Basına yansıdığı kadarıyla CHP’ye katılan İlhan Kesici, Aydın Menderes’ten ‘helallik’ istemiş. Neden? Kendisi ‘sağcı’ ya, CHP’nin de Adnan Menderes’i astıran parti olarak adı göklere çıkmış. Sonuçta Kesici CHP’ye giderken sabık Başbakan’ın oğlundan helallik isteyerek seçmenine ‘Ben aslında oradayım’ mesajını vermiş oldu. Aydın Bey de babasının yalnız biyolojik değil, siyasî varisi olduğunu da göstermiş oldu.
Acaba öyle mi gerçekten de? Aydın Menderes babasının siyasetteki meşru varisi olabilir mi? 1991-2007 yıllarında söyledikleri ve yaptıklarına bakılınca pek de öyle bir meşru hakkı bulunmadığı sonucuna varmak zor değil. Bir bakalım isterseniz. Buyurun.
DP yeniden doğuyor…
Ekim 1991 seçimlerden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonunun demokratikleşme tedbirleri arasında 12 Eylül’de kapatılan siyasî partilere yeniden hayatiyet kazandırmak için Siyasi Partiler Kanunu’nda değişikliğe gidileceği de vardır. Bu gelişme üzerine eski Demokrat Partililerin kurduğu Demokratlar Kulübü yönetim kurulu, DP’nin de açılabilmesini gündeme getirmeye karar verir.
15 Mayıs 1992 günü Celal Bayar’ın kızı ve damadı Nilüfer-Ahmet İhsan Gürsoy çiftinin Çiftehavuzlar’daki evinde toplanan eski DP milletvekilleri bir bildiriyle bu konudaki görüşlerini kamuoyuna duyururlar. Bildiride şöyle deniliyordu: “DP, doğuşundan itibaren Türk milletinin çoğunluğunun güveninin kazanmış, siyasî tarihimizin içinde sağlam ve milletimizin kalbinde seçkin bir yere yerleşmiştir. Bu partinin mensupları olan bizler, partimizin maruz bırakıldığı hukuka aykırı işlemlerin de mağduru olarak DP üzerindeki “kapatılmış” olma gölgesinin kaldırılmasını, Tarih ve Kamuoyu önünde talep ediyoruz.”
Bunu 2 gün sonra Ankara’daki DP’lilerin toplantısı ve bildirisi izleyecekti. Böylece DP’nin yeniden açılması, kamuoyunun gündemine girmiş oluyordu. Hatta eski İzmir Senatörü Beliğ Beller, “Hiç belli olmaz, vefalı Türk milletinin arzusuna uyarak Demirel’in Başkanlığı’nda DP’yi tekrar kurarız” diyerek umut gülücükleri bile dağıtabiliyordu.
Ancak buradaki amacın, DP’yi yeniden kurup siyaset sahasına sürmek değil, tarihî bir hatanın ortadan kaldırılmasını sağlamak olduğunu belirtelim. Yok yere kapatılan parti bir kere hukuken açılsın, sonra gerekirse kendi kendini fesh etsindi.
Meclis Anayasa Komisyonu’nda teklif görüşülürken o zaman RP milletvekili olup şimdiki Başbakan Yardımcısı olan Abdullah Gül ancak Cumhuriyet kurulduğundan bu yana “her ne sebepten olursa olsun” kapatılan bütün partilerin açılması söz konusu olacaksa teklife sıcak bakacaklarını ifade etmişti. Komisyon, DP’nin de yeniden açılacak partiler arasına dahil edilmesi üzerinde mutabakat sağlandı ve nihayet 3821 sayılı kanunla 18 Haziran 1992 tarihli oturumda DP yeniden açılma hakkını elde etmiş oldu.
1992 Temmuzu sıcak geçeceğe benziyordu. Partilerinin paslı kilidini açma hakkını kazanan eski tüfek DPliler yeniden toplandılar ve uzun müzakereler sonucunda siyasete dönme kararını aldılar. Eski bakanlardan ve DP’nin yeni Genel Başkanı Hayrettin Erkmen, “DP’yi kurup gençlere teslim edeceğiz” diyordu.
İyi de kime? Lider kim olacaktır? Hem “efsanevî lider” Celal Bayar 1973 seçimlerinde Ferruh Bozbeyli’nin Demokratik Parti’sini desteklemesine rağmen halktan yeterli oy alamamışken, bu zorlu işi bugün kim başarabilecektir? Zaten Adnan Menderes’in en küçük oğlu Aydın Menderes de DP’ye sıcak bakmamakta, sıcak bakmamak ne kelime, açılmasının hata olduğunu söyleyip yeni bir parti kurmanın hazırlıklarına soyunmaktadır.
Aydın Menderes DP’ye karşı
İşte o günlerde yayınlanan Aydın Menderes’in bir demeci: “DP yeniden açılsın, sonra malları Hazine’den devr alınsın,… mallar ya bir hayır kurumuna ya da DP hatırasını yaşatacak bir vakfa devredilsin, devir işleminden sonra da kapatılsın. DP’nin hatırasının bugünkü siyasî çekişmenin içine sokularak yıpratılması doğru değildir. Herhangi bir başka partiye katılma kararı [da] alınmamalıdır. Ben böyle bir siyasî oluşumun içinde değilim.” (Milliyet, 4 Temmuz 1992)
Bu kadar net konuşan Aydın Menderes yeni partinin kuruluşu için harekete geçmiştir ya, DPliler şaşkındır. Aydın Bey bir parti kuracaksa bunu kuruluş hazırlıkları yapan DP’nin başına geçerek gerçekleştirmeyi neden tercih etmemiştir?
İşte 1955’den beri yapılamayan 5. genel kongre 29 Kasım 1992’de Ankara’da bu endişeler altında toplanmıştı. Aydın Menderes çağrılı olduğu halde kongreye katılmamış, başına geçeceği Büyük Değişim Partisi’ni kurma hazırlıklarına son sürat devam etmişti.
Bu arada beklenmedik bir gelişme oldu ve 16 Ocak 1994’de DP delegeleri olağanüstü kongreye çağrıldı. Hayırdır inşaallah! Son kongrenin üzerinden henüz 1,5 ay geçmişken bu ne işti?
Mesele o gün anlaşıldı. Başlangıçta DP’nin yeniden açılmasına ve siyasete girmesine karşı çıkan Aydın Menderes o gün bazı arkadaşlarıyla DP kongresine gelmiş ve daha önce kapatılmasını uygun gördüğü DP’nin genel başkanlığına adaylığını koymuştu. Herkes şaşkındı. Bazı GİK üyelerinin de desteğiyle genel başkan seçilen Aydın Bey’in bu operasyonu, sonunda mahkemelere düşecekti.
Görevine başlamak üzere parti genel merkezine geldiğinde kapıda tekbirle karşılanan Menderes’in bu dönemde epeyce yoğun bir İslamî eğilim içinde bulunduğu gözden kaçmıyordu.
Mücahit Menderes!
Ardından Aydın Menderes bir viraj daha aldı. Açılmasına şöyle böyle razı olduğu ama kendisini fesh etmesini ve siyasete girmemesini istediği partinin genel başkanlığını baskın bir seçimle ele geçirdikten sonra yaklaşan seçimlerde DP’nin barajı geçemeyeceğini anlayınca bir süre ANAP’la flört etmiş, 1995 Aralık’ında ise babasının (ve kendisinin) partisini yüz üstü bırakıp Refah Partisi saflarına katılmıştı. Hem de öyle böyle değil, tam katılma… “Seçime kadar değil, mezara kadar RP’liyim” sözleri ona aitti. “RP’yi kendi evim olarak gördüğüm için geldim” sözleri de. Bu defa sloganlar biraz değişmişti. RP’ye iltihak törenini izleyen partililer “Mücahit Menderes” diye karşılamışlardı onu. Hem de öyle bir günde katılmıştı ki, buna insanın 28 Şubat ve 27 Nisan darbelerinden sonra inanacağı dahi gelmiyor. Özellikle kandil gününe denk gelen bir Cuma günü Necmettin Erbakan’ın partisine katılan Menderes’i yeni genel başkanı, “O bize rahmetli babasının emanetidir” diye bağrına basmış ve törene katılanların merhum Menderes’e birer Fatiha okumalarını istemişti.
Aydın Bey ise döktürüyordu: “Artık inananlar için vakit geldi. Hakkı yenenler için vakit geldi. Artık şafak doğuyor. 24 Aralık seçimleriyle RP iktidara geliyor. 25 Aralık’tan itibaren, bu ülkede İslamın neye uygun olduğu değil, neyin İslama uygun olduğunu tartışacağız.”
Ne? Ne? Ne?
“25 Aralık’tan itibaren, bu ülkede İslamın neye uygun olduğu değil, neyin İslama uygun olduğunu tartışacağız” öyle mi? 28 Şubat’a açık davetiye gibi değil mi?
Bugün muhtemelen birçok eski İslamcıyı bile rahatsız edecek bu radikal söylem, belli ki Erbakan’ı da şaşırtmıştır. “Sen bizim muhitlerimizde olmamana rağmen nasıl böyle şuurlu oldun?” sözleri tahmin edilebileceği gibi Hoca’ya ait.
DP misyonunun Refah’ta tecelli ettiğine inandığı için bu partiye geçen Menderes, Gürcan Dağdaş gibi bazı arkadaşlarıyla birlikte milletvekili seçildi, hatta RP’nin genel başkan yardımcılığına getirildi. 15 Mart 1996’da geçirdiği talihsiz kaza sonucu boynundan aşağısı felç olan Aydın Menderes, bu defa ilginç bir çıkış yapacak ve 28 Şubat kararlarını imzalamadığı için Erbakan’ı eleştirecekti.
Ardından RP’nin kapatılması üzerine kurulan Fazilet Partisi saflarına katıldı ve 18 Nisan 1999 seçimlerinde FP’den milletvekili seçildi. Ancak bu defa da Merve Kavakçı’nın türbanıyla TBMM’ne girmesinin şiddetle aleyhinde bulundu, partisinin tutumunu ağır bir dille eleştirdi.
Nihayet onu, “pazara kadar değil, mezara kadar” sloganıyla girdiği Milli Görüş’ten 6 Mayıs 1999’da istifa ederken gördük. İstifasını geri alması için yapılan teklifleri reddeden Aydın Menderes şu sözleriyle belli ki 5 yıl içinde aldığı keskin virajların muhasebesini yapmakla meşguldür: “Bir de geri dönersem herkesin kafası büsbütün karışır.”
Onu en son, 2000 yılında Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı adaylığına itiraz ederken hatırlıyoruz. Sezer’in aday olduktan sonra görevinden istifa etmesi gerektiğini, aksi takdirde anayasaya aykırı hareket edilmiş olacağını söylediyse de bağımsız milletvekili olarak o sırada “Sezer humması”na tutulmuş olan mecliste sesini duyuramadı.
Ağar’la beraber Kırat’ı şahlandırma dönemi ve…
15 Nisan 2001’de bu defa DYP’ye katılırken görüyoruz Aydın Menderes’i. 7 Ocak 2004’de DYP Genel Merkezi’nde yaptığı konuşmada (http://www.aydinmenderes.com/index.php?kategori=menderesten&id=202) Demokrat Parti çizgisinde yer alan siyasetçileri tek tek sayarken, bir zamanlar “mezara kadar” diyerek saflarına katıldığı RP-FP’yi ve Erbakan’ı asla zikretmemiş olması, daha önce eleştirdiği Demirel, Çiller ve Ağar’ı DP’nin meşalesini elden ele taşıyanlar kafilesine onurla dahil etmesi de ilginç bir gelişme olarak not edilmelidir.
Kendi sitesinde yer alan konuşmasında şöyle dediği aktarılıyor Aydın Bey’in: “Allah var DP’den sonra da merhum Gümüşpala’sı da olsun, değerli cumhurbaşkanımız, büyüğümüz sayın Süleyman Demirel de olsun, arada DYP’nin genel başkanlığını yapmış olan rahmetli Ahmet Nüsret Tuna ve Yıldırım Avcı olsun, sayın Çiller olsun bütün genel başkanlarımızla bugüne kadar ve bundan sonra da en başarılı bir biçimde bu meşaleyi taşıdı. Elbette ki yeni genel başkanımız sayın Ağar da milletin sözünü bu ülkede ne olursa olsun geçerli kılmak için ve milletimizin birlik ve bütünlüğünün muhafazası için bu meşaleyi taşıyacak ve milletimizle el ele vererek bu Kırat’ı mutlaka bir kere daha şahlandıracağız. Buna yüzde yüz inanıyorum.”
Hatta hızını alamayıp DYP etrafında bir toplanma çağrısında dahi bulunmuştur: “Gün toparlanma zamanıdır, gün Kırat’ın etrafında birlik ve bütünlük sağlama zamanıdır. Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır, Türkiye’nin DYP’ye ihtiyacı vardır. Türkiye’nin, DYP’nin de sizlere ihtiyacı vardır.”
7 Ocak 2004’de bunları söyleyen Menderes, 1,5 yıl sonra, 15 Ağustos 2005’te ağzımızı hayretten bir karış açıkta bırakan şu cümleleri sıralayacaktır:
Peki siz babanızı temsil edebiliyor musunuz Aydın Bey?
“Artık DYP'nin misyonu falan kalmamıştır. DYP, tutarsa bir takım insanları meclise taşıyacak, denk gelirse bir koalisyonda bakan yapacak bir araca dönüşmüştür. Bugünkü haliyle DYP, Türkiye'nin hiçbir ihtiyacına cevap vermiyor, AK Parti ile arasında hiçbir fark yoktur. Bugünkü DYP'nin mevcudiyeti, esasen AKP'nin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir… Bugün DYP'nin varlığıyla yokluğu arasında bana göre bir fark yoktur.”
Yıl 2007. O artık DYP’li değil. Onu bu defa DYP ile ANAP’ın DP çatısı altında birleşmesi teşebbüsleri sırasında sanki DP’nin tek ve mutlak adresi kendisiymiş gibi konuşurken gördük: “Mehmet Ağar ile Erkan Mumcu'nun kurduğu mevcut Demokrat Parti babamı temsil etmiyor”.
Peki bütün bu çelişkiler girdabında ‘Siz babanızı temsil edebiliyor musunuz Aydın Bey?’ diye sorma hakkımız olmayacak mı?
Mustafa Armağan - Haber7.com
http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=138381