+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Ahmet Altan: Ezan

  1. #1
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart Ahmet Altan: Ezan

    Ahmet Altan arada bir öğlenleri Kadıköy'deki Osmanağa Camii'nin yanına gitiğini ve orada dinlediği ezanın kendisine huzur verdiğini yazdı. İşte güzel ve duygusal bir ramazan yazısı:


    Arada bir öğlenleri Kadıköy'deki Osmanağa Camii'nin yanına gidiyorum.
    Oradaki müezzinin sesini seviyorum.
    Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor.
    Cumaları söyleyişi sanki daha da tatlılaşıyor.
    Güzel söylenen ezanı seviyorum.
    Benim her öğlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan'ın söylediği ilahilerin başında ezan çıktı.
    Şimdi onu dinliyorum.
    Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor.
    Çocukluğumu hatırlatıyor biraz bana.
    Akşam ezanından sonra boşalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ağır ağır yürüyerek eve giderdim.
    Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurşuni rengini içime sindirirdim.
    O seslerin içinde ezan da vardı.
    Hep de orada kaldı sanırım.
    Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda.
    Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim.
    Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum.
    Öyle otururum.
    Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üstünde bağdaş kurup beklerim.
    Ve, o sonsuzluğu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoşlanırım.
    Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana.
    O saatte camiye giremeyeceğimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediğini düşünürüm.
    Kapılar açılmadıysa, "bir kırgınlık var" diye geçiririm içimden.
    "Onu kıracak bir şey yaptım, onun için açmıyor kapısını."
    Hiç zorlamam.
    "Peki" der ayrılırım.
    Bilirim ki o kapılar yeniden açılacaktır.
    Bir gece gittiğimde beni buyur edecektir.
    Şefkatli bir ses "hadi açayım kapıları" diyecektir.
    Bundan hiç kuşkulanmam.
    Kendimden kuşkulanırım.
    Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem.
    "Sana inanıyorum" demeye de gitmem.
    Bir şey istemeye de gitmem.
    O'ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuğumdan gitmem oraya.
    Hiçbir nedeni yoktur gitmemin.
    Giderim sadece.
    Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluğunu sevdiğim için giderim.
    Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliğin içinde.
    Kömür kokulu sokaklarda dolaşan bir hayali görürüm.
    Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma.
    Ben onların başını okşarım.
    O benim başımı okşar, öyle hissederim.
    Öyle otururum.
    Bir şey söylemem O'na.
    Ne söyleyeyim?
    Kim olduğumu biliyor, günahlarımı biliyor, her şeyi biliyor.
    "Sen inançsız birisin, niye geldin evime" demiyor.
    O demez.
    Bazen kapılarını açıyor.
    Bazen onu kıracak bir şey yaptıysam eğer kapılarını açmıyor bana.
    Sessizce uzaklaşıyorum.
    "Bir dahaki sefere" diyorum, "açacak kapılarını".
    Açmasa da açana kadar gideceğim.
    İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım.
    Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü.
    Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim.
    İnan ya da inanma ama dine dokun.
    Korkulacak bir şey yok.
    Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok.
    Korku dinden uzak bence.
    Geceleri camiye gittiğimde, o loş ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaştırdığını gördüğümde korkmam ben.
    Kimse korkmaz.
    Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma.
    Onlara gülümserim.
    Belli belirsiz bir hüzün, neye olduğunu bilmediğim bir özlem, derin bir şefkat hissederim.
    Bir şey söylemem.
    Bir şey istemem.
    "İnançsız" olduğumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten.
    Öyle otururum.
    Bir konuğum ben orada.
    Bazen kapısını açar, bazen açmaz.
    Yakında gene gideceğim.
    Bakalım açacak mı kapılarını.
    Yoksa bir "kırgınlık" mı var aramızda...
    (TARAF- 23.9.2008)
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  2. #2
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart

    Ahmet Altan'dan yine harika bir yazı...
    Yazıyı sabah okuduğumda foruma ekleyecektim ama Taraf'ın sitesi geç saatte güncelleniyor.. Nasip muhibbülkurra abimizeymiş
    Allah razı olsun...
    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




  3. #3
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    ALLAH(c.c.)razı olsun...Emeğinize sağlık...SELAM VE DUA İLE...

    En güzel nida; Ezân

    Ezanla alakali Kur’an-i Kerim’de sarih olarak bir delil yoktur. Ancak fukaha-i kiram ve müfessirin-i izam, "Insanlari hakka davet eden sözden, sesten daha güzel, daha tatli bir ses ve söz var midir?“ (Fusilet, 41/33) ayet-i kerimesindeki „Hakka davet“ ifadesini ezan manasinda anlamislardir. Evet, Allahu Ekber ile insanlari camiye davet eden ses, en kudsi bir sestir. Ayni zamanda, „Siz namaza cagirdiginiz onlar o cagriyi eglence ve alya konusu yapiyorlardi.“ (Mâide, 5/58) ve „ Ey müminler! Cuma günü namaz icin cagrildiginiz zaman hemen Allah’in zikrine kosun.“ (Cuma, 62/9) ayet-i kerimelerinde gecen „cagrildiginiz zaman“ ifadelerindeki „nidâ“ kelimesiylede isâri olarak ezanin kasd edildigi ifade edilmistir.

    Hadis-i Seriflere gelince, Buhari, Müslim, Ebu Davud ve daha pek cok hadis kitabi ezan-i Muhammedi’den bahseder.Müslümanalar, Medine’ye hicretin birinci yilinda birbirlerini „es Salâ es-Salâ“ veya „es Salâtü câmiatün“ seklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu sekildeki bir cagri cok defa yeterli olmuyor ve uzakta oturanlar bu sesi duymadikalri icin namaza yetisemiyorlardi; dolayisiylada mü’minlerin bir araya gelmesi saglanamiyordu. Peygamber Efendimiz(sallalâhu aleyhi ve sellem), ashabi toplayarak namaza cagirmak icin nasil bir yöntem kullanmak gerektigini onlarla istisare etti. Bu konuda sahabiler farkli teklif getirdiler. Bazilari can calalim, bazilari boru calalim, bazilari da ates yakalim teklifinde bulundular. Ancak bunlarin hic biri ma’kul bulunmadi ve kabul edilmedi. Bazi sahabiler tarafindan teklif edilen bayrak dikme meseleside uygun görülmeyince o gün icin ortak bir karara varilamadi ve toplanti sona erdi.

    Abdulla b. Zeyd de diger sahabiler gibi üzüntüyle evine dönmüs ve yatmisti ki rüyasinda bir zâtin kendisine bilinen ezani talim ettigini gördü. Gördügü rüyayi sabahleyin Efendimiz’e anlatti. Aslinda ayni gece onunla birlikte baskalarida ayni rüyayi görmüslerdi ki bu rüyalarda ögretilen ezanda degisiklik yoktu. Hz. Ömer de ayni rüyayi görenler arasindaydi. Allah Resulü her birini dinledikten sonra Hz. Zeyd’e dönerek, „ Gödügünü Bilal’e ögret. Ezani Bilal okusun. Onun sesi seninkinden gürdür.“ Buyurdu. Namaz vakti gelince Hz. Bilal Medine’nin en yüksek yerine cikarak gür sesyile ilk ezani okudu. O gün-bugün okunan ezani… Allah(cc) kiyamete kadar o ezanin sesini kismasin...

    Böylece bir bakima rüya ile bir bakimada Resul-i Ekrem’in tasvip buyurmasiyla ezan, mevcut sekliyle sübut buldu. Efendimiz (s.a.v) devrinde hep böyle devam etti ve etmeliydi de... Zira „mevrid-i nasta ictihda mesag yoktur.“ Fehvasinca kimse bu mevzuda ictihad edemezdi ve yeni bir hüküm veremezdi. Cünkü bunun altinda Resûlullah’in tasdiki vardi…

    (Fasildan Fasila M.F.Gülen 27.06.2008 Zaman)

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Kader - Ahmet Altan
    By SeRDeNGeCTi in forum Gündem
    Cevaplar: 13
    Son Mesaj: 11.11.19, 13:23
  2. Kırkıncı Oda - Ahmet Altan
    By SeRDeNGeCTi in forum Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.12.08, 08:54
  3. Cami Işıklarına Bakan Çocuk-Ahmet Altan
    By akıncı in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 11.07.08, 16:08
  4. Asıl Sorunumuz (Ahmet Altan)
    By Eyüpşan in forum Gündem
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 03.01.08, 18:18

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0