Bir kardeşimiz kusurunu görmediği münasebetiyle, onu ikaz için yazılmış ince bir mes'eledir. Belki size faidesi(faydası) olur diye yazdık.
Bir zaman evliya-i azîmeden nefs-i emmaresinden kurtulanlardan birkaç zâttan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şekvalarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve a'sab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren, bir manevî nefs-i emmareyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zâtlar hakikî nefs-i emmareden değil; belki mecazî bir nefs-i emmareden şekva etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbanî dahi bu mecazî nefs-i emmareden haber veriyor. Bu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki, onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip veya tam bir fedailikle her hissini maksadına feda etsin. Ve Risale-i Nur'un erkânları gibi herşeyini, enaniyetini bıraksın.
Evliya-i azîme: Büyük evliyalar.
Nefs-i emmare: Kötü istek ve düşünceleri uyandırıp yapmaya kuvvetli şekilde zorlayan nefis.
Mücahede-i nefsiye: Nefisle ilgili savaş, nefisle(insanda kötülüklere ve günahlara zorlayıcı ve itici duygularla) savaş.
Şekva: Şikayet.
Desais: Gizli hileler, desiseler, aldatıcı tuzaklar.
Ziyade: Fala, çok.
Ahlâk-ı seyyie: Kötü ahlâk, islâm dininin yasakladığı ahlâk.
İdame: Devam ettirme.
A'sab: Sinirler, damarlar.
Tabiat: Yaratılış, karakter.
Hissiyat: Hisler, duygular.
Halita: Karışım, karışık, karma.
Tahassüngâh: Sığınak, sığınma yeri.
Tezkiye: Temize çıkarmak, aklamak.
Vazife-i seyyie: Kötülük ve fenalık görevi.
Mecazî: Gerçek olmayan.
Elem: Acı dert kaygı.
Erkân: Esaslar, temeller.
Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kişinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi.
Bu acib asırda dehşetli bir aşılamak ve şırınga ile hem hakikî, hem mecazî iki nefs-i emmare ittifak edip; öyle seyyiata öyle günahlara severek giriyor, kâinatı hiddete getiriyor. Hattâ kendim, bir dakika zarfında yirmi paralık bir sıkıntı ile, altmış liralık bir haseneye tercih etmeye çalıştım. Hem on dakika zarfında, büyük bir mücahede-i manevîde, benim cephemde kırkikilik bir top gibi düşmanlarıma atıp yol açtığı halde; o iki nefs-i emmarenin muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gayet zulümlü ve zulümatlı hissiyle, büyük bir şükür ve teşekkür yerine, "Ne için ben atmadım" diye en çirkin bir riya ve rekabet damarını hissettim.
Nefs-i emmare: Kötü istek ve düşünceleri uyandırıp yapmaya kuvvetli şekilde zorlayan nefis.
Seyyiat: Kötülükler, suçlar, günahlar.
Hasene: İyilik, Allah(cc) rızasına uygun iş.
Mücahede-i manevî: Manevî savaş.
Muvakkat: Geçici, az bir zaman için.
Gaflet: Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma.
Hodgâm: Kendi keyfini düşünen, bencil.
Meyl-i tefevvuk: Üstünlük isteği, başkasına üstün gelme arzusu.
Zulümat: Zulmetler, karanlıklar.
Cenab-ı Hakk'a yüzbin şükür ediyorum ki, Risale-i Nur ve bilhâssa İhlas Risaleleri o iki nefsin bütün desaisini izale ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, o bir dakika ve on dakikadaki haletleri birden izale etti. Ve manevî bir istiğfar olan kusurumu bildim. O hatanın muaccel cezası olan içindeki elemden ve azabdan kurtuldum.
Desais: Gizli hileler, desiseler, aldatıcı tuzaklar.
İzale: Giderme, ortadan kaldırma.
Muaccel: Peşin, hemen, acele olan.
Elem: Acı dert kaygı.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.
Said Nursi