+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Doğan Grubu Dünya Siyonizminin Maşası…

  1. #1
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart Doğan Grubu Dünya Siyonizminin Maşası…

    Doğan Grubu Dünya Siyonizminin Maşası…
    AKP BAHANE HEDEF TÜRKİYE

    Almanya’da görülen Deniz Feneri Davası üzerinden; Kanal–7 yöneticisi Zekeriya Karaman, RTÜK Başkanı Zahit Akman, Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarına yönelik -eski Refah Partisi’ni de içine alacak şekilde- başlatılan saldırı kampanyasının, Türkiye’ye yönelik dünya siyonizminin 28 Şubat türü bir uluslar arası komplo organizasyonu niteliği taşıdığı giderek netleşiyor.
    Bu saldırı kampanyasında maşa olarak kullanılan Doğan Medya Grubunun Almanya’daki bağlantılarını Yeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç adıyla yazan Fehmi Koru köşesinde ortaya koyup gözler önüne serdi. Alman yargısı, benzeri bir komplo senaryosunu da 28 Şubat sürecinde Refah-Yol Hükümeti ortağı DYP lideri Tansu Çiller’e yönelik olarak istifaya zorlamak amacıyla sahnelemişti.
    AKP iktidarına yönelik açılan kapatma davasında beklenen sonucun çıkmaması, buna karşın Ergenekon soruşturmasının dava açılması ile neticelenerek önemli gözaltılar ve tutuklamaların gerçekleştirilmesi karşısında belli ki böyle bir yola başvuruldu. Siyonist güç odakları tarafından Alman yargısı alet edilerek hazırlanan bu komplo senaryosunun Türkiye’deki uzantılarının işbirliği ile sahnelenmekte olduğu gözlemlenmektedir.
    Selanik kökenli bir Osmanlı Yahudi’si olan Nicolas Sarkozy’yi Fransa’da Cumhurbaşkanı seçtirecek kadar etkili olan hegemonik Yahudi varlığı Almanya için de söz konusudur. Almanya’da Yahudiler Fransa’daki kadar derin tarihi köklere sahip olmasalar da daha az etkili oldukları söylenemez.
    Büyük Fransız Devrimi’ni, Tapınak Şövalyeleri’ni örgütleyen Yahudiler gerçekleştirip diğer ülkelere Gülhaç ve Mason örgütleri aracılığıyla ihraç ettiler. Bu yüzden Yahudilerin Fransa’daki tarihi kökleri çok derindir. Buna karşın Almanya ise halen Yahudilerin örtülü esaretinde bulunuyor…
    İkinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyeti ve Hitler yönetiminin çöküşü sonucu dünya siyonizminin hegemonyasına giren Almanya, içine sokulduğu örtülü Yahudi esaretinden henüz kurtulabilmiş değildir.
    Fransız Devrim’ini gerçekleştiren Yahudiler laiklik ile Hıristiyanlığı pasif hale getirip hayattan soyutlayarak Gülhaç ve Mason dernekleri aracılığıyla örtülü Yahudi hegemonyasını Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından sonra tüm Avrupa ülkelerine yaydılar.
    Bu amaçla daha önce Avrupa ülkelerinde laiklik adına Hıristiyanlığı bertaraf edip ilkel paganizmi dirilterek ırkçılığı teşvik ettiler. Bu sayede Hıristiyan halkları kanlı yüzyıl savaşları boyunca birbirine boğuşturup kırdırdılar. İnsanlık tarihi boyunca en çok insanın öldüğü, en çok kanın döküldüğü İkinci Dünya Savaşı bu paganist ırkçı fikirlerin bir eseriydi.
    Irkçılığın yol açtığı bu savaşlara son vermek ve Hıristiyanların İkinci Dünya Savaşı benzeri bir felaketi bir daha yaşamamaları için 1957’deki Roma Anlaşmasıyla bugünkü Avrupa Birliği’nin temeli Papa XII. Pius öncülüğünde atıldı. Ancak yine de dünya siyonizmi baskın çıkarak bu oluşumu kontrolü altına aldı. Bugün “Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan Birliği mi; yoksa Siyonist Yahudilerin yönettiği bir laik oluşum mu?” olması gerektiği konusu hala tartışılmaktadır.
    Fransız Devrimi’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik etikleri de sekülerist laik düşüncelerle başladı. Nihayet Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve müttefikleri tarafından işgal edilip dağıtılan Osmanlı Devleti yerine Türkiye Cumhuriyeti İttihat ve Terakki’nin devamı olan CHP tarafından sekülerizm ve laiklik temelinde kuruldu. İttihat ve Terakki’yi Sabetayist Yahudiler önce Selanik’te ordu içerisinde gizli bir örgüt olarak kurup sonra oluşturdukları Hareket Ordusu ile Başkent İstanbul’u kuşatıp yönetimi ele geçirmişlerdi.
    Yahudi Sabetayist Toplum oligarşisi bu yüzden kurucu irade olarak Cumhuriyet’i laiklikle özdeşleştirip asli yönetiminin kendisine ait olduğunu iddia ederken; potansiyel tehdit ve tehlike faktörüolarak gördüğü Müslüman kitleyi ve İslam dinini etkili olabileceği her sahanın dışında tutmaya çalışıyor.
    AKP iktidarına tahammülsüzlüğün özündeki asıl neden de önde gelen yöneticilerinin -Millî Görüş gömleğini çıkardık demelerine karşın- bir türlü sıyrılamadıkları İslami kimlikleridir.
    Özetlersek; dünya siyonizmine sırtını dayayan Sabetayist Toplum oligarşisi Birinci Dünya Savaşı’nda yıkılıp dağıtılan Osmanlı Devleti yerine kurucu irade olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu gibi… İkinci Dünya Savaşı’nda da Hitler yönetimi çökertildiğinde ülkeyi ikiye ayırıp Doğusunu Varşova Paktı’na Batısını NATO’ya bağlayan Dünya siyonizmi Almanya’yı Yahudi esareti altına alıp öyle yeniden inşa etti.
    Nitekim Nazilerden kaçan Yahudiler Türkiye’ye gelip sığındılar. Hitler yenilgiye uğratılınca yeniden Almanya’ya döndüler. Başta üniversiteler olmak üzere Türkiye’deki birçok kurumu Hitler’den kaçan Yahudi bilim adamları kurup geliştirdiler.
    Ancak dünya siyonizmi Büyük İsrail Planı gereği daha sonra Türkiye’yi ileride Sevr Planı doğrultusunda parçalayabilmek için geri ve güçsüz bıraktırırken; enkaz halindeki Almanya’yı Yahudi sermayesi ile hızla sanayileştirip kalkındırdı.
    Dünya siyonizmi ileride Yahudilerin kontrolünden çıkmasın diye Almanya’yı Başkent Berlin’in ortasından bir duvar çekerek ikiye böldü. Utanç Duvarı denilen bu duvarı yıkarak iki Almanya’yı birleştirme projesini gerçekleştirdiği için ülkede 17 yıl başbakanlık yapan Helmuth Kohl hakkında bir kampanya başlatılarak yolsuzlukla suçlanıp yargılandı. Alman yargısı hala bu denli Yahudi etkisindedir!
    Almanya’da açılıp karara bağlandıktan sonra Türkiye’ye sirayet ettirilmeye çalışılan ve Ergenekon Davası’na misilleme niteliğindeki Deniz Feneri Derneği Davası da işte bu Alman yargısının bir marifetidir.
    Ergenekon örgütü özü itibariyle Cumhuriyet’in kurucu iradesini temsil eden Sabetayist Toplum oligarşisinin derin devletinden başka bir şey değildir. Dünyadaki her gizli örgüt gibi birtakım sızmalar olsa ve yapısında yer yer sapla saman karışıp Siyonist unsurlarla anti Siyonist unsurlar iç içe geçmiş olsa da Ergenekon özü itibariyle Sabetayist, NATO’ya bağlı olarak kurulan Yahudi orijinli bir masonik örgütlenmedir.
    Doğan Medya Grubu Ergenekon soruşturması süresince ve dava açıldıktan sonra sürekli olumsuz bir yaklaşım sergiledi. Danıştay saldırısı gibi devletin bir temel kurumuna yönelik ölüm ve yaralama ile sonuçlanan korkunç katliam bile göz ardı edilirken Türklerin Almanya’da kurduğu Deniz Feneri adlı derneğe ilişkin yolsuzluk davası etrafında bir kaşık suda fırtınalar kopartılmaktadır.
    Nihayetinde bir dernek bünyesinde meydana gelen belki yolsuzluk dahi denilemeyecek birtakım usulsüzlüklerden ibaret bir yargısal olayı habbeyi kubbe yaparak gök gürlemesi gibi bir gürültü ile ülkeyi ayağa kaldırdılar. Oysa benzeri daha kapsamlı bir yolsuzluk olayı Kızılay’da patlak verdiğinde Doğan Medya Grubu dürbünün tersiyle olaya bakıp üç maymunları oynamıştı.
    Doğan Medya Grubunun patronu konumundaki Aydın Doğan’ın arkasında etkili bir dış güç olmadan AKP gibi güçlü bir iktidara kafa tutup aleyhinde bu denli bir yıkıcı kampanya başlatması olası değildir.
    Bugün bir genel seçimden oylarını büyük oranda arttırarak henüz yeni çıkmış ve ikinci adamını Cumhurbaşkanı seçip Köşke göndermiş, önünde uzun bir süre bulunan, anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa sahip alternatifsiz AKP iktidarına bir medya grubunun adeta savaş ilan etmesi, arkasında büyük bir dünya gücü olmadan akıl ve mantık dışıdır.
    Kaldı ki Aydın Doğan’ın önünde ibret alıp ders çıkartabileceği Erol Simavi, Dinç Bilgin ve Uzan Grubu gibi örnek henüz canlı 3 tablo bulunuyor!
    ANAP’ı kurup iki dönem iktidar yapan Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde başlatılan medya-hükümet savaşları bugüne kadar hep medyanın aleyhine sonuçlandı. Bunun aksine tek bir istisnası bile yok.
    Geçen Cumartesi günü İstanbul’daki bir ilçe kongresine katılıp Başbakan Erdoğan ile birlikte medyaya poz veren eski Başbakan ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal da şüphesiz ki bir mesaj vermeye çalışıyordu. Demek istiyordu ki “Başbakan Erdoğan’a yapılanların bir benzeri eşim Başbakan Turgut Özal’a da yapıldı.” Zaten bu süreç hala devam ediyor!
    Semra Özal’ın bu davranışı ile vermeye çalıştığı mesaj doğru bir mesajdır. Milletin bu mesajı alıp almadığı henüz belli değil ama Sabetayist Toplum unsurlarının Semra Hanım’a gösterdiği tepkiler onların bu mesajı çok iyi aldıklarını gösteriyor.
    El-Aziz Gazetesi olarak ta baştan beri sürekli vurgu yapıp her vesile ile tekrarladığımız gibi bu süreç 12 Eylül 1980 darbesinin bir devamıdır. Özünde Millî Görüş ile azınlıkçı Sabetayist Toplum oligarşisi arasında süren bu iktidar mücadelesi; gerçekte Türkiye’yi kimin yöneteceğine ve demokrasisinin hangi güç tarafından işletileceğine yönelik, tarihi kökleri Meşrutiyet ve Tanzimat’a uzanan köklü bir mücadeledir.
    AKP’nin kurucusu ve ikinci bir dönem seçim kazandırıp iktidar yapan Başbakan Erdoğan’a yapılanların aynısının daha önce ANAP’ın kurucusu ve iki dönem üst üste tek başına iktidar yapan Başbakan Turgut Özal’a da yapılmış olması öylesine ve asla bir rastlantı değildir. Çünkü aralarında daha birçok benzerlik var…
    Bir kere ikisi de Millî Görüş partileri içinde siyasete başlamış ve sonra Erbakan’dan yollarını ayırmışlardır. Millî Selamet Partisi İzmir listesi birinci sırasında milletvekili adayı olan Turgut Özal, ANAP’ı Millî Görüş kadroları ile ve kapatılan MSP tabanı üzerinde kurdu.
    ANAP’ın kuruluşunda asıl aktif rol oynayan kardeşi Prof. Korkut Özal MSP Genel İdare Kurulu üyesiydi. MSP’li koalisyon hükümetlerinde Tarım ve İçişleri Bakanlıklarında bulundu. MSP’nin 1978 Büyük Kongresi’nde Erbakan’a karşı liste çıkardı ve yenilgiye uğradı.
    Keza Millî Görüş kadroları öncülüğünde ve kapatılan Refah Partisi tabanı üzerinde AKP’yi kuran Tayip Erdoğan’ın sağ kolu Abdullah Gül de Fazilet Partisi kongresinde aday olup kaybetti. Yine ANAP 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde, AKP ise 28 Şubat post modern darbesi sürecinde kuruldu.
    ABD Yahudi Cemaati’nden bir heyet gelip 12 Eylül lideri 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i ziyaret ederek Turgut Özal liderliğinde kurulan ANAP’ın 1983 genel seçimine katılmasını sağlamış, Millî Güvenlik Konseyi’nin vetosunu bu sayede aşmıştı. DYP-RP-SODEP ve diğerleri ise vetoya takılıp seçime girememişlerdi.
    ABD, İsrail ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen AKP ise 3 Kasım 2002 seçimine girip tek başına iktidar olurken Genel Başkan Tayip Erdoğan YSK tarafından veto edildiği için milletvekili seçilememişti.
    Gerek ANAP’ın kurucu lideri Turgut Özal, gerekse AKP’nin kurucu lideri Tayip Erdoğan partileri iktidar olup Başbakanlık koltuğuna oturunca dünya Yahudileri ve içerideki uzantısı azınlıkçı Sabetayist Toplum unsurları ve medya ile araları açıldı.
    Her iki Başbakan aleyhine de çok şiddetli kampanyalar başlatıldı. Ne yazık ki her sahada yeterince iyi örgütlenemeyen milletimiz balık hafızalı konumuna getirildiği için daha dün yaşadığı olaylarla bugünküler arasında bile bir ilinti kuramıyor.
    Bu toplum, Hürriyet’in eski patronu Selanik Dönmesi Sabetayist Yahudi Erol Simavi’nin Başbakan Turgut Özal’a önce sürmanşetten ÇOMAR diye hitap edip sonra ANAP kongresinde suikast tertiplediğini bile çabucak unuttu.
    Çankaya Köşkü’ndeki esrarengiz ölümünden sonra kardeşi Prof. Korkut Özal bir canlı televizyon programında “Ağabeyim kendisine yönelik suikast girişiminin Erol Simavi tarafından tertiplendiğini bana söyledi” dediği halde hiç kimse ve şanlı yargımız oralı bile olmadı.
    Bugün de birçok haber ve spekülasyon bir yana; Başbakan Erdoğan’a yönelik birçok suikast planı ve girişimi olduğu Ergenekon iddianamesinde resmen yer almış bulunuyor.
    Açıkçası bugün Doğan Medya Grubunun Başbakan Erdoğan’a yönelik başlattığı yıkıcı, acımasız karalama kampanyası; daha önce Hürriyet’in eski sahibi ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en güçlü basın baronu Erol Simavi’nin Başbakan Turgut Özal’a karşı başlattığı acımasız, yıkıcı, hırçın kampanyanın bir devamıdır.
    Son derece bariz ve gayet basit bir gerçeklik olarak bu ilintinin Türkiye kamuoyuna hiçbir şekilde yansıtılamayışı umut kırıcı bir durum olsa da bu savaşları her seferinde medya patronları kaybetmektedir. Nitekim Erol Simavi gazetelerini satıp Avrupa’ya kaçtı; hala orada yaşıyor.
    Erol Simavi’nin savaşı kaybetmesinde hayati önemde rol üstlenen Dinç Bilgin devletin imkânlarıyla Sabah ve ATV Grubunu kurdu ve ülkenin ikinci büyük medya grubu haline getirdi ama çok istediği halde onun tahtına oturmayı başaramadı.
    Dinç Bilgin ise 28 Şubat post modern darbe sürecinde Başbakan Erbakan ve başında bulunduğu 54. Hükümete karşı başlatılan yıkıcı kampanyaların öncülüğüne soyundu. Fakat 28 Şubat post modern darbe süreci de tıpkı 12 Eylül askeri darbe süreci gibi tersyüz edilip kontrol altına alınınca Dinç Bilgin Erol Simavi’den beter hale getirildi.
    Çünkü Erol Simavi hiç değilse gazetelerini satıp şerefiyle ülkeyi terk edip gitti. Dinç Bilgin ise, medya grubu ile birlikte tüm mal varlığı elinden alınıp bir de içeri tıkıldıktan sonra kendi ifadesi ile: Beş parasız bırakılıp geçinemez duruma düşürüldüğü yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir de HORTUMCU damgası yedi!
    Hürriyet’in yeni sahibi Aydın Doğan ve medya grubu ise bu şekilde “Dinç Bilgin’den Erol Simavi’nin intikamının alınmasında” hayati önemde etkin rol aldı. Yetmedi, bir de Uzan Grubu’nun batırılmasında başrol alıp Kemal Uzan’ın da tüm varlığını yitirip aile boyu yurt dışına kaçmasında önemli roller üstlendi.
    Oysa Dinç Bilgin ve Uzanlar da tıpkı Erol Simavi gibi Sabetayist Yahudi kökenli ailelere mensuptular… İlginçtir, eskiden Sabetayist Yahudiler Müslümanları birbirine kırdırırlardı, şimdi artık Sabetayist Yahudiler birbirlerine kırdırılıyor! Ne var ki mübarek Müslümanlar bütün bunlardan habersizce olup bitenleri şaşkınlık içerisinde izliyorlar.
    Kendisine mıntıka temizliği yaptırılıp Sabetayistlerin bertaraf edilmesinde hayati önemde roller verilen Aydın Doğan şimdi Çukurova Grubu ile de kanlı bıçaklı durumdadır. Çalık Grubu’nun eline geçen Sabah ve ATV Grubu ile de kavgasını sürdürmektedir. Aydın Doğan ve medyası iktidar yanlısı diğer birçok medya organları ile de kanlı-bıçaklı bir kavga içindedir.
    Sanırız Doğan Medya Grubu rakipsiz bir kartel oluşturmadan iktidarlar karşısında kendini güvende hissetmiyor. Çünkü iktidar bir medya grubu ile işbirliği edip bir başka medya grubunu çökertip tasfiye edebiliyor.
    Ancak görülen o ki rakiplerini bertaraf edemeden AKP iktidarı ile kendini amansız bir kavganın içinde buldu. İktidarın ya devlet başa ya kuzgun leşe yaklaşımıyla karşılık verdiği bu kavgada Aydın Doğan ve medyasının tasfiye edileceğine biz kesin gözüyle bakıyoruz.
    Oysa bu saldırı kampanyasından birkaç gün önce grubun amiral gemisi Hürriyet’in kaptanı Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Başbakan Erdoğan ile bir röportaj yapıp sürmanşetten vermişti günlerce.
    Belli ki dünya siyonizmi Başbakan Erdoğan’a yönelik bu vahşi kampanyayı başlatmasını Aydın Doğan ve grubuna dayattı. Yoksa bunu yapması için aklını peynir ekmekle yemesi gerekir. Demek ki düşündü taşındı, bir Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük iktidarı ve onun lideri Başbakan Erdoğan’a baktı, bir de dünya siyonizminin haşmetine baktı; sonunda tarafını belirledi.
    Hiç kuşkusuz Aydın Doğan yanlış yaptı. Çünkü önünde çok yakın bir örnek var. Daha önce de dünya siyonizminin iki kuruluşu olan NOKIA ve MOTOROLA Uzan Grubu’na dava açıp yurt dışına çıkmaları halinde sahiplerine tutuklama kararı aldırdı. İki tehdit arasında kalıp kararını AKP iktidarını karşısına alma şeklinde veren Uzanlar hakkında bu kez yurt dışına çıkma yasağı konuldu. Dünya siyonizmine güvenip yurt dışına kaçtılar ama hiçbir şeylerini kurtaramadılar.
    Daha önce Cavit Çağlar da dünya siyonizmine güvenip yurt dışına kaçtı ama çıkmaza girince sonra gelip devlete teslim oldu ve biraz nefes aldı.
    Bu kavgada Aydın Doğan’ın kazanma şansı hiç mi hiç yok. Çünkü Türkiye’nin gelmiş geçmiş en güçlü iktidarı karşısındadır. İki numaralı adamını Cumhurbaşkanı seçip Köşk’e gönderen AKP iktidarı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de kontrolüne almış bulunuyor. Kapatma Davasındaki karar ve Ergenekon Davasının seyri gösteriyor ki yargı da İktidarın kontrolüne girmiş durumda.
    Dün AKP iktidarının bugünküyle kıyaslanamayacak kadar zayıf döneminde Uzan Grubu’na bir faydası olmayan dünya siyonizminin şimdi bu güçlü iktidar karşısında Aydın Doğan’a ne yararı dokunabilir? Hiç şüphesiz ki dünya siyonizmi İsrail için bir iki ufak tefek taviz alabilse Aydın Doğan’ı anında satacaktır.
    Ne var ki Doğan Medya Grubu Cumhuriyet’in kurucu iradesini ve kazanımlarını temsil eden azınlıkçı Sabetayist Toplumunun son gücü ve en etkin varlığıdır. Dünya siyonizminin bunu satacak bir lüksü olamaz. Bu yüzden son nefesine kadar mücadeleyi sürdürebilir. Fakat bu da Doğan Medya Grubu’nun toptan bertaraf edilip ortadan kaldırılmasını zorunlu kılmaktadır.
    Yani artık bir uzlaşma çok zor gözüküyor. İki taraftan biri pes edip beyaz bayrağı kaldırmadan bu kavga sulh yoluyla kolay bitirilemez. Bu durumda Aydın Doğan’ın kazanması demek Türkiye’de taş üzerinde taş, gövde üzerinde baş kalmaması demektir. Çünkü Türkiye’de, Aydın Doğan’a ait birkaç gazete ve televizyondan başka dünya siyonizminin elinde geriye kalan bir şey kalmadı. Her şeye neredeyse sıfırdan başlaması gerekir.
    Öte yanda şu sıralar dikkatle izlenmesi gerekenlerin başında Aydın Doğan Grubu’nun eski etkin şövalyesi “Teke-tekçi” Fatih Altaylı geliyor. Fatih Altaylı yazdığı yazılarda, yaptığı programlarda eski patronuna sürekli giydiriyor.
    MİT hesabına çalıştığı çoktan deşifre edilmiş bulunan Fatih Altaylı Hürriyet’in -Aydın Doğan’dan alınırsa- kendisine verileceğine inanıyor. Zaten ondan daha uygununu bulmak da imkânsızdır. Yani Fatih Altaylı’nın ellerini ovuşturması boşuna değil. Ertuğrul Özkök’ten boşalacak olan amiral gemisinin kaptan köşkü Fatih Altaylı için bizce de çantadaki keklik sayılır.
    Çünkü 12 Eylül’den beri millî derin devlet karşısında azınlıkçı Sabetayist unsurlar, elindeki medya kuruluşları yalnızca değil; devletteki tüm oligarşik yapıları ve her türlü derin örgütlenmeleri sürekli güç kaybına uğrayıp gerilemek durumunda kaldı. Bunun en bariz göstergelerinden biri Ergenekon Davasıdır.

    el aziz gazetesi
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  2. #2
    Pürheves bizdostuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    231

    Standart

    İnşallah, bizim saf laiklerde kimin arkasından koşturduklarını anlarlar.

  3. #3
    Müdakkik Üye SeRV-i SiMiN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Bulunduğu yer
    Şehr-i İstanbul
    Yaş
    40
    Mesajlar
    912

    Standart

    Alıntı bizdostuz Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    İnşallah, bizim saf laiklerde kimin arkasından koşturduklarını anlarlar.
    Görünce Rabbimi gönül gözüyle
    Sordum:"Kimsin,ey sen?"
    Dedi:"Senim ben"
    Hallac-ı Mansur

  4. #4
    Pürheves bizdostuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    231

    Standart

    Nasıl yani ya
    Çokmu safca bir yaklaşım oldu diyorsunuz ?

    Alıntı SeRV-i SiMiN Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. …EzeLden Ebede SaLât Ve SeLâm…
    By ıslak seccadem in forum Hz. Muhammed (S.A.V)
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 28.03.17, 19:40
  2. Kim olursan ol, gel… Kim olursa olsun, git…
    By ıslak seccadem in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.11.11, 22:49
  3. Ben, Seni Sadece Biraz Hayal Ediyorum… O Kadar….
    By mirkat in forum Hz. Muhammed (S.A.V)
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 10.05.11, 13:59
  4. Dalgalanmadan Durulunmuyor Velhasıl……………
    By m_safiturk in forum Edebiyat
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 22.07.09, 04:36
  5. Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 12.07.08, 22:04

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0