+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 22

Konu: "Dünya hayatını severler..." İbrahim Sûresi, 14:3.

  1. #1
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart "Dünya hayatını severler..." İbrahim Sûresi, 14:3.

    ﻳَﺴْﺘَﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ "Dünya hayatını severler..." İbrahim Sûresi, 14:3.
    bahsinde denilmiş ki: Bu asrın bir hâssası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, bâki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş. Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar edildi ki:
    Asr: Yüz yıl.
    Hâssa: Özellik.
    Hayat-ı dünyeviye: Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı.
    Hayat-ı bâkiye: Bâki hayat, ölümsüz ve sonsuz hayat (Ahiret hayatı).
    Bâki: Ebedî, sonsuz, ölümsüz olan.
    Düstur: Umumi kaide, genel kural, temel prensip.

    Nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, yaralansa sair a'zâ vazifelerini kısmen bırakıp onun
    imdadına koşar; öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı, zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede dercedilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbab ile yaralanmış, sair letaifi kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmağa çalışıyor.

    Uzv-u insanî: İnsana ait uzuv, insanın organı.
    Sair: Diğer, başka.
    A'zâ: Bedenin her bir uzvu.
    Hırs-ı hayat: Hayat hırsı, yaşamaya aşırı düşkünlük.
    Zevk-i hayat: Hayat zevki.
    Fıtrat-ı insaniye: İnsanın yaratılıştan gelen yapısı.
    Dercedilen: Yerleştirilen, koyulan.
    Cihaz-ı insaniye: İnsanın donanımı.
    Esbab: Sebepler.
    Letaif: Latif duygular.
    Sukut: Alçalma, düşme, inme.
    Vazife-i hakikiye: Hakiki vazife, gerçek temel görev.


    Hem nasılki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta'til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
    Cazibedar: Çekici, beğenilen, hoş.
    Sefihane: İslam dinine aykırı zevk ve eğlence hayatına düşkün şekilde.
    Mesture: Örtülü.
    Cazibe: Çekicilik.
    Ta'til: Durdurmak, ara vermek, kesmek.
    Hayat-ı içtimaiye: Toplum hayatı.
    Nefs-i emmare: Kötü istek ve düşünceleri uyandırıp yapmaya kuvvetli şekilde zorlayan nefis.


    Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer'iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umûr-u diniyeyi terkeder.
    Zaruret: Zorunluluk, çaresizlik, şiddetli ihtiyaç.
    Umûr-u uhreviye: Ahirete ait işler, öbür dünya ile ilgili işler.
    Muvakkaten: Geçici olarak.
    Ruhsat-ı şer'iye: İslam dininin müsadesi.
    Binaen: Dayanarak.
    Helâket: Yıkılma, mahvolma, felaket.
    Zarar-ı dünyevî: Dünyaya ait zarar.
    Umûr-u diniye: Dine ait işler, dinle ilgili işler.


    Evet insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret-i maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; edna bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mes'ele-i diniyeye tercih ettiriyor. Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın tiryakmisal ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metin, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sadık, fedakâr şakirdleri mukavemet ederler. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli. Sadakatla, tam metanet ve ciddî ihlas ve tam itimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib hastalığın tesirinden kurtulsun.
    İnsaniyet: İnsanlık.
    Hıfz-ı hayat: Hayatı koruma.
    İsrafat: Savurganlıklar, gereksiz boşa harcamalar.
    Fakr u zaruret-i maişet: Yoksulluk ve geçim sıkıntısı.
    Ziyadeleşmesiyle: Çoğalmasıyla.
    Şerait-i hayat: Hayat şartları.
    Mütemadiyen: Devamlı olarak.
    Ehl-i dalalet: İman ve isâm yolundan sapanlar.
    Nazar-ı dikkat: Dikkatli bakış, dikkatle bakıp inceleme.
    Edna: En aşağı. En küçük.
    Hacat-ı hayatiye: Yaşantı ile ilgili ihtiyaçlar.
    Mes'ele-i diniye: Dinle ilgili konu.
    Acib: Şaşırtan, hayret uyandıran.
    Maraz: Hastalık, dert, illet.
    Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan: Anlatma tarzı mucize olan Kur'an.
    Tiryakmisal: Çok tesirli ve harika iyileştirici özellikteki ilaç gibi.
    Naşir: Neşreden, yayan.
    Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin(ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
    Metin: Sağlam.
    Sebatkâr: Yerinden oynamayan, devam eden, kararlı olan.
    Sadık: Doğru, tam bağlı, dürüst.
    Şakird: Talebe, öğrenci.
    Mukavemet: Karşı koyma, dayanma, direnme, karşı gelme.
    Sadakat: Gönülden bağlılık.
    Metanet: Sağlamlık, kararlılık.
    İtimad: Güvenmek.


    Said Nursi


  2. #2
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Birkaç gün evvel size gönderdiğim son mektubdaki, hayat-ı dünyeviyenin hayat-ı diniyeye galebe etmesine dair ikinci mes'elesi münasebetiyle gayet ince ve kaleme alınmaz bir mana kalbe zahir oldu. Yalnız gayet kısa o manaya bir işaret edeceğim. Şöyle ki:

    Bu acib asrın hayatperest ehl-i dalaleti aldatan, sarhoş eden; fânilerden surî aldıkları zevki gayet acı ve elîm olduğunu ve ehl-i imanın ve hidayetin aynı yerde ve o fâniyatta bâkiyane ve ulvî bir zevki bulunduğunu gördüm ve hissettim, fakat ifade edemiyorum.

    Risale-i Nur'un müteaddid yerinde nasıl isbat etmiş ki, ehl-i dalalet için, zaman-ı hazırdan maada herşey madum ve firakların elemleriyle doludur. Ehl-i hidayet için mazi, müstakbel müştemilâtıyla mevcuddur, nurludur. Aynen öyle de, fâniyatta, yani geçmiş muvakkat vaziyetler, ehl-i dünya için fena-yı mutlak karanlıklarında madumdur, ehl-i hidayet için mevcuddur, diye gördüm. Çünki eski zamanda çok alâkadar olduğum zevkli veya kıymetli ve şerefli muvakkat vaziyetleri mütehassirane hatırladım, müştakane arzuladım. Neden bu mübarek vaziyetler mazide kalıp fâni olsun, düşünürken, İman-ı Billah nuru ihtar etti ki; o vaziyetler gerçi sureten fânidirler, birkaç cihette mevcuddurlar. Çünki Cenab-ı Hakk'ın bâki isimlerinin cilveleri olan o vaziyetler, daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki oldukları gibi; nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkazzaman bir vaziyette mevcuddurlar. Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevî sinemalarla görebilir ve girebilirsin diye anladım. Ve dedim: "Madem Allah var, her şey var" darb-ı mesel cümlesi, bu büyük hakikatı da ifade eder. Kimin için Allah varsa, yani Allah'ı bilse, herşey mevcuddur; kim Allah'ı bilmezse, ona herşey madumdur, diye delalet eder. Demek elemli, karanlıklı, tahassürlü bir dirhem zevki, aynı yerde yüz derece ziyade daimî, elemsiz bir zevke, sefahetle tercih edenler, aks-i maksudlarıyla aynı zevkte elîm elemleri alır.

    Said Nursi


  3. #3
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    (Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir)

    Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlatması ve çok etmesi ve hacat-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle tiryaki ve mübtela etmekle hacat-ı zaruriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksad ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya sed çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına Cehennem eyledi.

    İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

    Ezcümle:
    Ben gördüm ki; ehl-i diyanet belki de ehl-i takva bir kısım zâtlar, bizimle gayet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. O bir-iki zâtta gördüm ki; diyaneti ister ve yapmasını sever, tâ ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hattâ tarîkatı keşf ü keramet için ister. Demek âhiret arzusunu ve dinî vezaifin uhrevî meyvelerini, dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medar olan hakaik-i diniyenin fevaid-i dünyeviyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebeb o faide olsa, o ameli ibtal eder; lâakal ihlası kırılır, sevabı kaçar.

    Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur'un mizanları ve müvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırkbin şahid vardır. Demek Risale-i Nur'un dairesine yakın bulunanlar, içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.

    Evet
    ﻳَﺴْﺘَﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻻ*َﺧِﺮَﺓِ "Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler." İbrahim Sûresi, 14:3.)
    işaretiyle bu asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâm'a da bilerek severek tercih ettirdi. Hem bin üçyüz otuzdört (1334) tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i İslâm içine de sokuldu. Evet ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻻ*َﺧِﺮَﺓِ cifir ve ebced hesabıyla 1333 veya dört ederek, aynı vakitte eski Harb-i Umumî'de İslâmiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartlarını, dünyayı dine tercih rejimi mebdeine tevafuk ediyor. İki-üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü.

    Said Nursi


  4. #4
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi' ettik. Sözler

  5. #5
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Kısa bir ömürde, az bir lezzet için; ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbad etmek, ehl-i aklın kârı değil. Mektûbat

  6. #6
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Ankebût, 64. Ayet: Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

  7. #7
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Âl-i İmrân, 14. Ayet: Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.

  8. #8
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    İnsan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Lem'alar

  9. #9
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Arkadaş! Bildiğimiz, gördüğümüz dünya bir iken, insanlar adedince dünyaları hâvidir. Çünki her insanın tam manasıyla hayalî bir dünyası vardır. Fakat, öldüğü zaman dünyası yıkılır, kıyameti kopar.

    Bediüzzaman Said Nursi


  10. #10
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    44
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    Hadîste var ki, Dünya muhabbeti, bütün hataların başıdır. Sözler

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. "Ene" ve "Zerre"den İbaret Bir "Elif" Bir "Nokta"dır.
    By Ene-Zerre in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 29
    Son Mesaj: 21.04.17, 21:29
  2. Hayatıyla bir "Elif" yazar, "Vav" vuslatıyla yürür, yüreği "Hu" okur..
    By gamze-i_dilruzum in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 21.04.17, 21:28
  3. "Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler." (İbrahim Sûresi, 14:3)
    By _vatan_ in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.09.14, 15:18
  4. "Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler."
    By _vatan_ in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.06.14, 23:53
  5. Tevbe Suresi Niçin "Besmele" ile Başlamaz?
    By Meyvenin Zeyli in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 29.06.11, 13:10

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0