ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽِ ﻟَﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻠْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ Muhakkak ki, göklerde ve yerde müminler için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden deliller vardır. (Casiye Suresi: 3.)
Zeminin yüzünü yaz zamanında temaşa edip görüyoruz ki: İcad-ı eşyada müşevveşiyeti iktiza eden ve intizamsızlığa sebeb olan nihayetsiz sehavet ve bir cûd-u mutlak, gayet derecede bir insicam ve intizam içinde görünüyor. İşte zemin yüzünü tezyin eden bütün nebatatı gör.
Temaşa: Seyretmek, ibretle bakmak, hoşlanarak bakmak.
İcad-ı eşya: Eşyanın icadı, varlıkların yaratılması.
Müşevveşiyet: Karışıklık, düzensizlik, karmakarışıklık.
Sehavet: Cömertlik, el açıklığı.
Cûd-u mutlak: Sonsuz cömertlik.
İnsicam: Pürüzsüz düzgünlük.
Tezyin: Süsleme, bezemek.
Hem mizansızlığı ve kabalığı iktiza eden icad-ı eşyadaki sür'at-i mutlaka dahi kemal-i mevzuniyet içinde görünüyor. İşte zemin yüzünü süslendiren bütün meyvelere bak.
Sür'at-i mutlaka: Son derece çobukluk, sınırsız hız.
Kemal-i mevzuniyet: Tam ölçülülük, mükemmel ölçülülük.
Hem ehemmiyetsizliği, belki çirkinliği iktiza eden kesret-i mutlaka dahi, kemal-i hüsn-ü san'at içinde görünüyor. İşte yeryüzünü yaldızlayan bütün çiçeklere bak!
Kesret-i mutlaka: Mutlak çokluk, sınırsız bolluk, son derece çokluk ve bolluk.
Kemal-i hüsn-ü san'at: Mükemmel sanat güzelliği.
Hem san'atsızlığı, basitliği iktiza eden icad-ı eşyadaki sühulet-i mutlaka dahi, nihayetsiz derecede san'atkârlık ve meharet ve ihtimamkârlık içinde görünüyor. İşte yeryüzündeki ağaç ve nebatat cihazatının sandukçaları ve proğramları ve tarihçe-i hayatlarının kutucukları hükmünde olan bütün tohumlara, çekirdeklere dikkatle bak.
İcad-ı eşya: Eşyanın icadı, varlıkların yaratılması.
Sühulet-i mutlaka: Sonsuz kolaylık, sınırsız kolaylık.
İhtimamkârlık: Özen gösterir olma, özen gösteren olma.
Nebatat: Bitkiler.
Hem ihtilaf ve ayrılığı iktiza eden uzaklık ve bu'd-u mutlak dahi bir ittifak-ı mutlak içinde görünüyor. İşte bütün aktar-ı zeminde zer'edilen her nevi hububata bak.
İhtilaf: Anlaşmazlık, uyuşmazlık, farklılık, ayrılık.
Bu'd-u mutlak: Son derece uzaklık.
İttifak-ı mutlak: Mutlak ittifak, tam ve mükemmel birlik.
Aktar-ı zemin: Zeminin (yerin) her tarafı.
Zer'edilen: Ekilen.
Hububat: Habbeler, tohumlar, taneler.
Hem karışmayı ve bulaşmayı iktiza eden kemal-i ihtilat, bilakis kemal-i imtiyaz ve tefrik içinde görünüyor. İşte bütün yer altına karışık atılan ve madde itibariyle birbirine benzeyen tohumların sünbül vaktinde kemal-i imtiyazları ve ağaçlara giren muhtelif maddelerin yaprak, çiçek ve meyvelere kemal-i imtiyaz ile tefrikleri ve mideye giren karışık gıdaların muhtelif a'zâ ve hüceyrata göre kemal-i imtiyazla ayrılmalarına bak, kemal-i hikmet içinde kemal-i kudreti gör.
İktiza: Gerekme, lazım gelme.
Kemal-i ihtilat: Tam karışıklık, son derece karışıklık.
Kemal-i imtiyaz: Tam ayrılma, mükemmel ve hatasız şekilde ayrılma.
Tefrik: Ayırmak, seçmek, ayırt etmek.
Hüceyrat: Hücreler.
Kemal-i kudret: Mükemmel ve kusursuz güç ve kuvvet.
Hem ehemmiyetsizliği, kıymetsizliği iktiza eden gayet derecede mebzuliyet ve nihayet derecede ucuzluk dahi, yeryüzünde masnuatça, san'atça nihayet derecede kıymetdar ve pahalı bir keyfiyette görünüyor. İşte o hadsiz acaib-i san'at içinde yeryüzünün Rahmanî sofrasında yalnız kudretin şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak! Kemal-i rahmeti, kemal-i san'at içinde gör.
Mebzuliyet: Bolluk, ucuzluk.
Masnuat: Sanatlı eserler, sanatlı yaratılmış varlıklar.
Keyfiyet: Özellik, nitelik, kıymet.
Acaib-i san'at: Sanat hârikası, sanatça hayret veren, hayret verici sanat.
Rahmanî: Rahmana ait, sayısız nimetlerin sahibi ve vericisine ait.
Kudret: Güç.
Kemal-i rahmet: Rahmetin mükemmelliği, acımanın son derecesi.
Kemal-i san'at: Mükemmel sanat.
İşte bütün rûy-i zeminde gayet kıymetdarlık ile beraber hadsiz ucuzluk; ve hadsiz ucuzluk içinde hadsiz ihtilat ve karışıklık ile beraber hadsiz imtiyaz ve tefrik; ve hadsiz imtiyaz ve tefrik içinde gayet uzaklık ile beraber son derecede muvafakat ve benzeyiş; ve son derece benzemek içinde gayet derecede sühulet ve kolaylık ile beraber gayet derecede ihtimamkârane yapılış; ve gayet derecede güzel yapılış içerisinde sür'at-i mutlaka ve çabuklukla beraber gayet derecede mevzun ve mizanlı ve israfsızlık; ve gayet derecede israfsızlık içinde son derece çokluk ve kesret ile beraber son derecede hüsn-ü san'at; ve son derece hüsn-ü san'at içinde nihayet derecede sehavet ile beraber intizam-ı mutlak.. elbette gündüz ışığı, ışık güneşi gösterdiği gibi; bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Hakîm-i Zülkemal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in vücub-u vücuduna ve kemal-i kudretine ve cemal-i rububiyetine ve vahdaniyetine ve ehadiyetine şehadet ederler, ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺎَﺳْﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ En güzel isimler Onundur. (Haşir Suresi: 24.) sırrını gösterirler.
Rûy-i zemin: Yeryüzü.
İhtilat: Karışmak, karışıp görüşmek.
Tefrik: Ayırmak, seçmek, ayırt etmek.
Muvafakat: Uygunluk.
İhtimamkârane: Özenircesine, özen gösterir şekilde.
Sür'at-i mutlaka: Son derece çobukluk, sınırsız hız.
Mevzun: Ölçülü.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Sehavet: Cömertlik, el açıklığı.
İntizam-ı mutlak: Tam ve sınırsız düzgünlük.
Kadîr-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi ve her şeye kudreti (gücü) yeten Allah (cc).
Hakîm-i Zülkemal: Kusursuz üstün sıfatların sahibi olan ve herşeyi gayelerle ve faydalarla düzenleyen Allah (cc).
Rahîm-i Zülcemal: Sonsuz güzellikler sahibi çok acıyıcı ve şefkatli olan Allah (cc).
Kemal-i kudret: Kudretin (gücün) mükemmeliği.
Ehadiyet: Teklik, birlik, Allah'ın (cc) isimlerinin çoğunun tek bir şeyde görünmesi.
Şimdi ey bîçare cahil, gafil, muannid, muattıl! Bu hakikat-ı uzmayı ne ile tefsir edebilirsin? Bu nihayet derecede mu'cize ve hârika keyfiyeti ne ile izah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acib şu san'atları neye isnad edebilirsin? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti atıp kapatabilirsin? Senin tesadüfün nerede, tabiat dediğin ve güvendiğin şuursuz yoldaşın ve dalalette istinadgâhın ve arkadaşın nerede? Bu işlere tesadüfün karışması yüz derece muhal değil mi? Ve şu hârika işlerin binden birinin tabiata havalesi, bin derece muhal olmuyor mu? Yoksa camid, âciz tabiatın; herbir şeyin içinde o şeyden yapılan eşya adedince manevî makine ve matbaaları mı var?..
Bîçare: Çaresiz.
Muannid: İnatçı, direnen.
Hakikat-ı uzma: Büyük hakikat, büyük gerçek.
İsnad: Dayandırılma, mal etme.
Perde-i gaflet: Allah'a (cc) , emir ve yasaklarına karşı ilgisiz kalma perdesi.
Dalalet: Sapıtma, doğru yoldan ayrılma, iman ve islâm yolundan sapmak.
İstinadgâh: Dayanak, dayanma yeri.
Muhal: İmkansız.
Camid: Cansız. *Donuk.