berk
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 16.10.08, 17:10
  3. Hekimoğlu İsmail'in Merhum Bekir Berk İçin Yazdığı Eser?
    By berguzide in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.06.08, 14:47
  4. Hazreti Bediüzzaman Dahi...
    By hadimi_kuran in forum Bediüzzaman'ın Hayatı (Eski, Yeni ve Üçüncü Said Dönemleri)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.05.08, 08:59

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0