+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Karadavi:“ Sünniler, şiileştirilmeye çalışılıyor”

  1. #1
    Pürheves ceyhun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Mesajlar
    257

    Standart Karadavi:“ Sünniler, şiileştirilmeye çalışılıyor”

    Karadavi aslında kendisiyle tartışıyor

    30/09/2008

    Son günlerde yaşanan kimi açıklamalarla gündeme gelen Üstad Yusuf el-Karadavi’nin söylemi bu bağlamda irdelenmeli. Tavrın altında elbette modernite öncesine uzanan tarihsel mezhebi bakış açıları da önemli bir faktör.

    Hatırlanacak olursa Üstad Karadavi, Saddam Hüseyin’in idamının ardından yaptığı konuşmayla gündeme gelmişti. Karadavi Saddam’ın “şehid” olduğunu iddia ediyordu. Zalim bir diktatör’ün sünnilik muhafızlığına soyunup İran’la savaşa tutuştuğu günler yeniden hatırlanır olmuş, Saddam gibi bir insanlık düşmanının işlediği katliamlar bir anda unutulmuştu…

    Karadavi, Sünniler içerisindeki ılımlı tavrıyla tanınıyor. Kendisinin Müslümanların birliği yönünde ve Emperyalizme karşı tek vucut olunması konusundaki çabaları takdire şayan olmakla birlikte yer yer açığa çıkan bu gibi söylemler kendi söylemiyle çatışmıyor muydu? Muhammed Avva ve Fehmi Huveydi gibi Sünni dünyanın önde gelen isimlerinden, Darut Takrib başkanı Ayetullah Teshiri ve Muhammed Huseyn Fadlullah gibi Şii dünyanın önderlerinden Karadavi’nin açıklamalarına tepkiler geldi.

    Karadavi, Şiiler’in şiileştirme çalışmaları içinde olduğunu, Sünniler’in şiileştirildiğini iddia etmekte buna son verilmesini şiddetli bir ses tonuyla istemekteydi.

    Ayrıca tepki getiren açıklamasında Karadavi, Şiiler’in “kafir” değil ama “sapık” olduklarını, Kurtulacak tek fırkanın Sünniler olacağını iddia etti…

    Üstad’ın aslında Sünniliğin ılımlı kanadından tekfirci kanadına cevabı olan bu söylemi dahi ne denli dışlayıcı ve yaralayıcı olduğunun farkında değil.

    Bilindiği üzere Sünnilik içerisinde Suudi Arabistan merkezli Selefiyye ekolü, Sünnilik içinde yer alan 4 mezhebi sapıklıkla itham ediyor ve tasavvufçuluğu kafirlikle tanımlıyor. Selefiyye’ye göre Şiiler de tıpkı sufiler gibi kafirler. Bunun karşısında ise Klasik Ehl-i Sünnet çizgisinin ılımlı söylemini sahiplenen Karadavi gibi isimler ise Klasik söylemi dillendiriyorlar. Nedir bu söylem?

    Klasik Ehl-i Sünnet söylemine göre Müslümanlar iki gruba ayrılır. En büyük halka’da Tüm Müslümanlar yer alır. Bu halkaya Ehl-i Kıble denmektedir. Ehl-i Kıble dairesinin içerisinde yeralan küçük halka ise Sünniliktir. Kendisini kurtulacak tek grup (Fırka-i Naciye) olarak tanımlayan Sünnilik kendisi dışında kalan tüm İslami grupları bid’at ve dalalet ehli olarak tanımlar. Bu yaklaşıma göre Sünni olmayan herkes sapıktır ve kurtulmanın tek yolu Sünni olmaktır. Bu keskin ayrıştırmaya rağmen Sünni olmayanlar genel halkaya dahil olduklarından doğrudan kafir ilan edilmezler. Hatta İslam kardeşliği hukukunda içinde muamele görürler.

    Yukarıda özetlemeye çalıştığımız söylemin kendi içinde çelişkiler barındırdığını ifade etmeliyiz. Madem tek kurtulacak fırka Sünnilikse o halde helak olacak fırkaların Müslümanlığının anlamı nedir? Madem diğer sünni olmayan gruplar da Müslümansa nasıl olur da “sadece” sünni olanlar kurtulur? Sonuçta hem Sünnilik=İslam/kurtuluş deyip sonra da Sünni olmayanlara kafir dememek açık bir çelişkidir.

    Durum diğer tarafta çok mu farklı? Elbette hayır. Şia da aynı tutum içinde maalesef.

    12 İmam’ın velayeti’nin Allah tarafından belirlendiği dolayısıyla bu hükmü kabul etmemenin küfür olduğu Şii akaid kitaplarında yazmaktadır.


    Velayeti imanın şartları arasına sokan Klasik Şii söylemi’ni en iyi özetleyen şey ise şu rivayettir: “Ehli Beytim Nuh’un gemisi gibidir. Kim ona binerse kurtuluşa erer kim binmezse helak olur”

    Elbette ılımlı çizgide olan son dönem Şii uleması arasında “Şii olmayanların aslında Müslüman olmadıkları” dogması sorgulanmıştır. Bu sorgulama sonrası ılımlı görüş tıpkı Karadavi’nin şiiler hakkında düşündüğü şeyi sünniler için düşünür olmuştur. Bu düşünceyi şöyle özetleyebiliriz: “Şiilik yani velayete iman edenler mü’mindir. Ama Şii olmayanlar Müslümandır. Yani sapık ama Müslüman/ kurtulamayacak ama tekfir etmeyiz” söyleminin aynısını savunur olmuşlardır.

    Biraz önce Sünni düşünceye yönelttiğimiz soruları burada şiilere de sorabiliriz.

    Bu bağlamda baktığımızda gerek sünni gerekse de şii söylem aslında aynı şeyi iddia etmektedir: “Tek kurtuluş kapısı/ Gerçek İslam benim ve benden olmayan sapıktır”

    Hem Şiiler hem de Sünniler böyle düşündüklerinden Sünniler yüzyıllardır yüzlerce cilt kitap yazarak Şiileri hak yola çekmeye çalışmışlar, çekemediklerine de “hidayete erdirilecek sapık” gözüyle bakmışlardır.

    Aynı şekilde Şiiler de tek kurtuluş kapısının Şii İslam’ı olduğu önyargısı sebebiyle Şiiliği yayma çalışmalarını gayri müslimlerden önce Sünni kardeşlerine yönelik bir kampanya biçiminde sürdürmektedirler. Bu sebeple İran’ı ve Hizbullah’ı sahiplenme erdemini göstererek sünniliğini değil İslami kimliğini öncelediğini gösteren Üstad Karadavi’nin “sapık” açıklaması kendi kişiliğini gölgeledi.

    Bu tabloda Üstad Karadavi diyor ki “Şiiler Sünnileri şiileştirmeye çalışıyor” Oysa itiraz ettiği, endişelendiği şey Şiilerin sapık Sünniliğin de tek kurtuluş yolu olduğu önyargısının aynısının şiiler tarafından yaşatılmasıdır. Oysa Sünnileri şiileştirmeye çalışanlar Üstad Karadavi gibi kendilerin hak kendilerinden olmayanların sapık olduklarını düşündüklerinden bu ameli yapmaktadırlar. O halde yapılması gereken şey Daru’t Takrib’in ilk kuruluş feslefesinde de işlenen şeyi başarmaya çalışmak olmalıdır. Mezheplerin birer ekol olduğu ve usullerinin İslam’ın kendisi olmadığı, ancak İslam’ı anlama çabalarından sadece bir çaba olduğunu hatırda tutmak…

    Bu sebeple kişinin hak üzerinde olup olmadığı hangi mezhebe tabi olduğundan değil, Kur’an’ın temel ilkeleriyle ne kadar uyumlu bir akide ve amel sahibi olduğuyla ilgilidir. Müslümanlar’ın ortak noktalarda buluşmaları ve ortak noktalarda diyaloğa geçmelerinin birincil şartı birbirlerini sapık, bid’at ehli gibi yaralayıcı ifadelerle tanımlamamalarıdır. Sen Müslümansın ama sapıksın dediğimiz biriyle ortak noktada nasıl diyaloğa geçebiliriz? Bu gibi bir söylem’in vahdet’e götürmeyeceği açıktır. Kur’an ve Sünnet’in hem Şiileri hem de Sünnileri buluşturan temel ilkelerinde ne kadar tutarlıyız? Bunu konuşmalıyız. Bu tutarlılık Güney Lübnan ile Filistin arasındaki farkı ortadan kaldırıyor.

    Bu sebeple Şiilik/Sünnilik/İbadilik/Zeydilik gibi İslam yorumlarının hepsinden alınabilecek güzellikleri miras olarak alıp hepsinde bulunabilecek sorunlu yönleri ayıklamakla mükellefiz.

    Fadlullah’ın şiiliği ile Seyyid Kutub’un sünniliği arasında renk farklılığı olduğunu aslında İslamiliklerinin önde olduğunu görebiliriz…

    Bülent Şahin Erdeğer
    " Sohbet sünnet-i müekkededir ; en az iki günde bir bu sünnet yerine getirilmeli... "

    Hace Alauddin ATTAR

  2. #2
    Pürheves ceyhun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Mesajlar
    257

    Standart Kardavi ve Brütüs’leri

    Mustafa ÖZCAN
    Kardavi ve Brütüs’leri


    Kardavi’nin çağdaş Şiî dailiğine ve tehlikelerine temas eden ve hedef alan El Mısrî el Yevm Gazetesine beyanatının yankıları bitmek bilmiyor. Adeta etki ve tepkileri çığ gibi büyüyor.


    Kardavi’nin açıklamalarının Sünnî dünyada yansımalarını iki kategoride özetlemek mümkündür. İhvan’ın da içinde bulunduğu (Suriye İhvanı istisna) ve meseleyi siyasî zaviyeden okuyanlar Kardavi’nin açıklamalarını erken ve en azından zamansız buluyorlar. Önceliğin ve uyarıların İsrail’e teksif edilmesini istiyorlar. İkinci grup ise siyaseti arka plana alıyor ve ilkeleri öne koyuyor ve meseleyi akidevî bir zeminde ele alıyor.

    Vahid Abdulmecid gibi yazarların temas ettiği gibi, madalyonun iki yüzü var. Meseleye Muhammed Selim Avva, Fehmi Huveydi, Tarık Bişrî gibi siyasî zaviyeden yaklaşanlar İran’ın gücüne güç katıyorlar. Buna mukabil meseleye prensipler veya Şiî-Sünnî zaviyesinden bakanlar da Vahid Abdülmecid’e göre, Şiî Arapları ülkelerine yabancılaştırıyorlar ve dolayısıyla yine dolaylı olarak İran’ın ekmeğine yağ sürmüş oluyorlar. Dolayısıyla meseleye siyasî öncelik vermek de mezhebî öncelik vermek de kimilerine göre risk unsuru taşıyor.
    Aslında iki yaklaşımın da bazı endişeleri beslediği doğrudur. Bundan dolayı aslında İran’ın siyasî veya jeostratejik veya jeopolitik emellerine âlet olmak da sonuçta Şiî eğilimleri güçlendirdiği gibi doğrudan Şiî kitleleri tahrik etmek de benzeri sonuçları doğurabilir. Bıçak sırtı bir durum. Dolayısıyla burada tehlike olan Şiîliğin İran’ın tarihî emellerinin aracı olmasıdır. Kimileri tam bu bağlamda tarihi yeniden hortlatmayalım diyorlar. Halbuki, tarihte kalmak ne kadar yanlışsa tarihi unutmak da o kadar tuzaktır.

    Şimon Peres Araplara, ‘Gelin tarihi unutalım ve maziye gömelim’ derken kendileri tarih izi üzerinden binlerce yıl sonra devletlerini kurmuşlardır. Dolayısıyla burada en dakik yaklaşım Muhammed Mehdi Şemseddin gibilerin temsil ettiği yaklaşım idi. Ama Şia içinde bu yaklaşımın sözcüsü kalmadı veya zayıfladı. Bu yaklaşım, Şiileri, Hizb-i İran’dan uzak tutmak olarak tanımlanabilir. Hizb-i İran Şiiliği İran’ın emellerinin hizmetine sokan bir anlayıştır. Sözgelimi, İran Devrimine kadar Irak’lı Şiîler Baas partisinin belkemiğini teşkil ediyorlardı. Sadun Hammadi gibi. Esad’ın da Truva atı olarak kullandığı Suriye Baas’ı gibi. Ama ne zaman İran devrimi kopmuştur ve ardından Şiî kitleler yavaş yavaş aynı zeminde buluştukları Sünnilere yabancılaşmaya başlamışlardır. Şiilik çerçevesinde saflaşmaya başlamışlardır. Bu yabancılaşmanın ikinci kademesi de Hizb-i İran’ın kontrolü altındaki İran’da ikamet eden siyasî Şiî hiziplerin Amerikan tanklarıyla Irak’a dönmeleriyle gerçekleşmiştir. Bilâhare Irak’ta yaşananlar ve ölüm mangaları ve Lübnan’da son olarak Hizbullah’ın Beyrut saldırısı Şiî-Sünnîler arasındaki psikolojik derinliği arttırmıştır. Zaten Kissinger ve Martin Indyk gibiler ABD’nin Irak’ı kontrol edebilmesi için Şiî-Sünnî ihtilâfının körüklemesini ve bilhassa Kissinger, ABD’nin İslâm dünyasının dominant gücünü temsil eden Sünnîliğe karşı İran’ı öne çıkarması gerektiğini tavsiye etmiştir. Çünkü Sünnîlik İslâm âleminin ortak bölenidir.

    ***

    Kardavi’nin açıklamasıya birlikte beliren saflaşmada eski dostları İhvan bile Kardavi’nin Brütüs’ü haline gelmiştir. Mehdi Akif’in yardımcısı Muhammed Habib aynen Vahid Abdulmecid’in tahlilinde söylediği gibi siyasî mülâhazalarla Kardavi’ye karşı çıkmıştır. Bu da Suretani Mutezeddani kitabının yazarı Ebu’l Hasan Nedevi’nin neden Kardavi ile aynı zemini paylaştığını gösterir. Ve yine Nedevî’nin siyaseti öncelememe konusunda İhvan’a nasihatlarını hatırlatır. Kardavi de neden İhvan yerine genel hizmeti öncelediğini anlatırken aynen Nedevî gibi konuşur. İhvan’ın yöntem sapmasına ve doğrudan siyaseti yeğlemesine işaret eder.

    Kardavi’nin Brütüs’leri hep siyasî yelpaze içinden çıkarken taraftarları da prensipleri yeğleyenler arasından çıkmıştır. Bu bağlamda, Suud’un parlak davetçilerinden Aiz el Karni ve Selman Avde gibi ‘ılımlı selefiler’ örnek verilebilir. Bununla birlikte, Brütüs’ler münferid kalırken Kardavi’ye kitlesel destek verilmiştir. Müteşeyyi grupların Vatikan’ın İmam-ı Ekber’i diye suçladıkları Muhammed Seyyid Tantavi ‘Şiî-Sünnî kavgası yok’ derken Ezher Âlimler Cephesi tamamen Kardavi’den yana tavır almıştır. Yine Fadlallah’ın Kardavi’yi suçlamasını nakz eder bir biçimde Mısır Vakıflar Bakanı Hamdi Zakzuk da aynen şeyhi gibi konuşmuştur. Yani Şiî dailiği tehlikesini reddetmiştir. Hem Tantavi, hem de Zakzuk liderleri Mübarek’in Arap dünyasında İran cephelerinden bahsettiğini unutmuş görünüyorlar.


    Son ayrışmada en büyük Brütüs’lerden birisi Kardavi’nin güvenerek yanına ve yakınına aldığı Fehmi Huveydi olmuştur. Şeyhini hedef alan bir yazı kaleme almış: Yanıldın Mevlânâ (olmadı şeyhim).


    Bunun üzerine Fehmi Huveydi’nin Brütüs’lüğünü hatırlatan yazılar kaleme alınmaya başlanmıştır. Özellikle Hasanzade gibi Hizb-i İran kalemşörlerinin Kardavi’ye Siyonist çocuğu ve Mason evlâdı gibi yakıştırmaları hatırlatılarak ihkak-ı hak adına bu hususlarda Huveydi’nin tek kelâm bile etmediği neredeyse zımnî olarak bu suçlamalara katıldığı nazara verilmiştir. Hatta çok ilginç. Kardavi’yi kral sofralarının konuğu diye küçümseyen kimi Şiî ve müteşeyyiler (Sonradan Şiîleşenler) Katar Şeyhinden Kardavi’yi kovmasını istemişlerdir.



    Esasen Fehmi Huveydi gibiler kesintili bir biçimde İran devriminden beri teşeyyü dalgasına binmiş, yer yer Hizb-i İran’ın propagandasını yapmaktadır. Sadece Irak’taki ölüm mangalarının ayyuka çıktığı sıralarda işgalciye karşı cihad yerine yatıştırma ve işbirliğini seçen Hizb-i İran’ı zaman zaman eleştirmiştir. Başta Gannuşi de, Fehmi Huveydi çizgisinde olmasına rağmen zamanla Kardavi çizgisiyle bütünleşmiştir.

    03.10.2008

    E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr

    Konu ceyhun tarafından (04.10.08 Saat 05:21 ) değiştirilmiştir.
    " Sohbet sünnet-i müekkededir ; en az iki günde bir bu sünnet yerine getirilmeli... "

    Hace Alauddin ATTAR

  3. #3
    Pürheves ceyhun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Mesajlar
    257

    Standart Hizb-i İran

    Mustafa ÖZCAN
    Hizb-i Fransa’dan Hizb-i İran’a


    Kardavi’nin birinci kademedeki Brütüs’ü Muhammed Selim Avva’dır.

    Liberal İslâmî düşünceleriyle tanıdığımız Muhammed Selim Avva, İhvan’a yakın bir isimdir. Son tavrında Kardavi’ye mesafeli bir tutum takınmıştır, Kardavi’nin daha önce bu yöndeki açıklamalarını da sulandırmaya çalışmış, parazit yapmıştır. Sözgelimi Kardavi’nin Şiî dailiği yönündeki tehlike çanları çalan önceki açıklamalarını da ‘dil sürçmesi’ olarak nitelendirmiştir. Meğerse işin aslı başkaymış. Kimi yazarların ifade ettiği gibi, Hizb-i İran uzantılarıyla akçeli ilişkilere girmiş. Kardavi’nin reddettiğini o kabul etmiş. Dolayısıyla ekmeğini yiyene kılıcını da sallamak düşer. Zaten modernist dalgaların eşliğinde adamın hassasiyetleri törpülenmiş idi.

    Mevdudi ve Muhammed Gazali gibi kadının imametü’l uzma (Halifelik) dışında devlet başkanlığı da olmak üzere her türlü makam ve mevkiye gelebileceğini öngörmüştür. Bununla birlikte, kitaplarında Ayetullah Humeyni’nin ‘Velâyet-i fakih’ doktrinine kuvvetli itirazları var. Buna rağmen pratikte onların çizgisinde yer almış ve Kardavi çizgisini reddetmiştir. Fethi Yeken ve benzerleri gibi daha ziyade siyasî noktadan Hizb-i İran’ın güdümüne girmiştir. İttihad’ın genel sekreteri olması da Kardavi ile ilişkilerine gölge düşürmüş ve İttihad’ın geleceğini fiilen tehlikeye atmıştır. İttihad çatallaşma ve iftirak noktasına gelmiştir. Bu da Kardavi’nin teşeyyü dalgalarına dikkat çekmesinde ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Kardavi bile iyi niyetine rağmen Hizb-i İran tarafından kuşatıldığını geç ve iş işten geçtikten sonra fark edebilmiştir. Bu da bize temkinsiz ve dikkatsiz fantastik adımların sonuçta ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermektedir. Üçüncü Brütüs ise Tarık Bişri’dir. Tarık Bişri bizde tanınan isimlerden değildir. O da Kardavi’nin tavrını ve çıkışını faşizan bir hareket olarak nitelendirmiştir. Aslında bu suçlama Fadlallah’ın suçlamasından da daha ağırdır.

    ***

    Bununla birlikte Cephetü Ulema-i Ezher gibi müteşerri çizgideki yerini muhafaza eden kurumlar Kardavi’den yana tavır koymuşlardır. Esasında Kral Abdullah döneminde Suudi Arabistan içeride ve dışarıda diyalog adımları atmış ve bu bağlamda dışarı da pek tanınmayan Hasan Nassar gibi Şiî ulema da içeride ve dışarıda tanınmaya başlamıştır. Karşılıklı diyalog zemini noktasında Hasan Nassar çeşitli Suudlu gazetelerde makaleler kaleme almıştır. Lâkin bu süreç ağır aksak ilerliyor ve gelecek ufkuna haiz olduğu da gözükmüyor. Zira iyi niyet ufkunu perdeleyen temelde farklar var. Bunları aşmadan sadece iyi niyet zemini üzerinden bir yere varmak mümkün değildir. Hatta beklenmeyen kötü noktalara da kayabilir.

    2006 Temmuz’unda Hizbullah’ın İsrail karşısında mukavemet göstermesi İslâm dünyasında büyük yankılar uyandırmış ve Hizbullah Sünnî dünyada da sempati toplamıştı. Bu direniş noktasında değil de Hizb-i İran ve mezhebi noktada da kırılmalara ve geçişkenliğe sebep olması noktasında da bazı uyarılara neden olmuştu. Gerçekten de Hizbullah’ın bu başarısından sonra hem teşeyyü faaliyetleri artmış ve hem de buna paralel Sünnî âlimlerin uyarıları artmıştı. Bu noktada en uç yaklaşımlardan birisini Suud ulemasından Cibrin temsil etmiş ve sergilemişti. O dönemde başta Kardavi olmak üzere çokları ona eleştiriler yönelttiler. Cibrin, ehl-i bidat fırkayı temsil etmesi bakımından Hizbullah’ın başarısı için duâ etmenin bile caiz olmadığını söylemişti. Kardavi gibi âlimler vaktiyle bu yaklaşıma itiraz ettiler. Fakat gelinen noktada bu zemin güçlenmiş gözüküyor. Zira Kardavi’nin son itirazları da dolaylı olarak Cibrin’in sözlerini olmasa bile yaklaşımını doğrular niteliktedir. Aynı bağlamda, Suudi Arabistan’ın parlak iki dâvetçisi ve ılımlı selefi Aiz el Karni (Son sıralarda İran’ı da ziyaret etmiştir) ve Selman Avde de Kardavi’ye güçlü destek verdiler. Bunun üzerine İranlı hackerlar Avde’nin sitesini yerle bir ettiler.

    ***

    Selman Avde’ye göre Hizbullah ismini değiştirmeli ve silâhını bırakmalıdır. Nedenini de şöyle açıklıyor. Hizbullah ismi ümmetin ortak malıdır ve bir hizbin tekelinde değildir ve bu hem hak veya yetki gasbı hem de yanlış anlamaların medarıdır. İsrail’le mücadelede Lübnan referansına bağlı ise buna göre hareket eder ve dahilde silâh kullanmaz. Oysa ki, Lübnan devletinin yerine kendisini ikame ederek gerçek olmayan bir görüntü vermekte ve bunu da İsraille mücadele ediyor şeklinde takdim etmekte ve bu sayede, ideolojik olarak da Hizb-i İran’ın çıkarına pazarlamaktadır. Faysal Mevlevî gibiler bu gibi mahzurlarından dolayı zaten direnişin’ taifi olmaktan çıkarılmasını ve çeşitlendirilmesini isteyip durmaktadırlar. Direnişin taifi kalması propaganda hedeflerine matuftur ve avamın dışında herkes için açık ve ayan beyan ortada bir oyundur.

    İkincisi, silâh her ne sebeple olursa olsun içeriye doğrultulmuş ve başbakanın hizbine silâh çekilmiştir. Dolayısıyla bu, ‘direniş’in hizipçi yönünü ortaya koymaktadır. Lübnan ordusunu da aşan tek silâhlı güç olduğundan Ali kesen baş kıran haline gelmiştir. Hizb-i İran etkin propaganda maksadıyla Hizbullah’a dokunulmazlık halesi ve zırhı giydirmiştir. Son olarak Irak’ta ve Lübnan iç cephesindeki gelişmeler akabinde Sünnî dünya intibaha gelmiş ve Hizb-i İran tarafından kandırıldığı yönünde güçlü emarelere sahip olmuştur. Evet! Sünnî dünya Hizb-i İran ile ayrışma noktasına gelmiştir. Kimileri Hizb-i İran’ın tehlikesini daha fazla ona sarılarak bertaraf etme düşüncesindedir. Halbuki teşeyyü gibi tehlikeler ifrat ile büyüdükleri gibi tefritle de büyürler. Bu gerçekle yüzleşmekten başka yapacak bir şey yoktur.

    Burada, Hizb-i İran, Hizb-i Fransa’ya mumasil bir kavram olarak kullanılmaktadır. Hizb-i Fransa, Cezayir gibi ülkelerde kimliklerini gizleyen, ama gizliden gizliye Fransız maslahatı için çalışan yerlilere denmektedir. Hizb-i Fransa’ya açık destek veren Harkiler sonunda tasfiye olarak soluğu Fansa’da aldılar. Ama Halit Nezar gibi gizli Hizbi Fransa mensupları varlıklarını korudukları gibi dahilde büyük tahribatlar yapmışlardır.

    04.10.2008

    E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr

    " Sohbet sünnet-i müekkededir ; en az iki günde bir bu sünnet yerine getirilmeli... "

    Hace Alauddin ATTAR

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Risale-i Nur’daki “Edebiyat Tadı” ve “Bambaşka Türkçe”
    By Şahide in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 26.03.09, 07:12
  2. Cevaplar: 14
    Son Mesaj: 02.12.08, 09:20
  3. “Onuncu Söz” ile “Beşinci Şua” Arasında
    By sarıca in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 26.07.08, 10:32
  4. “Gül”me Goncam
    By BiKeS_ in forum Edebiyat
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 01.01.08, 23:26
  5. Sayfalara “Eşimi Seviyorum” ve “Onu Sevmek İçin Bütün Yollar
    By mirkat in forum İslam'a Göre Kadın ve Aile
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 11.08.07, 12:38

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0