Avrupalıların İslam'ın Cihad Emrine Dair Batıl İki Görüşü
ve
Cihadın Önem ve Mahiyeti
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır(r.h.)'in Bakara
190-195'e Ait Tefsirinden Alıntı
... Avrupalıların dini islâm hakkında iki mütehalif fikir neşretmekte olduklarını görüyoruz. Bir kısmı re'sen ilânı harbin cevazı mes'elei mukarreresini vesile ittihaz ederek İslâmın mücaviz ve sırf kılıç kuvvetiyle intişar etmiş bir din bulunduğunu iddia etmek ve İlmî, Edebî, Hukukî, Ahlâkî, İctimaî haysiyyetle müsbet olan nüfuzi ma'nevîsini inkâr eylemek istiyor. Bu fikir edillei islâmiyenin İlmî kuvvetine mukavemet imkânı göremediklerinden dolayı islâmın hiç bir dinde görülmemiş olan intişarı mu'cizesini sırf kılıc kuvvetine istinad ederek onu Hıristiyanlık taassubiyle hissî bir yoldan vurmak istiyen eski Hıristiyanların bakıyyei neşriyyatıdır. Halbuki bunlar bu taarruz ile kendi davalarını iki cihetten nakzetmektedirler. Zira bir taraftan Hıristiyanlık emrine muhalif olarak Ehli salib(Haç ehli,bir bakıma Haçlı seferlerini yapanlara da denebilir) devrinden beri Hıristiyanları hep silâha ve tecavüze saldırmışlar, diğer taraftan da alelıtlak harbi din fikrine mugayir göstermekle hem kendilerini hem de mensub oldukları kütübi salifei ilâhiyeyi tekzib etmişler ve ayni zamanda bununla Hatemülenbiyanın cihad ile me'mur olacağı hakkındaki kütübi salife mu'cizatını gizlemek istemişlerdir. İslâmın sırf kılıçla intişar etmiş olması iddiası tarihe ve ahkâmı islâma karşı bühtandır.
içindedir. « اِنَّ اللّهَ يَزَعُ بِالسَّيْفِ مَا لَا يَزَعُ بِالْقُرْانِ= Allah tealâ Kur'an ile defetmiyeceği bazı fenalıkları kılıc ile def eder.», edillei İlmiye ve Akliye, söz anlıyan, ilme hürmet eden, insafı olanlar içindir. Bunları tanımıyan ve fursat bulduğu zaman her hakkı ve her nevi mukaddesatı çiğniyen ve çiğnemek için müterakkıb olanların men'i fesadı ancak seyf ile mümkin olur. Bunun için haddizatinde eyi bir şey olmıyan harb, ilm-ü akıl, nush-u irşad dinlemiyen ve mücerred şehvetlerden, garazlardan doğan büyük büyük fitnelere nazaran ehveni şerrolur. Ve bu suretle bir hüsni izafî iktisab eder de icabına göre tedafüî ve icabına göre taarruzî harblere girişmek bir vazifei diniye ve müstahsene bile olur. Böyle olması için de bunun ancak fisebilillâh, hak yolunda, hak uğrunda yapılması ve bu niyyetle hareket edilmesi lâzımgelir, çünkü başka maksad ta'kib edenler, def'i fitne vesilesile daha büyük fitneler ihdas ederler. Zülme boyun eğmek tervici zulüm olduğu vakit icabı diyanete muhalif olacağı gibi, hakk-u hayrı ta'mime çalışmamak da fikri dinîye muhaliftir. Fitneler hem bastırılmalı, hem önüne geçilmelidir. Hakk-u hayır mevaniı (manileri) izale edildiği zaman islâm her halde umum beşeriyyetin koşarak gireceği yegâne bir dini ilâhîdir.
Buna mukabil ikinci kısma gelince: bunlar «dini islâmda harb yalnız hali tedafü'de meşru' kılınmış, müdafaa mecburiyyeti olmadıkça harbe cevaz verilmemiş ve islâm silâh ile değil, terki silâh nazariyesile ve ilm-ü akla, fikri hakka verdiği ehemmiyet ile ve kuvvei iknaiyesi ve lisanı ile intişar etmiştir» diyorlar ve İslâmı müdafaa eder gibi görünerek Kur'andaki bütün kıtal emirlerinin tedafüî harbe munhasır olduğunu ve müslümanlıkta re'sen i'lânı harbe ve taarruza cevaz olmadığını iddia ediyorlar. Bunlar da Avrupa ve Hıristiyanlık noktai nazarından daha ince ve derin bir fikri siyasî ta'kib eden yeni bazı erbabı kalemin fikirleridir. Bu zevat pek â'lâ bilirler ki ;cevazı harbin hali tedafua münhasır olması binnetice müdafaa imkânının da selbine sebebdir. İcabında hasma takaddüm etmek (önüne geçmek,üstün gelmek) için re'sen taarruz edebilmek hakkından mahrum olanlar daima denemezse de ekseriya müdafaa kudretine de malik olamazlar. Bu ise hakkı müdafaanın da selbine müsavidir. Bunlar bunu bildikleri için tahtı istilâlarına aldıkları müslümanları maddeten ve ma'nen silâhtan tecrid için zahiren dini islâm lehinde görünür telkınat ile yeni islâm aleyhinde ince bir ta'biye yapmış oluyorlar. Evvelkiler müslümanlık ne fena şey? Çünkü silâh emrediyor diyorlar, berikiler de müslümanlık ne iyi şey? Çünkü terki silâhı emrediyor diyorlar ve bu iki fikir binnetice müslümanların silâhını almak maksadında birleşiyorlar. Yeni olan bu ikinci fikri cidden insaniyet ve islâmiyet lehinde bir fikri ilmî zannederek bu sayede neşri islama hizmet edeceğiz hayalile tervic ve balâdaki nesih mes'elesini aksine te'vil etmeğe çalışan bazı islâm muharrirleri de işidiyoruz. Bunlar da onlara tebean ilk nazil olan ve mensuhıyeti rivayet olunan muharebe âyetlerinin hem müdafaaya münhasır ve hem gayri mensuh olduğunu iddia ettikleri gibi sonra nazil olan ve müdafaaya münhasır olmadığı zahir ve müttefakun'aleyh bulunan âyetleri de ma'kûs olarak sırf tedafüî göstermek istiyorlar. Muahhar mukaddemin beyanı veya nâsihı olmak lâzım gelirken mukaddem muahharın beyanı veya nâsihı imiş gibi iradei kelâm ediyorlar ki bunlar, islâmın ruhı aslîsi olan hakk-u hakikat fikrini bırakıb yanlış bir ümid için hilâfını tervic etmek demektir. Doğrusu dini islâmda ilk emirlerden itibaren hakkı müdafaa meşru' olduğu gibi indelhace fisebilillâh olmak üzere hakkı taarruz da meşrudur. Hattâ icabında bir vazifedir. Ve ancak bu ma'na iledir ki bu ilk emr mensuh değildir denebiliyor. Ve işbu fisebilillâh kaydi her harbin rüknüdür. Bu mülâhaza edilmedikce harb-ü kıtale asla cevaz bile yoktur. Bundan dolayıdır ki Avrupalıların düşündükleri mana ile tecavüzî harbın dini islâmda yeri yoktur demek caiz olabilir. Din fikrine münafi olacak harb de ne müdafaa ne taarruzdur. Fisebilillâh ve emri hak uğrunda olmıyan fikri Tagut ve mahzı taaddi garaz ile olandır. Halbuki islâmda hali harbde dahi harbi müstahsen kılabilecek gaye hılâfında taaddi haramdır. Bunun için taarruz harbinde dahi riayet edilmesi lâzım gelen hukukı harb vardır. Ve bunu tarihi beşeriyyette ilk evvel dini islâm te'sis etmiştir « وَلَا تَعْتَدُوا اِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدينَ »(fakat haksız taarruz etmeyin çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez).
Binaenaleyh dini islâm sırf silâh kuvvetile intişar etmiş bir taaddi dinidir demek iftirayı mahz olduğu gibi intişarı islâmda silâhın hiç hizmeti yoktur demek de kitab-ü sünnete muhalif bir yalan olur. İslâm sırf silâh kuvvetiyle intişar etmiş olsa idi o silâhı tutan ellerin cüz'î bir zaman içinde nasıl toplanıverdiğini, ve Kisraların Kaysarların silâhlarına nasıl galebe ettiklerini izah etmek mümkin olmazdı, bu kat'iyen gösterir ki zati din ve mu'cizatı risalet silâhtan evvel müstakıllen icrayı nüfuz eden bir âmili yegânedir. Bununla beraber feyzi islâm silâhsız olarak yalnız ma'neviyatı mücerredeye münhasır olsa idi Fahri risaletin silâh istimal etmesine ve Kur'anın kıtal emirleri vermesine hiç de lüzum olmazdı. Bu da kat'iyen gösterir ki emri dinde silâhın dahi bir mevkii mühimmi vardır. Ve bütün hakikat « اِنَّ اللّهَ يَزَعُ بِالسَّيْفِ مَا لَا يَزَعُ بِالْقُرْانِ» hadîsi şerifinde mündericidir. Ruhı din bunların hududunu evvelâ tem'yiz, saniyen tatbik etmektir.