İnsanlık tarihine baktığımızda görürüz ki, medeniyetlerin varlığı, bilinmesi ve sonraki kuşaklara aktarılması yazıyla mümkündür. Yazılı eserler bırakmış milletler insanlığın tarih hafızasında yer tutmuş, diğerleri silinip yok olup gitmiştir. Önceleri bir ihtiyaç olarak beşeriyetin kültür ve medeniyeti kaydedilirken, sonraları yazı, özellikle İslâm Hat San’atı kendine mahsus estetik kuralları olan bir san’at dalı olmuştur.

Hat san’atı icra edilirken, temelde üç malzemeye ihtiyaç vardır: kalem, kâğıt, mürekkep… İlk anda basit gibi görünse de her kalem, kâğıt ve mürekkeple yazılmaz. Sayılan unsurlar yazı yazmaya elverişli olmalıdır. Eskiler bunu vecîz bir şekilde: “Kalemin a’lâsı (en iyi), mürekkebin ra’nâsı (güzel, latîf, hoş görünen) ve kağıdın zîbâsı (süslü, güzel)” diye tarîf etmişlerdir.
Bir yazı âleti olan kalem Yunanca’da “sulak yerde yetişen kamış, hasır otu, Hint kamışı” mânâlarına gelen kalamos ile Latince kalamustan Arapça’ya ve oradan da Türkçe’ye kalem geçmiştir. Ayrıca Türkçe’de, Farsça’dan geçen kilk ve hâme kelimeleri de kalem karşılığında kullanılmıştır.

Tarih öncesi devirlerden itibaren; coğrafî bölgelere, kullanılan yazı malzemesinin türüne ve yapısına göre farklı biçimde kalemler geliştirilmiştir. Günümüze ulaşmış en eski yazı örneklerinden anlaşıldığına göre kil tablet, kurşun levha, bal mumu veya sert bir zemine kazılan yazılar için kemik, demir ve bronz gibi malzemelerden yapılmış, sivri uçlu tığ kalemler kullanılmıştır. Milâttan önce III. bin yılından itibaren Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar, papirüs, parşömen v.b. satıhlar üzerine mürekkeple ve kamış kalemle yazmışlardır.

Hat san’atında kullanılan en iyi kalem, şüphesiz kamış kalemdir. Günümüzde bildiğimiz dolma kalemler, geniş uçlu metal kalemler hiçbir zaman kamış kalemdeki kullanışlılığı vermemektedir. Çünkü; kamış kalem kendine has bir sertliği olmakla beraber, aynı zamanda harflerin kıvrım ve uçlarını yaparken rahatlıkla esnemektedir. Hele bambu cinsi sırtı düz kamış âdetâ yazı için yaratılmıştır.

İyi cins kamış kalem, Hazar Denizi sahilleri ile Dicle Nehri kenarındaki Vâsıt şehri (Irak) çevresinde yetişen kamışlardan elde edilmiştir. Kalem için; tabiî sertlikte, daire çemberi 15-20 mm, boğum mesâfesi en az 20-25 cm. olan silindir biçimindeki kamışlar makbûl sayılır. Sarımsı beyaz renkli ham kamışlar sazlıktan kesildiği hâliyle kalem olarak kullanılamazlar. Belli bir sıcaklıktaki ortamda kıvam bularak sertleştirilmeleri gerekir.
Gerekli terbiyeden geçen kamışlar cinsine göre değişik kahverengi tonlara, hatta siyaha dönerler. Âdetâ mü’minin kemâle ermek için sarfettiği sa’y ü gayret gibi, kalem de muhteşem eserler vermek için olgunlaşır. Hayat satırı içinde herkes bazen bir kalem, kimi zaman bir satır içinde kelime veya bir harf durumundadır. Enfüsî ve âfâkî dâirede pişmiş, olgunlaşmış bir kalem, bir yazı olmak gerekir. Yoksa kıvamını bulmamış bir kalem, satırına oturmamış, istifi bozuk bir yazı durumuna düşer.

İyi bir kalem seçerken şu yol takîp edilir: 15-20 cm. yükseklikten sert bir zemine bırakılan kamış, çatlak veya zayıf ise, tok olmayan kötü, cırlak bir ses çıkarır. İyi cins kamış, dolgun ve tınısı tam bir ses verir.

Tabiî hâlde bulunan kamış kalemler, usûlüne uygun olarak açılırlar. Kullandıkça zamanla özelliği bozulur ve tekrar açılması îcâb eder. Güzel yazı yazmanın en önemli sırlarından birisi de kalemin, hattatın eline münâsip bir şekilde açılmasıdır. Mushaf gibi uzun metinler yazılırken kamış kalem kullanılmaz. Çünkü; bir müddet sonra bozulduğundan ağız genişliği tutturulamayabilir. Bunun yerine ya Cava kalemi (Endonezya’daki Cava adalarında bulunan palmiye tipi bir ağacın lifleri) ya da maden uçlar kullanılır.

Yazının iriliği arttıkça, kargı veya bambu kamışlardan faydalanılır. Bunların da yetmediği durumlarda tahtadan kalemler yapılır. Kalem açılırken kamış sol elin içine yatırılıp, orta boşluğu ve cidarı badem biçiminde görünene kadar yukarıdan aşağıya meyilli olarak kesilir. Alttaki sivrilik yontulup inceltilir. Dil gibi uzadığı için kalem dili denilen bu yassı kısmın iki kenarı istenilen ağız genişliğine göre açılır. İki taraftan aynı miktarda alınmazsa görünüşü dengesiz olur.
Yontma işlemi bittikten sonra kalemin ağız kısmının elde veya makta (üzerinde kalemin ağzının katt edildiği yani kesildiği âlet) üstünde kamış boyuna paralel olarak 1-2 cm. uzunluğunda düz bir hat hâlinde ikiye ayrılır ki, buna şakk-ı kalem denilir. Küçük bir depo vazîfesi gören bu çatlağa mürekkep dolarak yazarken aşağıya doğru devamlı akar. Şakkedilen kalem ağzının yazandan tarafa olan kısmına ünsî, diğer kısmına vahşî denir.
Kalem şakkedilirken vahşî taraf biraz daha geniş bırakılır. Usûlüne uygun olarak şakkedilen kalem daha sonra makta üzerinde katt edilir. Katt işlemi vahşî taraf uzun, ünsî taraf kısa kalacak şekilde meyilli olarak kesilir. Katt esnasında kat diye bir çıtırtının duyulması ile kalemin kesimi tamamlanmış olur.
Kalemtıraşın keskin ve elverişli olması gerekir. Kalemin ağız meyli, yazacak kişinin başparmağı ile şehâdet parmağı arasındaki meyle göre tespit edilir. Ayrıca yazılacak yazının çeşidine göre de kalemin ağız genişliği ve meyli değişir. Meselâ: sülüs kalemi 2.5-3 mm. genişliğinde ve meyillidir. Ta’lîk kalemi aynı genişlikte olmakla beraber biraz meyli azdır. Nesih kalemi daha az, rik’a düze yakın bir meyildedir.

Yazan kişi kalemi elinde fazla sıkmadan tutmalıdır. Ne çok geriden ne de çok yakından tutmalıdır. Yazı yazılıp, kalemle iş bittikten sonra mutlaka ağzı silinmelidir.

Kamış kalem, yazı yazılırken mûsikî edâsında kendine has bir cızırtı çıkarır. Buna “sarîr-i hâme” (kalem feryâdı) denir.

“Kalem feryâd eder, ağlar mürekkeb:
Beni nâdân eline verme Yârab!”


Kalem üzerine kasem edilen kudsî bir şey olduğu gibi, Kelâmullah’ın onunla yazılması cihetiyle ecdâdımız tarafından dâima hürmete lâyık görülmüştür. Kalemin yongası ve kullanılmaktan küçülüp de istifade edilemez hâle gelince herhangi bir yere atılmaz. Küçük kalem parçaları ile kalem yongaları (bürade-i kalem) ya ayak altı olmayan bir yere gömülür ya da uygun bir yerde biriktirilir. Hatta bazı hattatlar bu kalem yongalarının gasil sularının ısıtılmasında kullanılmasını vasiyet etmişlerdir. Ebu’l-Ferec Cemâleddin İbn-i Cevzî nâmındaki hadis âlimi gasil suyunun bu yongalarla ısıtılmasını vasiyet etmiş ve su ısıtılmakla beraber bir miktar yonga da artmıştır. 1917’de vefat eden Ispartalı Hattat Mustafa Tevfîk Efendi, 306. Kur’ân’ını yazarken vefat etmiş ve gasil suyu açtığı kalemlerin yongasıyla ısıtılmıştır.

KAYNAKLAR
Alparslan, Ali. Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul, 1999.
Çetin, Nihad M. “İslâm Hat San’atının doğuşu ve Gelişmesi”, İslâm Kültür Mirâsında Hat Sanatı, IRCICA, İstanbul, 1992.
Derman, Uğur. “Kalem I-II,” İslâm Düşüncesi, c. I, sy. 3-4, İstanbul, 1967
“Kalem”, DİA, XXIV, Ankara 2001, s.245-247.
Serin, Muhittin. Hat Sanatı ve meşhur Hattatlar, İstanbul, Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, 1999.