Soru: Şeytanların yaratma bakımından kâinata hiçbir müdahalesi bulunmadığı, Cenâb-ı Hak rahmet ve inayetiyle hak yolundakilere taraftar olduğu, hak ve hakikatin cazibeli güzellikleri hak ehlini teyit ve teşvik ettiği, dalâletin tiksinti verici çirkinlikleri dalâlet yolundakilerde bile nefret uyandırdığı halde; şeytanın askerlerinin çok defa üstün gelmesinin hikmeti nedir? Ve hak ehlinin, şeytanın şerrinden her vakit Cenâb-ı Hakk'a sığınmasının sırrı nedir?
Cevap: Bunun hikmeti ve sırrı şudur: Dalâlet ve şer büyük çoğunlukla menfîdir, tahriptir, yok etmektir, bozmaktır. Hidayet ve hayır ise çoğunlukla müspettir, var etmeye dönüktür, imar ve tamirdir. Herkesçe mâlumdur ki, yirmi kişinin yirmi günde yaptığı bir binayı, bir kişi bir günde yıkabilir. Evet, insanın, bütün esas uzuvlarının ve yaşamak için gerekli şartların varlığıyla devam eden hayatı Hâlık-ı Zülcelâl'in kudretine mahsus olduğu halde; bir zalim, bir uzvunu kesmekle o insanı hayata nispeten yokluk olan ölüme gönderebilir. Bu yüzden "Et-tahribü eshel" Yıkmak kolaydır.) sözü darb-ı mesel hükmüne geçmiştir.
İşte bu sırdandır ki, dalâlet yolundakiler, hakikaten zayıf bir kuvvetle mânen çok kuvvetli olan hak ehline karşı bazen üstün gelir. Fakat hak yolundakilerin öyle sağlam bir kalesi var ki, ona sığındıkları vakit müthiş düşmanlar yanaşamazlar, bir şey yapamaz. Geçici bir zarar verseler bile, ﻭَﺍﻟْﻌَﺎﻗِﺒَﺔُ ﻟِﻠْﻤُﺘَّﻘِﻴﻦَ "Güzel âkıbet, elbette takva sahiplerinindir." (A'raf sûresi, 7/128)sırrıyla ebedî bir sevap ve menfaatle o zarar telâfi edilir. O yıkılmaz ve sapasağlam kale, Resûl-u Ekrem'in (aleyhissalâtü vesselam) şeriatı ve sünnetidir.
Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı'ından . Aslına sadık kalınarak kısmen sadeleştirilmiştir