Elcevab: Kader lügatta miktar, ölçü, program, kaza ise hüküm manas?ndad?r. Baz? ulema, hakimin verdiği karara kaza ve o karar?n tatbikine ise kader demişlerdir. Baz? ulema ise, hakimin verdiği karara kader ve verilen hükmün icras?na da kaza demişlerdir. Keza ?mam-? Maturidî’ye göre “kader programd?r, kaza icraatt?r”, ?mam-? Eş’arî’ye göre ise “kaza programd?r, kader icraatt?r”. Kader ve kazan?n lügat manalar? ve bunlar ile alakal? kaviller bilindikten sonra, mes’elenin ?st?lahi manalar?na geçebiliriz.
Kader; şu kainat?, zerreden arşa kadar program alt?na al?p, nizam ve intizam dahilinde hareket ettiren ?lm-i ?lahinin program?d?r.
Kaza ise; bu program?n icra ve tatbikine denir. Veyahut, o programa kaza ve o program?n icra ve tatbikine de kader denilir. Ef’al-i ihtiyariye-i insaniye ve cinniye de bu program?n nizam? içinde dahildir.
Ma’lum olsun ki; kadere iman etmekte iki mesele vard?r:
Birincisi: F?trî kanunlara taalluk eden kadere iman etmektir ki; bu kader ilm-i ?lahi’nin bir tezahürü olduğu için buna iman, hakaik-i imaniyedeki tevhid k?sm?na dahildir. Risale-i Nurda tabiat? çürüten ve tevhidi isbat eden bütün deliller bunun üzerinde durmaktad?r. ?lm-i ?lahi’nin bütün delilleri, ayn? zamanda kaderin bu mes’elesinin de delilidirler.
?kincisi: Cüz-i ihtiyari-yi insanîye taalluk eden kadere iman etmektir. Yani insan?n ef’al-i ihtiyariyesiyle tezahür eden nesnelere taalluk eden kaderdir. Bu ikinci mes’elede ise iki şeye birden inanmak mükellefiyetindeyiz. Bunlardan biri kader, diğeri ise cüz-i ihtiyarîdir. Yani cüz-i irademizle yapt?ğ?m?z her şeyde hem kaderin, hem de cüz-i irademizin hissesi vard?r. Buna inanmak mecburiyetindeyiz. ?şte bu nokta, üç mezheb salikleri aras?nda cereyan eden bir medar-? münakaşad?r. Şöyle ki:
Cebriye, kader ve cüz-i irade hakk?nda: “Cüz-i irade yoktur, her şey kaderden geliyor. Nas?l midenin çal?şmas?nda, tüylerin uzamas?nda irade-i insaniye yoksa; elin kald?r?lmas?nda, gözün aç?lmas?nda ve insan?n sair ef’alinde de irade-i insaniye yoktur. Yaln?z kaderin hükmü vard?r” demektedir.
Mu’tezile ise “Hal?k-? şer insand?r, kaderin taalluku yoktur. Allahu Teala günah? yaratmaktan mukaddestir” diyerek güya takdis niyetiyle şerrin hilkatini Cenab-? Hakk’a vermeyip, “şerrin hal?k? insand?r” demek suretiyle insan? şerik-i Bari kabul etmiş olmaktd?rlar.
Biz Ehl-i Sünnet vel Cemaat ise; hem hay?rda, hem şerde kaderin ve cüz-i ihtiyarînin varl?ğ?n? kabul etmekteyiz. Her iki halde de; yani hem hay?rda ve hem şerde kader ve cüz-i iradeden birini inkar, insan? Ehl-i Sünnet vel Cemaatten ç?kar?p firak-? dâlleye iltihak ettirir.
1400 seneden beri ümmet 73 f?rkaya ayr?lm?şt?r. Bu f?rkalar çeşitli isimler alt?nda şekil değiştirmiş. Eski f?rkalar yerine yeni f?rkalar ç?km?ş. Mesela; eskideki baz? firak-? dâlle yerine, bu as?rda şeriat?n ahkam?na taraftar olmayan ve menfî düşünen “Demokrasici” ve “Sosyalist” nam?yla yeni dalalet f?rkalar? ç?km?şt?r. Hem mesela evvelde hadis-i şerif okumamay? kendine meslek ittihaz eden ve hüccet olarak kabul etmeyen kimseler yok iken, bu as?rda bu da ç?km?şt?r. F?rka-i dâlle, f?rka-i dâlledir. Eskiden başka isimle, şimdi başka bir isimle olmas? durumu değiştirmez. Bu f?rkalar?n dinlenilmemesi laz?md?r. Amma “seninki sana, benimki bana” deyip tebliğin terk edilmesi de uygun değildir. Belki bürhanl? tebliğle bunlar?n efkar?n? ibtal edip hakk? izhar ederek, hakta ittifaka çağ?rmak laz?md?r.