+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: “Din, samimiyettir.”

  1. #1
    Gayyur rasulgülleri_nuryarenleri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2014
    Mesajlar
    78

    Post “Din, samimiyettir.”

    “Din, samimiyettir.”
    اﻟﺪﻳﻦ اﻟﻨﺼﻴﺤﺔ ﻗﻠﻨﺎ ﳌﻦ ؟ ﻗﺎل ﻪﻠﻟ وﻟﻜﺘﺎﺑﻪ وﻟﺮﺳﻮﻟﻪ وﻷﺋﻤﺔ اﳌﺴﻠﻤﲔ وﻋﺎﻣﺎﻫﻢ
    Allah Resûlü, “Din, samimiyettir.” buyurunca biz: “Kime?” diye sorduk. O
    şöyle cevap verdi: “Allah’a, Kitabına, Resûlü’ne, Müslümanların yöneticilerine ve
    bütün Müslümanlara.”11
    Peygamberimizin bu hadisi, 5 maddelik içeriği ve vermiş olduğu mesajı
    sebebiyle bazı âlimler tarafından İslam’ın dörtte birine denk kabul edilmiştir.
    Hadisimizin dördüncü maddesi, Müslümanların idarecilerine karşı samimiyetini ifade
    etmektedir. İdeal bir idareden söz edebilmek için idareci ile tebaa arasında karşılıklı
    bir bağlılığın olması kaçınılmazdır. Yukarıdan aşağıya koruyan, kollayan, emanet
    bilinciyle ve adalet prensibiyle sevk ve idare eden, himaye edip yöneten bir bağlılık;
    aşağıdan yukarıya doğru ise meşru otoriteyi can u gönülden kabul edip ona itaat ve
    ittiba eden, hak ve hayr işlerde daima ona arka çıkan ve destek veren bir bağlılık.
    Ancak hemen belirtmeliyiz ki burada söz konusu olan, asla kayıtsız-şartsız körü
    körüne bir bağlılık değildir. Aksine, maruf olan işlerde itaat etmek, özden bağlanmak
    ve desteklemek demektir; münker olan işlerde ise samimi bir şekilde itiraz ve
    muhalefet etmek, onu uyarmaktır. Ayet-i kerimede Allah Resûlüne dahi “iyi işlerde
    isyan etmeme”12 kaydının düşülmesi; aynı şekilde “Allah'a isyan hususunda itaat
    yoktur. İtaat, ancak maruf işlerdedir”13 buyrulması, söz konusu itaatin mutlak bir
    itaat olmadığını ortaya koymaktadır.
    Bu ayetlerin nüzul ortamı ile bu hadislerin vürud ortamını Hz. Peygamberle
    birlikte yaşayan sahabiler, Mekke ve Medine’de bunun birçok canlı örneğini
    sergilemişlerdir. Onlar, peygamberleri olduğu kadar, liderleri ve yöneticileri olan
    Allah Resûlü’ne itaatin eşsiz örneklerinin yanı sıra samimi bir şekilde itirazların,
    eleştirilerin hatta muhalefetlerin de oldukça ilginç örneklerini gerçekleştirmişlerdir.
    Hz. Peygamber’e karşı sahabenin bağlılığını Hudeybiye’de müşahede imkânı
    bulan Kureyş’in ulularından Urve b. Mes’ud’un Kureyş’e aktardığı izlenimleri
    şöyledir: “Ey kavmim, vallahi ben birçok krallar gördüm, heyet olarak Kayser’e,
    Kisrâ’ya ve Necâşî’ye gittim. Vallahi, Muhammed’in ashabının ona tazim ettiği
    kadar, hiçbir kralın adamlarının tazim ettiğini görmedim...”14 Yine Hudeybiye
    sulhunu yenilemek için Medine’ye gelen, fakat ne Hz. Peygamberden, ne de
    sahabeden olumlu bir cevap alamayan Ebu Sufyan da Mekke’ye vardığında, “Size
    hepsinin kalpleri tek bir kalbe bağlı bir kavimden geldim” demekteydi.15
    Sahabenin Resûl-i Ekrem’in otoritesini kabullerinde iman, hidayet, muhabbet,
    teslimiyet ve samimiyet vardı. Onlar Allah Resûlü’nü her yönüyle kendilerine örnek
    ve rehber edinmişler, ona can u gönülden bağlanmışlardı.
    Yüce Allah, Kur’an’ın birçok ayetinde, inananlara Allah ile birlikte Resûlüne
    de itaat etmelerini emretmiş,16 hatta Resûle itaat eden kimsenin, Allah’a itaat etmiş
    olacağını,17 keza ona biat edenlerin de Allah’a biat etmiş olacaklarını haber
    vermiştir.18 Öyle ki, Allah’ı sevme iddiasında olanların, Allah sevgisine nail
    olabilmeleri için, Hz. Peygamber’e uymaları şart koşulmuştur.19

    Yine Hz. Peygamber’in Mekke’yi fethettiğinde, Kureyş’ten intikam almayıp
    onları affetmesi, Ebu Sufyan’ın evine sığınanlarla evlerine girip kapılarını
    kapatanların güvende olduğunu ilan etmesi, Ensar da, Hz. Peygamber’in ana yurdu
    Mekke’ye yerleşeceği endişesini uyandırmış ve bazıları “Adamı, şehrine karşı bir
    rağbet, aşiretine karşı bir merhamet aldı yürüdü!” demişlerdi. Bunun üzerine
    Resûlullah (s.a.s.) “Ey Ensar topluluğu! Ben Allah’ın kulu ve Resûlüyüm, Allah’a ve
    size hicret ettim. Hayatım da sizinle, ölümüm de sizinle olacak!” buyurarak onların
    endişelerini gidermişti.”20
    Zaman zaman bazı sahabiler, Hz. Peygamber’in birtakım tasarruflarına itiraz
    da edebilmişlerdi. H. 6. yılda Hz. Peygamber ve sahabe, ilk defa Kâbe’yi ziyaret
    etmek üzere yola çıktıklarında, Mekke’li müşrikler tarafından Hudeybiye’de
    durdurulmuşlar ve onlarla bir anlaşma imzalamak durumunda kalmışlardı. Zahiren
    şartları çok ağır ve Müslümanların aleyhine gibi gözüken bu anlaşmaya Hz. Ömer,
    Hz. Peygamber’e gelerek itiraz etti ve: “Sen Allah’ın hak Peygamberi değil misin?
    Biz hak üzere, düşmanımız bâtıl üzere değil mi? Niçin dinimizden taviz veriyoruz?”
    dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ben Allah’ın Resûlüyüm ve O’na isyan edecek
    değilim ve o bana yardım edecektir” buyurdu.21
    Hz. Ömer, Hz. Peygamber’in vadine o kadar inanmış ki, altı yıldır hasretini
    çektikleri Kâbe’ye gireceklerinden zerre miktarı şüphesi yoktu. Hakk’ın daima bâtıla
    üstün geleceğine o denli güvenmektedir ki, bâtıl tarafından engellenmeyi, yenilgiyi ve
    kendi ifadesiyle taviz vermeyi kabullenemiyordu. Bu inanç ve psikolojik şartlanma
    neticesinde, Hz. Peygamber’in gördüğü rüyasına dayanarak vadettiği Kâbe ziyaretinin
    gerçekleşmemesinin doğurduğu hayal kırıklığının ardından, tamamen aleyhlerine gibi
    gözüken böyle bir anlaşma yapılmasını, Hz. Ömer’in havsalası almıyordu. Ancak
    unutmamak lazımdır ki, Hz. Peygamber’in böylesi konularda ashabıyla istişare
    etmesi, bazen kendi reyiyle, bazen de sahabenin görüşleriyle hareket etmesi; onlara
    Hz. Peygamber’in savaş, barış vb. askerî ve siyasî tasarruflarına müdahale cesaretini
    vermişti. Elbette böylesi bir atmosfer içerisinde Hz. Ömer’in ne denli samimi
    olduğunu da, ne kadar cesur, gayûr ve acûl bir mizaca sahip olduğunu da unutmamak
    gerekir. Hz. Peygamber, samimiyetini ve mizacını çok iyi bildiği Hz. Ömer’in bu
    tavrını anlayışla karşılamış, onu dinledikten sonra kınama cihetine gitmemiş, inen
    Fetih Sûresi’ni ilk ona tebliğ etmek suretiyle onu teskin etmeye çalışmıştır.
    Netice olarak yöneticilerle yönetilenlerin aralarındaki mevcut ilişkileri, Resûlsahabe
    ilişkileri doğrultusunda yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Zira bize
    göre, Resûl-sahabe ilişkilerindeki bu tabiîlik ve samimiyet, bu anlayış ve hoşgörü,
    onların saadet asrını gerçekleştirmelerini sağlamıştır. Resûl-sahabe arasındaki
    ilişkilere benzer samimi bir ilişkinin ortaya konulması, modern çağda yeni bir saadet
    asrını, huzurlu ve temiz bir toplumu tesise büyük ölçüde katkıda bulunacaktır.
    Elfü elfi selatin ve elfü elfi selamün aleyke ya Rasulallah...
    Hatice BAŞKAN

    11 Müslim, İman, 95 12 Mümtehine, 60/12. 13 Müslim, İmâre, 39; Buharî, Ahkâm, 4; Ebu Dâvud, Cihad, 87. 14 Ahmed, Müsned, IV. 329-330. 15 Abdurrazzâk, Musannef, V. 375-6, no: 9739. 16 Bkz: Âl-i İmrân, 3/32, 132; Nisâ, 4/59; Mâide, 5/92; Enfal, 8/1, 20, 46. 17 Nisâ, 4/80. 18 Hucurât, 48/10. 19 Âl-i İmrân, 3/31.
    20 Müslim, Cihad 84-6; Ahmed, Müsned, II. 538.
    21 Abdurrazzâk, Musannef, V. 339-340; Buharî, Şurût 15.


    mucc88ftucc88lucc88ke28099ten-e2809ckutlu-dogcc86um-haftasie2809d-programi-1.jpgmucc88ftucc88lucc88ke28099ten-e2809ckutlu-dogcc86um-haftasie2809d-programi-1.jpg

  2. #2
    Ehil Üye Ararad - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2013
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    3.997

    Standart

    Din Nasihattır...
    Hak ile iştigal etmezsen
    batıl seni istila eder...

    İ. Şafii.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0