Sinsî ilerleme: Türban, Kurban, Kur'an... Şimdi de Namaz!
HASAN KARAKAYA
Hep aynı oyun!.. Hep aynı numara... Ve hep aynı tuzak!.. Önce "hedefler"in sayısını "en az"a indirecek, daha sonra da "tek hedef"e düşürecek ve "yok" edeceksin!..
Şimdi, diyorlar ya;
"Bu ülkede; kimse kimsenin ibadetine karışmaz!.. Evde, camide, işyerinde namaz kılana kim, ne diyor ki?.. Biz, lisede namaz kılınmasına karşıyız!"
Sakın aldanmayın bu numaralara!..
Çünkü bunlar;
"Hedefleri" azaltıp, "tek hedef"e düşürme ve sonra da "yok etme" taktikleridir!..
Hele hatırlayın "28 Şubat Süreci"nde yaşananları!..
Bir "genelge" yayınlayıp, "üniversitelerde başörtüsü yasağı" başlattılar!..
"Direniş" olunca, "geri adım atar gibi" yapıp, dediler ki;
"Bizim, saçların örtülmesine bir şey dediğimiz yok!.. Biz, siyasal simge olan türbana karşıyız!.. Bir öğrenci, illâ saçını örtmek istiyorsa, BERE taksın, öyle gelsin okula!"
Gerçekten de, bir süre "bere" takanlara ses çıkarmadılar!..
Sonra, yavaş yavaş "bere yasağı"nı yaygınlaştırmaya başladılar!..
"İtiraz"lar olunca, dediler ki;
"Bere estetik görünmüyor!.. Madem saçlarını örtmek istiyorlar o halde PERUK taksınlar!"
Sanki, "örtünme"de estetik kaygı taşınıyormuş gibi!..
Bir süre, "peruk" takanlara da ses çıkarmadılar!..
Ardından, peruğu da yasakladılar!..
Bu esnada; "yasak kapsamının ağır ağır genişlediğini" gören "İlâhiyat Fakültesi" öğrencileri huzursuzlanmaya başlamıştı!..
İstanbul'da, Erzurum'da ve Samsun'da "eylem"ler başladı!..
Hemen "açıklamalar" yapıldı!..
"Yok" dediler, "o kadar da değil!.. İlahiyat fakülteleri yasak kapsamında değil!.."
"Eylemler hız kesmeye" başlayınca da, diğer fakültelerde uygulanan taktik anında devreye girdi:
"Bere ile gelin!"
Ardından, "bere" de yasaklandı!..
"N'ooluyoruz" demeye kalmadı, "perukluları" da almadılar içeri!..
Son durum şu:
"YÖK'ümün üniversitelerinin girişleri"nde, "örtü çıkarma odaları" var!..
Ya da, "utanç duvarları!"
Öğrenciler, "başörtülü" olarak geldikleri "okul kapısı"ndan içeri, MHP'li Nesrin Ünal'ın deyimiyle "kendilerini çıplak hissederek" giriyorlar!..
ÖNCE ÜNİVERSİTE, SONRA SOKAK!
Düşünebiliyor musunuz;
Bu öğrenciler, eğer "evlenmeye" karar verseler, "ana-baba rızası"na hiç gerek kalmadan, doğrudan "nikâh masası"na oturabilirler!..
Yani;
"Kendi hayatlarına yön verebilir"ler!..
Ama, "örtünme"ye gelince;
"Ben sizin YÖK'ünüzüm,
Ben ne dersem o olur!"
Demek istediğim şu:
"Bu ülkede yasak bitmez!"
Bugün "üniversite"lerde,
Yarın "lise"lerde!..
Ertesi gün "sokak"larda!..
Daha sonra "ev"lerde!..
Hele düşünün o günleri;
"Üniversite"leri halletmişlerdi ya, hemen "garanti belgesi"(!) dağıtmaya başladılar:
"Bu ülkede; kimse, kimsenin inancına ve ibadetine karışmaz!.. Karışamaz!!!.. Yeter ki, kamusal alanın kurallarına riayet edilsin!"
"Sonra"sı malûm;
"Öğrencilere kötü örnek olur" bahanesiyle, Aytaç Kılınç adlı öğretmenin "sokakta örtünmesi" bile yasaklandı!.. Ve böylece, "sokakta örtünmek de yasak"landı!..
Peki, "son hedef" ne?..
"Ev"ler!..
Görüyorsunuz;
Hiç "acele" etmiyorlar!..
"Hedef"e adım adım yürüyorlar!..
"Bütün hedeflere topyekûn saldırı" yerine, "mevzi"leri "birer birer" yok ediyorlar!.. Bilesiniz ki; yarın "evler"i hedef aldıklarında; önce "sokaktaki yasağa razı" edecekler!..
ZİNA DA SERBEST, İÇKİ DE!
Her defasında da "güvence"(!) verecekler;
"Yok canımmm, o kadar da değil!.. Biz, küçük yaştaki çocuklara dinî telkin yapılmasına karşıyız... Bir çocuk, anne-baba kontrolünde olmalı!"
Ne kadar "mantıklı"(!) değil mi?..
Be ebleh oğlu ebleh;
Madem, "küçük yaştaki çocuklar ebeveyn kontrolü"nde olmalıdır, peki "18 yaşını doldurmuş gençler"e niye dayatmada bulunuyorsun?..
Bıraksana, hiç olmazsa onlar "özgür iradeleri"yle karar versinler!..
İster "açılır"lar, ister "kapanır"lar!..
Sen ne karışıyorsun?..
YÖK niye karışıyor?..
Hele söyle bakalım;
"Tehdit" ve "şantaj" unsuru olarak kullandığın "Azgın azınlık" kimdir?.. Söyle hele; kimdir "bireysel özgürlük alanı"na müdahale eden?.. Kimdir, "hayat tarzları"nı tehdit eden?
Bir zamanlar;
"Hayvanlar gibi özgürce sevişmek istiyorum" deyip, "zinaya özgürlük" isteyen sendin!..
Aslında, zaten özgürdün!..
Sabaha kadar, bir "kadın"(!)la yaşadığın "şehvet"i, cenabet cenabet “bornoz”la geldiğin "Yayın Kurulu toplantısı"nda bir "marifet" gibi anlatan sendin!..
"Kırmızı bölgeler" ilân edilmesin, "içki içmek her yerde serbest olsun" diyen de sendin!..
Sonunda başardın işte!..
Artık "zina" suç değil!.. "İçki"yi ise her yerde zıkkımlanabilirsin!..
"Zina"na da karışan yok, "bina"na da!..
Sen, her tarafta "özgür"sün!..
Peki, bu "hır-gür" niye?..
Bırak da, "en az senin kadar" özgür olsun şu ülkenin insanları!..
MADEM ÖYLE, İŞTE BÖYLE!
Biliyorum, yine "ama küçük çocuklar" diyeceksin, "ebeveynin izni" diyeceksin!..
Pekalâ, dediğin gibi olsun!..
Tamam, "ebeveyn ne istiyorsa" öyle hareket edilsin!..
O halde, bir "öğrenci velisi" olarak, ben de diyorum ki;
"Çocuğum 18 yaşını dolduruncaya kadar, madem ki benim kontrolümdedir, o halde onun örtünmesine de, namaz kılmasına da hiç kimse karışmasın!..
Nasıl ki Batı'daki liselerde ve Türkiye'deki azınlık okullarında "ibadet" edilecek mekânlar vardır, ben de aynısını "lise"lerde ve hatta "ilköğretim okulları"nda istiyorum!..
Evet, evet;
Resmen ve alenen istiyorum bunu!..
Sadece ibadet edilebilecek "mescid"ler değil, abdest alınabilecek "şadırvan"lar da istiyorum!.. Kaldı ki; altında “Başbakan Süleyman Demirel”in ve “Millî Eğitim Bakanı Nahit Menteşe”nin imzası bulunan 13 Aralık 1977 tarihli genelge, bana bu hakkı veriyor!.. Evet, bu genelge, “okulların ibadet kolaylığı göstermesi” gerektiğini emrediyor!..
Ben babayım arkadaş!..
Çocuğumun sorumluluğu madem ki bana ait, o halde ben de çocuğum için bunları istiyorum!"
Ne o, şaşırdın mı?..
Şaşırma!.. Şaşırma!..
Çocuğu Bağcılar Lisesi'nde okuyan anne ve baba; onun "namaz" kılmasından nasıl "rahatsız" oluyorsa, ben de çocuğumun namaz kılmasından "mutlu" oluyorum arkadaş!..
Sen, o babayı "ekranlara" çıkartıp, "din, iman, namaz" aleyhinde nasıl höykürtüyorsan, ben de buradan haykırıyorum işte:
"Çocuğum için, sadece mescid değil, onun rahatlıkla abdest alabileceği şadırvan da istiyorum!"
ALTTAN ALDIKÇA, TEPEMİZE BİNDİNİZ!
Çünkü, görüyorum ki;
"Aman gerilim çıkmasın, aman ülkenin huzuru kaçmasın" diye "anlayış" gösterdikçe, "alttan almaya" çalıştıkça, sen iyice tepeme çıkmaya başladın!..
Yok arkadaş;
Bundan böyle, "anlayış-manlayış" yok sana!..
Ne dersen, "misliyle" alırsın cevabını!..
Çünkü sen;
Bir "namaz" olayını bile "bölücülük"le eşdeğer tutacak kadar hem zırvaladın, hem de zıvanadan çıktın!.. Sen, plânlı ve programlı şekilde "iç çatışma"yı pompalıyorsun!..
Çünkü sen;
Aynen "başörtüsü"nde uyguladığın "sinsî taktik"leri, şimdi de "namaz"da uyguluyorsun!..
Neymiş, "lisede namaz olmaz"mış!..
Ulan, sanki "üniversite"de serbest mi bırakıyorsunuz?..
Sen var ya, sen;
"Başörtüsü"nü, önce "türban"a çevirtip, sonra da "simge" diyerek yasaklatan sensin!..
Sen var ya sen;
"Türban"dan sonra "Kur'an" öğretilen kursları yasaklatan da sensin!..
"TEM yolu, kan gölü" deyip, "Kurban" kesimini sınırlandıran da sensin!..
Ulan kimsin, nesin sen?..
"Ali kıran, baş kesen" mi?..
"Türban, Kur'an, Kurban" derken, en sonunda "namaz"a da dil uzattın ya, foyan iyice çıktı meydana!..
Artık, iyice tanıdım seni;
Sen, bir "halk düşmanı"sın!..
Aynı zamanda "Hak düşmanı"sın!.. Arada bir; "demokrasi, özgürlük, yaşam biçimi cart curt" diyordun ya, meğer hepsi "palavra", hepsi "kuyruklu yalan"mış!..
Sen, "Marksist" filan da değilsin!.. Ya, bir "ateist"sin, ya da Hitler'i bile sollayacak azılı bir "faşist!"
Tanıdım seni... Çevirdiğin "dolap"ları, çektiğin "numara"ları da iyi belledim!..
Şunu bil ki;
Sen, "lisede namaz olmaz" dedikçe, ben "mescid" isteyeceğim!.. Hatta, yanında, bir de "şadırvan"ı olsun!..
Gör bakalım;
"El" mi yaman, "bey" mi?..
Yeter be!.. İyice sıktınız artık!..
Düşün milletin yakasından!..