+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 11
Like Tree9Beğeni

Konu: Güneş gibi parlak bir sikke-i Vâhid-i Ehad

  1. #1
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart Güneş gibi parlak bir sikke-i Vâhid-i Ehad

    Üçüncü Pencere

    Zeminin yüzünde, dört yüz bin muhtelif taifedenHAŞİYE-1 ibaret olan bütün hayvânat ve nebâtat envâının ordusu, bilmüşahede ayrı ayrı erzakları, suretleri, silâhları,libasları, talimatları, terhisatları, kemâl-i mizan ve intizamla, hiçbir şey unutulmayarak, hiçbirini şaşırmayarak, bir surette tedbir ve terbiye etmek öyle bir sikkedir ki, hiçbir şüphe kabul etmez, güneş gibi parlak bir sikke-i Vâhid-i Ehaddir.Hadsiz bir kudret ve muhit bir ilim ve nihayetsiz bir hikmet sahibinden başka kimin haddi var ki, o hadsiz derecede harika olan şu idareye karışsın? Çünkü, şu birbiri içinde girift olan envâları, milletleri, umumunu birden idare ve terbiye edemeyen, onlardan birisine karışsa, elbette karıştıracak. Halbuki, 1فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرىٰ مِنْ فُطُورٍ sırrıyla, hiçbir karışık alâmeti yoktur. Demek ki hiçbir parmak karışamıyor.



    Haşiye-1 Hattâ o taifelerden bir kısım var ki, bir senedeki efradı, zaman-ı Âdem‘den kıyamete kadarvücuda gelen bütün insan efradından ziyadedir.

    Dipnot-1 “Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun?” Mülk Sûresi, 67:3.

    seyyah_salih bunu beğendi.

  2. #2
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    ekizinci Pencere

    Nev-i beşerdeki bütün ervâh-ı neyyire ashabı olan enbiyalar (aleyhimüsselâm),bâhir ve zâhir mu’cizatlarına istinad ederek; ve bütün kulûb-u münevvere aktâbıolan evliyalar, keşif ve kerametlerine itimad ederek; ve bütün ukûl-u nuraniye erbabı olan asfiyalar, tahkikatlarına istinad ederek, birtek Vâhid-i Ehad, Vâcibü’l-Vücud, Hâlık-ı Külli Şeyin vücub-u vücuduna ve vahdetine ve kemâl-i rububiyetineşehadetleri, pek büyük ve nuranî bir penceredir; hem her vakit o makam-ı rububiyeti göstermektedir.Ey biçare münkir! Kime güveniyorsun ki bunları dinlemiyorsun? Veyahut gündüz içinde gözünü kapamakla, dünyayı gece mi oldu zannediyorsun?
    seyyah_salih bunu beğendi.

  3. #3
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    On Birinci Pencereاَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ 1

    Bütün ervah ve kulûbun dalâletten neş’et eden ıztırabat ve keşmekeş veıztırabattan neş’et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlıkı tanımakla olur. Bütün mevcudatı birtek Sânie vermekle necat buluyorlar, birtek Allah’ın zikriyle mutmain olurlar. Çünkü, hadsiz mevcudat birtek zâta verilmezse, Yirmi İkinci Sözde kat’î ispat edildiği gibi, o zaman her birtek şeyi hadsiz esbaba isnadetmek lâzım gelir ki, o halde birtek şeyin vücudu, umum mevcudat kadar müşkülolur.Çünkü, Allah’a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şeyihadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit, bir meyve, kâinat kadar müşkülât peydâeder, belki daha ziyade müşkül olur. Çünkü, nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkülât olur. Ve yüz nefer bir zabitin idaresine verilse, birnefer hükmünde kolay olur. Öyle de, çok muhtelif esbabın birtek şeyin icadındaittifakları, yüz derece müşkülâtlı olur. Ve pek çok eşyanın icadı birtek zâta verilse, yüz derece kolay olur.İşte, mahiyet-i insaniyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsizıztıraptan kurtaracak, yalnız tevhid-i Hâlık ve marifet-i İlâhiyedir. Madem küfürde ve şirkte nihayetsiz müşkülât ve ıztırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikati yoktur. Madem tevhidde, mevcudatın yaratılışındaki suhulete ve kesrete ve hüsn-ü san’ata muvafık olarak, nihayetsiz suhulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâciptir,hakikattir.2


    İşte, ey bedbahtehl-i dalâlet! Bak, dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli! Ne zorun var ki oradan gidiyorsun? Hem bak, iman ve tevhid yolu ne kadar kolay vesafâlı! Oraya gir, kurtul.



    Dipnot-1 “Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” Ra’d Sûresi, 13:28.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  4. #4
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    BİRİNCİ MAKAMIN BİRİNCİ MEYVESİTevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder. Eğer vahdetolmazsa, o hazine-i ezeliye gizli kalır.Evet, hadsiz cemâl ve kemâlât-ı İlâhiye ve nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânîve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet âyinesinde ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındakicüz’iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür. Meselâ, iktidarsız veihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz’î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olanküllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân’ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemâl gizlenir ve o cüz’î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  5. #5
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    İşte, 1اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ âyeti, şirkte hadsiz ve çok büyük bir zulüm bulunduğunu ifade ile bildirir. Şirk öyle bir cürümdür ki, herbir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür; ancak onu Cehennem temizler.



    Dipnot-1 “Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman Sûresi, 31:13.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  6. #6
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    İşte şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemâlâtına ve ulvî hukuklarına ve kudsîhakikatlerine bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semâvât ve arzhiddet ediyor ve onların mahvına anâsırittifak edip, kavm-i Nuh(aleyhisselâm) ve Âd ve Semud ve Firavun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor. 1تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ âyetinin sırrıyla, Cehennem dahi ehl‑i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor. Evet, şirkkâinata karşı büyük birtahkir ve azîm bir tecavüzdür. Ve kâinatın kudsî vazifelerini ve hilkatin hikmetlerini inkâr etmekle şerefini kırıyor.

    Dipnot-1
    “Neredeyse öfkeden parçalanacak!” Mülk Sûresi, 67:8.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  7. #7
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    Bu İkinci Meyveye beni sevk edip îsal eden acip bir his ve garip bir zevktir. Şöyle ki:Bir zaman, bahar mevsiminde temâşâ ederken gördüm ki: Zemin yüzünde haşir ve neşr-i âzamın yüz binler nümunelerini gösteren bir seyeran ve seyelân içindekàfile kàfile arkasında gelen geçen mevcudatın ve bilhassa zîhayat mahlûkatın,hususan küçücük zîhayatların kısa bir zamanda görünüp der’akap kaybolmaları ve daimî bir faaliyet-i müdhişe içinde mevt ve zevâl levhaları bana çok hazingörünüp, rikkatime şiddetle dokunarak beni ağlatıyordu. O güzel hayvancıkların vefatlarını gördükçe kalbim acıyordu: “Of, yazık! Ah yazık!” diyerek bu “ah”ların, “of”ların altında derinden derine bir vâveylâ-i ruhî hissediyordum. Ve bu âkıbete uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azap gördüm.Hem, nebatat ve hayvanat âleminde gayet güzel, sevimli ve çok kıymettarsan’atta olan zîhayatların bir dakikada gözünü açıp bu seyrangâh-ı kâinata bakar, dakikasıyla mahvolur, gider. Bu hali temâşâ ettikçe ciğerlerim sızlıyordu. Ağlamaklaşekvâ etmek istiyor; “Neden geliyorlar, hiç durmadan gidiyorlar?” diye feleğe karşı kalbim dehşetli sualler soruyor ve böyle faidesiz, gayesiz, neticesiz, çabuk idam edilen bu masnucuklar gözümüz önünde bu kadar ihtimam ve dikkat ve san’at vecihazat ve terbiye ve tedbir ile kıymettar bir surette icad edildikten sonra gayet ehemmiyetsiz paçavralar gibi parçalanıp hiçlik karanlıklarına atılmalarını gördükçe,kemâlâta meftun ve güzelliklere müptelâ ve kıymettar şeylere âşık olan bütünlâtifelerim ve duygularım feryad edip bağırıyorlardı ki: “Neden bunlara merhamet edilmiyor? Yazık değiller mi? Bu baş döndürücü deverandaki fenâ ve zevâl nereden gelip bu biçarelere musallat olmuş?” diye mukadderat-ı hayatiyenin dış yüzünde bulunan elîm keyfiyetleriyle kadere karşı müthiş itirazlar başladığı hengâmda, birden nur-u Kur’ân, sırr-ı îmân, lûtf‑u Rahmân ile tevhid imdadıma yetişti, o karanlıkları aydınlattı, benim bütün o “ah” ve “of”larımı “oh”lara ve o ağlamalarımı sürurlara ve o yazık demelerimi maşaallah, barekâllah’lara çevirdi; “Elhamdü lillahi alâ nûri’l-îmân” dedirtti. Çünkü, sırr-ı vahdetle şöyle gördüm ki:Herbir mahlûk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhidle çok büyük neticeleri veumumî faideleri vardır. Ezcümle:Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle mânidar, İlâhî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i lezzetle mütalâa ederler. Ve öyle kıymettar bir mu’cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâniinin san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarâne teşhir eder. Hem kendi san’atını kendisi temâşâ etmek ve kendi cemâl-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendicilve-i esmâsının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelâlin nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet yüksek bir netice-i hilkatidir. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete vetebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber, kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu ve hadsizhafızalarda ve sâir elvâh-ı mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmâda âyinedarlık ettiği kemâlleri ve güzellikleri bırakıp,mesrurâne terhis mânâsında bir zâhirî mevt ile bir zevâl perdesi altına girer, yalnız dünyevî gözlerden saklanır mahiyetinde gördüm; “Oh, elhamdü lillâh” dedim.Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde gözle görünen ve her tarafa kök salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemâller ve güzellikler, elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayetmenfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor. Çünkü, böyle çok esaslı bir cemâl perdesi altında böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa, o hakikatli cemâl, hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur. Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir.Bu mezkûr hissî olan hakikat-i imaniye, tafsilâtla ve kat’î burhanlar ile Sirâcü’n-Nur’un müteaddit risalelerinde beyan edildiğinden, burada bu kısacık işaretle iktifaederiz.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  8. #8
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart

    Alıntı Ashab-i kehf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bu İkinci Meyveye beni sevk edip îsal eden acip bir his ve garip bir zevktir. Şöyle ki:Bir zaman, bahar mevsiminde temâşâ ederken gördüm ki: Zemin yüzünde haşir ve neşr-i âzamın yüz binler nümunelerini gösteren bir seyeran ve seyelân içindekàfile kàfile arkasında gelen geçen mevcudatın ve bilhassa zîhayat mahlûkatın,hususan küçücük zîhayatların kısa bir zamanda görünüp der’akap kaybolmaları ve daimî bir faaliyet-i müdhişe içinde mevt ve zevâl levhaları bana çok hazingörünüp, rikkatime şiddetle dokunarak beni ağlatıyordu. O güzel hayvancıkların vefatlarını gördükçe kalbim acıyordu: “Of, yazık! Ah yazık!” diyerek bu “ah”ların, “of”ların altında derinden derine bir vâveylâ-i ruhî hissediyordum. Ve bu âkıbete uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azap gördüm.Hem, nebatat ve hayvanat âleminde gayet güzel, sevimli ve çok kıymettarsan’atta olan zîhayatların bir dakikada gözünü açıp bu seyrangâh-ı kâinata bakar, dakikasıyla mahvolur, gider. Bu hali temâşâ ettikçe ciğerlerim sızlıyordu. Ağlamaklaşekvâ etmek istiyor; “Neden geliyorlar, hiç durmadan gidiyorlar?” diye feleğe karşı kalbim dehşetli sualler soruyor ve böyle faidesiz, gayesiz, neticesiz, çabuk idam edilen bu masnucuklar gözümüz önünde bu kadar ihtimam ve dikkat ve san’at vecihazat ve terbiye ve tedbir ile kıymettar bir surette icad edildikten sonra gayet ehemmiyetsiz paçavralar gibi parçalanıp hiçlik karanlıklarına atılmalarını gördükçe,kemâlâta meftun ve güzelliklere müptelâ ve kıymettar şeylere âşık olan bütünlâtifelerim ve duygularım feryad edip bağırıyorlardı ki: “Neden bunlara merhamet edilmiyor? Yazık değiller mi? Bu baş döndürücü deverandaki fenâ ve zevâl nereden gelip bu biçarelere musallat olmuş?” diye mukadderat-ı hayatiyenin dış yüzünde bulunan elîm keyfiyetleriyle kadere karşı müthiş itirazlar başladığı hengâmda, birden nur-u Kur’ân, sırr-ı îmân, lûtf‑u Rahmân ile tevhid imdadıma yetişti, o karanlıkları aydınlattı, benim bütün o “ah” ve “of”larımı “oh”lara ve o ağlamalarımı sürurlara ve o yazık demelerimi maşaallah, barekâllah’lara çevirdi; “Elhamdü lillahi alâ nûri’l-îmân” dedirtti. Çünkü, sırr-ı vahdetle şöyle gördüm ki:Herbir mahlûk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhidle çok büyük neticeleri veumumî faideleri vardır. Ezcümle:Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle mânidar, İlâhî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i lezzetle mütalâa ederler. Ve öyle kıymettar bir mu’cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâniinin san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarâne teşhir eder. Hem kendi san’atını kendisi temâşâ etmek ve kendi cemâl-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendicilve-i esmâsının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelâlin nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet yüksek bir netice-i hilkatidir. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete vetebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber, kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu ve hadsizhafızalarda ve sâir elvâh-ı mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmâda âyinedarlık ettiği kemâlleri ve güzellikleri bırakıp,mesrurâne terhis mânâsında bir zâhirî mevt ile bir zevâl perdesi altına girer, yalnız dünyevî gözlerden saklanır mahiyetinde gördüm; “Oh, elhamdü lillâh” dedim.Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde gözle görünen ve her tarafa kök salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemâller ve güzellikler, elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayetmenfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor. Çünkü, böyle çok esaslı bir cemâl perdesi altında böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa, o hakikatli cemâl, hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur. Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir.Bu mezkûr hissî olan hakikat-i imaniye, tafsilâtla ve kat’î burhanlar ile Sirâcü’n-Nur’un müteaddit risalelerinde beyan edildiğinden, burada bu kısacık işaretle iktifaederiz.
    Belki herşeyin gâyât-ı vücudu
    ve netâic-i hayatı üç kısımdır:

    Birincisi ve en ulvîsi Sâniine bakar ki;
    o şeye taktığı hârika-i san'at murassaâtını
    Şâhid-i Ezelînin nazarına
    resm-i geçit tarzında arz etmektir ki,
    o nazara bir ân-ı seyyâle yaşamak kâfi gelir.
    Belki, vücuda gelmeden,
    bilkuvve niyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir.

    10.söz
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  9. #9
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart

    Aziz kardaş...
    bu leziz derslerle...
    bize keyf verdin yaw....
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  10. #10
    Pürheves Ashab-i kehf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2014
    Mesajlar
    239

    Standart

    Muhterem kardesim bu dersler hakikat dersleri,tarikat berzahina ugramadan, dogrudan dogruya zat-i akdesi ilahinin tecelliyati esmasini gunduz gunesi gosterdigi gibi butun gozlere,butun kalblere gosteriyor.Cenabi hakkin bir lutfudurki bizim gibi aciz ve gunahlarada bu hakikat derslerine muhatab etmis.Cenab-i hakka sonsuz hamd ve sukur ediyorum,kainaatda tecelli eden onun guzel isimleri,esmasi adedince cenabi hakka hadsiz hamd ve sukur ediyorum.
    seyyah_salih bunu beğendi.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Vahid ile Ehad Arasındaki Fark Nedir?
    By Abı-Hayat in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 16
    Son Mesaj: 10.09.11, 17:46
  2. Vahid-i Kıyasi ile Tefekkür
    By gulsah in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 02.12.07, 21:59
  3. Şer ve Çirkinlik Vâhid-i Kıyasîdirler
    By karatoprak1975 in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 11.10.07, 00:38
  4. Ehad Olan Allah'a mı Hitap Edeceksiniz?
    By TURKUAZ in forum Gündem
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.08.07, 16:30
  5. Sikke-yi Tasdik-i Gaybi'nin Birinci Şua'sının 2.
    By karatoprak1975 in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.05.07, 16:04

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0