Genom Projesinin İnsanlığa Kazandıracakları
Geçtiğimiz aylarda dünya gündemini meşgul eden genom projesi ile hedeflenen insanın gen haritasının çıkartılması idi. Bu harita sayesinde insanlarda genetik olarak meydana gelen hastalıkların önceden tespit edilebilmesi amaçlanıyordu. Bu yolla hastalıklar önceden yapılacak müdahaleler ile engellenebilecek, hatta hastalığa yakalanan kişiye özel ilaçlar üretilebilecekti. Ayrıca proje ile insan yaşamının uzatılması da hedefleniyordu. Konunun detaylarına girmeden önce gen konusunu tekrar hatırlatmak istiyorum.
Bir insanın genlerinde, o kişi ile ilgili her türlü bilgi saklıdır. Kişinin saç rengi ve cinsi, göz yapısı ve rengi, teninin rengi, hangi hastalıkları geçireceği, boyunun ne kadar olacağı, ses tonu, kemik yapısı ve daha pek çok detay tıpkı bir telefon defterinde ya da bir kitapta olduğu gibi insanların genlerine yazılmıştır. Ancak genlerde son derece karmaşık bir şifreleme sistemi söz konusudur.

İşte bilim adamlarının İnsan Genomu Projesi ile yapmaya çalıştıkları da bu şifreleme sisteminin çözülmesidir. Nitekim söz konusu proje dahilinde insanın gen haritasının %97'si çözülmüş, bu %97lik çözülen kısmın da %85'i doğru olarak sıralanmış durumdadır. Genlerin geri kalanının da çok yakında çözülmesi beklenmektedir.

Bu gelişmenin anlamı elbette ki çok büyük. Başta da belirttiğim gibi böylece pek çok hastalık daha ortaya çıkmadan yıllar önce tespit edilip, çözülebilecek. Bozuk genlerin yenileriyle değiştirilmesi suretiyle çeşitli hastalıklar tedavi edilebilecek. Kanser başta olmak üzere çağın önemli hastalıklarına yakalananlar iyileştirilebilecek. Bunlar arasında Alzheimer, kalp krizi, diyabet gibi yaygın görülen hastalıklar da var. Bir kişinin hangi hastalığa yakalanacağı daha doğmadan tespit edilecek. Aynı şekilde kalıtımsal hastalıklara da bu projeyle çare bulunabilecek.

Projenin getirdikleri yalnızca bunlarla da sınırlı değil elbette. İnsanların büyük çoğunluğu için projenin en önemli yönü insan ömrünün uzaması ihtimali. Yaşlanmaya neden olan genler ve bunların birbirleriyle etkileşimlerinin belirlenmesiyle ortalama insan ömrünün ilk etapta 95 yıla çıkacağı iddia ediliyor. Hatta bu rakamın gelecekte daha da buyüyeceği savunuluyor. Nitekim hücrelerin kendilerini yenilemesini engelleyerek yaşlanmaya neden olan "p21" adlı bir genin deşifresinin tanımlandığı da yetkililerce belirtiliyor. Yürütülen çalışmalarla yakın bir gelecekte insan ömrünün uzaması olasılığı gerçekten de mümkün.
Bu elbette ki son derece heyecan verici bir konu ancak benim asıl üzerinde durmak istediğim nokta, insan ömrünün uzamasının Allah'tan bağımsız bir olay olarak gösterilmeye çalışılmasının ve "kaderin değiştirilebileceği" gibi yanlış yorumlar yapılmasının ne derece büyük bir hata olduğu.

Yanlış Yönlendirmelerle Gaflete Kapılmamak
Evrendeki herşey Allah'ın kontrolü altında gerçekleşir. Bunun aksini düşünmek, bazı konuları Allah'ın kontrolünün dışında imiş gibi düşünmek son derece büyük bir gaflet olacaktır.

İnsan ömrünün uzatılması gibi bir gelişme Allah'ın çağımızda yaşayan ve bundan sonra yaşayacak insanlara lütfundan başka bir şey değildir. Nitekim Ankebut Suresi'nde
"Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi." (Ankebut Suresi, 14) ayetiyle Hz. Nuh peygamberin de çok uzun yaşadığından bahsedilmektedir. Bu ayettenden de anlaşılabileceği gibi insan ömrünün uzaması da hastalıklara çare bulunması da Allah diledikten sonra elbette ki mümkündür. Ancak bu durum insanları gaflete düşürmemeli tam tersine Allah'a yakınlaştırmalıdır. Her olay Allah'ın yarattığı kader dahilinde gerçekleşir. İnsan ömrünün uzaması da kısalması da Allah'ın bilgisi dahilindedir.

Uzun ömür verilmesi durumunda insanın şımarıklığa kapılması için hiçbir neden yoktur. Çünkü ölüm vardır ve bu akıldan hiç çıkarılmaması gereken apaçık bir gerçektir. İnsanın ömrü 50 sene de, 100 sene de, 1000 sene de olsa sonunda mutlaka bir gün ölüm gelecektir. Kaldı ki genom projesi sayesinde uzun ömre sahip olan bir insan çok basit gibi görünen bir nedenle ölebilir. Soluk borusuna kaçan bir lokma, nefes alamama, düşüp başını çarpma bir insanın gün içinde ölümle karşılaşması için vesile olabilecek olaylardan sadece birkaçıdır.

Her insan ölümünden sonra yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek, bunun neticesinde de ya cennetle ödüllendirilecek ya da cehennemle cezalandırılacaktır. Şu halde ömür uzun da olsa kısa da olsa fark etmez. Önemli olan dünyada her insana verilmiş olan sürenin sadece Allah rızası için kullanılmasıdır. Allah'tan hayırlı ve çok uzun bir ömür istenebilir, fakat bu istek, daha çok salih amelde bulunmak, Allah'ın sonsuz kudretini daha iyi takdir edebilmek ve Allah'a yakınlaşabilmek için olmalıdır. Aksi bir durum kişinin kendisi için kayıp olacaktır.

Allah'ın Rahmetinin Delillerinden Biri: Biyoteknoloji
Gen teknolojisi konusunda önemli bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Gen teknolojisi ya da biyoteknoloji sayesinde ekim yapılan yerlerde hasatta artış sağlanabilmesi imkanı da doğmaktadır. Şu an dünyadaki pek çok ülke halkının karşı karşıya olduğu açlık ve gıda açığı göz önüne alındığında bu teknolojinin anlamı daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bu proje sayesinde örneğin mısıra dadanan zararlılar için mısıra direnç geni geliştiriliyor, ekinler genetik yapılarının değiştirilmesi suretiyle virüse dayanıklı hale getirilebiliyor. Ya da kuraklığa dayanıklı tohumlar elde edilebiliyor. Bu tür planlar sayesinde gelişmekte olan ülkelerde hasatın en az %25 oranında artabileceği hesaplanıyor. Bu da açlıkla yüzyüze gelen ülkeler, ya da yakın gelecekte böyle bir tehlikeye maruz kalma ihtimali bulunan dünya insanları için büyük bir müjdedir.

Ancak bunun da Allah'ın bir rahmeti olduğunu unutmak, bu gelişmeyi bir nimet olarak değil de Allah'tan bağımsız gerçekleşen bilimsel bir gelişme olarak nitelendirmek elbette ki büyük nankörlük olacaktır. Bu bakımdan insanın, gerek bilim dünyasındaki gelişmeleri gerekse teknoloji alanındaki ilerlemeleri değerlendirirken mutlaka bunların Allah'ın kontrolünde olduğunu, Allah'ın izniyle gerçekleştiğini ve Allah'tan birer rahmet olduğunu düşünmesi gerekir. İnsanın en büyük görevi Allah'ın üzerindeki rahmetini takdir edebilmek ve Allah'a şükretmektir.

Allah tüm kainatı rahmetinin eserleriyle donatmıştır. Gözümüzü çevirip baktığımız, duyduğumuz, bildiğimiz, gördüğümüz ya da görmediğimiz herşey için bu geçerlidir. Herşey hikmetli bir yaratılışın örneğidir. Bu açık gerçeği Bediüzzaman da şöyle ifade etmiştir:

"Şu hadsiz kainatı şenlendiren, bilmuşahede rahmettir. Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran, bilbedahe yine rahmettir. Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlukatı terbiye eden, bilbedahe yine rahmettir. Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kainatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bilbedahe rahmettir. Ve bu hadsiz fezayı ve boş ve hali alemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmuşahede rahmettir. Ve bu fani insanı ebede namzed eden ve ezeli ve ebedi bir zata muhatap ve dost yapan, bilbedahe rahmettir."