“?brahim! Seni anlayam?yorum, sana sadece hayran olabiliyorum” diye hayk?ran düşünürü anlayabiliyorum… Göklerin Sahibi ?brahim’den (a.s) kendisi için en k?ymetli, en vazgeçilmez olan? istemişti, ki bu istek her ademoğlu ve havvak?z? için de halen geçerlidir. Sağa sola at?lan, ikinci derecede önemli, işe yaramaz ve ?skarta olan? değil can’?n parças?, hayat?n?n gün ?ş?ğ? olan? ister Göklerin Sahibi. ?şte semadan gelen emir karş?s?nda hiçbir tereddüt, anl?k sendeleme yaşamaks?z?n b?çağ? çeken ?brahim (a.s.) öncelikle hayran olunas?d?r. Bizim gibi fanilerin haddine mi düşmüş onu anlamak. Düşünür’ün dediği gibi “B?çağ? çeken ?shak’a (bizim itikad?m?zca ?smail’e) kavuşur”…
Kendime şu soruyu sormak Varoluş borcumdur: Peki, ya benim en k?ymetlim, can?m?n özü, gözbebeğim olan şey nedir şu dünya şar?nda? Nedir benim ?smail’im? ?smail ki benim yak?n’l?k vesilemdir, perdeleri kald?ran?md?r, iman?m?n nişanesi olan teslimiyeti alt?n bir tepside sunma ifademdir. Herkesin bir ?smail’i var ve onu feday?, kurban etmeyi göze almad?kça bir iman s?çramas? yapamayacak, kahramanlar?n iman?na lay?k olamayacak. Ah, sünepelerin, mecbur kalm?şlar?n, zoraki iffet abidelerinin değil, bütün iktidara malikken, gönüllüce teslim olan kahramanlar?n iman?…
?brahim (a.s.) için hayat?nda en vazgeçilmez olan, varoluşunun dayanağ? oğlu ?smail’di ve Göklerin Hakimi onu istedi, ?brahim şeksiz şüphesiz b?çağ? çektiği için belki de yeniden ?brahim oldu. Buraya kadar tamam, peki o b?çağ?n alt?na gözünü k?rpmadan yatan ?smail’e ne demeli, onu nas?l anlamal?? Hay?r emr-i ilahinin şifal? b?çağ?n?n alt?na bir ?smailleyin yatmad?kça onu anlayamayacağ?z. Belki sadece hayran olabiliriz.
‘Can?m kurban olsun senin yoluna’ diyen arif de ayn? şeye işaret ediyor. Bu can zaten öyle veya böyle, bir şeyler uğrunda boğazlan?yor, gidiyor, ölüyor. Yüzümüze at?lan her çizgi can kurban?n?n boğaz?na çal?nan bir b?çağ?n açt?ğ? iz değil midir? Bu can? ya heva yoluna murdar edeceğiz ya da ‘onun yoluna’ kurban edeceğiz. Zaten ‘onun yoluna’ feda edilmeyen cana kurban denmiyor, murdar deniyor, pisi pisine gitmek deniyor. Dünya durmuyor, ölüm her an ensemizde soğuk nefesini hissettiriyor, can her an ölümün koynuna k?nal? bir gelin gibi giriyor. Öyleyse sormak bana düşüyor, can gelini helaline mi arz olunuyor, yoksa kendisine zorla sahip olan bir zorban?n kollar?nda can m? çekişiyor?
O yol’u anlamak gerek, hayat?n meyvesini aramak gerek. Meyvesi bulunmayan ömür, sonsuzluğun yol’unda harcedilmemiş bir ömür yol kenar?nda y?ğ?l?p kalan bir hayvan leşinden ne kadar farkl?d?r ey yarenler? Ayr?l?k, fanilik, ölüm yaralar?m?za tiryak sunan yegane yolu anlamak, o yola kurban olmak insan yak?şan ‘onurlu varoluş’un kendisidir. Fakat bilelim ki ‘Her kurban derisi post olur sanma’ deniyor. Kurban’da da aranan şartlar var, sağl?kl? olacak, eksik azas? olmayacak, hepten elden ayaktan düşmüş olmayacak, kör olmayacak, kulağ? kesik olmayacak, yaral? olmayacak. En gümrah deminde kurban olacak. Kurban ediliş hengam?nda bile eziyet olmayacak, postu delik deşik edilmeyecek. Kurban öyle kurban olacak ki postunun üstünde vecd içinde ibadet edilebilecek. Ayak yoluna at?lan bir post olmayacak.
Kurban?n boynuna b?çağ? çekmek üzere olan kendini ?smail’ce kurban bilsin, b?çağ? ?brahim (a.s.) gibi çeksin. Sonlu nefesini sonsuzluk yoluna kurban etsin…
Yusuf Özkan Özburun