Dili gıybet, nemîme, yalan gibi kötü ve faydasız sözlerden korumak imanın bir şubesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de -meâlen- “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes'ul bulunuyor.” (İsrâ, 36) buyurulmuşdur.

Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu:

“Âdemoğlunun hatalarının çoğu dilindendir.”

“Allâhü Teâlâ konuştuğunda faydalı olan, sustuğunda da selâmet bulan kula rahmet etsin.”

“Her kimi selâmete ermek sevindirirse susmayı âdet edinsin.”

“Kişinin mâlâyaniyi; faydasız şeyleri terk etmesi İslâm’ının güzelliğindendir.”


Hz. Ebûbekir (r.a.) diline işâret ederek, başıma nice işleri getiren işte budur, buyururdu.

Resûlullâh Efendimiz’e, insanların en hayırlısı kimdir, diye sordular, “Mahmûm (yanık) kalb sâhibi ve doğru sözlü olanıdır.” buyurdu. Ashâb sordu:

“Doğru sözlüyü anladık, ama yanık kalb sâhibi nasıl olur?” Şöyle buyurdular:

“Takvâ sâhibi nakî (saf kimsedir) ki hiç günah işlemez, kimseye zulmetmez, hased de etmez.” Ashâb

“Yâ Resûlallâh, kim bunu elde edeceği yoldadır?”,

“Dünya ile meşgûl olduğu halde âhireti seven kimse” buyurdu. Ashâb: “Biz aramızda sadece sizin azadlınız Râfi’i bu vasıfta biliriz. Peki bundan başka kim bunu elde etme yolundadır.” dediler.

“Güzel ahlâklı mü'min” buyurdular. Ashâb “İşte bu bizde olur.” dediler.

“İlmi ile amel eden, malının fazlasını infâk eden, fuzûli, lüzûmsuz sözünü tutan kimseye müjdeler olsun.”