hızır a.s birkere yaratılmıs ve hiç ruhu rahmana teslim olmamısmıdır yoksa her çagda hızır a.s gibi bir zatmı gelmiştir. yada hızırın yaratılıs gercegi nedir?
hızır a.s birkere yaratılmıs ve hiç ruhu rahmana teslim olmamısmıdır yoksa her çagda hızır a.s gibi bir zatmı gelmiştir. yada hızırın yaratılıs gercegi nedir?
Hazret-i Hızır (sav) Allah'ın salih bir kulu olup, Peygamber değildir diyen olmuşsa da, Cumhur-u ulemâya göre Peygamber'dir. Hazret-i Musa (sav) zamanında yaşamış ve kendisiyle görüşmüştür. Kehf süresinin Musa kıssasında Allah'ın büyük kullarından bir kul olduğu ifâde edilmiştir. Hazret-i Hızır (sav) ne kadar yaşamıştır, hâlâ yaşıyor mu?
Bu hususta kesin bir söz söylemek mümkün değildir. İmam Nevevî "Tehzîb ül-Esma ve'l-Lugat" isimli kitabında bazı hadîslere dayanarak Hazret-i Hızır'ın ölmediğini ve kıyamete kadar yaşıyacağını beyân ediyor.
İbnü's-Salah da şöyle diyor: Ulemânın çoğuna göre Hazret-i Hızır hâlâ yaşıyor. Buharı, Müslim ve birçok muhakkiklere göre ise Hz. Hızır, Peygamberimizin zamanında hayatta olsaydı mutlaka Peygamber (sav) ile görüşüp İslâm'a hizmet edecek ve cihada katılacaktı. Halbuki bu hususta hiç bir şey varid olmamıştır. Denildiği gibi Hz. Hızır hayatta olup dünyayı gezseydi mutlaka Peygamber (sav)'in cenazesinde bulunacaktı.
Öte yandan asrımızın büyük âlimlerinden Bediüzzaman Said Nursi, ( Allah rahmet etsin) "Mektubat" adlı eserinde, hayatı beşe ayırarak Hz. Hızır ve Hz. İlyas'ın hayatın ikinci tabakasında olduğunu belirtmektedir. Bunu söylerken de bazı hadislere dayanmaktadır. Fakat bazı alimlerin hayatlarını kabul etmemelerini ise, Hz. Hızır’ın bizim gibi aynı hayat şartları içerisinde olmadığına dayandırır. Yani hayat mertebeleri beş’tir. Hz. Hızır ise ikinci mertebededir. Bu mertebeler ise:
1- Bizim hayatımızdır. Bizim hayatımızın devam edebilmesi için, yemek, içmek ve hava almak gibi zaruri ihtiyaçları görmek zorundayız.
2- Hz. Hızır ve İlyas ( a.s) hayatlarıdır ki, bir anda birkaç yerde bulunabilirler. Yemek içmek zorunda olmamakla beraber, istedikleri zaman yerler, içerler ve beşeri duruma girerler.
3- Hz. İdris ve İsa (a.s) hayatlarıdır. Bu zatlar beşeriyet ihtiyaçlarından uzaklaşmışlardır. Melek hayatına benzer bir mertebeye çıktıklarından, bizimle hiç münasebetleri olmaz.
4- Şehitlerin hayatıdır. Kur’anın ifade ettiği gibi, şehitlere ölüler demek doğru olmaz. Çünkü onlar öldüklerinin farkında olmadığından, kendilerini hayatta bilmektedirler. Ve kabir ehlinden daha yüksek bir mertebede yaşamaktadırlar.
5- Kabir ehlinin hayat mertebeleridir. Ölülerin bile kendilerine münasip bir hayat mertebesinde oldukları Kur’anın ifadeleriyle sabittir.
İşte bu ifadelerden anlaşıldığı gibi, Hz. Hızır ( a.s ) hayattadır. Fakat bizim hayat mertebesinde olmadığı için hayatında ihtilaflar olmuştur.
(Bediüzzaman, Mektubat; Halil Günenç, Fetvalar)
"
...
İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.
..."
Üstad'ın da Hazret-i Hızır ile bazı görüşmeleri ve maceraları olmuştur..
Yine aynı zamanda Üstad'ın ahbablarından olan evliyadan Ladikli Ahmed Ağa'nın Hazret-i Hızır ile olan maceraları çok fazladır..internetten bulunabilir kolaylıkla..hem kendisinin ağzından hem de yakınlarının ağzından..
daha pekçok veli ve alim zatlar hazret-i Hızır ile görüşmüş, dostluk etmiş ve ondan ders almışlardır..
Başka bir kaynak olarak da İmam-ı Rabbani'nin Mektubat'ında Hazret-i Hızır ile olan bir mükaleme anlatılır..İmam-ı Rabbani kendi görüşmesini anlatmaktadır bu mektubunda..
Aktarıyorum :
İKİYÜZSEKSENİKİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, Bedî-uz-zemâna gönderilmişdir.
Hızır (a.s) ve İlyâs (a.s) ile buluşmağı bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Çok zemândan beri, sevdiklerimiz Hızır (a.s) için soruyorlar. Onun için bu fakîre lâzım olan bilgi verilmediğinden cevâb yazmıyordum. Bugün sabâh vakti toplanmışdık. İlyâs (a.s) ile Hızır (a.s) rûhânî şekllerde geldiler.
Hızır (a.s) rûhânî olarak dedi ki,
- Biz rûhlar âlemindeniz. Allahü teâlâ, bizim rûhlarımıza öyle kuvvet vermişdir ki, insan şeklini alırız. İnsanların yapdığı işleri, bizim rûhlarımız da yapar. İnsanların yapdığı gibi yürürüz, dururuz, ibâdet ederiz.
- Nemâzları şâfi'î mezhebine göre mi kılarsınız? dedim.
- Biz islâmiyyete uymakla emr olunmadık. Kutb-i medârın işlerine yardım ederiz. Kutb-i medâr şâfi'î mezhebinde olduğu için, biz de onun arkasında şâfi'î mezhebine göre kılıyoruz dedi.
Bu sözünden anlaşıldı ki, bunların ibâdetine sevâb yokdur. Yanında bulundukları kimseler gibi ibâdet ederler. İbâdetin yalnız şeklini yaparlar. Bu konuşmadan da anladım ki, vilâyetin kemâlâtı şâfi'î mezhebine uygundur. Peygamberlik kemâlâtının hanefî mezhebine bağlılığı vardır. Kıyâmete kadar hiç Peygamber gelmiyecekdir. Bu ümmete bir Peygamber gönderilse idi, hanefî mezhebine göre ibâdet ederdi. Hâce Muhammed Pârisâ hazretlerinin, (Füsûl-i sitte) kitâbındaki, (Hazret-i Îsâ (a.s) gökden indikden sonra, imâm-ı azam Ebû Hanîfe mezhebine göre iş yapar) sözünün ne demek olduğu şimdi anlaşıldı.
Bu iki büyükden yardım ve düâ istemeği düşündüm. (Allahü teâlânın lutfüne, ihsanına, nimetlerine kavuşan bir kimseye biz ne yapabiliriz?) dedi. Sanki kendilerini aradan çekdiler. Hazret-i İlyâs (a.s) bu konuşmaya hiç katılmadı. Birşey söylemedi. Vesselâm.
----
cehennem ağzını açmış, bekliyor; cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış, gözlüyor.
Kardeşim bu linkte beş tabaka-i hayat güzel bir şekilde izah edilmiştir,isterseniz bakabilirsiniz...
Risale Kardeşlerinin Paylaşımları
Hest-i Nist-Nümâ
"Müslümanın müslümana gülümsemesi sadakadır" sırrıyla espri yapıyorum...
Hepimiz Cennette Kavuşalım...
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)