Ulü’l-azm peygamberlerden olan Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-, teslimiyeti ve tevhid mücadelesi yanında cömertliğiyle de mâruftur.


Anlatılır ki, İbrahim -aleyhisselâm-’ın evine bir dilenci gelir ve Allah için bir şeyler ister. Hakk’ın Halîl’i, derhâl isteğini yerine getirir. Bununla da kalmaz, dilenci evinin ikinci köşesine doğru yürüyünce, bir çadır sûretindeki evinin o köşesinden de bir kapı açar ve o kapıdan da dilenciye bir şeyler ikram eder.


Dilenci üçüncü köşeye yönelince Hazret-i İbrahim o köşeden de bir kapı açar, o kapıdan da dilenciye yardımda bulunur. Dilenci evin dördüncü köşesine yönelir. İbrahim -aleyhisselâm- o köşeden de bir kapı açarak o kapıdan da dilenciye yardımda bulunur. Dilenci böylece fevkalâde bir memnuniyetle, dualarla ayrılır.


Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri bu kıssanın ibreti mevzuunda şöyle sesleniyor:

“Ey kardeş İbrahim Halîlullah evine dört kapı açarak dilenciye yardım etti.

Senin evinin bir kapısı var, ona da kimse gelmesin diye nöbetçi diktin. Allah sana ve bana insaf versin!”


Hazret-i İbrahim’in misafirperverliğinin bereketi hakkında şöyle bir kıssa da anlatılmıştır:


Vaktiyle Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-’a iki yüz ateşperest misafir olmuştu. İbrahim Peygamber onlara da en güzel şekilde misafirperverliğini gösterdi. Üstelik bu misafirlik iki ay devam etti.


Hazret-i İbrahim’in kendilerine yaptığı izzet ve ikrama, yedirdiği yemeklere ve ancak bir peygambere yakışan ve yaraşan misafirperverliğe bu mecûsîlerin hepsi hayran kaldı. Ayrılırlarken dillerinin döndüğü kadar teşekkür ettikten sonra şöyle dediler:


“–Ey İbrahim, bize aylarca hizmet ettin. Türlü türlü ikramlarla bizi ağırladın.

Hepimizi ayrı ayrı taltif ettin. Bizlere eşi-emsali olmayan ve ömrümüz boyunca bir daha bulamayacağımız ve tadamayacağımız yemekler ikram eyledin. Rahat ve istirahatımız için bizlerden hiçbir şey eksik etmedin ve esirgemedin. Şu veda sırasında senden rica ediyoruz, bizden bir isteğin var mı? Rabbinin aşkına söyle ki bu konukseverliğine ve ikramlarına mukabele edebilelim. Şükran borcumuzu yerine getirelim.”

Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- onlara şu cevabı verdi:


“–Benim sizlerden dünya için ve şahsım için hiçbir isteğim yoktur. Fakat çok sevdiğim ve bu ikramları rızâsı uğruna yaptığım Rabbim için bir arzu ve talebim var. Mademki bir mukabelede bulunmak istiyorsunuz bu isteğimi kabul ederseniz beni memnun etmiş olursunuz.”


¬“–Nedir o isteğin ey İbrahim? Ne dersen onu yaparız.” dediler.


Hazret-i İbrahim teklifini açıkladı:


“–Sizlerden Rabbime bir kerecik secde etmenizi istiyorum.”

Mecûsîler bu teklif üzerine şaşırıp kaldılar. Aralarında ne yapmaları gerektiğini istişare etmek üzere bir kenara çekildiler. Uzun tartışmalardan sonra kendilerine aylardır ikram ve ihsanda bulunan böyle bir ev sahibinin teklifinin reddedilmesinin uygun olmayacağı, bir defacık Allâh’a secde etmekle dinlerini terk etmiş olmayacakları noktasında birleştiler. Bu cömert ev sahibini üzmemek için Hazret-i İbrahim’in teklifini kabul edip, bir defalık hatır için secde etmeye karar verdiler.


İbrahim -aleyhisselâm- önde, iki yüz ateşperest arkasında olduğu hâlde

«Allâhu ekber!» deyip secdeye kapandılar. Hazret-i İbrahim secdede:

“–Ya Rabbi, Halîl’inin kudreti ancak bu kadarına yeter, ben onların başlarına secde ettirdim, kalplerine Sen secde ettir Yâ Rab!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulundu.


İbrahim -aleyhisselâm- kısa bir süre sonra secdeden başını kaldırdı. Fakat mecûsîler hâlâ secdede idiler ve başlarını kaldırmıyorlardı. Bu hatır için yapılan secdede ne gördülerse görmüşler, ne duydularsa duymuşlar, ne tattılarsa tatmışlardı ki İbrahim -aleyhisselâm-’ın: «Secde bitti, başınızı kaldırın!» çağrısı üzerine şöyle cevap verdiler:


“–Yâ İbrahim, başımızı kaldırmak istemiyoruz. Bu secde dediğin şey ne tatlı bir şeymiş! Şu anda dünyanın en büyük lezzetini tatmış bulunuyoruz. Bu secdelerin devamı için ne yapmamız gerektiğini lütfen söyle!”


Az evveline kadar ateşperest olan bu iki yüz kişi, duası kabul olan İbrahim -aleyhisselâm-’in öncülüğünde getirdikleri kelime-i şahâdetle hep birden Müslüman oldular.


Hazret-i İbrahim’in karşılık beklemeden sergilediği cömertlik, en güzel karşılığı vermiş, bu misafirperverlik bir peygamberin en çok memnun olacağı şeye, şaşkın kişilerin hidayetine vesile olmuştu.

Bizim de başta Peygamber-i Zîşan Efendimiz olmak üzere bütün enbiyâ-yı izâmın hasletleriyle, bizlere üsve-i hasene olan güzel vasıflarıyla, sünnetleriyle hayatımızı şekillendirmemiz lâzımdır. Böylece her hâlimiz bir tebliğ olacaktır.

Onlar Cenâb-ı Hakk’ın «Secde et ve yaklaş!» (Alâk, 19) emriyle, secde ettiler ve O’na yaklaştılar. Biz başımızla secdelere kapansak da gönüllerimize asıl secde ettirecek O’dur. Allah Teâlâ cümlemize hakikî secdeler nasip eylesin.


Âmîn!..


Ver verdir yâ Rabbi! Sev sevdir yâ Rabbi!
(Gülzâr-ı İrfan)



Yazar İ. Öztürk