El-Harris el Ear (ram.)’an rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):


“Ben size,Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum! Dinlemek, itaat, cihad, hicret,ve cemaat.


Zirâ herkim cemaattan bir karış miktarı ayrılırsa islam’ın bağını boynundan çıkarmış olur.ancak (cemaate) dönmesi hâli müstesna.


Her kim cahiliyye dâvasına iddia ederse o kimse cehennem guruhlarındandır.”


Bunun üzerine bir adam!


- Ya Rasulullah, namaz kılsa da, oruç tutsa da mı? dedî.


Rasulullah (s.a.s.)


“Namaz kılsa da, oruç tutsa da! Sonra siz, müslümanlar, mü’minler ve Allah’ın dâvâsıyla (Allah’ın dinine ) davet ediniz!” buyurdu.(1)


Yeğane önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu üzere, her kimki, cahiliyye davasını, iddia eder, ortaya çıkarır, onun izinde gider ve onunla hayatı düzenlemeye kalkışırsa, müslüman olduğunu iddia edip namaz da kılsa, oruç da tutsa o, cehennem güruhlarındandır…


Cahiliyye nadir? Sorusunun cevabını ilmi ve akademik olarak hazırlandığı beyan edilen meşhur ansiklopedilerden hep beraber okuyalım!...


1) Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi:


“Cahiliyye! Arabistan’da, İslamiyet’in yayılmasından evvel yahud daha dar bir mânâ ile İsa’dan peygambere kadar geçen devre verilen isimdir.”(2)


(2) Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi:


“Cahiliyye ceh köküden türetilmiş olup eski sözlüklerde bu kelimeye ilmin zıddı olarak genellikle bilgisizlik anlamı verilir.


Râgıp el- isfahani, cehlin üç değişik anlamında söz ederek, “nefsin bilgiden yoksun olması” şeklindeki ilk anlamın kelimenin asıl mânâsı olduğunu ifade eder. Diğer iki anlamı ise, “bir konuda doğru olanın tersine inanma, “ve bir konuda yapılması gerekenin tersini yapma”dır.


Cahiliyye kelimesi, şekil bakımından ism-i mensub veya yapma (meclul) mastardır.ism-i mensub olarak, “cahile aid, cahile özgü, cahilce” gibi mânâlara gelen cahili ve bunun müennesi olan cahiliyye, sıfat tamlamaları içinde kullanılır. Ancak islam’dan önceki dönemi ifade etmek üzere kur’an ve Hadislerde diğer İslam litaretüründe yaygın olarak kullanıldığı şekliyle cahiliyye, cahil kelimesine – iyyet ekinin ilavesiyle elde edilen yapam bir mastardır.bu durumda tek başına veya isim tamlaması içinde kullanılabilir.


İslâmi dönemde ortaya çıkmış bir terim olan cahiliyye, gerek kur’anı kerimde gerekse hadislerde Arabların islâm’dan önceki inanç tutum ve davranışlarını, İslâmî devirdekinden ayırt etmek için kullanılmıştır. Bu sebeble genellikle arabların islâm’dan önceki döneminde “cahiliyye “ veya cahiliyye çağı (Asru’l cahiliyye ) denilir.


Cahiliyye devri Arabları, Allah’ı hakkıyla bilmedikleri, o’na şeksiz ve şirksiz iman etmedikler, gerek ferdi, gerekse ictimai hayat itibariyle bilgiden, nizamdan, sulh ve sukundan uzak oldukları güçlü ve asil sayılanları daima haklı kabul ettikleri ve adaletten yoksun bir hayat yaşadıkları için bu döneme cahiliyye denilmiştir.


İslâmiyet Tevhid inancını getirerek, putperesliğe karşı kesin tavır almış, bu inanışın eseri olan ve insan şerefine yakışmayan bütün kötü adetleri ortadan kaldırmış, putlara tapmayı yasaklamıştır. Hukiki ve Ahlaki cephesiyle de cahiliyye ruhu ile sonuna kadar mücadele etmiş, sefih, gayr-ı ahlâkı ve zalimane davranışlara son vermiştir.Cahiliyye zihniyetinin bütün tezahürlerini ortadan kaldırarak yerine bilimden kaynaklanan davranışların hakim olduğu yeni bir hayat düzeni kurmuştur.


Bazı ilim ve fikir adamları da cahiliyye devrini yalnızca arabların putperesliğine, kan davalarına ve diğer ahlâkî bozukluklarına inhisar ettirmenin, cahiliyye tezahürlerini, cahiliyyenin kendisi diye kabul etmenin yanlış olduğunu belirtmişlerdir.Buna göre insanların nefsânî ve keyfi arzularına köle oldukları, ilâhî Kitab’a tabi olmayı reddettikleri, zulüm, sömürü ve ırkçılık gibi yaygın kötülüklerle beslenip ayakta duran sistem ve rejimlerin hakim olduğu her zaman ve mekânda cahiliyye varlığını sürdürmektedir.”(3)


3)İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi:


“ Cahiliyye; Bilgisizlik anlamına gelen cehl kökünden cahiliyye, cahillik devri “demektir.İslâm aydınlık ve bilgi devri olarak telakki edildiği için Arabistan’da İslâmiyet’in yayılmasından önce, daha dar bir mânâ ile Hz. İsa ile peygamberimize kadar geçen süreye “cahiliyye devri” adı verilir.


Cahiliyye, Allah’ı gereği gibi tanıma, o’na kulluk etmekten uzaklaşma, o’nun hüküm ve emirlerine boyun eğmeme heva ve hevese uyma” olarak ifade edilir.”(4)


4) Şâmil İslam Ansiklopedisi;


“ Cahiliyye, insanın Allah’ı gereği gibi tanımaması o’na kulluk etmekten uzaklaşması,o’nun ilâhî hükümlerine değilde, kişinin kendi heva ve yasaklara, siyasi sistem ve düşüncelere inanmasıdır.


Kur’anı kerimde;


“ Onlar hâlâ cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah’dan daha iyi hüküm veren kim var?”(Mâide,5/50) buyurulur.


İslâm’ın hâkim olmadığı ortamlar, cahiliyye çağlarıdır.İslâm’ın gelişinden öteki dönemde yaşayan müşrikler, Allah’a isyan etmiş, o’nun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı.


Cahiliyye, bir şeyi gerçeği dışında bilmek anlamak ve buna göre amel etmek demektir.Bu duruma göre cahiliyye, insanın ve toplumun İslâm öncesi ve İslâm dışı bir yaşayış biçimiyle yaşaması demektir.Doğru olan zıddı ilmin aksi olan, eskiyen ve değişken olan bölgelere, kavimlere ve anlayışlara göre kurulan her türlü İslâm dışı rejimler,cahili sistemler ve hükümlerdir.


Cahiliyye, insanın, insan iradesinin dışındaki unsurlar üzerindeki toplanmasını temine çalışan, insan, insana ve topluma köle yapan bir sistemin, beşeriyeti, Allah’a ibadetten uzaklaştırıp, herhangi bir adla anılan beşerî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yönetimin adıdır.İnsanları,kavimlere, renklere, tarihlerinin karanlık çağı efsanelerine yönlendiren, ayrı ayrı dil farklılığı sebebiyle ümmet şuurunda uzaklaştırmaya çalışan her türlü despotizim, cahiliyyenin bir görüntüsüdür. Kısaca cahiliyye, Allah’ın hükmünden başka hüküm arayan ve Allah’ın hükmünden başka hükme rıza gösterenlerin tavrı, hayat biçimi ve sistemidir.”(5)


Cahiliyyenin ne olduğu böylece beyan edildikten sonra, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in mübarek sözlerini tekrar hatırlatalım;


“Her kim cahiliyye dâvâsını iddia ederse, o kimse cehennem guruhlarındandır.”


Bunun üzerine bir adam;


- Ya Rasulullah, namaz kılsa da, oruç tutsa da mı? Dedi.


Rasulullah (s.a.s.);


Namaz kılsa da, oruç tutsa da !..... “ buyurdu.


Yegane Rabbimiz Allah şöyle buyurur;


“Aralarında Allah’ın indirdiğiyile hükmet ve onların hevalarına uyma Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse bil ki Allah, bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.


Onlar hala cahiliyye hükmünümü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir?”(6)


Rabbimiz Allah (Azze ve celle), başta yeğane önderimiz Rasulullah (s.a.s.), sonra ona tabi olmuş ve o’nun sünneti üzere yaşayan yetkili muvahhid mü’minlere emrediyor ki, insanlar arasında hüküm verecek makama geçtiğinizde, böyle bir mevkide yetki sahibi olduğunuzda onların aralarındaki bütün meselelerde Allah’ıın indirdiği hükümlerle hükmedin!...Sakın hâ sakın çeşidli bahânelerle, havadan sudan sebeblerle Allah’ın hükmünü bırakıp onların ilâhlaştırdıkları heva ve heveslerine göre davranmayın!...Allah’ın hükmünü bir yana bırakıp hayatın tanziminde, yani yönetiminde ekonomide, hukukta ve sosyal meselelerde insanların hevalarına uymayın!...Onlar Allah’ın hükmünü beğenmeyen istemeyen, çağdışı gören, kendilerine uymaz olarak kabul edenlerdir… Onlar, bu inanç ve tavırlarıyla sizi aldatmak ister ve böylece Allah’ın indirdiklerinden dolayı bir yanılmanın içine düşmenize vesile olurlar…Onlardan sakının!... Çünkü onlar, Allah’ın hükümlerini değil, tağutun yani cahiliyyenin hükmünü istiyorlar…Onlar, serek ferdi, gerekse sosyal hayatı İslam’ın hükümlerinin yerine cahiliyye hükmünün egemen olmasını arzuluyorlar… ve onlar, bu arzularını bulundukları bölgede egemen hâline getirmişlerdir…onlardan ve bu hileli düzenlerinden sakının!...


Bu Ayetlerin esbâb-ı nüzülleri için şu olay anlatılıyor;


İbn Abbas (r.anhuma) anlatılıyor;


İçlerinde Ka’b b.Esed, Abdullah b.suriya ve şa’ş b. Kays’ın bulunduğu bir Yahudî cemaatinin birbirine;


- Gelin, Muhammed’e gidelim. Belki o’nu, dininden saptırırız!dediler.


Muteakiben peygamber (s.a.s)’e gelip dediler ki;


- Ya Muhammed, sen, pekalâ bilmektesin ki biz, Yahudî âlimleri ve eşrafıyız.Biz sana tabi olduğumuz takdirde Yahudiler bize uyarlar ve bize asla muhalefet etmezler.


Bizimle bir topluluk arasında bir düşmanlık var. Onların mahkemesini sana havale edelim onların aleyhine, bizim lehimize hüküm veresin. Biz de sana iman edip, seni tasdik edelim…


Rasulullah (s.a.s.), bundan kaçındı.


Allah Teâlâ da onlar hakkında;


“…….ve Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın!...” ayetini indirdi.(7)


Cahiliyye hükmünü isteyen bu zihniyetin teklifine dikkat ediniz! Sırada bir insanın çok rahat düşeceği sinsi bir tuzaktır bu! Bu sıradan insan onlardan koparacağını zannettiği tavize karşılık, bir defaya mahsus olmak üzere onlara taviz verecektir…Bir defalık vereceği bu taviz cahiliyyenin, yani tağutun hükmüyle hükmetmek olacaktır…Böyle bir taviz verilecek olursa onların hepsi Müslüman olacak ve onlara tabi olanların da Müslüman olmasıyla İslâm cephesi sayı itibariyle çoğalıp güçlenecektir…


Her şeyi kuşatan ilmiyle her şeyi bilen yegane Rabbimiz Allah, cahiliyye hükmüne iman etmiş bu şeytani düşünceli tağutların hileli tuzaklarına karşı muvahhid kullarını uyarmaktadır…Bu hileli ve sinsi tuzak, her zaman ve her mekânda gündeme gelmektedir…Zalim egemen tağutlar tarafından işgal edilen İslâm topraklarındaki sömürücü egemenler tarafından her an bir benzer teklif ile gündeme gelen bu hileli tuzaktan dolayı mü’min Müslümanların çok dikkat etmesi lazımdır…


“Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet ve onların hevalarına uyma!”


Onlar, aralarında Allah’ın indirdikleriyle değil, ilahlaştırdıkları hevalarından kaynaklanan hükümlere hükmetmen için seni yetkili kılmak toplumda belli makam ve mevkilere getirmek istiyorlar… Eğer onların hevasına uyarsan, onlar gibi olursun ve onları memnun edersen seni bu makam ve mevkilere getirir, şartlı bir yetki verir, derinden derine etrafını kuşatırlar…Sana Allah’ın hükümlerini değil, cahiliyye hükümlerini uygulatırlar… Sende onlara bir yönüyle tabi olur ve gerekli şartları yerine getirirsen seni, koydukları makamda tutarlar…O cahiliyye hükmüyle hükmolunmak isteyenlere, gerek inanç ve düşünce, gerekse hâl ve hareket olarak ters düşersen, seni oturttukları makamdan alır, tamamiyle yetkisiz bırakırlar… Çünkü sen, onlar vasıtasıyla bu makama çıkarılıp oturtuldun… Onlara itaat ettiğin ve onların menfaatları doğrultusunda hareket ettiğin takdirde orada tutarlar…işin bitip son kullanma tarihin dolunca gerekli ve layık olduğun yere fırlatıp atarlar…


“Onların hevalarına uyma!”


Eğer onların aralarında Allah’ın hükümleriyle hükmedecek bir imkâna sahib değilsen, bari onların hevalarına uyma! Doğruyu yapmaya gücün yetmiyorsa, bari yanlışı yapma!.. kendini yanlışı yapmaktan sakın!.. Belki doğruyu da yaparım umuduyla, zannı ve hayaliyle bunca yanlışı yapmak akıllı bir insana yakışır mı? Hangi akıllı kişi, olması çok uzak bir ihtimalden dolayı belki doğruyu yaparım diye bunca yanlışları yapar… Belki bir masumu kurtarırım diye, bir çok masumun katline sebeb olur?!...


“Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın!”


O cahiliyye hükmüyle hükmolunanlar, Allah’ın indirmiş olduğu nizamın bütününde seni şaşırtmaya güçleri yetmez, fakat o ilâhi nizamın bir kısmında seni şaşaırtmaya, senden taviz koparmaya, seni kendilerine uydurmaya çalışırlar…Sen, diğer kısmında onların menfaatlerine zararlı olmayan ilâhi nizamın diğer kısmında serbestsin…Nasıl olsa bu kısmında serbestim, inşallah diğer kısmında da serbest olurum düşüncesiyle onların hevalarına uyma!... Onların istediği kısımda onların cahiliyye hükümlerine tabi olunca, kendini serbest zannettiğin kısım da onunla beraber yok olup gider… Hak ile batılın karışması olur…Böyle bir hareket, Tevhid ile şirkin, iman ile küfrün karıştırılması demektir…


“Onlardan sakın!”


Namaz kılsa da, oruç tutsa da, cahiliyye dâvâsını iddia eden, ona yardımcı olan, onun hükümleriyle hükmeden ve onun hayatının devamına sağlayan cehennem güruhlarındandır… onlardan sakın!.


Bu ayet-i kerimenin tefsirinde imam ibn kesir (rh.a.) şunları beyan ediyor;


“ Cenabı Allah, her türlü hayrı kapsayan ve her türlü şerden uzak tutan Allah’ın sapasağlam hükmünü bırakıp, onun dışında kalan ve şahıslar tarafından Allah’ın şeriatına dayanmaksızın konulmuş görüş,heva ve ıstılahlara yönelen kimselerin, bu davranışını reddetmektedir. Nitekim cahiliyye dönemi insanları da böyle yapıyor, görüş ve hevalardan hareketle ortaya attıkları dalâlet ve cehaletle hüküm veriyorlardı.


Moğolların da yaptıkları bu idi. Onlar, kendilerine yasak (yasa) koyan kralları cengiz Han’ın hükümlerine göre yönetiliyorlardı.Bu yasak’ı ise cengiz, Yahudi ve hiristiyan şeraitlerinden, İslâm dininden ve başka dinlerden yararlanarak meydana getirilmişti.orada sırf kendi görüşü olan ve hevasından kaynaklanan hükümler de vardı. İşte onun bu yasak’ı soyundan gelenler arasında uyulan bir şeriat olmuştu. Onlar, Allah’ın kitab’ı ve Rasulünün sünneti ile hükmetmeyi bir kenara bırakıp yasak ile hükmediyorlardı.Her kim böyle yaparsa o, kafirdir.Allah’ın Rasulünün hükmüne geri dönüp, az yada çok hiçbir konuda onların dışında hiçbir şeyle hükmetmemek çizgisine gelinceye kadar onunla savaşmak farzdır.


Az veya çok hiçbir konuda Allah’dan başkasının hükmüne müracaat edilemez.Bunun için Allah Teâlâ; “onlar, Allah’ın hükmünden vazgeçip, cahiliyyenin hükmünümü tercih ediyor ve istiyorlar?” buyuruyor. Halbuki Allah’ın şeriatından daha adaletli hüküm verecek kim vardır? Allah’ın şeriatına inanıp yakın ve bilgi sahibi olanlar, Allah’ın hüküm verenlerin en iyisi olduğunu, mahlukatına karşı, annenin çocuğuna merhametinden daha merhametli davrandığını bilirler.Zira Allah Teâlâ her şeyi bilendir, her şeye kadir olandır, her şeyde adil olandır.”(


Milâdi 13.Asırda Cengiz Han’ın krallığında Moğol orduları, bütün vahşeti, zulmü işkencesi sömürüsü ve katliamyıla İslâm topraklarını işgal edip,Müslümanları esir ederek egemen oldukları İslâm topraklarında Cengiz Han’ın “ yasak “ını yani imam ibn kesir (rh.a.)’ın beyan ettiği yasakları uyguladılar…


Bugünde İslâm toprakları, çağın Cengiz Hanları ve çağdaş Moğol orduları tarafından işgal edilmiş, Cengiz Han’ın “yasak’ının bir benzeri olan cahiliyye ve tağutî hükümler ile yönetilmektedir!… İşgal edilen İslâm toprakları parçalanmış çağdaş Cengiz Hanlar tarafından parsellenip paylaştırılmış ve her bölgesine bir tağut egemen olup cahiliyyenin hükmü ile egemenliğini sürdürmektedir…Moğol askerinin kılıcının yerine modern silahlar almış, öldürülen mazlum mustaz’aflar İslâm Milletinin ferdleri, oluk oluk akıtılan kanlar Müslümanların kanıdır…


Bu dehşet verici durum ortada iken ne imam ibn kesir (rh.a.)’ın beyanı, Cengiz Han zihniyetlerin egemen olduğu her çağda geçerli iken, birileri Müslüman olduğu iddiası ile Cengiz Hanlara yardımcı olmaya çalışmakta, onların cahiliyye düzenlerinin kurumuş hayat damarlarına, mustazaf Müslümanlar dan zulüm şırıngasıyla çekip aldıkları kan, pompaladıkları!... işgalci ve kan içici zalim ve müstekbir çağdaş Cengiz Hanlara karşı, imam ibn kesir (rh.a)’ın beyan ettiği gibi davranması gerekliyken, çağdaş Firavunlara haman olma çabasını sarfetmekte ve böyle bir gayretin islâm’ın bir emri olduğu buna işlemekle Allah’ın rızasını kazanacağı, böyle olmamak vebâl olacağı iddiasındadırlar…


Onlar,bu gaflet dalâlet hatta hinayet için de iyi niyetlerini öne sürerken iman ettiklerini söyledikleri yegâne önderimiz Resulullah (s.a.s.) ;


“Her kim cahiliyye dâvâsını iddia ederse, o kimse cehennem gürühlarındandır.” Buyuruyor.


Bunun üzerine bir adam;


- Ya Rasulullah, namaz kılsa da oruç tutsada mı? Dedi.


Resulullah (s.a.s.) ;


Namaz kılsa da oruç tutsa da ! “buyurur.


Sonra muvahhid mü’minlerin nasıl davranmaları gerekiyorsa onu beyan buyuruyor;


“ Sonra siz, Müslümanlar, mü’minler ve Allah’ın kulları olarak sizi adlandıran Allah’ın davasıyla ( (Allah’ın dinine) davet ediniz!”(9)


Rabbimiz Allah şöyle buyurur;


“ Ey iman edenler, ruku edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin. Umulurki kurtuluş bulursunuz.


Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız ibrahim’in dini(nde olduğu gibi). O (Allah), bundan daha önce de, bunda (kur’an’da) da sizi Müslümanlar olarak isimlendirdi. Rasul sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye Artık dosdoğru namazı kılın zekatı verin ve Allah’a sarılın sizin Mevlanız odur. İşte ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcı.”(10)


Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur;


“ Allah’a insanların en sevimsiz olanı üç sınıftır,


Harem(-ı şerif) içinde zulum ve haksızlık eden.


İslâm camiası içinde cahiliyyet adetini araştırıp, onu bulup yaşatmak isteyen.


Haksız yere dökmek için ma’sum bir kişinin kanını külfetle araştıran.”(11)


Cabir (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) “Veda Hutbesinde şöyle buyurur;


“Dikkat edin! Cahiliyet umûruna (işlerine) aid her şey ayaklarımın altına konmuştur!”12


Muvahhid mü’minlerin yeğane önderi ve hayat örneği (s.a.s.) böyle buyurdu!..