+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Şifa Veren Ancak Allah’tır

  1. #1
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Exclamation Şifa Veren Ancak Allah’tır

    Şaban DÖĞEN
    Şifa veren ancak Allah’tır


    ALLAH'IN bin bir ismi vardır. Bunlar kâinatta ve ve kâinatın küçük bir modeli olan insanda tecelli ederler. Canlılar rızka muhtaç olduklarında Rezzak ismi, hastalandıklarında Şafi ismine mazhar olurlar.


    Rızkı olduğu gibi şifayı veren de ancak Allah’tır. İş-veren de, doktor da, ilâçlar da birer vesile, birer se-beplerdir. Kul vesilelere sarılır; rızkı da, şifayı da Allah’tan ister.


    Resûl-i Ekremin (a.s.m.) şifayla ilgili şu duâsında bunu açıkça görüyoruz. Buyuruyorlar ki: “Ey insanların Rabbi olan Allah’ım! Sıkıntıyı gider. Şifa veren ancak Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ihsan et ki, hiçbir hastalık kalmasın.” 1


    Suheyb’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de eski devirlerde yaşamış dinsiz bir hükümdar zamanında rahipten öğrendikleriyle insanları tedaviye çalışan, şifaya vesile olan delikanlı da şifanın Allah’tan olduğunu açıkça belirtir, kabul ettikleri takdirde körlerin gözlerini açar, tedavisi güç hastalıkları tedavi ederdi.


    Hükümdarın kâhini yaşlandığında ilmini öğretmek için birini istemiş, hükümdar da ona bu delikanlıyı göndermişti. Delikanlı bir taraftan kâhine gidiyor, diğer taraftan da yolu üzerinde olan bir rahibe uğru-yordu. Rahibin anlattıkları hoşuna gitmiş, hayran kalmıştı.


    Bir gün yolda giderken yolunun kimseye geçit vermeyen korkunç bir hayvan tarafından kesildiğini gördü. Kâhinin mi, rahibin mi doğru olduğunu tam anlama zamanı deyip ellerini kaldırıp Rabbine şöyle duâ etti: “Allah’ım, eğer rahibin yaptıklarını kâhinden daha çok seviyorsan, bu mahlûktan bizi kurtar ki insanlar yoldan rahatça geçip gidebilsinler.”


    Delikanlı yerden aldığı bir taşı mahlûka attığında ölmüş, insanlar rahatça yoldan geçip gitmeye başlamışlardı. Rahip durumdan haberdar olunca, “Yavrucuğum" dedi delikanlıya. Bugün sen beni geçtin. Şanın şerefin yükseldi. Ne var ki yakında bir bir belâya maruz kalacaksın. Sakın benim yerimi söyleme.”


    Delikanlı körlerin gözünü açıyor, alaca hastalığı, v.s. gibi çeşit çeşit tedavisi zor hastalıkları tedavi ediyordu. Gözü görmeyen hükümdarın yakınlarından biri de gitmiş, gözünü açtırmak istemiş, gözünü açtığı takdirde getirdiği değerli hediyeleri ona vereceğini vaad etmişti.


    Ancak delikanlı, “Benim şifa verme gücüm yok. Şifayı ancak Allah verir. Allah’a iman edersen ben de Allah’a duâ ederim. O da sana şifa ihsan eder” dedi. Adam kabul etti. Duâ ettiğinde de gözleri açıldı.


    Adam hükümdarın yanına gittiğinde hükümdar, “Gözünü kim açtı?” diye sordu. O da, “Rabbim açtı” deyince hükümdar çıkıştı: “Senin benden başka Rabbin mi var?” Adam, imanından aldığı güçle, her şeyi göze alıp, “Benim de, senin de Rabbim Allah’tır” cevabını verdi. Rablık dâvâsında bulunan hükümdar dayanamadı buna. Adama işkence edilmesini emretti.


    Sonunda da delikanlının yerini öğrendi. Hükümdar delikanlıya da işkence yaptırttı. O da rahibi söylemek zorunda kalmıştı. Hükümdar rahibi getirtti. Dininden dönmesi için zorladı. Fakat rahip kabul etmemiş, testere getirttirip başını ikiye böldürtmüş, rahip yine de dininden dönmemişti.

    Sonra da yakını olan ve gözü açılan adamı getirtmiş, onu da dininden dönmesi için zorlamış, kabul etmeyince de rahip gibi testereyle başını ikiye böldürtmüştü. Acaba tanrılık dâvâsında bulunan hükümdar delikanlıya nasıl davranacaktı? Onu öldürtebilecek miydi? Bunu da bir sonraki makalemizde görelim isteseniz.



    1. Buharî, Merdâ: 20, Ebû Davud, tıp: 17-19, Tirmizî, Cenâiz: 4.

  2. #2
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Şaban DÖĞEN
    Allah için çekilen çile herşeye değer


    Dünkü makalemizde eski devirlerde tanrılık dâvâsında bulunan bir hükümdarın Allah’a inanan yakınlarından birisiyle bir rahibi testereyle kestirip öldürttüğünü, Allah’a inanç ve teslimiyeti sebebiyle bir kısım kerâmetlere mazhar olan delikanlıya sıra geldiğini belirtmiştik.

    Delikanlıyı huzuruna getirttiren hükümdarın ilk işi, delikanlıya dininden dönmesi teklifiydi. O da bunu kabul etmedi ve hükümdar adamlarına bir dağa götürmelerini, dininden dönmediği takdirde uçurumdan aşağı atmalarını emretti.

    Emre uydu adamları. Dağın tepesine kadar götürdüler delikanlıyı. Delikanlının Allah’a imanı, teslimiyeti, tevekkülü kuvvetliydi. Her an yöneldiği Rabbine ellerini kaldırdı: “Ya Rabbi, bunların haklarından gel!” diye duâ etti. Bu duâ üzerine dağ sallandı ve adamlar yuvarlanıp gittiler. Delikanlı ise ellerini, kollarını sallaya sallaya hükümdarın karşısına çıktı.

    Hükümdar durumu öğrendiğinde bu defa başka adamlarına teslim etti. “Bunu bir gemiye bindirin. Denizin ortasına vardığınızda yine dininden dönmesini teklif edin. Kabul etmezse denize atın” diye emretti.

    Adamları delikanlıya alıp denizin ortasına gittiklerinde dininden dönmediğini görüp denize atmaya kalkmışlar. Yine delikanlının duâsı üzerine gemi adamlarla birlikte devrilmiş, delikanlı ise kurtulup yine hükümdarın huzuruna çıkmıştı.

    Şaşıran hükümdar adamlarının öldüğünü, delikanlının da “Beni Rabbim kurtardı” sözlerini duyunca şaşkına dönmüş, onu ne yapsa öldüremeyeceğini anlamıştı. Delikanlı, “Beni bir şartla öldürebilirsin!” dedi hükümdara.

    “Halkı geniş bir meydana toplayacaksın. Beni de bir hurma kütüğüne bağlatıp okdanlığımdan aldığın oku yaya yerleştirip, ‘Bu delikanlının inandığı Allah’ın adıyla’ deyip atacaksın. Beni ancak o zaman öldürebilirsin.”

    Hükümdar denileni yapmış, halkı geniş bir meydanda toplamış, “Delikanlının inandığı Allah’ın adıyla’ deyip oku fırlattığında ok gidip delikanlının tam şakağına isabet etmiş, ölmüştü.

    Bunu gören halk Rablerinin kim olduğunu anlamış ve “Biz de bu delikanlının inandığı Allah’a iman ettik” demişlerdi.

    Hükümdarın korktuğu buydu ve korktuğu başına gelmişti. Adamları, “Korktuğunuz başınıza geldi efendim! Halk iman etti. Ne yapacağız şimdi?”

    Sözü kanun olan zorba hükümdar emrini verdi:

    “Sokak başlarına hendekler kazın. Ateş yakın ve inanan, dininden dönmeyen herkesi ateşe atın!”

    Emir acımasızca hemen uygulamaya konuldu. İman eden herkes bir bir ateşe atılıyordu. Sıra elinde küçük bir çocuk bulunan bir anneye gelmişti. Kadın ateşi görünce duraksadı. Ateşe atılmak zordu. Dininden dönse kurtulacaktı.

    Acaba dönse miydi? Bir an için tereddüt geçirdi. Konuşamayan küçük çocuk dile geldi: “Anneciğim, dişini sık, sabret. Çünkü sen hak üzerindesin.”

    Bu olay sahih hadis kitaplarından Buharî’den sonra en kuvvetli hadis kitabı olan Müslim’de yer alıyor. 1 Muhtemelen Allah Resûlü (asm) müşriklerin işkence ve zulümlerine maruz kaldıklarında Ashabına bu örneği anlatmıştı.

    Dipnotlar:
    1- Riyazü’s-Salihîn ve Terc., 1:56-63; Hadis no: 30; Müslim’den.

  3. #3
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hadiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar. Demek, daire-i esbab, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebliğatı o daireden yapılıyor. Çünkü, izzet ve azamet perdeyi iktizâ eder; tevhid ve celâl dahi şirketi reddeder, tesiri esbaba vermiyor.
    Evet, Sultan-ı Ezelînin memurları vardır, ama icraatçıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahitlerdir ki, gördükleri evâmir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidatlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. Demek esbab, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vaz edilmiş birtakım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir. Beşer sultanlarının memurları ise, sultanların ihtiyaç ve aczlerini def için tayinlerine zaruret hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh, Allah'ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur.

    MESNEVİ-İ NURİYE
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. ‘Allah’ın Kılıcı’ Nasıl Olunur?
    By HakanBa in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.05.09, 16:32
  2. Ancak Allah Yolundaki Sevgiler ki...Saf ve Halistir
    By Beste-i Rana in forum Edebiyat
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 15.01.09, 11:32
  3. Allah'ın Hangi Adı Neye Şifa Verir?
    By muhibbülkurra in forum Sağlık
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 25.09.08, 21:51
  4. Ayetlerle Cevap Veren Kadın (Allah Korkusunun Böylesi)
    By virs in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 22.02.08, 10:28

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0