S.a kardeşler ben yeniyim,kusura bakmayın gelir gelmez soru sordum,bu konuyu pazara kadar arastırmam lazım.Yardımcı olursanız sevinirim.Birde ''her gunah icinde küfre gidecek bi yol vardır'' bunuda acıklarmısınız?
S.a kardeşler ben yeniyim,kusura bakmayın gelir gelmez soru sordum,bu konuyu pazara kadar arastırmam lazım.Yardımcı olursanız sevinirim.Birde ''her gunah icinde küfre gidecek bi yol vardır'' bunuda acıklarmısınız?
Arkadaş! Mâlik-i Hakikîden gaflet, nefsin firavunluğuna sebep olur. Evet, taht-ı tasarrufunda bulunan bütün eşyanın Mâlik-i Hakikîsini unutan, kendisini kendisine mâlik zannederek hâkimiyet tevehhümünde bulunur. Ve başkaları da, bilhassa esbabı, kendisine kıyasla hâkim ve mâlik defterine kaydeder. Ve bu vesileyle, Allah’ın mülkünü, malını kendilerine taksim ederek ahkâm-ı İlâhiyeye karşı muaraza ve mübarezeye başlar.
Halbuki, Cenab-ı Hak tarafından insanlara verilen benlik ve hürriyet, ulûhiyet sıfatlarını fehmetmek üzere bir vahid-i kıyasî vazifesini görüyor. Maalesef, sû-i ihtiyarla hâkimiyet ve istiklâliyete âlet ederek tam bir firavun olur.
Arkadaş! Bu ince hakikat, tam vuzuh ve zuhuruyla şöyle bana göründü ki:
Gaflet suyuyla tenebbüt eden benlik, Hâlıkın sıfatlarını fehmetmek için bir vahid-i kıyastır. Çünkü, insanlar görmedikleri şeyleri kıyas ve temsillerle bilirler.
Meselâ, bir adam Cenab-ı Hakkın kudretini anlamak için bir taksimat yapar. "Buradan buraya benim kudretimdedir, bundan o yanı da Onun kudretindedir" diye vehmî bir çizgi çizmekle meseleyi anlar. Sonra mevhum hattı bozar, hepsini de ona teslim eder. Çünkü, nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik değildir. Cismi, ancak acip bir makine-i İlâhiyedir. Kaza ve kader kalemiyle kudret-i ezeliye, bir cilveciği o makinede çalışıyor. Binaenaleyh, insan o firavunluk dâvâsından vazgeçmekle, mülkü mâlikine teslim etsin, emanete hıyanet etmesin! Eğer hıyanetle bir zerreyi nefsine isnad ederse, Allah’ın mülkünü esbab-ı câmideye taksim etmiş olacaktır. mes nur
Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya mâsiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.
Evet, o mânen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş ve mâneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin ve ihatalı olan imanî mes’eleleri sığıştıramadıklarından, kendilerini küfre ve dalâlete atarlar, boğulurlar. 7.şua
B?R?NC? NÜKTE
Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm?n zâhirî yara hastal?klar?n?n mukabili, bizim bât?nî ve ruhî ve kalbî hastal?klar?m?z vard?r. ?ç d?şa, d?ş içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb'den daha ziyade yaral? ve hastal?kl? görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafam?za giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar.
Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm?n yaralar?, k?sac?k hayat-? dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralar?m?z, pek uzun olan hayat-? ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-? Eyyübiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtac?z.
Bahusus, nas?l ki o hazretin yaralar?ndan neş'et eden kurtlar kalb ve lisan?na ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan has?l olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i ?mân olan bât?n-? kalbe ilişip iman? zedeler ve iman?n tercüman? olan lisan?n zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaşt?rarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahland?ra siyahland?ra, tâ nur-u iman? ç?kar?ncaya kadar kat?laşt?r?yor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî y?lan olarak kalbi ?s?r?yor.
Meselâ, utand?racak bir günah? gizli işleyen bir adam, başkas?n?n ?tt?la?ndan çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyât?n vücudu ona çok ağ?r geliyor. Küçük bir emâre ile onlar? inkâr etmek arzu ediyor.
Hem meselâ, Cehennem azâb?n? intaç eden büyük bir günah? işleyen bir adam, Cehennemin tehdidât?n? işittikçe istiğfarla ona karş? siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkâr?na cesaret veriyor.
Hem meselâ, farz namaz?n? k?lmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adam?n, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden ald?ğ? tekdirden müteessir olan o adam, Sultân-? Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karş? farz?nda yapt?ğ? bir tembellik, büyük bir s?k?nt? veriyor. Ve o s?k?nt?dan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasayd?! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i ?lâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyan?r. Bir şüphe, vücud-i ?lâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yap?şmaya meyleder; büyük bir helâket kap?s? ona aç?l?r. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vas?tas?yla, gayet cüz'î bir s?k?nt? vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o s?k?nt?dan daha müthiş mânevî s?k?nt?lara kendini hedef eder. Sineğin ?s?rmas?ndan kaç?p y?lan?n ?s?rmas?n? kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale k?yas edilsin ki, s?rr? anlaş?ls?n.
1- "Kazand?klar? günahlar, kalblerini kaplay?p karartm?şt?r." Mutaffifîn Sûresi: 83:14.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1214
Vücudunu mucidine feda et.Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.Mesnevi-i Nuriye sahife 101
Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür.
Gayet sürurlu ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür.
Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder. 23, lema
Kıyas-ı binnefs sûretiyle herkesi, hattâ her şeyi kendine kıyas edip Cenâb-ı Hakkın mülkünü onlara ve esbâba taksim eder; gayet azîm bir şirke düşer, (Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür. (Lokman Sûresi: 13.)) meâlini gösterir. Evet, nasıl mîrî malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir; öyle de, "Kendime mâlikim" diyen adam, "Her şey kendine mâliktir" demeye ve îtikad etmeye mecburdur.
İşte, ene, şu hâinâne vaziyetinde iken, cehl-i mutlaktadır. Binler fünûnu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir. Çünkü, duyguları, efkârları, kâinatın envar-ı mârifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idâme edecek bir madde bulmadığı için, sönerler. Gelen Her şey, nefsindeki renkler ile boyalanır. 30,. söz
Kelimelerin anlamını öğrenmek için kelimenin üzerine çift tıklamanız yeterli...Bu durumda lugat açılıp kelimenin anlamını hemen öğrenebileceksiniz..
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)