Esselamün Aleyküm...
Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) MİRAC’a çıktıklarında, Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: "Yâ Habîbim! Her sevgili, sevgilisinin yanına geldiğinde hediyeler getirir. Benim huzuruma sen ne getirdin?".
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ise "Yâ Rabbi! Senin hazinelerinde olmayan iki şey getirdim" der. Allah-u Teâlâ onların ne olduğunu bildiği halde "Nedir onlar Ey Habîbim?" diye sorduğunda Resulullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "Biri ibadet noksanlığı, diğeri de isyandır" der.
Allah-u Teâlâ buyurur : "Yâ Habîbim! Madem ki katıma acizlik ve itirafla geldin, o halde sana ecir ve mükafatını kat kat vereceğim. Ümmetinin noksan ve isyanını Gufran'a çevireceğim".
Sonra Allah-u Teâlâ, Resul-i Ekrem’e "Ey Habîbim! Sağına bak!" buyurdu. Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) sağ tarafına baktığında çok dalgalı büyük bir deniz, denizin içinde bir ada, adanın üstünde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak çamur tanesi gördü.
Allah-u Teâlâ buyurdu ki : "Ey Habibim! Bu büyük deniz benim Rahmet deryamdır. Şu küçücük adadaki ağaç bütün dünya ve onun behçesidir. Kuş ise insanlardır. Kuşun gagasındaki bir parça çamur, insanların günahlarıdır. Bu bir damla çamur benim rahmet deryamı bulandırabilir mi? Eğer rahmet deryası bir dalgalanacak olursa o küçük zerre yok olur gider. Sen Şefî-ul Muznibîn'sin, günahkarlara şefaatçisin, ben ise Erhamerrahim'inim, merhamet edicilerin en merhametlisiyim”.
Muhabbetle ve Muhammedle...