+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 5 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 50
Like Tree1Beğeni

Konu: Günahların Tehacümatına Karşı Neler Yapmalıyız?

  1. #1
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart Günahların Tehacümatına Karşı Neler Yapmalıyız?

    Muhterem kardeşlerim,asrımız çok problemli bir asırdır.Üstadımızın tabirince "fitne ve fesat,helaket ve felaket asrı"dır.

    Bu zamanda günahlar insanları çok çabuk sarıyor ve insanlar günahların tehacümatına karşı zorlanıyorlar hatta bazı insanlar kolayca o günahlara isteyerek giriyor ve bir çok levhiyatı kolayca işleyebiliyor.

    Hatta ehl-i iman dahi bu asrın günahlarından sakınmakta çok zorlanıyorlar.Yine Üstadımızın ifadesi ile her taraftan bizleri saran günahlara karşı şahsi ibadetler ve takvasının bu zamanda kurtuluşa sebep olamayacağı Risale-i Nurların mektupları içersinde yerini alıyor.

    Öleyse neler yapmalıyız?

    Bu günahlardan sakınmak,çekinmek ve uzak durmak için hangi çarelere baş vurmamız gerekir?

    Bu asrın bir kebiresi bir kalmıyor ve intişar ederek milyonlarla günah oluyor ve sebep olunan kişilerin de günahları o kişinin omuzlarına yükleniyor.Bu acip haletten kurtulmak için neler yapılmalıdır?

    Günahlar kalb ve ruhumuzda yaralar açıyor.Bu yaraları nasıl tedavi etmeliyiz?

    Bazen dinliyor ve okuyoruz ki bazı insanlar tam bir niyet ve gayretle günahlardan kaçınmak için çalışıyor ve çabalıyor.Bir süre sonra tekrar aynı günahlara düşüyor.Bunun sebepleri ve tekrar düşmemesi ve kaymaması için neler yapılabilir ve tavsiyeler edilebilir?

    İnşallah hep birlikte öncelikle Risale-i Nurlardan günahlar ve kebairler ve kurtulma çarelerini araştırarak paylaşalım istiyoruz.Bir akılla değil ortak akılla inanıyorum ki çok güzel paylaşımlar olacaktır.

    Allah yar ve yardımcımız olsun.

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  2. #2
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    Öyle de,bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.

    Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.(İkinci Lem'a)

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  3. #3
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    Muhterem kardeşlerim,insan Rabbimiz tarafından çok mükemmel olarak yaratılmış ve eşref-i mahlukat ünvanına sahip ve esma-i hüsnaya en cami bir ayinedir.

    Hem insan Yüce Allah'ı en mükemmel olarak tesbih,tahsin ve tahmid ile ubudiyet etmekte yaratılanların en mükemmeli ve şümullüsüdür.Bu istidad ve donanım ile insan yaratılmıştır.

    Bu donanımı nasıl kullanacağı ve ala-i illiyyine nasıl ulaşacağı insana tebliğ edilmiş ve kullanma kılavuzu ve rehber-i mutlak ile de bütün sırlaş ifşa edilerek bidirilmiştir.İnsanın bu cihetle hiç bir itirazı olamaz.

    Ancak insan bu dünyaya imtihan olmak için gönderilmiştir.İmtihanı da Rabbini tanımak ve ona kulluk ve ubudiyet yaparak O'nu razı etmektir.

    Allah cebir ile kullarına muamele yapmaz.İnsana irade-i cüziyye vermiş,din ile onu teklif altına almış ve akla kapı açarak iradesini elinden almamıştır.Çünkü din bir imtihandır,akla kapı açar iradeyi elden almaz.

    Ancak bu imtihan sürecinde insana emirler ve yasaklar bildirilmiş ve bunların neticeleri de net olarak tebliğ edilmiştir.Bundan sonrası ise inanın iradesine bırakılmış.Ancak neticesine katlanmak şartı ile.

    İşte insanın önüne açılan bu imtihanda insanların bir kısmı önce iman ile hayatlanmış ve iman hayata tesir ederek helal dairesinde hayatını devam ettirmiştir.

    Bazıları da yasaklara meyletmiştir.O insanları haramlara ve günahlara götüren en önemli sebep zaaf-ı imandır.Çünkü iman kalbde ve kafada manevi bir yasakçıdır.O iman hayata tesir etmesi için muhlakak kuvvetli bir iman olması gerekir ve o iman devamlı takviyeye,tecdide ve kuvve-i maneviyeye muhtaçtır.Çünkü her günah kalbi yaralar imanı zaafa uğratır.Zaafa uğrayan kalbdeki iman şeytanın vesveselerine ve nefisten gelen fena meyelanlara mağlup olacak ve kul bu aşamadan sonra kolayca günahları işleyebilecektir.

    Öyleyse bütün gayretimizle imanı kuvvetli tutmanın yollarını aramalı ve her gün ve her an kullandığımız ekmek,su ve hava gibi imani ilimlere tahşidat yapmalıyız ve menevi cephemizin gıdasını her zaman vermeliyiz.

    İnşallah dersimizi bu minval üzere devam ettireceğiz.

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  4. #4
    Ehil Üye Barla - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    1.108

    Standart

    abi uygun görürseniz burası hatıma geldi alakası var mı yok mu siz değerlendirin...
    [Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.]
    Aziz, sıddık kardeşlerim,
    Bugünlerde, Kur'an-ı Hakimin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü'l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır.
    Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
    Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli âmâl-i salihadır.
    Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lazım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
    Ezcümle: Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.
    Cenab-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'ani'nin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
    Risale-i Nur'un şakirtleri, böyle bir hadisede manevi mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve âmâl-i sâlihaya medar olur.
    Nurlarla alâkadar olduğum zamanlarda, dünyevî bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk ve havâssımda azîm bir şevk hissediyorum...

  5. #5
    Ehil Üye BiKeS_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Mesajlar
    2.770

    Standart

    Abi günahlarımızı ilk başta küçük görmemeliyiz değil mi?

    Cisminin küçüklüğe bakıp da günahlarını küçük zannetme
    Çünkü kalbin kasavetinden bir zerre , senin şahsi aleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.


    Mesnevi-i nuriye

    Bu kısım beni çok etkiler her zaman...

    Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,


    Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî!




  6. #6
    Ehil Üye Barla - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    1.108

    Standart

    Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır
    Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah'ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et. Çünkü, bütün dünyanın mevcudatıyla kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardır. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alâkalar kesilip, sende hadsiz yaralar açılır. Bahusus âhireti bilmediğin için, ölümü idam-ı ebedî tahayyül ettiğinden, adeta, güya yara bere içinde, dünya kadar hastalıklı bir vücudun var. İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına katî ilâç ve katî şifa verici bir tiryak olan İmân ilâcını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir ki, o ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır.
    Nurlarla alâkadar olduğum zamanlarda, dünyevî bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk ve havâssımda azîm bir şevk hissediyorum...

  7. #7
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    Muhterem kardeşlerim paylaşımlar güzel devam inşallah.Barla kardeşim,ilk mesajını bende hazırlamıştım Allah razı olsun siz girdiniz.

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  8. #8
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki: Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir.

    Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur.

    Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makasıda müteveccih arzulara medar olmuş; ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir.

    Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi bir istidat verilmiştir.

    İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir.

    Belki, şöyle bir insanın vazife-i asliyesi, nihayetsiz makasıda müteveccih vezâifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek; ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek; ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp şükretmek; ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mucizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.

    Ey dünyaperest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan!

    Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatini bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:
    Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum, yani gönderiliyorum.

    Seyyidim olan zat, bana tahsis ettiği altmış altından, tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarf edip pek eğlenceli bir hana geldim.

    O handa, bir gece içinde on altını kumara mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarf ettim. Sabahleyin elimde hiçbir para kalmadı.

    Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı.( Yirmi Üçüncü Söz)

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  9. #9
    Ehil Üye Abdulbaki - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2006
    Yaş
    60
    Mesajlar
    3.610

    Standart

    Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder, Allah'ın vazifesiyle meşgul olur. Evet, insan, gafletten dolayı, iktidarı dahilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zayıf kalbiyle rububiyet vazife-i sakîlesinin altına girer, altında ezilir. Ve aynı zamanda bütün istirahatini kaybetmekle âsi, şakî, hâin adamların partisine dahil olur.

    Evet, insan bir askerdir. Askerlik vazifesi başka, hükûmetin vazifesi başkadır. Askerlik vazifesi tâlim, cihad gibi din ve vatanı koruyacak işlerdir. Hükûmetin vazifesi ise, erzakını, libasını, silâhını vermektir. Binaenaleyh, erzakını temin için askerliğe ait vazifesini terk edip ticaretle-meselâ-iştigal eden bir asker, şakî ve hâin olur. Bu itibarla, insanın Allah'a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebâr, takvâsıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.

    Amma gerek nefsine, gerek evlât ve taallûkatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah'ın vazifesidir. Evet, madem hayatı veren Odur. O hayatı koruyacak levazımatı da O verecektir. Yalnız, hükûmetin asker için ofislerde cem ettiği erzakı askerlere taşıttırdığı, temizlettirdiği, öğüttürdüğü, pişirttiği gibi, Cenab-ı Hak da hayat için lâzım olan levazımatı küre-i arz ofisinde yaratıp cem ettikten sonra, o erzakın toplanmasını ve sair ahvalini insana yaptırır ki, insana bir meşguliyet, bir eğlence olsun ve atâlet, betâlet azabından kurtulsun.

    Ey insan! Rahm-ı mâderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklarla besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana: Her bahar mevsiminde sath-ı arzda yaratılan enva-ı erzakı kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin!
    Hülâsa: Allah'ı itham etmekle işini terk edip Allah'ın işine karışma ki, nankör âsiler defterine kaydolmayasın.( Mesnevî-i Nuriye - Onuncu Risale)

    Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)


  10. #10
    Ehil Üye Barla - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    1.108

    Standart

    Ey nefis! Mükerreren söylediğimiz gibi, insan, şecere-i hilkatin meyvesi olduğundan, meyve gibi en uzak ve en câmi' ve umuma bakar ve umumun cihetü'l-vahdetini içinde saklar bir kalb çekirdeğini taşıyan ve yüzü kesrete, fenâya, dünyaya bakan bir mahlûktur. Ubûdiyet ise, onun yüzünü fenâdan bekâya, halktan Hakka, kesretten vahdete, müntehâdan mebde'ye çeviren bir hayt-ı vuslat, yahut mebde' ve müntehâ ortasında bir nokta-i ittisâldir.
    Nasıl ki tohum olacak kıymettar bir meyve-i zîşuur, ağacın altındaki zîruhlara baksa, güzelliğine güvense, kendini onların ellerine atsa veya gaflet edip düşse, onların ellerine düşecek, parçalanacak, âdi birtek meyve gibi zâyi olacak. Eğer o meyve, nokta-i istinadını bulsa, içindeki çekirdek, bütün ağacın cihetü'l-vahdetini tutmakla beraber ağacın bekâsına ve hakikatinin devamına vâsıta olacağını düşünebilse, o vakit o tek meyve içinde birtek çekirdek, bir hakikat-i külliye-i dâimeye, bir ömr-ü bâkî içinde mazhar oluyor.
    Öyle de, insan, eğer kesrete dalıp kâinat içinde boğulup dünyanın muhabbetiyle sersem olarak fânîlerin tebessümlerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette nihayetsiz bir hasârete düşer. Hem fenâ, hem fânî, hem ademe düşer; hem mânen kendini idâm eder. Eğer lisân-ı Kur'ân'dan kalb kulağıyla İmân derslerini işitip başını kaldırsa, vahdete müteveccih olsa, ubûdiyetin mi'racıyla arş-ı kemâlâta çıkabilir, bâkî bir insan olur.
    Ey nefsim! Mâdem hakikat böyledir ve mâdem millet-i İbrâhimiyedensin (a.s.), İbrâhimvâri, -2- de. Ve Mahbub-u Bâkîye yüzünü çevir ve benim gibi şöyle ağla:
    Nurlarla alâkadar olduğum zamanlarda, dünyevî bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk ve havâssımda azîm bir şevk hissediyorum...

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Bize Küfürle Konuşanlara Karşı Ne Yapmalıyız?
    By selmanyildirim in forum Fıkıh
    Cevaplar: 16
    Son Mesaj: 14.02.20, 09:57
  2. Bir İnsanda Menfatimizi Sevmemek İçin Neler Yapmalıyız ?
    By karatoprak1975 in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 09.07.09, 09:50
  3. Fena Hasletleri Kapmamak İçin Neler Yapmalıyız
    By karatoprak1975 in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 12
    Son Mesaj: 09.05.09, 11:03
  4. Hayatımızı İslama Göre Yaşamak İçin Neler Yapmalıyız?
    By ECRİN in forum İslam'a Göre Kadın ve Aile
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 18.07.08, 11:19
  5. Cuma Günü Neler Yapmalıyız?
    By hasretdenizi in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 29.02.08, 10:50

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0