Konu Kapatılmıştır
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 9 ve 9

Konu: İhracatçıya İşkence 1 - 2

  1. #1
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Exclamation İhracatçıya İşkence 1 - 2

    Recep TAŞCI
    İhracatçıya işkence -1




    Amerika’da başlayan malî kriz, dev şirketleri batırıyor, milyonlarca insan işsiz kalıyor. Hükümetler, milyar dolarlık paketlerle şirketleri kurtarıyor, ekonomiye müdahale ediyor. 1980’lerden itibaren uygulanan neo-liberal dönemde; piyasaların kendi kendilerini düzenleyeceği düşüncesi hakimdi. 1929 bunalımından sonra ortaya çıkan kriz bu yaklaşımın iflâs ettiğini ispatlamıştır. Artık devletler ekonominin en etkin aktörleri olarak sahnede yerlerini almışlardır.
    Türkiye bu kriz karşısında ne yapıyor? 2001 yılında yaşanan finansal krizde gereken yasal düzenlemeleri yaptığından bankacılık sektöründe şimdilik bir sorun yok görünüyor. Reel sektörde ise kriz gittikçe ağırlaşan bir şekilde kendini hissettiriyor. Açıklanan aylık veriler bunun göstergesi. En son açıklanan rakamlara göre; imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı son 18 yılın en düşük seviyesine inmiştir. İhracatımız da son aylarda düşmeye başlamıştır. Düşük kur politikası yüzünden zaten binbir güçlükle faaliyetini sürdürebilmekteydiler. Dış talebin daralmasıyla işleri zorlaşmıştı. Döviz sıkıntısı çeken ülkemiz, ihracatçıları mutlaka desteklemelidir. Bizce, en önemli ve saygıdeğer kesimlerin başında ihracatçılar gelmektedir. İhracat demek döviz demektir. Yani şu kriz ortamında en fazla ihtiyaç duyduğumuz kaynak...
    Döviz için ne fedakârlıklarda bulunuyoruz. Egemenliğimizi bile paylaşabiliyoruz. En ağır şartları kabul ediyoruz. Yüksek faiz ödüyoruz. Ekonomimiz güven veremediğinden ve istikrara kavuşamadığından borçlanma maliyetimiz artıyor.
    Çare? Tabiî ki döviz kazandırıcı işlemlere ağırlık vermekten geçiyor. Döviz kazandıranlar da ihracatçılar olduğuna göre; bütün imkânlarımızla bu kesimin yanında yer almamız gerekmez mi? Hayır! Biz destek yerine köstek olmayı tercih ediyoruz. İstihdam üzerindeki yükler, yüksek girdi maliyetleri, düşük kur ve acımasız rekabet ortamında ihracat yapmaya kalkanlara bir çelme de biz takmaya çalışıyoruz. Yasal hakları olan parayı iade etmiyoruz. Ya da iade etmemek için bin dereden bin su getirttiriyoruz. Aylarca ıztırap çektiriyoruz. Son derece düşük kâr marjıyla çalışan bu sektör için vergi iadesi hayatî önem taşıyor.
    Öyle bir iade sistemi kurmuşuz ki hukuk adalet hak getire... Mantık ararsanız hiç yok. Doğru dürüst bilen de yok. Çünkü anlaşılması mümkün değil. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir sisteme rastlayamazsınız.
    İnsanı hayrete düşüren, yaklaşık 20 yıldır süregelen bu sisteme kimsenin ciddî olarak tepki göstermemesidir. Malî müşavirleri, akademisyenleri ve köşe yazarlarını geçtik ama bu uygulamadan doğrudan zarar gören ihracatçılar nerde? Nerde birlikleri, sözcüleri?... Belki zaman zaman gazetelerin arka sayfalarında bir iki cılız ses çıkarmış olabilirler. Ancak işin vehameti ve haksızlığı karşısında yetersizdir.

    02.02.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr



    Recep TAŞCI
    İhracatçıya işkence -2




    Peki bu kadar sesimizi yükselttiğimiz mesele nedir? Teknik bir konu olduğundan en anlaşılır ve en kestirme şekilde anlatmaya çalışalım. Efendim; ihracatçı yurtiçinden hammadde, mamul, madde ne satın alırsa alsın, sizler bizler gibi Katma Değer Vergisi öder. Bu satın aldıklarını ihraç ederse ödediği Katma Değer Vergisini, devlet kendisine iade etmekle yükümlüdür. Yasa böyle emreder. İade edilen para kendi parasıdır. Bir destek ve ya lütuf değildir. Öyleyse geri verin paralarını! Dur bakalım; kolay mı devletten para almak. Kendi paran bile olsa... Önce iadeye ilişkin hesaplama tabloları istenir. İstenilen bu tabloların hazırlanması iğneyle kuyu kazmaya benzer. Veya samanlıkta iğne aramak desek acaba daha mı iyi anlatırız.
    Bunu vergi dairesi de bilir; amaç eziyet olsun. Mevzuat o kadar karmaşık hale getirilmiştir ki işin içinden kimse çıkamaz. Ortalık toz dumandır. Tabii bu toz dumanda göz gözü görmediğinden kimin ne yaptığını bilemezsiniz.
    Olayın traji-komik bir boyutu ise şudur; İhracatçı bütün mevzuat engellerini aşıp idarenin istediği dökümanları sunsa, kendi üzerine düşen bütün görevlerini bilhakkın yerine getirse bile işlem sonuçlanmaz. İhracatçının iadesinin yapılmaması veya bekletilmesi için ihmal ve kusurunun veya hesaplarının hatalı olmamasının hiç bir önemi yoktur. Malı satın aldığı kişilerin de Maliye Bakanlığı nezdinde kusursuz olmaları şarttır. Bir kusurları var ise; iade yapılmaz. Sade bir vatandaş olarak olmaz böyle şey dediğinizi duyuyorum. Tepkiniz de haklısınız. Bir başkasının kusuru beni niye ilgilendirsin diyorsunuz? Siz öyle diyorsunuz da idare farklı düşünüyor. Şöyle basit bir örnekle anlatalım.
    İhracatçı, A mükellefinden KDV’sini ödeyerek bir mal satın alsın ve ihraç etsin. İhracatçı bütün belge ve tablolarını hazırlayıp eksiksiz bir şekilde vergi idaresine verir ve iadesini talep eder. Belgeler tamam olabilir. Ama A mükellefinin durumu da araştırılmalıdır. A mükellefi vergi ödevlerini yerine getirmede bir kusur işlemiş ise iade yapılmaz. Kusuru işlenme zamanı önemli değildir. Vakti tarihte bile olsa yine iadeye engeldir. Başkasının hatasından dolayı ihracatçının cezalandırılması hangi hukuk anlayışına sığar, bilinmez. Şu vergi ödevlerini yerine getirmemek nasıl bir şeydir?
    Mükellef; iş yerini kapatmış, defterlerini incelemeye ibraz etmemiş, adresinde bulunamamış, hakkında sahte fatura kullandığına dair ispatlanmamış olsa da bir iddia var ise ödevlerini yerine getirmemiş demektir. Bu mükellefler maliye tarafından fişlenir. Bu fişlemenin hiç bir yasal dayanağı yoktur. Bu tür fişlenenlerin sayısı çok mudur? Zaman zaman sayıları değişse de 100.000 civarındadır. Ey ihracatçılar! Sakın ola bu mükelleflerden mal satın almayın, alırsanız vergi iadesi falan hayal olur. Haberiniz olsun.
    Fişlenen mükellefler, fişlendiklerini bilmezler. Fişlenirken kendilerine bilgi verilmez, savunmaları alınmaz. Ne zaman ki ihracatçıya mal satar, ihracatçı da iade ister, ancak o zaman sakıncalı oldukları ortaya çıkar.
    Başka bir anormallik de bu sakıncalı, onbinlerce mükellef faaliyetini rahatlıkla sürdürür, haklarında hiçbir işlem yapılmaz. Madem sakıncalı, neden işlem yapılmaz, sorusu havada kalır.
    Sakıncalı kişilerden mal satın aldı diye ihracatçıyı cezalandırıyorsunuz, ama esas sakıncalı kişiye herhangi bir müeyyide uygulamıyorsunuz? Birileri bunu izah etmeli!
    Anormalliklerin sonu gelmiyor. İşte bir tane daha; örneğimize dönersek; İhracatçının mal satın aldığı A firması her bakımdan dört dörtlük, hatta idareden madalya almış olsun. Yani sakıncalı falan değil, fişlenmemiş bir firma olsun. Ama eğer bu A firması fişlenmiş B mükellefinden mal satın almış ise ihracatçının iadesi ne olucak? Böyle saçma bir soru olur mu demeyin. Evet, ihracatçı ile B’nin ne ilgisi var diye düşüneceksiniz. Siz düşünmeyeceksiniz ama idare sizin yerinize düşünür. Ve iade yerine getirilmez. İşte yazımızın başında altını çizerek ifade ettiğimiz sistem, böyle ucube bir sistemdir. Destek mestek bir tarafa; ihracatçının hakkını teri soğumadan verelim.

    09.02.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr


    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  2. #2
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    TAŞCI
    Varlık barışı




    İşte size mânâsız bir söz. Ne anlama geldiğini çözmek için boşuna enerjinizi harcamayın. Sanki bir savaş vardı da barış mı ilân edildi?
    Ey güzel Türkçemiz; ne güçlü bir dilmişsin ki içerden-dışardan her türlü saldırıya rağmen hâlâ dimdik ayaktasın.
    Sizleri yormadan “Varlık Barışı”nın açılımını söyleyelim: Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun. Demek ki “Varlık Barışı” bir kanun adı imiş. Yürürlük tarihi 22 Kasım 2008 olan bu kanuna son başvuru 02 Mart 2009’da sona eriyor. Kanundan faydalanacaksanız acele ediniz. Bana sorarsanız, önce kanunun ne getirip ne götürdüğüne bir bakalım.
    İşletmenizde kayıtlı olmayan bir varlığınızı ister yurt içi ister yurt dışında olsun bankaya bildirir ve ülkeye getirirseniz değeri üzerinden % 2 veya % 5 nisbetinde vergi ödeyeceksiniz. Sadece para değil, menkul kıymet ve gayrimenkuller de bildirilecek varlıklar arasında sayılmıştır.
    Varlıkları bildirenlere ”Bu kadar parayı nerden buldun, kaynağı nedir?” gibi ‘münasebetsiz’ sorular sorulmayacak, haklarında vergi incelemesi yapılmayacaktır. Ancak kara para yönünden araştırmaya engel bir hüküm yoktur.
    Faydasına gelince; zamanında vergisini kaçıranlara bir nev’î örtülü ve kısmî bir af getiriyor. Maliyeden gizlediğiniz kazanç kadar bir tutarı kanundan yararlanarak beyan ederseniz, gizlediğiniz kazancın vergisi “affedilmektedir.”
    Bir örnekle açıklayalım;
    Kanundan yararlanmak üzere 1.000.000 lirayı bankaya yatırdınız. Ödemeniz gereken tutar yurtiçi ve yurtdışına göre 50.000 lira ila 20.000 lira arasında değişecektir. Daha sonra diyelim ki 2006 yılı hesaplarınız incelemeye alındı ve bu inceleme sonucu 1.000.000 lira kazanç gizlediğiniz ortaya çıktı. Kanundan faydalandığınız için gizlenen bu kazançtan, beyan ettiğiniz 1.000.000 lira düşülecek, kalan bir meblâğ olmadığından sizden ilâve bir vergi istenmeyecektir.
    Bu kanun çıkmasaydı veya başvurmasaydınız ödenecek vergiyi hesaplayalım.
    Kurumlar Vergisi mükelleflerine uygulanan vergi oranı % 20’dir. Gizlenen kazanç 1.000.000 lira olduğuna göre ödenmesi gereken vergi tutarı 200.000 liradır. Bir o kadar da cezası vardır. Gecikme faiziyle birlikte toplam tutar 500.000 lirayı bulur. Diğer bir ifadeyle 20.000 lira veya 50.000 lira karşılığında 500.000 lira siliniyor. Nasıl, cazip mi?
    Maliye yetkilileri bu silme işlemi ile kanunun mükelleflere ne büyük avantaj sağladığını anlatırken, vergisini tam ve doğru ödeyenlerin cezalandırıldığını ve düştükleri durumu hiç mi hiç düşünmüyorlar. Her af kanunu esasında dürüst mükelleflere karşı yapılan bir haksızlıktır. Sık sık çıkarılan af yasaları kamu vicdanında derin yaralar açmakta, vergi kaybına ve kaçağa teşvik etmektedir. Nitekim, ekonominin yarısının kayıt dışı olması ve gelir üzerinden alınan vergilerinin neredeyse tamamının ücretliler ile bir avuç kişi ve kurum tarafından ödenmesi bunun en somut göstergesidir.

    16.02.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr


    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  3. #3
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Recep TAŞCI
    Bütçe ve kriz




    Bütçe esas itibariyle devletin tahmini gelir ve gider tutarını gösteren siyasî, sosyal ve iktisadî işleve sahip bir yasadır. Geçenlerde Ocak ayı bütçe gerçekleşmelerine ilişkin rakamlar açıklandı. Rakamlardan mümkün olduğu kadar kaçınmakla beraber, konunun iyi anlaşılabilmesi için şu bilgileri vermek mecburiyetindeyiz.
    -Vergi gelirlerinde öngörülen artış yüzde 20 idi. Artışı bırakın yüzde 2,4 oranında düşme görülüyor.
    -Ocak ayında giderler ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 15 artmış.
    -Ocak ayı bütçe açığı 2 milyar 967 milyon lira. Geçen Ocak ayına göre yüzde 466 artmış. Yıllık tahmin edilen bütçe açığı ise 10,4 milyar lira.
    -Bütçe yüzde 4 büyüme hedefine göre hazırlanmıştır. Oysa en iyimser hesaplamayla bu yıl büyüme eksi 2 olacaktır. Bunun anlamı yeni iflâslar, işsizlik ve fukaralıktır.
    Rakamlardan anlaşılacağı üzere gelirler, giderler ve büyüme hedefi şaşmıştır. Aynı trendin devamı halinde yıl sonunda bütçe açığı tahmin edilenin 3-4 katı bir büyüklüğe ulaşacaktır. Tahminlerde görülen bu kadar vahim bir sapma karşısında bütçenin gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Ne var ki küresel kriz, hükümetin elini kolunu bağlamakta, hareket alanını sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda bütçe açığını kapatmak için alınacak tedbirler krizi körüklemekte, krizi söndürmeye yönelik paketler ise bütçe açığını büyütmektedir. Yani aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.
    Krizi tetikleyen sebeplerden biri olarak gösterilen talep daralması, üretilen malın satılmaması demektir. Satış olmayınca bunları üreten fabrikalar kapanıyor, insanlar işsiz kalıyor. Öyleyse krizin aşılması için talebi canlandıracak tedbirlere başvurulmalıdır. Talep, gerekli güven ortamı içinde, kamu harcamalarının arttırılması ve vergilerin indirilmesi ile canlanır.
    Öte yandan harcama ve vergi indirimi kaçınılmaz olarak bütçe açığını büyütecektir. Zaten Ocak ayında bütçedeki açık, geçen yıla göre 5 kat fazladır. Bütçe açıkları; devletin mülkiyetinde olan varlıkları satmak, para basmak ve borçlanmak suretiyle kapatılır. Uygulama imkânı kısıtlı olduğundan ilk iki seçeneği bir kenara bırakırsak, tek çare borçlanmaktır. Kamunun iç piyasadan borçlanması, şirketlerin likidite sıkıntısını olumsuz etkileyecektir.
    Bir diğer alternatif de yurtdışından finansman sağlamaktır. O zaman da karşınıza IMF engeli çıkmaktadır. IMF’nin geleneksel “gelirleri arttırın, giderleri azaltın” reçetesi talep daralmasına sebep olacağından aylardır süren resmî ve gayriresmî görüşmeler tıkanma noktasına gelmiştir. Anlaşmazlığın iki noktada yoğunlaştığı söyleniyorsa da, ne olduğu sır gibi saklanıyor. Belirsizliğin bir an önce ortadan kalkması piyasaları rahatlatacaktır. Şu husus iyi bilinmelidir ki, anlaşma olsun ya da olmasın krize karşı alınacak her tedbir beraberinde başka yeni sorunlar getirecek, ekonominin rayına oturması uzun bir zaman alacaktır. Bu durum bütün çıplaklığıyla halka anlatılmalı, günü kurtaran yaklaşımlar yerine köklü yapısal reformlar hayata geçirilmeli, oy kaygısıyla ülkenin geleceği tehlikeye atılmamalıdır.

    23.02.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr



  4. #4
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Recep TAŞCI
    İşsizlik




    Çalışmak istediği halde iş bulamayana işsiz denir. İş; aş, sağlık, özgürlük demektir. Kısaca hayatın tâ kendisidir. İşsiz insan muhtaçtır, açtır, ruhen sakattır. Karakteri bozulur, hayalleri yıkılır, umutları söner. Çoluk çocuğunun istekleri karşısında ezilir, çevresi tarafından dışlanır. Alacaklılar kapıya dayanır, hakarete uğrar. Bir süre sonra toplumun huzurunu bozacak canlı bombaya dönüşür.
    Bu sebeple ekonominin temel amacı ve fonksiyonu iş üretmek olmalıdır. Enflasyon, büyüme, faiz ve benzeri makro ekonomik göstergeler ne kadar parlak ne kadar yaldızlı olursa olsun, eğer insanların karnı açsa hepsi lâf-ü güzaftır. Altı yıldır tek başına iktidarda bulunanlar sürekli bu göstergelerle övünerek pembe tablolar çizdi. Bu tablolarda kara bir leke olarak yer alan işsizlik ciddiye alınmadı.
    Kriz bütün şiddetiyle ABD’den kalkıp sınırlarımıza yaklaşırken bile tehlikenin farkına varılmadı, paket hazırlayın uyarılarına “Paket açıldı, farkında değiller” diye alaylı cevaplar verildi. Geçen hafta Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) açıkladığı rakamlar, işsizlik sayısında görülen patlamayı gözler önüne serdi. Bir yılda 645 bin kişi işsizler ordusuna katılmış. Katılımın büyük bir kısmı son üç ay içinde gerçekleşmiş. İşsiz sayısı 3 milyona dayanmış. İş bulmaktan umudunu kesenlerle birlikte bu sayı 5 milyon olarak hesaplanmalıdır. Türkiye % 12,3 işsizlik oranıyla dünyada 4. sıraya yükseldi. Ekim ayında ise 6. sıradaydı. İki basamak yukarı tırmandık. Sebep olanları kutlarız! Ciddî tedbirler alınmazsa yakın bir zamanda şampiyonluk kürsüsüne çıkacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Yılın son 3 ayında görülen eğilim, gidişatın bu yönde olduğuna işaret ediyor.
    Bu durum krizi de körüklemektedir. Zira krizin sebeplerinden biri de talep daralmasıdır. İşsiz kişi harcamasını minimum seviyeye indirdiğinden toplam talep düşecek kriz daha da derinleşecektir. Çalışan insan, vergi ve sigorta primi ödeyerek devlet bütçesine katkıda bulunur. İşsiz, bırakın katkıyı devlete yük olur.
    Sosyal patlamaların önlenmesi, krizin aşılması ve devletin gelir kaybına uğramaması için işsizliğe çare olacak kapsamlı paketler hazırlanmalıdır. Her şeyden önce zihniyet değişmeli, bir elle destek verirken diğer elle köstek olunmamalıdır. Meselâ, "Kısa Çalışma Ödeneği” adı altında çalışma süresini azaltan işyerlerindeki işçilere, İşsizlik Sigorta Fonundan ödeme yapılması öngörülmüş, ancak öyle şartlar ileri sürülmüş ki sistem işlemez hale gelmiştir.
    Hazırlanacak paketin bütçe açığını büyütmesi kaçınılmazdır. Ocak ayı bütçe açığının rekor düzeyde olması cesur tedbirler alınmasına bir engel teşkil etmekte ise de malî disiplinden taviz vermek, yangının bacayı sarmasından iyidir.
    Bütçe açığının artmasından korkuluyorsa bir yol daha denenebilir. Emisyon yani para basmak. Bilindiği gibi para basmak enflasyonu azdırır, dengeleri alt üst eder. Doğrudur. Yalnız ekonominin durgunluğa girmesiyle enflasyonda bir düşüş eğilimi hissedilmektedir. Hesabı, kitabı iyi yapılırsa bu inişten istifade ederek, enflasyona meydan vermeden, belli miktarda para basılması seçeneği de düşünülmelidir. Ehven-i şer noktasındayız. Çözüm için fazla bir alternatif yok. Ya borçlanacaksınız faiz ödeyeceksiniz ya da enflasyon riskini göze alıp para basacaksınız. Yoksa bu gidişin sonunda daha çok ocaklar sönecek, sokaklarda rahat dolaşılmayacak, ülke tam anlamıyla kaosa sürüklenecektir. Tercih sizin...

    02.03.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr


    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  5. #5
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Recep TAŞCI
    Faiz indirimi




    Merkez Bankası Para Politikası Kurulu gecelik faizlerde 1,5 puan indirime giderek borçlanma faizini yüzde 11,5, borç verme faizini yüzde 14’e çekti. Böylece Ekim ayından bu yana yapılan toplam indirim tutarı 5,25 puana ulaştı. Türkiye uzun süredir en yüksek faiz ödeyen ülke konumunda idi. Bu indirimle birlikte 3. sıraya indi. İlk üç şöyle sıralanıyor; İzlanda yüzde 18 (iflâs eşiğinde), Brezilya yüzde 12,75, Türkiye, yüzde 11,50. Diğer oranlar; ABD’de 0,25, Japonya’da 0,10’dur. Diğer Batılı ülkelerde yüzde 2 civarındadır.
    Bu çerçevede Merkez Bankası’nın kararı nasıl değerlendirilmelidir?
    Hemen şu hususu ifade edelim: Ekonomide iki kere iki her zaman dört etmez, bazen beş eder, herkes şaşar kalır. Sonucu belirleyen parametreler, değişkenler o kadar çoktur ve birbirini etkiler ki tahminler tutmayabilir. Tek başına ele alındığında, faiz indirimi olumlu bir karardır. Bunu söylerken piyasalarında aynı yolu izleyeceğini varsayıyoruz. Öncelikle kredi maliyetleri ucuzlayacağından, işletmeleri rahatlatır, enflasyonu aşağı çeker, üretimi hızlandırır. Talebi canlandırır, tasarruf sahipleri harcama eğilimi içine girer.
    Bir diğer faydası; kamunun malî yükünü hafifletmesidir. Yıllardır inanılmaz tutarlarda faiz ödeyen ülkemiz için bu çok önemlidir. Öyle dönemler yaşanmıştır ki toplanan bütün vergi gelirleri faize gitmiştir. Şükür ki, 2008 yılı bütçesinde faiz gideri, vergi gelirlerinin yüzde 25’lerine kadar gerilemiştir. Geçmiş dönemlere göre, bu başarıdır. Tarafsızlık ilkemize uygun olarak hakkı teslim etmeliyiz. Ancak yeterli değildir. 2008 yılında ödenen faiz 50 milyar liradır. Bu tutarın büyüklüğünü vurgulamak için devletin diğer gider kalemleriyle mukayese etmek gerekir. Meselâ bütün memur maaşlarıyla karşılaştırabiliriz. Memurlara ödenen 48 milyar liradır. Faize ödenen ise 50 milyar lira. Çarpıcı ve acı bir tablo değil mi? Bu para ile neler yapılmazdı? İnsan üzülüyor.
    İşin diğer boyutu gelir dağılımını bozmasıdır. Gerçekten bir kaç bin kişi milyonlarca çalışandan daha fazla kazanç elde etmesi adalet duygusunu zedeliyor. Hem de en düşük oranda vergi ödeyerek. Asgarî ücretliden yüzde 15 oranında vergi kesilirken, rantiyecinin vergi oranı yüzde 10’dur. Faizlerin bir kısmı yabancılara ödendiğinden kaynaklarımız dışarıya transfer edilmekte, millî ekonomi baltalanmaktadır.
    Bütün bunlar bilinen, yazılan hususlar. Öyleyse yıllardır kanımızı emen faiz illetinden neden kurtulamıyoruz? Çünkü başkasının kesesinden geçinmek gibi kötü bir huyumuz var. Borcumuzu borçla kapatıyoruz. Malî yapımız güven vermiyor. Faiz bir sonuçtur. Faiz oranını belirleyen, esas itibariyle enflasyon ve güvendir. Enflasyon artarsa faizler de yükselir. Diğer bir faktör de borçlanma ihtiyacı ve malî bünyenin sağlamlığıdır.
    Borçlanmadan hayatınızı idame ettiremiyorsanız, yüksek faize razı olmak zorundasınız. Borç veren için ise önemli olan borcun sorunsuz geri ödenmesidir. Kısaca güven duyulmalıdır.
    Ülkemiz yıllar boyu çift haneli enflasyonla yaşadığından ve ekonomi güven vermediğinden dolayı yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmıştır. Bu defa talep daralmasına bağlı olarak enflasyonda görülen düşme eğilimi faizi de aşağı doğru çekmektedir. Bütün dünyada bu sebeple faiz nerdeyse sıfıra doğru yaklaşmaktadır. Her şerde bir hayır olması gibi, küresel krizin faizler üzerindeki bu olumlu etkisine bakıp teselli bulabiliriz. Tabiî dikkati elden bırakmamak kaydıyla... Faizin dövizle de yakın ilişkisi vardır. Faiz indirimi karşısında iç ve dış yatırımcı cazibesini kaybetmiş TL’den kaçıp dövize yönelir mi? Bu yönelme kurda ani bir sıçramaya sebebiyet verir mi? Kurların ani hareketi dengeleri bozar, dış kaynak ihtiyacını zora sokar mı? Dış kaynak için IMF’nin vizesi önem arz ediyor. Seçimlerden sonraya kaldığı anlaşılan IMF görüşmelerinin tekrar başlayıp anlaşmayla sonuçlanması piyasalara rahat bir nefes aldıracaktır. Gönül ister ki IMF’ye muhtaç olmadan kendi imkânlarımızla darboğazdan çıkabilelim. Bunun için popülist yaklaşımlardan uzak, ciddî ve etkili tedbirler alınması gerekiyor.

    09.03.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr


    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  6. #6
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Recep TAŞCI
    Yılan hikâyesi




    IMF ile görüşmeler gerçekten yılan hikâyesine döndü. Geçtiğimiz Mayıs ayında gayriresmî başlayan temaslar, Ocak ayı içinde resmiyet kazandı. Davos sebebiyle 10 gün ara verilen görüşmeler, üzerinden iki aydan fazla bir süre geçmesine rağmen hâlâ başlayamadı.
    Yetkililer anlaşmazlık konularını sır gibi saklıyor; “Millî menfaatlere aykırı imza atmayız” şeklinde gizemli ve iddialı beyanlarda bulunuyorlar. Başbakan, nihayet geçenlerde stand-by pazarlıklarının düğümlendiği üç konuyu kamuoyuna açıkladı da sır perdesi aralandı. Bu üç konu şunlarmış:
    - Gelir İdaresinin özerk konuma dönüştürülmesi ve vergi kaçağının önlenmesi,
    - Mükelleflere “Nerden buldun” sorgulanmasının yapılması,
    - Yerel yönetimlere kaynak aktarılmasının kısılması.
    IMF’nin talepleri, hükümetin razı olmadığı, aslanlar gibi direndiği konular bunlarmış. Ve bu istekler “millî menfaatlere aykırıymış.” Şaşırmamak elde değil. IMF ile anlaşın veya anlaşmayın ama vergi kaçağının önlenmesine neden karşı çıkıyorsunuz? Vergi sistemimizin iflâs ettiğini ve mutlaka yeniden yapılanması gerektiğini görmüyor musunuz? Şu tabloya bakınız. Ekonominin yarısı kayıt dışı. Bunun anlamı; ekonominin yarısı hiç vergilendirilmiyor, demektir. Mükellef sayısı nüfus artışına rağmen yerinde saymakta, bütün yükü kümestekiler çekmekte. Vergi geliri, kamu harcamalarını karşılayacak düzeyde olmadığından sürekli borçlanmak zorunda kalınmaktadır. Borç demek faiz demek, faiz ise; en acımacız sömürü aracıdır. Vergiler yeterince toplanamadığı gibi adaletsizdir de. Çünkü ağırlık, Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gibi harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilerde. Bunları zengin, fakir herkes öder. Adil olan kazancın vergilendirilmesidir. Kazanç üzerinden vergilendirme ise tam bir fiyasko. Bu vergileri bir avuç kurumsallaşmış şirket ile ücretliler sırtlıyor. Denetim verimsiz ve yetersiz. Yüz mükelleften ancak ikisi denetlenebiliyor. Vergi mevzuatı ise adeta vergi kaçakçılığını teşvik etmekte, sürekli değişmekte, gittikçe anlaşılamaz hale gelmekte. Şimdi böyle bir vergi düzeninin reforma tabi tutulması gerekmez mi? Diğer anlaşmazlık konusu olan mükelleflere, “Nerden buldun” sorgulamasına gelince;
    Sadece mükellefler değil herkese bu soru sorulmalıdır. Bugünkü mevzuat çerçevesinde maliyeye asgarî ücretliden daha az bir kazanç beyan eden biri, kalkıp bir milyon dolar değerinde bir ev satın alsa dahi kimse kendisine, “Kardeşim senin maliyeye bildirdiğin kazançla 40 yıl yemeyip içmeyip para biriktirsen yine de bu evi satın alamazsın. Bu evi alacak parayı nereden buldun, vergisini ödedin mi?” sorusu sorulmamaktadır.
    Bütün gelişmiş ülkelerde bırakınız milyon dolarlık ev gibi büyük servet edinimlerini, birkaç bin dolarlık harcamaların bile kaynağı sorulmaktadır.
    Vergi kayıp ve kaçağını önlemede bu sorgulama önemli bir vergi güvenlik müessesesidir. Zira kazanç, dinamik(değişken) bir yapıya sahip olduğundan denetlenmesi zordur. Her işletmenin, her mükellefin başına bir vergi memuru dikemezsiniz. Servet ve harcama ise statiktir (sabit); tapu, banka, noter gibi kuruluşlardan kolayca izlenebilir. Bu sebeple vergi kaçağından şikâyet ediliyor ise “Nereden buldun” sorgulaması yapılmalıdır. Kriz ortamında, şimdi zamanı değil deniyorsa, bir geçiş dönemi tanınarak sorun aşılabilir. Garip olan bu sorgulamaya “millî menfaatler” gerekçesiyle karşı çıkılmasıdır. Yeterince ve adil bir şekilde vergi toplanırsa, ele güne muhtaç olup, IMF gibi kuruluşlardan borç almak zorunda kalınmaz, ülkenin onuru ve bağımsızlığı korunur. Üçüncü anlaşmazlık konusu olan nokta; Yerel Yönetimlere kaynak aktarılmasıdır. Yazımızın yayınlandığı gün seçim sonuçları belli olacak. Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Seçim sürecinde iktidar nimetlerinin keyfi olarak dağıtıldığını, kamu kaynaklarının israf edildiğini, hatta Yüksek Seçim Kurulu’nun bu duruma müdahale etmek zorunda kaldığını gözlemledik. Neyse olan oldu, dağıtılan dağıtıldı. Ancak şunu belirtmeden geçmeyelim. Seçim yarışının eşit şartlarda sürdürülmesi ve daha fazla bütçe açığı verilmemesi için “yerel yönetimlere kaynak aktarılmasının sınırlandırılması” talebi ülke yararınaydı. Parti menfaatleri ile ülke menfaatleri karıştırılmamalıdır. Ne yazık ki bütün bu tesbit ve açıklamalar, IMF görüşmelerinde parti menfaatlerinin ve seçim endişelerinin ön plana geçtiğini, popülist yakalaşımların hakim olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Artık seçim kaygısı ortadan kalktığına göre, öyle ya da böyle ülke yararı gözetilerek yılan hikâyesi sonuçlandırılmalı, ekonomideki belirsizlik giderilmelidir.

    30.03.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr



  7. #7
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    "Neyse olan oldu, dağıtılan dağıtıldı. Ancak şunu belirtmeden geçmeyelim. Seçim yarışının eşit şartlarda sürdürülmesi ve daha fazla bütçe açığı verilmemesi için “yerel yönetimlere kaynak aktarılmasının sınırlandırılması” talebi ülke yararınaydı. Parti menfaatleri ile ülke menfaatleri karıştırılmamalıdır. Ne yazık ki bütün bu tesbit ve açıklamalar, IMF görüşmelerinde parti menfaatlerinin ve seçim endişelerinin ön plana geçtiğini, popülist yakalaşımların hakim olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Artık seçim kaygısı ortadan kalktığına göre, öyle ya da böyle ülke yararı gözetilerek yılan hikâyesi sonuçlandırılmalı, ekonomideki belirsizlik giderilmelidir."
    ***********

    [Evet Bekliyoruz...!]
    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  8. #8
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Recep TAŞCI
    Her yerde kriz var!




    Mazeretine sığınıp vicdanınızı rahatlatamazsınız. Doğrudur. 1929’dan beri dünyamız ilk defa bu kadar derin bir iktisadî kriz yaşıyor. Elbette bize de yansıması olacaktı. Bunu anlayışla karşılıyoruz. İtirazımız; Makro ekonomik göstergelerde diğer ülkelere göre neden hep “En” kötü durumdayız? noktasında düğümlenmektedir. Bu “En”ler neler mi? Bir ülkede krizin varlığını gösteren en önemli delil işsizlik rakamlarıdır. İşsizlik artıyorsa ülkede kriz var demektir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun işsizlikle ilgili her açıklaması bir öncekine göre daha kötü bir tablo ortaya koyuyor.
    Ekim 2008’de dünyada işsizlikte 6. sırada iken Kasım 2008’de yüzde 12,3 oranla ve 3 milyona yakın işsiz sayısı ile 4. sıraya yükseldik.
    Son açıklanan Aralık verilerine göre ise işsizlik oranı yüzde 13,6’ya; işsiz sayısı da 3 milyon 274 bin kişiye çıkmış. Ve birincilik kürsüsüne doğru tırmandık. Şimdi sormaya hakkımız yok mu? Türkiye neden işsizlikte “En” ön saflarda yer alıyor? Bunun cevabını bekliyoruz.
    Krizin en belirgin göstergelerinden biri de büyüme rakamlarıdır. Yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2008’in son çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız (GSYH) yüzde 6,2 küçüldü. Yani fakirleştik. Ne var bunda, bu krizde her ülke fakirleşiyor diyemezsiniz. Çünkü bu fakirleşme hızıyla Türkiye dünya ülkeleri sıralamasında yine “En” önleri işgal ediyor. Bunun bir izahı olmalı. “En”ler saymakla bitmez... TL, dolar karşısında “En” fazla değer kaybeden para birimleri arasındadır. Borsa, son 52 ayın “En” düşük seviyesini görerek dünya borsaları içerisinde “En” çok kaybettirenlerdendir. İhracatı “En” çok gerileyen ülkelerden biridir. İndirimlere rağmen yine de “En” yüksek faiz ödeyen ülkelerin başında gelmekteyiz. Bütün bu olumsuz “En”lere rağmen Başbakan mealen şöyle buyurmuş: “Bu kriz “En” az bizi etkileyecek. Bir sürtünme yapacak. Bir aşındırma olacak ama “En” az bizi etkileyecek. İşsizlik, işsizlik, işsizlik...bu sürekli söyleniyor. İşsizliğin vurmadığı ülke kalmadı.” Ne demeli? İşsizliğin vurmadığı ülke tabiî ki kalmadı. Ama şu sorumuzu tekrarlayalım; İşsizlik, neden “En” öldürücü darbeyi ülkemize vuruyor? Lütfen krizin varlığını hafife almaktan vazgeçiniz. Halının altına süpürmekle sorunlardan kurtulamayız. Bakınız, 2009 Bütçesi henüz üç ayını doldurmadan fiilen ortadan kalktı. İlk iki ayda gelirler azaldı, harcamalar arttı. Sonuç: 2009 yılının tamamı için öngörülen 10,3 milyar TL açık, ilk iki ayda gerçekleşti. Bu tempo ile yıllık açığın 50 milyarı aşması süpriz olmamalı. Bütün bu rakamlar krizin 2009 yılında da derinleşerek süreceğini gösteriyor. Krizden çıkılması hem dış hem de iç faktörlerin harekete geçmesine bağlı. Bu bağlamda dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin liderleri küresel krizden çıkma yollarını bulmak için 2 Nisan’da İngiltere’de bir araya geldi. G-20 diye adlandırılan bu ülkeler dünya üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Zirveden IMF’ye 750 milyar dolar, ticaretin canlandırılması finansmanına 250 milyar dolar ve yoksul ülkelere kredi verilmesi için 100 milyar dolar olmak üzere toplam 1,1 trilyon dolarlık destek kararı çıktı. Bu desteğin hem ihracatımıza hem de dış kaynak ihtiyacımıza olumlu etkisi olacağını umut ediyoruz. Şüphesiz IMF ile anlaşmak kaydıyla. Kamu kaynaklarını herhangi bir kısıtlama olmaksızın, istediği gibi harcayabilmek için, IMF ile anlaşmayı seçim sonrasına bırakan hükümet, bugünlerde imzayı atacak. Oy için zaman kaybedilmiş, piyasalar boşuna belirsizliğe sokulmuştur. Esasen krizi şiddetlendiren sebeplerden biri “krizi küçümseme” ise diğeri, belirsiz ve güvensiz ortamın oluşmasıdır. Yangın belki birkaç kova suyla söndürülebilecekken şimdi tonlarca su heba ediliyor. Yananlara mı yanarsın, boşa harcanan suya mı?

    13.04.2009

    E-Posta: receptasci@yeniasya.com.tr



  9. #9
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    “Bu kriz “En” az bizi etkileyecek. Bir sürtünme yapacak. Bir aşındırma olacak ama “En” az bizi etkileyecek. İşsizlik, işsizlik, işsizlik...bu sürekli söyleniyor. İşsizliğin vurmadığı ülke kalmadı.” Ne demeli? İşsizliğin vurmadığı ülke tabiî ki kalmadı. Ama şu sorumuzu tekrarlayalım; İşsizlik, neden “En” öldürücü darbeyi ülkemize vuruyor? Lütfen krizin varlığını hafife almaktan vazgeçiniz. Halının altına süpürmekle sorunlardan kurtulamayız. Bakınız, 2009 Bütçesi henüz üç ayını doldurmadan fiilen ortadan kalktı. İlk iki ayda gelirler azaldı, harcamalar arttı. Sonuç: 2009 yılının tamamı için öngörülen 10,3 milyar TL açık, ilk iki ayda gerçekleşti. Bu tempo ile yıllık açığın 50 milyarı aşması süpriz olmamalı. Bütün bu rakamlar krizin 2009 yılında da derinleşerek süreceğini gösteriyor. Krizden çıkılması hem dış hem de iç faktörlerin harekete geçmesine bağlı. Bu bağlamda dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin liderleri küresel krizden çıkma yollarını bulmak için 2 Nisan’da İngiltere’de bir araya geldi. G-20 diye adlandırılan bu ülkeler dünya üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Zirveden IMF’ye 750 milyar dolar, ticaretin canlandırılması finansmanına 250 milyar dolar ve yoksul ülkelere kredi verilmesi için 100 milyar dolar olmak üzere toplam 1,1 trilyon dolarlık destek kararı çıktı."
    ************
    [Doğru söze ne denir.]
    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

Konu Kapatılmıştır

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Esir 15 Bin Türk Askerine Korkunç İşkence
    By muhibbülkurra in forum Tarih
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 25.09.08, 11:23

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0