ANADOLU SEYAHATLER?NDEN B?R KAÇ ÖRNEK
-Muzaffer Ağabey! Gerek Üstad Hazretleri hayatta iken, gerekse daha sonralar?, senelerce bütün Türkiye'yi dolaşt?ğ?n?z?; Kitaplar? insanlara okuyarak tan?tt?ktan sonra neşrettiğinizi biliyoruz. Tamam?n? olmasa bile, seyahatlerinizden birkaç örnek anlat?rm?s?n?z?
Bursa'da bir kap? kapand?, Allah başka bir kap? açt?
-1955 senesiydi, daha o zaman henüz yeni harflerle Risaleler bas?lmam?şt?. Onlar 56'da bas?lmaya başlad?. Manisa'da hapis yatt?ğ?m zaman, şimdi Nazilliden tan?d?ğ?n?z Ertuğrul Öztürk Bey'in dedesi elli lira harçl?k b?rakm?şt?. Ben de Astsubay Muzaffer Erdem'le beraber "ramazanda Bursa'ya gidelim" diye kararlaşt?rd?k. O, oradan evliydi. Haberleştik. Muzaffer Kardeş bana sordu: "Resmî elbiseyle mi geleyim, yoksa sivil mi geleyim?" Dedim: "Resmi elbiseyle gel." O ?zmir'den, ben Manisa'dan Bal?kesir'e geçtik. ?ki tahta valizim vard?, o zaman saplar? bile kopmuştu. Çilingir Ramazan Usta vard?. O, vidal?, kopmayacak şekilde, k?rk kilo kadar taş?yacak kulplar yapm?şt?. Benim, tahmin ediyorum midemin göğsüme doğru çekilmesi, o kollar?mdaki ağ?r yükten olabilir. Cerrahpaşa'da muayene eden o dekan demişti: "Yaşlan?nca herkesin ki sarkar senin miden göğsüne çekilmiş." Neyse, Muzaffer Erdem'le Bal?kesir'den ç?kt?k, Band?rmaya geçtik, bir iki gün kald?k orada. Edincik, Gönen, Biga, Kemalpaşa… oralara uğrayarak vard?k Bursa'ya. Üstad'la Afyon'da yatan Ali Aktar isminde birisinin adresini alm?şt?k. Orada yorganc?l?k yap?yormuş, Orhan Camisine yak?n. Biz Orhan Camiinde öğleni k?ld?k, fakat adam bize sahip ç?kmad?. "Kardeşim, çok s?k?, hiç nurculuktan bahsetmeyin, Hocaefendiyle (Üstad) ben de mektuplaşam?yorum…" şöyle-böyle dedi, bizi b?rakt? gitti. "Yahu bu nas?l nurcu" dedik. Caminin önünde Muzaffer Erdem bana dert yan?yordu: "Bu nas?l nurculuk böyle" diye söyleniyordu. Orada seyyar kitapç? varm?ş, Darendeli Mustafa. "Yahu arkadaşlar nedir derdiniz?" dedi. "Yok, bir şey yok" dedik. "Yok yok söyleyin kimsiniz, necisiniz siz?" dedi. Dedik: "Bu arkadaş Astsubay, ben Manisa'dan seyyar kitapç?y?m." "?yi biz de seyyar kitapç?y?z. Nedir meseleniz?" deyince, anlatt?k. "Yahu siz ne merak ediyorsunuz, verin o kitaplar? ben satar?m." Dedim: "Bizim kitaplar öyle cami önlerinde sergide sat?lmaz." "Eee Nas?l olacak?" "Evini açars?n, tan?d?klar?n?, yak?nlar?n? davet edersin, biz açar?z okuruz, kendi elimizle…" "Tamam, Ben Yeşil'de oturuyorum, iftara akşam bana gelin, teravihi beraber k?lar?z, tan?d?klar?m? davet ederim" dedi. "Tamam uygundur" dedik. Bir kap? kapand?, Allah başka bir kap? açm?şt? bize. O zaman da istiğna düsturuna öyle riayet bir ediyoruz ki; düşünün, Mustafa Birlik kurban eti göndermiş, biz de onu geri göndermiştik. Müessiriyet bozulmas?n diye, hiç kimsenin çay?n? çorbas?n? içmiyoruz. Muzaffer Erdem kay?nvalidesine gitti. Ben de lokantada yemek yedim, oradan Yeşil semtine gittik. O arkadaş da bizi hesaba çekti: "Yahu ben sizi iftara bekledim, niye gelmediniz?" dedi. O arkadaşta onbeş gün misafir kald?m ben. Ama hep onda kalmad?m da, derse gelen arkadaşlardan da her birisi bizi götürdü. Emirsultan, Davutkad?, Y?ld?r?m, orada meşhur b?çakç? Vehbi usta vard?, Tatar Feridun vard?. Onlarda da her gün hem misafir olduk, hem de dersler okuduk. Tabi götürdüğümüz kitaplar? dağ?tt?k. Ama hayli bir muhit edinmiştik. Ali Kulluklar, tapu müdürü.. Kitaplar bitince Muzaffer Erdem'i ?stanbul'a gönderdim, iki valiz daha kitap getirttim. onlar? da dağ?tt?k. Bir gün o tapu müdürü bizi iftara davet etti. Dedi: "Muzaffer Kardeş benim kay?n?m Emirdağ'?nda savc?d?r; onunla görüşmeye gitmiştim de; bana, Üstad? ziyaret ettiğini söyledi. Üstad, "yak?nda ben Bursa'ya geleceğim" diye söylemiş. "Bekliyoruz ama daha gelmedi Üstad." Ona dedim ki: "Ben pek tevillerden anlamam, ama üstad'?n murad?, bu gelen kitaplar olacak herhalde. Üstad her yere gelişigüzel gelmez, gezmez" dedim. Ramazanda 15 günümüz böyle Bursa'da geçti.
Aydin’da yine ortada kalmistik
Bursa’dan dönüste tekrar Bandirmaya geldik. Akhisar’a ugradik, orada saatçi Ömer’e kitap biraktik. Daha Sahin Hocalar filan yok Akhisar’da. Oradan Manisa’ya geldik, cemaatla görüstükten sonra Izmir’e geçtik. Izmir’in çevresini dolastik, hedefimiz de bayrami Üstadin yaninda geçirmek. Aydin’a da yeni geliyoruz. Aydin için Aksekili birisinin adresini almistik, ona ugradik. Baktik ki adamda nur talebesi vasfi yok. Bunu nurcu diye nasil adres verdiler bize, hayret ettik. Bize: “Beyhude ugrasiyorsunuz, Bediüzzaman’da ugrasti ugrasti, bakti ki olmuyor, bu millet hep münafik, O da vazgeçti” demez mi. Ortada kalmistik. (Muzaffer agabey gülerek anlatiyor)
Muzaffer Erdem’e dedim: “Komutan, gel bakalim!” Valizleri bir otele biraktik. Baska tanidigimiz da yok Aydin’da. Gel dedik, ikindi namazini camiye çikalim, imamla, müezzinle tanisalim, belki alakasi olan birileri vardir. Baktik Camide mukabele var, sonuna kadar dinledik. Kitaplari ben sergi seklinde yapmiyordum ama, belki bir taniyan çikar diye götürdük. Fakat kitaplara pek sahip çikan olmadi. Anlasiliyordu ki Risale-i Nurlar sergi kitabi degil. Önemini anlatmadiktan sonra, adam ona sahip çikmiyor. Nitekim hiç kimse bakmadi, ilgilenmedi.
Camiden en son sakalli birisi çikti. “Arkadas kimsiniz?” diye sertçe sordu. Dedik: “Biz Risale-i Nur talebesiyiz, Risale-i Nurlarin nesriyati ile ugrasiyoruz.” “Haa! Benim oglan da sizlerden, Konya’da yatili okuyor, ben yukari camide imamim, gelin iftari bizde yapariz, benim misafirim olursunuz” dedi. Biz: “Iyi hele sükür, bir kapi açildi” dedik. O, Reispasa Camisi imami imis. Tabi biz yine lokantada yemegimizi yedik. Fakat Salih Hoca da: “Benim yemegim helal degil mi?” Diye bizi hesaba çekti. Cemaatinden otuz kirk kisi davet etti masallah. O kadar cemaat gelecegini tahmin etmiyorduk, çogu da Osmanlica biliyormus. Salih Hoca Kitaplari kendi eliyle tavsiye etti, dagitti. Hele Vakiflar Bölge Müdürlügünde çalisan Kilisli Mehmed Aga vardi, (geçen sene vefat etti. Allah rahmet etsin) En sadik sahip çikan da o oldu. Dedi: “Yarin kalin, vakiflarin yurdu var, orada talebeler var, onlarla bir sohbet edin.” Gittik, oranin basinda bulunanlara kitaplar verdik, orada sohbetler ettik. Derken bu sekilde üç gün Aydin’da kaldik, ama hep otelde yattik
Üstad’a, gittigimiz yerleri anlatinca çok sevindi
Aydin’dan geçtik Nazilliye, Denizliye, oralarda da kaldik birkaç gün. Nihayet arafe günü Isparta’ya vardik. Aksam yine Nuri Benli agabeyin otelinde yattik. Ulu Cami’de Bayram namazini kildiktan sonra Üstad’a gittik.. Baktik ki; Üstad ders okuyorlar, yaninda hizmet edenlerden baska, Mustafa Ezener Agabey, Terzi Mehmet Efendi vardi. Biz de oturduk derse istirak ettik. Üstadin elini öptük, bayramini tebrik ettik. Bu geldigimiz yerler hakkinda Üstad’a bilgiler verdik. Nerden basladik, nerelere gittik anlattik. Üstad çok sevindi, çok memnun kaldi, dualar etti, tebrik etti.
Sonra tekrar Denizliye geldik. Komutanin (Muzaffer Erdem) memleketi Acipayam oldugu için abisi oradaydi, yanina gittik. Bir iki gün onun misafiri olduk. Muzaffer Erdem çok memnundu: “Ben her sene iznimi kullaniyordum ama, bu sene ki müstesna oldu” dedi. Üstadla bayramlasmamiz filan..
Kumasimi sattim, Inegöl’e yol parasi yaptim
Anlattigim gibi Bursa’da onbes gün kalmistik, ben yine gelirim diye de söz vermistim. Fakat baktim yol param yok. Haci Mustafa’nin verdigi iyi bir kumas vardi. Onu 50 liraya satarak yol parasi yaptim ve Bursa’ya ikinci sefer gittim. Bursa’da bir müddet kaldim, ayni cemaatla ilgilendik, semtlere gittim.
Sonra Inegöl’e geçtim. Inegöl’e daha evvel bir sefer gitmistim. Bursa’nin kazalari içinde en dindar yerdi, simdi bilemiyorum nasil. Inegöl’de at arabasi yapan birisi bize sahip çikti. Bir hafta onun misafiri olduk, her günde toplaniyorduk. Ögretmenler, halk, cemaat… O zaman öyle ki, siyasi görüs ayriliklari da yok. Baska cemaatler, cereyanlar da yok. Milletin karsisinda tek cereyan var, nurculuk, onlar da demokrat. Demokratlara herkes taraftar. Isimiz kolaydi yani...
Bakiniz, o zaman isinizi birakip gitmeden olmazdi ki bu is. Bir yer var aksam kalirsiniz, bir yer var ki bir gün kalabilirsiniz. Bursa’da bir gün 5. Sua’yi okursun, ikinci gün, Hücumat-i Sikke’yi, diger gün Ihlasi.. Degisik mevzular.. derken Üstadin sahsiyeti hakkinda bilgiler veriyorsunuz. Diger meslek mesreplerle Risale-i Nurlar arasindaki farklari anlatiyorsunuz. O zaman bunlari mecburen tek basimiza yapiyorduk. Yanimizda kitap okutturacak bir kimseler de yok. Milletin kafasinda o kadar istifhamlar var ki; suallere cevap vermekle zamanimiz geçiyordu. Bazen adamlara kitap okumuyor, sorulara cevap seklinde daha iyi dinliyorlardi. Üstadin görüsleri çok açiktir. Görüsleri cumhur’la hiç çatismaz. Cumhur-u Ulema hangi mevzuda karar vermisse Üstad uyuyor, tasdik ediyor zaten.