21. yüzyıl İslâmın asrı olacak
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bir mektubundan, özür dileyerek uzun bir nakil yapmak istiyorum:
“Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek geniş ve uzun bir hakikate, pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
“Nev-î beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile;
ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle;
ve mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle; ve gàliplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla;
ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle;
ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın ve mahiyet-i insaniyesinin umumî bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla;
ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’ân’ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla;
ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sûreti görünmesiyle;
elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak;
ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede (şimdi 1429 H.K.A), her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan; ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan;
ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren;
ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren;
ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten, on binler defa dâvâ edip haber veren;
ve sarsılmaz kat'î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi kat'iyyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-î beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa,
İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıt'aları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar.
Çünkü, bu hakikat noktasında, kat'iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mû’cize-i ekberin yerini tutamaz.” (Emirdağ Lâhikası, Y.A.N., s. 191 ve 216)
Bu uzun paragrafta Üstad o kadar müthiş, mükemmel ve büyük meselelerden, müjdelerden bahsediyor ki... Yukarıdaki metni üç kez okumanızı tavsiye ederim.
2. Dünya Savaşı’ndan bahisle aynı eserin 60. sayfasında Hüsrev Ağabey’den naklen “..deccalane bir hareket şimalde kendini gösterdiği görülüyor. Şu vaziyet herkesi heyecana, endişeye sevk ediyor. İstikbalin zulmetlerine gittiği zannıyla, merakla radyoları takibe koşturuyor.
Lillahilhamd, Risâle-i Nur, âlî beyanatıyla ruhlarımızı teskin ediyor, hakikî dersleriyle kalblerimizi tatmin ediyor. İşte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hıristiyanlık âleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani İncil, Kur’ân ile ittihad ederek ve Kur’ân’a tabi olması neticesi elde edilecek semavi bir kuvvetle mağlûp edileceği iş’âr buyuruluyor ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini mânâ-yı işari ile ihtar ediyor. Mesmuâta göre, bugünkü Amerika, aktar-ı âleme tetkikat için gönderdiği dört heyetten birisini, bugünkü beşeriyetin saadetini temin edecek salim bir din taharrisine memur etmiştir.”
Aynı eserin 44. sayfasında Risâle-i Nur’ların muannid dinsizleri ve feylesofları susturduğunu, bütün beşeriyetin her türlü müşkülünü halletiğini, her sorusuna cevap verdiğini vurguluyor Üstad Hazretleri.
Yine bütün insanlığın problemi olan terörün (bir yerde küfr-ü mutlakın icadıdır terör belâsı) yok edilmesinde de bu eserler çözüm getiriyor. Risâle-i Nur, “küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı, esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve asayişi ve hürriyeti ve adaleti temin eder.” (Age, s. 110). Yüzde yüz isabet.
Risâle-i Nurlar, sadece Türkiye, İslâm âlemi ve dünya ile değil kâinatla alâkadardır.
Üstad Hazretleri bu Nur Külliyatını, Asya’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya, Afrika’ya ve dünyanın her tarafına göndermeye gayret etmiştir. Şimdi de talebeleri götürüyorlar bizzat, göndermenin yanında. Bir şekilde ABD eski başkanı Kennedy’e, ağabeyler Nurları posta ile göndermişler ve Kennedy onlara teşekkür mektubu yazmış. Mitterand’a Sözler gönderilmişti Fırıncı Ağabey tarafından. Onun danışmanı da teşekkür mektubu yazmıştı. Biz de Cezayir Cumhurbaşkanına Arapça İşârâtü’l-İ’câz’ı posta ile göndermiştik.
İşte hep okuyoruz, duyuyoruz ve görüyoruz; Batıda İslâmiyetin de gereği çok güzel gelişmeler var. İşte bazı örnekler:
Amerika’da düşük bel pantolona hapis cezası. ABD’nin Louisiana eyaletinin Delcambre şehrinde ahlâk kuralları açısından sakıncalı bulunan düşük belli pantolon giymek, Belediye Başkanı Carol Broussard ve şehir yönetimince yasaklandı. Alınan karara aykırı davranarak pantolonun üzerinden iç çamaşırını gösterenlerin 500 dolar para ve 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılabileceği belirtildi.
Bütün Batıda alkollü araç kullananların araç kullanma cezaları arttırılıyor.
İngiltere’de Şeriat mahkemeleri faaliyete geçti. Daha önce Hollanda Dışişleri Bakanı da bu türden beyanda bulunmuştu.
“İsveç’te şeriat” başlıklı bir yazı kaleme almıştı Şükrü Bulut, 7.1.2008 tarihli Yeni Asya’da.
Temmuz ayında Hollanda hükümeti, İslâmiyetin aleyhinde karikatürler çizen bir karikatüristi, ülke huzurunun bozulacağı endişesiyle (tedbir olarak) ikaz etmişti.
Yine, Avrupa’da 114 kilisenin 1984 yılında toplanıp Peygamberimizin (asm) peygamberliğini kabul etmeleri de müthiş bir olay.
Yazıyı, Üstadın cümleleri ile bitiriyorum:
“Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 69)
H. KÜBRA AKDEMİR
19.09.2008