+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 5 ve 5

Konu: TSK Subaylarının İki Tutuklu Emekli Orgenerali Ziyareti Nasıl Yorumlanacak?

  1. #1
    Vefakar Üye güneşsu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    433

    Standart TSK Subaylarının İki Tutuklu Emekli Orgenerali Ziyareti Nasıl Yorumlanacak?

    Cennet vatanımız bir efsaneler, komplo teorileri ülkesidir aynı zamanda. Burada gerçek nerede biter, efsane nerede başlar çoğu zaman mesleği gereği gerçeğin peşinde koşan gazetecilerin bile tam ayrımını yapamadığı şeylerdir.

    Üstelik efsanelere dönük inanç bizde öyle kuvvetlidir ki, gerçeğin çoğu zaman efsanenin söylediğini tam olarak karşılayamaması bir sorun oluşturmaz, akıllı bildiğimiz insanlar arasında bile. Onlar çoğu zaman neye inanacaklarını çoktan kararlaştırmış, her türlü şüphecilikten arınmış olurlar ve gerçeğin kendisi bu kararları pek de etkilemez.

    Ergenekon konusu, ülkemizin yeni efsaneleri arasındaki yerini çoktan aldı bile. Çoğu insan, bu konuda kendince bir kanaat oluşturdu, hatta iman tazeledi.
    Yani bu saatten sonra kamuoyunda kimsenin gerçekle veya mahkemeden çıkacak kararla ilgilendiğini, ilgileneceğini sanmıyorum.

    İşte bu ortamda, diyelim Ergenekon’un ülkemizde yaşanan ve yaşanacak bütün kötülüklerin yegâne kaynağı olduğuna inanan, böyle bir kanaat oluşturan ve bu konuyla ilgili kuşkuculuğunu bir kenara bırakan gruptansanız, bir korgeneralin Kandıra F Tipi Cezaevi’ne gidip haklarında yazılacak iddianameyi bekleyen Ergenekon soruşturması tutuklusu iki emekli orgenerali, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u ‘Türk Silahlı Kuvvetleri adına’ ziyaret etmesini, ‘Yargıya geç kalmış bir müdahale girişimi’ diye nitelemekte bir an bile tereddüt etmezsiniz.

    Çünkü yapılan kişisel bir ziyaret değil, ülkenin silahlı kuvvetleri adına kurumsal bir ziyarettir.

    Diyelim tam tersi yöndeki efsaneye inananlardansınız. Yani, Ergenekon soruşturmasının hükümet tarafından muhaliflerini sindirmek ve bu arada TSK’yı da pasif savunma pozisyonuna itmek için uydurulmuş siyasi bir soruşturma olduğuna inanıyorsanız, dünkü kurumsal ziyareti, ‘Genelkurmay’da bir şeylerin değişmesi’ ve askerin sembolik bir jestle hükümete mesaj vermesi olarak yorumlayabilirsiniz.

    Ama tam da bu noktada, artık ‘Deniz Baykal sendromu’ diye adlandırılmaya başlanması gereken ‘AKP’den demokrasimizi kaybetmek pahasına da olsa kurtulmak gerek’ diye düşünenlerin, gizli veya açık darbe teşvikçilerinin dilemması devreye girer.

    Hatırlayın, Deniz Baykal, Orgeneral İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı’nı devralırken yaptığı konuşmayı övmüş ama sonra da eklemişti: ‘Sözler güzel ama bunların gereği yerine getirilmiyor.’

    Şimdi de esasen birkaç gün öncesinden farklı hissetmeyecektir ‘Deniz Baykal sendromu’ndan mustarip olanlar: Sembolik hareketler tamam da gereği yerine getirilmiyor!


    Belki de gerçek bu iki bakış açısından da çok uzakta bir yerdedir, ziyaret ‘insani amaçlarla’ planlanıp gerçekleşmiştir ama şairin de dediği gibi bir kere ‘Şelaleye düşmüştür zeytinin dali.’

    O yüzden de, yani toplumda, medyada, siyaset dünyasında, Ergenekon bazlı bir bölünme yaşandığı, bu bölünmede taraflar arasında uzlaşmaz çelişkiler bulunduğu ve başta da söylediğim gibi kimse gerçekle ilgilenmediği için, bu ziyareti basit ve anlamsız bir ziyaret olarak görme olanağı kalmadı.

    Benim merak ettiğim, iki tutuklu emekli orgeneralin tutukluluk hallerine itiraz edilen mahkemenin yargıçların bu ziyareti nasıl okudukları, nasıl yorumladıkları... Yarın öbür gün iki emekli orgeneralin tutukluluk halleri sona ererse bunu nasıl okuyacağız? Ermezse nasıl okuyacağız?

    Haklarında hiç dava açılmazsa ne düşüneceğiz? Haklarında dava açılır ama onlar beraat ederse ne düşüneceğiz? Beraat etmez mahkûm olurlarsa ne diyeceğiz?

    Mesela, Şemdinli davasının seyrini hatırlayanınız var mı?


    İSMET BERKAN

  2. #2
    Vefakar Üye ÖmerCAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Bulunduğu yer
    İsparit= Nurlar Diyarı
    Mesajlar
    520

    Standart

    TSK'da "mason yapılanma" tartışması

    Emekli Tuğgeneral Cavit Yenicioğlu'nun Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası eski üstadı olduğunun ortaya çıkması tartışmaları da beraberinde getirdi. Soru şu: Bir subayın emekli olduktan hemen sonra 'Büyük Üstad'lığa yükselmesi mümkün mü?

    Emekli Yarbay Tevfik Diker, subayların derneklere üye olmasının yasak olduğuna dikkat çekerek, "Rahmetli Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne zararlı faaliyette bulundukları gerekçesi ile kapattırdığı mason localarının TSK'nın general kadrosuna nasıl sızmış olduğunu ibretle seyrediyoruz." dedi.

    "Org. Başbuğ, TSK'ya sızan localarla mücadele edecek mi?" sorusunu yönelten Tevfik Diker, TSK'daki yapısal bozukluğu ispatlayan tipik bir örnekle karşı karşıya olduklarını kaydetti. Diker, ülkenin selameti açısından, TSK'nın içindeki masonları, rotaryenleri ve lionslara üye olan mensuplarını temizlemesi gerektiğini söyledi.

    Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstünde olduğunu vurgulayan emekli Yarbay, şunları kaydetti: "Hürriyet gazetesinde yayınlanan taziye ilanındaki ayrıntılar çok ilginç. Bir general masonlukta 'Büyük Üstad' ve 'En Muhterem' olabiliyor. Ama o emekli paşa, diye savunma yapanlara sesleniyorum.

    Emekli olur olmaz bu makama kadar yükselmek locada mümkün mü? Dünyada emeklilikten başlayan ve bu makama çıkabilen bir başka örnek var mı? Taziyede masonik sembollere yer verildiği gibi yine masonluğa has kavramlar kullanılmış. 'Büyük Üstat' ve 'Evrenin Ulu Mimarı' gibi sözcükler buna örnektir."

    ZAMAN http://www.haber7.com/haber/20091221...tartismasi.php
    ***Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır***

    ***mescid-i aksa'yı gezelim..http://www.360tr.com/kudus/mescidiaksa_tr/index.html***

    ***Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı***

  3. #3
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Bahriyede 4. intihar ve delillerin karartılması


    Vehbi HORASANLI


    Ajanslara düşen haberlere göre; Ergenekon soruşturması kapsamında Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmatla ilgili gözaltına alınıp tutuklanan, itiraz üzerine serbest bırakıldıktan sonra hakkında yakalama emri çıkartılan Deniz Yarbay Ali Tatar, yakalama emrine ilişkin tebligatı aldıktan sonra evinde intihar etti.
    Alınan bilgiye göre, 7 Aralıkta Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Tatar, avukatlarının itirazı üzerine 3 gün önce serbest bırakıldı. Savcılığın talebi üzerine hakkında yeniden yakalama emri çıkarılan Tatar’a, hakkında verilmiş mahkeme kararı, Üsküdar Beylerbeyi’ndeki Astsubay Hazırlama Okulu tesislerindeki lojmanında önceki gün tebliğ edildi. Tebligatın ardından Tatar, evinde silâhıyla başına bir el ateş ederek intihar etti.
    Tatar için dün Karacaahmet Cemevi’nde cenaze töreni düzenlendi. Törenin ardından Tatar’ın naaşı, toprağa verilmek üzere Ankara’ya götürüldü.
    Bu olay son birkaç ayda meydana gelen 4. intihar olayı ve ilginçtir hepsi de Deniz Kuvvetleri mensubu subaylar. Şimdi G. Kurmay Başkanı’nın neden Trabzon’da ve bir savaş gemisinde beyanat verdiği daha iyi anlaşılıyor. Mesajı dolaylı yoldan vermesine karşılık her şeyi gayet açık bir şekilde ifade ediyor.
    Tarih tekerrür ediyor. Bundan yaklaşık 85 yıl önce benzer olaylarla karşılaşmıştık. Şiddetli bir muhalefet lideri ve aynı zamanda bir Bahriye subayı olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Topal Osman çetesi tarafından öldürülmüştü.
    Bu cinayetin azmettiricisi olarak suçlanan bazı insanlar çarçabuk hareket ederek Topal Osman’ı öldürmek istemiş, bu sayede delilleri karatma imkânına kavuşmuşlardı.
    Topal Osman adamları vasıtası ile, korumuş olduğu kişilerin kendi ölüm fermanını imzaladıklarını haber alınca derhal saldırıya geçmiş, fakat amacına ulaşamamıştı. Sonunda başı gövdesinden ayrılmak suretiyle öldürüldü. Yani sağ kalma ihtimali olmaması için bu çareye başvuruldu.
    Sonunda hem bir muhalif liderden, hem de birçok cinayete karışmış ve sonradan başa belâ olacak bir kişiden kurtulmuşlardı.
    Şimdi de benzer senaryolarla karşı karşıyayız. 85 yıl önceki Türkiye ile şimdiki ülkemiz arasında çok fazla bir fark olduğu söylenebilir mi?
    Zira hâlâ darbe peşinde koşan ve buna teşebbüs eden cuntacılar serbestçe dolaşabiliyorlar. Bu insanların, haklarında suçlamalara neden olacak delilleri ortadan kaldırmak için çaba sarf etmeleri gayet doğaldır. Ne de olsa örnek aldıkları insanların yöntemlerini kullanıyorlar. “Amaca ulaşmak için her yol mubahtır” diyen Marksist ve faşistler gözünü kırpmadan adam da öldürebilirler. Bunun örneği çoktur.
    Lâkin onların bu dehşetli planlarını gördüğü halde engel olmayanlar, hatta “Ucu bana da bulaşabilir” endişesi ile delillerin karartılmasına neden olanlar bence daha büyük bir suç işliyorlar. Bir deniz albayının, hakkındaki vahim iddialara rağmen korunması, utanç verici bir durumdur.
    Elbette buna engel olamayan yürütmenin başı, yani icracı makamı işgal eden Başbakan da büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Mazeretler üreterek bu büyük suçlardan kendisini kurtaramaz.
    Bahriyemiz ne yazık ki büyük bir dindar insan kıyımına maruz kaldı. İşin acı tarafı bu zulmü işleyenler arasında yıllarca dini siyasete âlet eden insanlar var. Ordudan ve özellikle Deniz Kuvvetlerinden binlerce subay atıldı. Bir tanesi de bendenizdir.
    Elime tutuşturdukları kâğıtta, yani askeriyeden atıldığımı gösteren belgede, başbakan olarak Erbakan’ın da imzası var. İbret olsun diye saklıyorum.
    Şimdiki Başbakan Erdoğan da tarihten hiçbir ders çıkarmamış gibi aynı yanlışı yapmaya devam ediyor. Bir kanun maddesi ile bu zulmü durdurmak imkânı varken hiçbir işe yaramayan ve sadece “Ben âciz birisiyim” anlamına gelen “şerh koyma” ayıbına imza atıyor.
    Önceki siyasetçiler “ne yapayım bana engel olanlar var” diyerek suçlarına kılıf uydurabiliyorlardı. Lâkin şimdiki iktidarın hiçbir mazereti yoktur. ABD, Avrupa arkasında, medya çok farklı bir yapıya gelmiş durumda, Cumhurbaşkanı engen çıkarmıyor, Mecliste tek başına iktidar, muhalefet liderleri beceriksiz.
    Kısaca tarihimizde görülmedik bir şekilde her türlü olumlu imkân var.
    Fakat o da ne!
    Başbakan çaresiz bir vaziyette zulme ortak olduğu yetmiyormuş gibi üstelik asker ağzı ile konuşuyor.
    Savunma bakanı, generalleri savunma bakanı olmuş. Fesübhanallah…
    Bu yapılanlar elbette unutulmayacak. Elbette bir gün bunların hesabı sorulacak. Bu dünyada olmasa bile haşirde çetin bir sorgulama var.
    Yapılan haksızlıkları gördükçe içimde bir sızlama hissediyorum. Fakat beni daha fazla üzen, siyasetçilerin umursamaz tavırları ve pişkince hareket etmeleri. Kahredici bu durumdan kurtulmanın sadece bir yolu var, o da hesap gününe olan imanım.
    Eğer ahirete inancım olmasa vicdanım çok daha fazla sızlayacaktı. Rabbime bana imanlı bir şekilde yaşamak lütfunu verdiği için sonsuz şükrediyorum…
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  4. #4
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Taarruzdan savunmaya


    Geçen haftanın son günlerine damgasını vuran gelişmelerden biri, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, Trabzon’da bir savaş gemisine çıkıp, yine arkasına çok sayıda komutanı alarak yargıya, siyasetçilere, akademisyenlere ve medyaya ayar vermesiydi.
    Mesajlarını Oruç Reis Firkateyninden vermesindeki “özel anlam”a bilhassa vurgu yapmayı da ihmal etmedi Başbuğ, ama bu özel anlam pek anlaşılamamış olmalı ki, farklı yorumlar yapıldı.
    Bazı emekli subaylar “Oruç Reis denizlerde Türk hakimiyetinin sembolü bir isim. Başbuğ’un o ismi taşıyan gemiden konuşması da bir güç gösterisi” kabilinden değerlendirmeler yaptılar.
    Ama bu mânâdaki bir güç gösterisinde muhatabın dışarıdaki askerî adresler olması gerekirken, konuşmadaki mesajların içeriye dönük olması, söz konusu tevilleri farklı bir alana taşıdı.
    Emekli bir deniz albayının, dünyada devlet adamlarının tarihî açıklamalarını savaş gemilerinden yaptıklarını söylerken, “Meselâ Bush savaşın bittiğini bir uçak gemisinde açıkladı” örneğini vermesi ise ilginç çelişkileri gündeme taşıdı.
    Çünkü Bush “sivil” bir devlet başkanı olarak, başlattığı savaşın bittiğini bizzat kendisi açıklarken, Başbuğ sivil otoriteyi kaale almayan geleneksel TSK tavrını sürdürerek, içe dönük yeni bir “karşı psikolojik harekât”ın startını veriyor...
    Bu bağlamda, açıklama mekânı olarak firkateynin tercih edilmesinden, Deniz Kuvvetlerindeki “amirallere suikast” iddialarıyla ilgili soruşturmalara müteallik mesajlar çıkaranlar da oldu.
    Soruşturmada adı geçenlerden bir deniz yarbayının, tutuklanıp bırakıldıktan sonra, hakkında tekrar yakalama emri çıkarılmasını takiben evinde ölü bulunması ise, yakın zamanda askerî cenahta sıklaşan esrarengiz ölümler silsilesinin yeni bir halkası oldu. Öncekiler gibi bu olay için de “Gerçekten iddia edildiği gibi intihar mı, yoksa işin içinde başka işler mi var?” diye soruluyor.
    Bu sualin de, bağlantılı diğer istifhamların da cevabını ortaya çıkarmakla görevli olan adlî makamların, “Bizimle işbirliği yapın, yoksa çatışma çıkar” ültimatomuna muhatap kılınması, cereyan eden trajik hadiselerin oluşturduğu sıkıntılı ortamda son derece büyük bir talihsizlik oldu.
    Genelkurmay’ın, bir taraftan her açıklamasında yargıya ve hukuka saygıdan dem vurup, hattâ firkateyn bildirisinde dahi bu yönde ifadeler kullanırken, diğer taraftan adlî makamlara böyle bir “muhtıra” ve talimat vermesi hiç olacak şey mi?
    Gerçi, bizzat yaptığı suç duyurularıyla açılan dâvâların kendi talebi yönünde sonuçlanması için el altından sonuna kadar takipçi olan bir kurum için bunun yadırganacak bir tarafı pek yok.
    Hele 28 Şubat’ta yargı mensuplarına verilen karargâh brifinglerini ve Başbuğ’un seleflerinden Kıvrıkoğlu’nun İstanbul DGM’yi “irticaya karşı gevşek davranmak“la suçladığını hatırlar isek...
    Bu yönüyle Başbuğ’un firkateyn çıkışı, Kıvrıkoğlu’nun DGM muhtırasının yeni bir versiyonu olarak kayıtlara geçecek. Aradaki fark, bu defa savunma-taarruz pozisyonlarının yer değiştirmiş olması. Kıvrıkoğlu’nunki “irticaya karşı bir taarruz” harekâtını fişeklemişti, Başbuğ’unki ise TSK içinde var olduğundan kuşku duyulan yasadışı oluşumların üzerine gidilmeye çalışılan süreçte, savunma pozisyonundaki bir manevra.
    Gerçi Başbuğ “Demokrasi ve hukuka uymayan hiç kimseyi TSK’da barındırmayız” diyor ve suç işlediği iddia edilenleri yargıya teslim ettiklerini söylüyor; ama yargı sürecinde yaşananlar ve özellikle çifte standart kuşkusuna yol açan bazı karar ve tasarruflar, tartışma konusu oluyor.
    Ergenekon dâvâlarında tutuklu yargılanan kimi asker kökenli sanıkların “Biz buradayız, ama talimatlarıyla iş yaptığımız komutanlarımız nerede?” diyerek seslendirdikleri serzenişler, bunun taze örnek ve tezahürlerinden sadece biri.
    Başbuğ’un adlî makamlara verdiği muhtıraya karşı, her fırsatta yargı bağımsızlığından dem vuran kurumların sessizliği de işin bir diğer yönü.
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  5. #5
    Vefakar Üye güneşsu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    433

    Standart

    Malesef peygamber ocağı ordumuza çöreklenmş ergenekon çetesi varken işler iyice değişiyor. Bunlar ordmuzdan temizlenmeli.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Özbekistan'da Tutuklu Bulunan Nur Talebeleri'nden Haber Var.
    By Ahsen Nur in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 21
    Son Mesaj: 01.05.09, 10:07
  2. Tutuklu Orgeneral Kalmamış
    By Bîçare S.V. in forum Gündem
    Cevaplar: 9
    Son Mesaj: 14.03.09, 10:56
  3. 280 Bombasıyla Emekli Albay Gözaltında
    By Alâ Nur in forum Gündem
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 18.08.08, 07:39
  4. Karakter Emekli Olmaz
    By ayine-i samed in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 10
    Son Mesaj: 08.01.08, 21:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0