Bu meselenin anlaşılması önemlidir. Hayatta bütün meslek gruplarından tutunda ehli dalaleti ve gafleti tard etmede dahi en mühim kelime grubudur.
Mesele ilmidir. Açık ve kısa izahlar ile umum kardeşlerin istifadesine açıyoruz.
Bu meselenin anlaşılması önemlidir. Hayatta bütün meslek gruplarından tutunda ehli dalaleti ve gafleti tard etmede dahi en mühim kelime grubudur.
Mesele ilmidir. Açık ve kısa izahlar ile umum kardeşlerin istifadesine açıyoruz.
İmkan-ı zati: bir şeyin zatında alabileceği mümkün olan tüm haller.
İmkan-ı zihni: bir şeyin insanın zihninde alabileceği tüm ihtimaller ve imkanlar.
Bu tariflerden yola çıkarak şöyle bir şey söylemek mümkündür. Bir şeyin zatında mümkün olan bir halinin, ille de o anda zihinde de mümkün olmasını gerektirmez. bu konu ile ilgili bir kaç misal vermeye çalışalım.
1- Mesela, bir yakınımızın şu anda ölmesi mümkündür. Bu imkan-ı zati, yani zatında ölebilme ihtimali onun hakikaten ölme anlamına gelmez.
2- Bir harita uzmanı bir Türkiye haritası çizmek istiyor. Bu haritayı yaparken zatında mümkün olan şeylerin zihnen de o anda olduğunu zannederse o zaman ne olur. Mesela, herhangi bir gölün zatında batması mümkündür. İşte bu adam her gölün zatında mümkün olan batma ihtimalini ve imkanını nazara alıp, ona göre batıştır diye haritasını yapmaya çalışsa, o zaman yapacağı harita kesinlikle doğruyu yansıtmayacaktır.
Örnekler, daha da artırılabilir. İşte üstadımız bu konuyu vesvese bahsinde çok mükemmel işlemektedir. Yani, "şu düşündüğün şeyler, zatında mümkün olsa da hakikaten var olmadıklarından dolayı, sen kendi zihninde olmuş gibi kabul edip kendi kendini yiyorsun" dersini veriyor.
"Şu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbirine iltibas eder. Yani, birşeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder. Halbuki, ilm-i kelâmın kaidelerindendir ki; imkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zarûret-i zihniyeye zıddiyeti yoktur. Meselâ, şu dakikada Karadeniz'in yere batması, zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki, yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz, şüphesiz biliyoruz; ve o ihtimâl-i imkânî ve imkân-ı zâtî, bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ, şu güneş, zâtında mümkündür ki, bugün gurûb etmesin veya yarın tulû etmesin. Halbuki, bu imkân, yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez. "(21. söz)
İmandaki şek meselesi ise, imkân-ı zâtîden gelen ihtimaller, o yakîne münâfi değil ve o yakîni bozmaz. İlm-i usul-i dinde kavâid-i mukarreredendir ki, bir şeyin zatında mümkün olması yakini ilme zıt değildir. Meselâ, Barla Denizi su olarak yerinde bulunduğuna yakînimiz var. Halbuki, zâtında mümkündür ki, o deniz, bu dakikada batmış olsun. Ve batması mümkinattandır. Bu imkân-ı zâtî, madem bir emâreden neş'et etmiyor; zihnî bir imkân olamaz ki, şek olsun. Çünkü, yine ilm-i usul-i dinde bir kaide-i mukarreredir ki, "Bir emâreden gelmeyen bir ihtimal-i zâtî ise, bir imkân-ı zihnî olmaz ki şüphe verip ehemmiyeti olsun."
Ekseriyet-i mutlaka ile dalâlet ve şer, menfidir ve tahriptir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki, yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam bir günde tahrip eder.( Risale-i nur .lemalar.)
Görülüyor ki bozmak kolay, yapmak ve tamir ise zordur. Ehli dalalet ve ilhad mesleklerinde bozma yönünü, yıkma yönünü kullanıyorlar. Peki ne diyorlar?:
Dalâlet ve şer ve musibetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mayası ademdir, nefiydir. Onlardaki fenalık ve çirkinlik, ademden geliyor. Çendan suret-i zâhirîde müsbet ve vücudî de görünseler, esası ademdir, nefiydir. (R.N)
Demek hakikatte ADEM ile meşguller.Nefiy ile meşguller. Yani bütün fikirleri adem'de sonlanıyor.Peki bu fikirler nelerdir?
Bazı hassas ve sâfi-kalb insanlara, tahayyül-ü küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdiki suretinde gösteriyor. Ve mukaddes zatlar ve münezzeh şeyler hakkında gayet çirkin hatıraları hayaline gösteriyor. Ve imkân-ı zâtîyi imkân-ı aklî şeklinde gösterip, imandaki yakînine münâfi bir şek tarzını veriyor.(R.N)
İnsi ve cinni şeytanların yolları ve taktikleri yukarıda görülüyor. İşte imkani zati ve imkanı aklinin tanınması gerekiyor. Peki imkani zatiye nahnü kardeş güzel izah getirmiş. Daha genişletsek. Forumdan güncel örnekleme yapsak mesela.
Mesela kainat hayalattan ibarettir gerçek değildir. Bunu bir kişi iddia etti.
Bu imkani zati olan bir meseledir. Yani zatında mümkün gibi gözükebilir. Ama esasen Ademi bir iddiadır.Çünkü Kuran gerçekleri izah ediyor.
Bu insan şeytanın imkani zati olan vesvesine, imkani akli ile tahayyül edip kalben tasdik ediyor. Yani Ademe itimat ediyor. Delil varmı? yok. Çünkü ademin delili olmaz. Çünkü ademdir, yok olan şey ispatlanmaz.
Mesela hasta bir insan hastalığını düşünürken imkani zati ile derki; bu hastalık beni üzdü bu sebepten kanser olmuşumdur herhalde. çocuklarım yetim kalacak diye ağlamalar başlar.
Ne yapmalıydı; elbetteki ehemmiyet vermemeliydi.
Evrimci ateistler de bu konuda şaşırıyorlar..
Kendi zihinlerinde bazı canlıların bazı canlılara kendiliğinden dönüştüklerini hayal ediyorlar ve öyle tasvir ediyorlar..
Halbuki hakikatte böyle bir şey muhaldir.
Mesela ben kendi zihnimde, her canlıyı başka canlıya dönüştürebilirim, bi salyangozdan, bi at yapabilirim zihnimde..Halbuki hakikatte muhaldir..
cehennem ağzını açmış, bekliyor; cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış, gözlüyor.
Zatında Muhal Olmamak
buradada faydalı bilgiler var.
Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)