Cenab-ı Hak, Kütüb-ü Semaviyede beşere karşı şu Cennet gibi azîm mükâfat ve Cehennem gibi dehşetli mücazatı göstermekle beraber çok irşad, ikaz, ihtar, tehdid ve teşvik ettiği halde; ehl-i iman, bu kadar esbab-ı hidayet ve istikamet varken hizb-üş şeytanın mükâfatsız çirkin zaîf desiselerine karşı mağlub olmaları, bir zaman beni çok düşündürüyordu. Acaba iman varken, Cenab-ı Hakk'ın o kadar şiddetli tehdidatına ehemmiyet vermemek nasıl oluyor? Nasıl iman gitmiyor?
ﺍِﻥَّ ﻛَﻴْﺪَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻛَﺎﻥَ ﺿَﻌِﻴﻔًﺎ "Muhakkak ki şeytanın hilesi pek zayıftır." Nisâ Sûresi, 4:76.)
sırrıyla şeytanın gayet zaîf desiselerine kapılıp Allah'a isyan ediyor. Hattâ benim arkadaşlarımdan bazıları, yüz hakikat dersini kalben tasdik ile beraber benden işittiği ve bana karşı da fazla hüsn-ü zannı ve irtibatı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyakârane iltifatına kapıldı, onun lehinde benim aleyhimde bir vaziyete geldi. FESÜBHANALLAH dedim, insanda bu derece sukut olabilir mi? Ne kadar hakikatsız bir insan idi, diye o bîçareyi gıybet ettim, günaha girdim.
Sonra sâbık işaretlerdeki hakikat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile LİLLAHİLHAMD, hem Kur'an-ı Hakîm'in azîm tergibat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu, hem ehl-i imanın desais-i şeytaniyeye kapılmaları, imansızlıktan ve imanın zaîfliğinden olmadığını, hem günah-ı kebairi işleyen küfre girmediğini, hem Mu'tezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi "Günah-ı kebairi irtikâb eden kâfir olur veya iman ve küfür ortasında kalır." diye hükümlerinde hata ettiklerini, hem benim o bîçare arkadaşım da yüz ders-i hakikatı bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım. Cenab-ı Hakk'a şükrettim, o vartadan kurtuldum. Çünki sâbıkan dediğimiz gibi, şeytan cüz'î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gazabiye ise, şeytan desiselerine hem kâbile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.
İşte bunun içindir ki, Cenab-ı Hakk'ın "Gafur", "Rahîm" gibi iki ismi, tecelli-i a'zamla ehl-i imana teveccüh ediyor. Ve Kur'an-ı Hakîm'de Peygamberlere en mühim ihsanı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfar etmeye davet ediyor.
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.)kelime-i kudsiyesini her sure başında tekrar ile ve her mübarek işlerde zikrine emretmesiyle, kâinatı ihata eden rahmet-i vasiasını melce ve tahassüngâh gösteriyor ve ﻓَﺎﺳْﺘَﻌِﺬْ Sığın)emriyle "Eûzü billahi mineşşeytanirracîm" kelimesini siper yapıyor.
Said Nursî
***
Cenâb-ı Hak, semavî kitaplarda insana cennet gibi muazzam bir mükâfatı ve cehennem gibi dehşetli bir cezayı göstermekle beraber, insanı çokça irşad, ikaz, ihtar, tehdit ve teşvik eder. Buna rağmen, hidayete ve doğru yola götürücü bu kadar sebep varken müminlerin, şeytanın mukâfatsız, çirkin ve zayıf hilelerine aldanmaları bir zaman beni çok düşündürüyordu. "Acaba iman varken, Cenâb-ı Hakk'ın o kadar şiddetli tehditlerine kayıtsız kalmak nasıl olabilir? Nasıl olur da bunun neticesinde iman gitmez? insan ﺍِﻥَّ ﻛَﻴْﺪَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻛَﺎﻥَ ﺿَﻌِﻴﻔًﺎ sırrıyla şeytanın gayet zayıf hilelerine aldanıp nasıl Allah'a isyan eder?" diyordum. Hatta arkadaşlanmdan biri, yüz hakikat dersini kalben tasdik ederek benden dinlediği halde ve bana karşı çok hüsn-ü zannı ve bağlılığı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın kıymetsiz ve riyakârca iltifatına aldandı, onun lehinde, benim aleyhimde bir tavır takındı. "Fesübhanallah!" dedim, "insanda bu derece düşüş olabilir mi? Ne kadar hakikatsiz bir insanmış." diye o biçareyi gıybet ettim, günaha girdim.
Sonra zikredilen işaretlerdeki hakikat açığa çıktı, pek çok karanlık noktayı aydınlatti. O nur ile -Allah'a hamdolsun-Kur'an-ı Hakîm'in yüce beyanıyla gayretlendirme ve teşviklerinin tam yerinde olduğunu .. müminlerin şeytanın hilelerine aldanmalarının imansızlıktan veya imanın zayıflığından kaynaklanmadığını.. büyük günahları işleyenin küfre girmediğini.. Mutezile mezhebinin ve Haricîlerden bir kısmının "Büyük günahları işleyen kâfir olur veya iman ile küfür arasında kalır." şeklindeki hükümlerinde hata ettiklerini.. hem o biçare arkadaşımın da yüz hakikat dersini bir adamın iltifatına feda etmesinin, düşündüğüm gibi çok büyük bir düşüş ve dehşetli bir alçalma olmadığını anladım. Cenâb-ı Hakk'a şükrettim, o tuzaktan kurtuldum. Çünkü daha önce dediğimiz gibi, şeytan aslında var olmayan basit bir şeyle insanı mühim tehlikelere atar. İnsanın nefsi de şeytanı her zaman dinler. Şehvet ve öfke duyguları şeytanın hilelerini hem alan hem nakleden iki cihaz gibidir.
İşte bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakk'm "Gafûr" ve "Rahîm" gibi iki ismi, en büyük tecellileriyle müminlere bakıyor. Allah, Kur'an-ı Hakîm' de peygamberlere en mühim ihsanın, bağışlaması olduğunu gösteriyor ve onları istiğfara davet ediyor. Mukaddes ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ beyanını her sûrenin başında tekrarlamakla ve her mübarek işe onunla başlamayı emretmekle kâinatı kuşatan geniş rahmetini sığınak ve korunak olarak gösteriyor,ﻓَﺎﺳْﺘَﻌِﺬْ emriyle "Eûzü billahi mineşşeytanirracîm" cümlesini siper yapıyor.
Kaynak: Kısmen tercüme edilmiş Lemalar kitabından alınmıştır.