DEMİREL NURCULAR'I NASIL KANDIRDI
Ünal TANIK
Ensar Yılmaz’ın Birey Yayınları tarafından yeni çıkarılan Çankaya Savaşları kitabını okuyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Ensar Yılmaz’ın Birey Yayınları tarafından yeni çıkarılan Çankaya Savaşları kitabını okuyorum.
864 rakımlı tepeye çıkan 9’uncu isim olan Süleyman Demirel’in siyasi hayatı en fazla ilgimi çeken bölüm oldu. Belki 47 yıllık hayatımın neredeyse her döneminde Türk siyasetinde yer alan isim olduğu için.
Kim bilir belki de bu kadar ilgimi çekmesinin bir başka nedeni, her dönemde gündemde kalmasını bilme becerisi?
Verdiği sözden dönmesinin, dün söylediğinin bugün tersini ifade etmesinin yeni olmadığını öğrenmek isteyenler Çankaya Savaşları’nı iyi okumalı. Sözünden dönmesinin, ta AP Büyük Kongresi Isparta delegesi olduğu günden başladığını görsünler.
Demirel, Adalet Partisi’nde liderlik yarışına girdiğinde hem 1960 ihtilalinin mağduru görünen ve Kayseri Cezaevi’nde yatan Celal Bayar’ın desteğini alabilmiş, hem de ihtilalcilerin Çankaya’ya çıkardığı Cemal Gürsel’in övgüsüne mazhar olmuş bir isim.
27 Mayıs’ın lideri Cemal Gürsel, bir röportajında milletvekilliği de yapan gazeteci Cihat Baban’a aynen şunları söylemişti:
“Bak, AP kongresi yapılacak, eh Cihat eh… Eğer Demirel AP’nin başına gelebilirse bütün dertleri hallederiz. O başkan olsun diye ben çok çalışıyorum.” (Cihat Baban, 1970: 265)
1971’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Köşk’e çıkmaya heveslenen Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’e karşı kendini askere karşı kahraman direnişçi gösteren Demirel, 1966’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapmıştı dersiniz. Dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ı Köşk’e çıkarmak için Demirel’in yaptıkları dudak uçuklatan cinsten.
AP’nin kendi içinden cumhurbaşkanı seçmesine yanaşmayan AP’nin güçlü lideri Demirel, AP Kontenjan Senatörü Prof. Ragıp Üner’i istifa ettirdi. Böylece Cumhurbaşkanı Gürsel’in, Köşk adaylığı için Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa eden Cevdet Sunay’ı, kontenjan senatorü atamasına ortam sağladı. (Meraklısına bir not: Cevdet Sunay da Cumhurbaşkanı olduktan sonra Ragıp Üner’i kontenjan senatörü yaptı.)
***
Bir takım güçlerin sol kesim üzerinde kontrol kurmak girişimleri, Profesör Mahir Kaynak’ın 1970’li yıllarda deşifre edilmesi ile su yüzüne çıkmıştı. Mahir Kaynak, bir röportajında, “Eğer deşifre edilmeseydim, bakan, hatta başbakan bile olabilirdim” demişti.
Mahir Kaynak’ı deşifre eden milli güçler, sağ kesimdeki isimlerinin ortaya çıkmasına razı olmadılar.
Her dönemde, “görülmez bir el” tarafından bir yerlere getirilen Demirel, siyasi hayatı boyunca, “antidemokratik uygulamalara muhatap olmuş bir demokrasi mağduru” rolü oynamasını çok iyi becerdi.
Demirel’in oynadığı bir başka rol de, İslami kesimlerle olan “yakın ilgisi” idi. 1970’lerin sonunda ve 1980 ihtilali sonrasında Demirel’in söylediklerini okuyanlar onun bir “Nur Talebesi” olduğu zehabına kapılır.
Yeni Asya Gazetesi Neşriyatı tarafından basılan “İslam Demokrasi Laiklik” kitabı bunun en bariz örneği. Mülakatları yapan Kazım Güleçyüz’e söylediklerine, bugün benim diyen bir İslamcı yazar cesaret edemez.
Demirel’in nasıl bu kadar “Nurcu” göründüğünü merak ederdim. Çok sonraları bir dönem danışman kadrosunda yer alan bir isimden dinlediğimde bu sorumun cevabını bulabilmiştim. (İsmi bende saklı)
Demirel, İstanbul’dan gelen Nurcular’ın temsilcilerini Güniz Sokak’taki evinde kabul edeceği zaman önceden bir hazırlık yaparmış. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden bir ya da ikisini, masasının üzerinde yığınla bulunan kitaplar arasına yerleştirirmiş.
Oradan kendine göre bir-iki cümle seçip arasına kendince bir işaret koyarmış. Konukları ile sohbet sırasında sözü döndürüp dolaştırıp kitaptaki konuya getirirmiş.
Sonra o bilinen eda ile, “Bakın bu konuyu Bediüzzaman Hazretleri ne güzel dile getirmiş” diyerek kitaptaki ifadeye yakın bir söz söyler, ardından da hazır bulundurduğu Risale-i Nur’dan açıp ilgili bölümü okurmuş. Ziyarete gelenler ise ağızları açık, birbirlerine bakarlarmış.
Güniz Sokak’ın konukları, İstanbul’a döndüklerinde de Demirel’in aslında bir Nur Talebesi olduğunu anlatırlarmış. Bu bilginin dalga dalga Anadolu’ya yayılmasını sağlarlarmış.
Nur Talebeleri, seçim dönemi geldiğinde ise partiden kendi belirledikleri bazı isimlerin de Meclis’e gitmesini isterlermiş. Adaylık başvuruları sırasında Nur Talebeleri’ni umutlandıran Demirel, daha sonra hiçbir ismi aday göstermezmiş.
Niçin kendilerinden bir aday gösterilmediğini öğrenme gayreti içine giren Nurcular’a Demirel, “Burada ben varım ya. Daha ne istiyorsunuz” karşılığını verirmiş.