“…Namaz, kuşkusuz vakitli olarak müminlere farz kılınmıştır.” (Nisa, 4/101-103).
Halkının yüzde doksandan fazlası Müslüman olan ve asırlardan beri asla değişmeksizin "beş vakitte beş namaz" kılınan bir ülkede “Müslümanların günlük namazları kaç vakitte kılınır?” gibi bir soru ve bu soru etrafında tartışma abes olmalıdır, ama at izinin it izine karıştığı zamanımızda, bu konunun bile soru ve tartışmaya açıldığı olmuştur.

Resulüllah'ın (s.a.), ashabının ve daha sonra gelen müçtehid imamların uyguladıkları, yine bu imamların bir kısmı tarafından kitaplaştırılmış olan usulü terk ederek, kendi akıl, heva ve heveslerini usul kılarak, İslam'ı yeniden anlamaya ve anlatmaya kalkışan bazı yeni yetme “ilahiyatçı yazar ve konuşurlar” “Kur'an İslamı”ndan söz ediyor, “Bir hüküm, bilgi ve açıklama Kur'an'da yoksa İslam'da da yoktur.” diyorlar.

Halbuki at gözlüğünü, peşin hüküm ve çağdaş taklidi bırakıp Kur'an'a usulünce baksalar İslam'ın, Resul (s.a.) devreden çıkarılarak anlaşılamayacağını ve uygulanamayacağını öğreneceklerdir.

Peygamberimizin Kur'an'ı açıklama, uygulama ve yine bir çeşit vahiy ile ek bilgiler ve hükümler getirme yetkisi/vazifesi hakkında nice ayetler var, işte onlardan biri:
“…İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve ola ki üzerinde düşünürler diye sana da uyarıcı Kitab'ı indirdik.” (Nahl, 16/44).
Allah Teâlâ Son Peygamber'in (s.a.) ümmetine beş vakit namazı farz kılmış. Bu namazların vakitlerini saat vb. aletlerin bulunmadığı bir zamanda herkesin görüp uygulayabileceği güneş hareketlerine bağlayarak açıklamıştır (Nisa, 4/101-103; Hud, 11/114; İsra, 17/18; Taha, 20/130).

Bununla yetinmemiş büyük melek Cebrâîl'i Peygamberimize göndererek iki gün "beş vakit namaz"ı kıldırmış, bu namazların başlama ve bitme zamanlarını göstermiştir.

Allah Teâlâ vakte o kadar önem vermiştir ki, düşmanla savaş halinde bile vakti gelince, düşmanın fırsat bilmesine imkan vermeyecek tedbirleri alarak, üstelik cemaatle namaz kılmayı emretmiş ve nasıl icra edileceğini de açıklamıştır.

Genel kural böylece yerleşmiş, Efendimiz hayatta iken ve ondan sonra da örnek Müslümanların yaşadıkları çağlarda, kesintisiz olarak "beş vakitte beş namaz" kılınmıştır.

Birden fazla (genellikle öğle ile ikindi, akşam ile de yatsı) namazın birleştirilerek kılınmasına ancak hazarda bazı mazeretler bulunduğunda, seferde (yolculuk halinde) de bazı kayıtlar ve sınırlar konularak izin verilmiştir.

Şu halde "beş vakitte beş namaz"ın farz olduğu Kur'an'da, Sünnet'te ve İcmâ'da şeksiz ve şüphesiz olarak vardır.

Ayrıca Kur'an'da olmasaydı da Peygamberimiz bu ibadeti uygulamış, açıklamış ve ümmetine buyurmuş olsaydı, müminler en küçük bir şüphe ve tereddüt geçirmeden "Başüstüne!.." der, O'nun gösterdiği gibi kılarlardı.

Namaz, bütün yaratıkların kendi imkân ve dilleriyle Yaratan'a yaptıkları ibadetleri kendinde toplayan bir büyük ibadettir, bir huzur, saadet ve manevi eğitim (tezkiye) aracıdır.

Rabbim sana sonsuz şükürler olsun ki, Resulüne miracı, bize de namazı hediye ettin!..